• Sonuç bulunamadı

1. XVI YÜZYILA KADAR OSMANLI HİNDİSTAN TİCARETİNİ

1.3. İktisadî Durum

1.3.2. Hindistan’ın Ekonomik Yapısı

Hindistan ekonomisi konusunu Mustafa Öztürk’ün bir cümlesiyle açmak istiyoruz: Hindistan her bakımdan kendine yeterli bir konumdadır. Bu itibarla

Hindistan halkı tarihte halkını beslemek için başka coğrafyalara yayılma ihtiyacı hissetmemiştir. Tarihte Hint merkezli güçlerin fetih amacıyla ülkelerinden çıktıkları görülmemiştir82

.

Hindistan’ın ekonomik anlamda kendine yeten bir ülke olma özelliğine Hikmet Bayur da değinmiştir. Bayur’a göre, Hindistan, hemen hemen kendi kendine yeten bir

ülkedir, at ve bazı yemişler bir yana bırakılırsa, dışarıdan bir şey getirtmeye muhtaç değildir. Dolayısıyla dışarı çıkardığı mallar karşılığında hemen hep değerli maden (altın, gümüş) ve değerli taş getirilir ve bunlar orada biteviye biriktirilirdi. Hindistan’ın

genel olarak, zengin bir ülke oluşu, su olunca yılda iki kere ürün veren topraklara ve çok çeşitli ürünlere sahip olma özelliği, makine olmadan çok öncelere dayanan yoğun dokuma sanayine ve kaliteli işçiliğe sahip olması83

üretimde zenginlik ve bolluğuna; dolayısıyla bu özelliklerle üretimin ticarete yetecek derecede çokluğuna işaret eder.

Genel olarak ucuzluk vardır. Ziya Bernî XIII. yüzyılın başlan ( Ala-üd-Din Kalaç devri) ve Şemsi Sirac Afif aynı yüzyılın ikinci yarısı (Firuz Tuğluk devri) için bazı fiyatlar verirler; bunlar olağanüstü ucuzluk devirlerine ait olmakla birlikte yine bir fikir edinmeye yararlar84. XIII. ve XIV. yüzyıllarda Hindistan’ın çok zengin bir ülke olduğu Vassaf, Marko-Polo ve İbni-Batuta gibi gezmenlerin yazılarından da anlaşılır. Yüzlerce işçinin çalıştığı dokuma evleri, çok zengin pamuk tarlaları genel bir refah, bolluk ve ucuzluk olduğu bu yazarların eserlerinde görülür. O devirde Avrupa bu yönlerde ölçüsüz olarak daha geridir85. Firuz Tuğluğ’un, bugün bile şaşılacak ölçüde

81 Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisi ve Kurumları, s. 106-107. 82

Mustafa Öztürk, Tarih Felsefesi, 2. Baskı, s. 183.

83 Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.I, s.366. 84 Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.I, s.367. 85 Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.I, TTK, s.367.

geniş olan sulama işleri ve öbür Türk sultanlarının buna benzer gayretleri ve sanayie verdikleri önem, zenginleşme işlerinde çok büyük bir neden olmuştur86

.

Hindistan’ın ekonomisi ve ticaretiyle ilgili Ortaçağ sürecindeki bilgiler oldukça sınırlıdır. Eldeki bilgilere göre, daha, XIII. yüzyılda Hindistan’da bulunan gemiler 300 denizciyi alacak büyüklükteydi ve her bir gemide 5000-6000 torba kadar biber; daha küçük gemilerde ise 60 kadar denizci ve 1000 torba kadar biber bulunmaktaydı87

. Batı Hindistan’a Koromandel (Coromandel) ve Gücerat (Güjerat) ovalarının kıyılarında, Güney-Kast Asya’nın adalarında uzmanlaşmış pazarları olan çok çeşitli desenli pamuklu kumaşlar üretti. Endonezya ve Baharat adalarındaki bölgede çoğu esnaf köylerin refahları yurt dışı çıkışına bağlı iken, yinede Hindistan ihracatı ekonomik fazlalık ile yapılırdı (ödenirdi). Biber ve baharat ticareti yoğun olarak Endonezya’da gerçekleşmekteydi88

. XIV. yy. başlarında Anadolu’yu gezen İbn Batuta, verdiği bilgilerde, Hindistan’a Anadolu-Aksaray koyununun yünüyle dokunan halıların sevk olunduğu yer almaktadır89

.

