GİRİŞ Çalışmanın Amacı
6. Yegânoğlu Ulvî- Bursavî
1.1.8. Sahâbe (Ashâb), Tâbiîn
1.1.12.11. Hidâyet, Dalâlet
Hidayet doğru yolu bulmak, yol göstermek ve yola girmek; dalâlet ise doğru yoldan sapmak, yolunu şaşırarak kaybolmak gibi çeşitli anlamlar içerir (Altıntaş, 1995: 271). Hidayet, Divan’da “sâkî-i bezm-i hidâyet, kevkeb-i burc-ı hidâyet, şu‘le-i şem-i hidâyet, pertev-i nûr-ı hidâyet” şeklindeki ifadelerle kullanılır. Aydınlık ve kılavuzluk olarak beyitlerde tasavvur edilir.
Memduh, hidayet burcunun yıldızı (K.22/14; K.20/34), hidayet nurunun ışığı (K.26/19) olarak teşbih edilir. Aşk, kimilerince hidayet mumunun alevi olarak telakki edilir:
Kimi der pertev-i nûr-ı bidâyet
Kimi der şu‘le-i şem‘-i hidâyet (H 3a, M. 7/3)
Doğru yoldan uzaklaşma anlamı olan dalâlet, “def‘-i şirk ü dalâlet, râh-ı dalâlet” gibi ifadelerle zikredilir. Memduh; şirk ve dalâleti ortadan kaldırmıştır (Msm.7/1). Hidayetin
91
ışık olarak teşbih edildiği bir beyitte şair, Allah’ın hidayetinin mumuyla dalâlet yolundan kurtulmak istediğini belirtir:
Menzile irgür çıkar râh-ı dalâletden beni
Yâ İlâhî lutfunı şem‘-i hidâyet kıl bana (H 93a, G.16/2)
1.1.13. İbâdet ve İbâdetle İlgili Mefhumlar 1.1.13.1. Namâz
Namâz; dua etmek, ibadet etmek, bağışlanmak, yalvarmak gibi anlamları bulunan “salât” sözcüğünün karşılığı olarak Türkçeye geçmiştir. Terim olarak salât; tekbirle başlayıp selamla biten, belirli hareket ve sözlerden oluşan bedeni ibadettir (Yaşaroğlu, 2006: 32/350).
Namaz, Hz. Muhammed’in zikredildiği bir beyitte “beş vakit” anlamı olan ve aynı zamanda bir musikî terimi olan “penç-gâh” terkibiyle konu edilir (M.5/10). Bir beyitte tasavvufî anlamda sevgili ve âşık ilgisiyle söz konusu edilir. Namaza kıbleye yönelerek başlanır. Âşığın yöneldiği taraf ise sevgilidir. Sûfî, niyaz için yöneldiği sevgiliden yüz bulamazsa geçmiş namazlarını kaza etmeyi ganimet bilmesi gerektiği belirtilir:
Rûy-ı niyâzı sûfî var ol serv-i nâza tut
Ger yıkamaz ise yüzün geçmiş namâza tut (H 102b, G. 58/1)
Namâz-Mescid, Câmi
Mescid, “sücûd” kökünden olup “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Cami ile aynı karşılıkta kullanılır (Önkal ve Bozkurt, 1993/7:46).
Âşığın asıl secdegâhı, sevgilinin mahallesi olduğundan mescid yolunda âşığın feryadı gereksiz bulunur (G.58/2). Mescid, meyhane ile birlikte ele alınır. Âşığı aşkından vazgeçirmeye çalışan nâsıh ve düşmanın ona ne meyhânede ne de mescitte yer bıraktığı zikredilir (G.25/2). Âşık için meyhane ve mescidin farkı yoktur; isteyen istediğine gelip gider:
Kimisi mescide varsun kimi meyhâneye girsün
92
Divan’da Hz. Muhammed’in Miraç yolculuğunda namaz kıldığı cami olan Mescid-i Aksâ, bir beyitte Hz. Muhammed’le zikredilir. Başka bir beyitte ise sevgilinin yüzü için benzetme unsuru olarak kullanılır (G.457/2).
Cami, sevgiliyle ilgili beyitlerde güzellik için teşbih unsuru olur (G.2/3; G.282/2). Bir beyitte ise gönül, mescide teşbih edilir (M.11/79). Memduhun yaptırdığı cami vesilesiyle yerinin cennet olması (Trh.6/1), imân ehli için bir ibadet yeri olması dilenir (Trh.6/3). Caminin kemerleri ve sütunları, Allah’a duada bulunmak için toplanan insanlara teşbih edilir. Namazın farzlarından olan rükû ve kıyâm birlikte konu edilir:
Haşr olınca itmek içün Hazret-i Hakka niyâz
Her kemer varmış rükû‘a her sütûn eyler kıyâm (H 241a, Trh. 6/2)
Namâz-Secde
Secde; namazda alın, burun, el ayaları, dizler ve ayak parmakları zemine değecek şekilde yere kapanma olarak ifade edilir. “Eğilmek, boyun eğmek, tevazu ile alnı yere koymak” gibi anlamları içermektedir (Dalgın, 2009: 36/271).
Beyitlerde evrendeki her şeyin Allah’a secde halinde olması, Hz. Muhammed’e ayın secde etmesi, Hz. Yusuf’a ay ve güneşin secde etmesi, namazda yanılma secdesi
yapılması, ateşperestlerin ateşe secde etmesi135, rahibin kilisede secdesi136 ve sevgiliyle
ilgili unsurların işlendiği görülür.