Jagjeet Lally, 3000 ile 5000 yıl öncesine kadar dayanan Hindistan’ın deniz

ticaretinde Hint okyanusu üzerinden yapılan ticarette 1498’in dönüm noktası, olduğunu

savunur. Ona göre, bu tarih Hindistan deniz ticareti açısından Global anlamda bir

devrim niteliğindedir90

. Coğrafi keşiflerin global anlamdaki devrim niteliğinin en

önemli göstergesi, modern anlamda sömürgecilik faaliyetlerinin temellerinin bu keşiflerle atılmasıdır. Hint coğrafyasının zenginliği çevre toprakların ve Batı’nın ilgi alanı olmuştur. Bu yüzden tarihi süreçte Hindistan’a ticaret yoluyla gelen Batılı seyyah ve tüccarların memleketlerine geri döndüklerinde, anlatımları üzerine, Hindistan ulaşılması gereken bir yer olmuştu. Batı’ya gidildikçe Doğu’ya ulaşacağını düşünen Batılı, zamanla Doğu’ya ulaştığında modern anlamda sömürgeciliğin temellerini de atmış oldu. Avrupalı’nın Doğu’ya giden yeni yolları araması, Coğrafi keşifler olarak bu güne kadar takdim edilmiştir. Oysa Mustafa Öztürk’e göre bu keşif olayları modern anlamda sömürgecilik hareketleridir. Başka bir ifade ile bakacak olursak, Hindistan’ın iktisadî kapasitesi dünya tarihinde modern sömürgeciliğin temellerini atmıştır.

86

Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.I, s.367.

87 W. H. Coates, Old Country Trade of The East Indies, London, 1911, s. 10-11.

88 K.N. Chaudhuri, “European Trade with India”, The Cambridge Economic History of India: C. 1200-C. 1750, Editör: Tapan Raychaudhuri, Volume: 1, Cambridge University Press, New York, 1982, p. 387. 89

Bekir Deniz, “Anadolu Selçuklu Dönemi Halı ve Düz Dokuma Yaygıları”, Türkler, C. 7, Ankara, 2002, s. 923-932.

90 Jagjeet Lally, “The Pattern of Trade in Seventeenth Century Mughal India: Towards an Eceonomic

Keşiflerden sonraki süreçte, XVII. yüzyılın ilk on yılında Hollandalı ve İngiliz ticaretinde Masulipatam ve Surat gibi şehirler ön plana çıkacaktı. Öte yandan, Hindistan ticaretinin gelişiminin geleceği açısından önemli bir nokta daha gerçekleşecekti ki, o da Hint tekstil ve diğer ürünlerinin bizzat Avrupa’da pazar bulma olasılığıydı. Böylece yavaş yavaş ticaretin farklı ve yeni bir modeli ortaya çıkacaktı91

.

Hindistan’ın genel ekonomik durumu incelenirken en çok göze çarpan yön, onun Ekber zamanından, yani XVI. yy.ın ikinci yarısından beri, nispeten az değişmiş olmasıdır. Tarım işleri aşağı yukarı eski iptidailiğini, köylünün ödediği vergiler eski ağırlıklarını, kentler eski büyüklük ve kalabalıkların, arazi mülkiyeti de çok kere amelî bakımdan olsun, eski biçimi muhafaza etmiştir92

. Hindistan tarımı için ihtiyaç olan iş gücünde köleler ve angaryacılar kullanılmaktaydı93

.

Hindistan hazinelerinde battal kılınan alışveriş vasıtalarının piyasaya sürülmesi “çokluk bakımından” bu hazinelerin bir savaş sonunda bunları harcayacak bir devlet ve hükümdarın eline düşmesiyle olurdu. Yerli hükümdarlar bunu nisbeten az ölçüde yaptıkları için bu iş daha çok Türkler tarafından görülecektir. Ancak Fatih Türk devleti Gazne ve Gur devletleri gibi Hindistan dışında bulundukça birikmiş hazinelerdeki değerli madenler karşılıksız dışarıya taşınmakta ve bu işten yerli halkın pek istifadesi olmamakta idi; o , yalnız Hindistan’ın Türkistan ve Horasan’la ticaretin artmasından faydalanmıştı94.

Hindistan’ın tabii kaynaklar bakımından ve dünyaya emtia akşında zengin olmasına rağmen, sosyal yapıdaki tabakalaşmanın varlığını bilmekteyiz. Tabi ki bu ayrı bir konudur. Bizim çalışmamıza fazla katkıda bulunmayacaktır. Ama kısaca deginmek gerekirse, Hindistan’da sosyo-ekonomik bir hiyerarşi ortamı mevcuttu, denilebilir95. Hikmet Bayur’a göre, “Hindistan halkının çokluk bakımından az vuruşkan ve kolayca

buyruk altına girer olması ve ruhban egemenliği altında bulunması bu değerli taş ve madenlerin bin bir yol ile hükümdar veya mabet hazinelerine toplanması sonucunu vermektedir; bu da hazinede saklanan altın ve gümüş karşılığında kâğıt para

91

K.N. Chaudhuri, “European Trade with India”, p. 387.

92

Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.II, s.536.

93 Guha Amalendu, “Appendix The Medieval Economy of Assam”, The Cambridge Economic History of India: C. 1200-c. 1750, Editör: Tapan Raychaudhuri, Volume: 1, Cambridge University Press, New York,

1982, p. 387.

94

Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.I, s.366-367.

95 Guha Amalendu, “Appendix The Medieval Economy of Assam”, The Cambridge Economic History of India: C. 1200-c. 1750, Editör: Tapan Raychaudhuri, Volume: 1, Cambridge University Press, New York,

çıkarılması göreneği olmayan bir devir ve yerde alışveriş vasıtalarının azalması ve bu yüzden genel tutumsal (ekonomik) çalışmanın ve durumun kısılması demekti; dolayısıyla zengin bir ülkede yoksulluk doğurmaya yarar bir âmildi.” Müslüman Türkler’in

Hindistan içinde devlet kurmalarına kadar bu ülkede ancak 1 - 2 gram ağırlığında gümüş para geçmesi ve Gur sultanı Muiz-üd-Din’in oraya Türkistan’daki dinarı sokma denemesinin başarısız kalması bu yoksulluğu göstermektedir96

.

Türk devleti, Aybey’in son yıllarında olduğu gibi, Hindistan içine yerleşince, iş çarçabuk değişir; artık hazinelerin boşalmasından piyasaya dökülen alışveriş vasıtaları Hindistan’da iş ve çalışma imkânlarını arttırmaya ve halkın çalışmasiyle husule gelen servetler hazinelerde gömülmeyip biteviye iş hacmini büyütmeye yararlar. Çok geçmeden durumun ne kadar düzelip yükseldiği görülür: İletmiş “tenge” adiyle 11 gr., 375 ağırlığında, yani yerli paralardan 7-8 kere daha ağır, büyük bir gümüş para bastırır ve bu para hemen tutunup birinci Delhi Türk İmparatorluğu’nun sonuna kadar pek az ağırlık değişiklikleriyle Hindistan’ın başlıca alışveriş vasıtası kalır. Bu olay, 15-20 yıllık Türk yönetiminin nasıl bir kalkınma ve zenginleşmeye yol açmış olduğunu gösterir. Bu zenginleşme aynı zamanda kent, köy ve yollarda sağlanılan güven sayesinde tarım, ticaret ve genel çalışmanın gelişmesinin de bir sonucudur. İletmiş’in tengesi 64 çeytel ederdi. Muhammed Tuğluk 9 gr., 1 ağırlığında bir tenge çıkarmış ve bu 50 çeytel etmiştir97. XVI. ve XVII. yüzyıllarda Hindistan’ın kuzeyinden egemenlik kuran Türk- Moğol imparatorluğunun sikkeleri kare biçimindeydi. Aynı sikkelere dünyanın başka bölgelerinde rastlamak mümkün olsa da yaygın olarak Hindistan’da kullanılmaktaydı98

. Yapılan incelemeler sonucu Hindistan’ın ticarette öteden beri faal olduğunu bilmekteyiz. Ancak bu bilgiler sığ kalıp bizi teknik anlamda ve sayısal veriler açısından uzağa götürememektedir. Bu durum XV. yüzyıl sonuna doğru yani Coğrafi keşiflerin gerçekleşmesine kadar böyleydi. Portekiz, İngiliz ve Hollandalıların ticaretinin burada yoğunlaşması üzerine Hindistan hakkında bilgileri seyahatnamelere ve batı yıllıklarına taşındı.

96 Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.I, s.366. 97 Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, C.I, s.367.