Gökteki ay’ın Allah’a secde ettiği (M.2/13); Hz. Muhammed’in aşkının, imânı olanı secdeye vardırdığı (K.3/18); hilâlin O’na secde ettiği belirtilir. Şekli dolayısıyla hilâl, secde eden birine benzetilir:
Güneş nûrunla bulmışdur vücûdı
Hilâl-i çarh ider sana sücûdı (H 1b, M. 3/20)
Namâz-Secde-gâh
Sevgilinin kapısı ay, güneş ve yıldız için secde yeri olarak tasavvur edilirken Hz. Yûsuf telmih edilir (Msm.25/2). Cami’nin kemerleri, şekil yönünden secde etme haline
135 Bkz. G.576/1.
93
benzetilir (M.9/14). Namazın saflarla kılınması hususu ele alınır (G.282/2). Kaş, kavisli oluşuyla mihrap olarak teşbih edilir. Sevgilinin kaşlarından başka yere secde etmeyen imam, hatasını anlayınca mihraptan yüz çevirir. Beyitte imamın namazda sehiv secdesi yapması ele alınır:
Kaşlarundan gayra kılmaz çün sücûd itdi imâm
Sehv idügin anlayup yüz döndürür mihrâbdan (H 176b, G. 447/2)
Namâz-Mihrâb
Mihrap, câmilerin kıble tarafında bulunan, imamın cemaatle namaz kılınırken durduğu çıkıntılı yerdir (Karagöz, 2010:445).
İmamın secde ederken yüzünü döndüğü yer olarak işlenir (G.447/2). Şekil yönünden sevgilinin kaşı için benzetilen olur (G.282/2; G.457/2; G.2/3). Mihrabın iki yanında geceleri mumların yakılması hususunun ele alındığı bir beyitte kaş mihrap, benler de muma teşbih edilir (G.270/5).
Sevgili, gönül mihrabı olarak tasavvur edilir (G.364/4). Sevgilinin ayakkabısının izi ile mihrab arasında ilgi kurulur. Sevgilinin başmakının/ayakkabısının izini gönüller mescidinde mihrap yaptığı hayal edilir:
Dilâ başmagı resmini o meh-tâb
Gönüller mescidinde kıldı mihrâb (H 238b, M. 11/79)
Namâz-Minber
Minber, üzerinde hatiplerin konuşma yapması hususuyla ele alınır (G.34/3). Şair, bir şehrin camilerinin minberlerini yükseklik yönüyle sidreye teşbih eder:
Olupdur kürsleri arş-ı mu‘allâ
Hemân minberleridür sidre gûyâ (H 236a, M. 9/11)
Namâz-Kıble
Müslümanların kıblesi Kâbe’dir. Âşıkların kıblesi ise kutsallık yönünden sevgilinin bulunduğu yerdir. Kıble, Kâbe’nin bulunduğu yerde olması açısından birlikte zikredilir (G.348/3). Sevgili, âşıkların dua ederken yöneldikleri kıble olarak tasavvur edilir
94
(Msm.21/1). Yine başka bir beyitte sevgili için âşığın yolunda ölmeyi göze aldığı kıble benzetmesi yapılır:
Merve hakkı sana dil virdüm yüzi Ka‘bem benüm
Râh-ı aşkunda ölürsem gam değil kıblem benüm (H 158b, G. 365/1)
Namâz-Ezân
Farz namazların vaktinin geldiğini bildiren özel bir çağrı şekli olarak ezan; “salâ” (G.308/1), “penç-i nevbet” (M.11/128) gibi ifadelerle zikredilir ve ilk müezzin Bilâl (Bkz. Sahâbeler) münasebetiyle konu edilir (G.364/4). Bir beyitte ezan okuyan şahsın sesinin etkileyiciliğine değinilir:
Sadâsını işitmiş oldum anun
Bize vechi nedür bunca ezânun (H 239b, M. 6/126)
Namâz-Duâ
Dua, Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf ederek sevgi ve tâzim duyguları içinde O’ndan yardım dilemesi olarak tanımlanır (Cilacı, 1994: 9/529). Divan’da dua ve niyaz; Allah’a yönelme, O’ndan yardım isteme, sevgiliye yakarış, halini arz etme gibi çeşitli hususiyetlerle ele alınır.
Âşık, daima yakarış içindedir (M.7/1; K.18/49). Âşığın niyazı karşısında sevgili, nâz
yapmaktadır137. Âşık, haline üzülen sevgilinin ömrünün uzun olması için Allah’a dua
eder:
Ağladun hâlüme çok ömrün Hakk ide mezîd
Hazret-i Hakka niyâz eyleyeyin yaşun içün (H 184b, G. 489/4)
Yapılan tüm duaların Allah’a yönelik olduğu belirtilir (G.283/1). Dua, el kaldırılıp içten
edilir138. Şair, Allah’a ellerini açarak niyazda bulunmak istediğini belirtir:
Aç Hakka niyâz ellerin ey Ulvî senâ kıl
Hidmetde kusûr itme sakın hakkı edâ kıl (H 60a, Msm. 2/5)
137 Bkz. K.22/22; G.122/6; G.170/3.
95
Övülenin kendisi, devleti139; sevilenin sağlık ve esenliği için (Msm.44/2) dua edilir.
Kabirde dua edilmesi hususuna değinilir (G.612/5). Ölen şahıs için verilecek tek hediye duadır (Msm.3/3). Namaz kılarken dua edilmesi (Trh.6/2), Kâbe’de yapılan duanın kabul olacağı değinilen diğer hususlardır.