• Sonuç bulunamadı

1. PORNOGRAFİ

1.4 Erkeklik Çalışmaları

1.4.2. Hegemonik Erkeklik ve Pornografi

Segal, aradan geçen onca yıla rağmen devletin cinsellik üzerindeki denetim mekanizmalarından vazgeçmediğinin ve özellikle kadın cinselliğinin doğurganlıktan bağımsız bir şekilde var olmasının zor olduğundan bahseder. Devletin, hegemonik, heteroseksüel bir erkekliğin düzenlenmesinde de belirleyici bir rol oynadığını savunur. 19. yy’dan itibaren devletin erkek egemenliğini sıkı bir denetim altına almak için tüm araçlarını ve baskı mekanizmalarını kullandığını söyler. Segal’e göre 1950’li yıllarda eşcinsellere karşı kullanılan sert müdahaleler bunun en güzel örneğidir (Segal, 1992: 133).

Hegemonik erkeklik ve erkeklik çalışmaları çerçevesinde geliştirilen görüşler dikkate alındığında Dworkin ve Mackinnon’ın toplumsal cinsiyet eşistsizliği ile ilgili karşı çıkmaları gereken ana konunun pornografi olduğunu söylemek oldukça güçtür. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, pornografi dâhil her alana sızmıştır ve bunu sadece kadın-erkek arasındaki güç ilişkisine dayanarak analiz etmeye çalışmak bütüncül bir yaklaşım sunmamakta ve etkili çözümler getirmemektedir. Pornografiyi, kadın-erkek arasındaki cinsellikten daha fazlası olarak yorumlayan, farklı cinselliklerin temsil edilmesini sağlayan ve bu alanı feministlerin kendilerini ifade etmeleri

70

için kullanan feminist pornoyu savunan kişilerin – feminist olsun ya da olmasın - varlığı inkâr edilmemelidir. Hem kadınların hem erkeklerin hem de LGBTI+ bireylerin kendi cinselliklerini temsil etmediğini düşündükleri ve geleneksel kadın-erkek rollerine dayanan pornografik materyalleri eleştirdiklerinin de altının çizilmesi gerekmektedir.

Hegemonik erkekliğin birincil şartı olan zorunlu heteroseksüellik Dworkin ve Mackinnon’ın söylemlerinde kendini açık ve net bir şekilde göstermektedir. Dworkin ve Mackinnon’ın cinsellik tanımı, LGBTI+ bireylerin cinselliklerini göz ardı ettiği gibi kadın cinselliğini de erkeğe bağlı olarak tanımlamaktan öteye geçmemektedir. Cinselliği, sadece erkeğin penetrasyonuna indirgemesi, kadın cinselliğini yok saymakta ve tek bir cinsel ilişki biçimi ortaya koymaktadır. Dworkin, cinsel ilişkinin detaylıca tanımını yaptığı Intercourse adlı kitabında

“kadının cinsel ilişkide içine nüfuz edilen (penetration) bir bedeni vardır” der (Dworkin, 2007:

154). Dworkin yaptığı bu tanımıyla cinsel ilişkiyi tamamıyla ve sadece erkeğin cinsel organının kadının cinsel organına penetrasyonu olarak görmektedir. Ayrıca cinsel ilişkideki tarafları kadın ve erkek olarak belirlemektedir. Buradaki erkek ise heteroseksüel erkektir. Dworkin, erkek söyleminin edebiyata, bilime, felsefeye ve pornografiye sızdığından (penetration) bahseder ve bunu ırza geçme (violation) olarak adlandırır (Dworkin, 2007: 154). Bu ırza geçme olayını ise kadının vücut bütünlüğüne zarar verme, sızma, sınırlarına müdahale etme olarak yorumlar (Dworkin, 2007: 154-155).

Segal, Dworkin ve Mackinnon’ın görüşlerini “cinselliği kuşatan egemen, çağdaş, kültürel söylemleri ve ikonografileri tekrarladığı” gerekçesiyle eleştirir (1992: 256). Günümüzde popüler magazin dergilerinin, reklamların, hard ve soft pornografinin hep aynı imgeyi kullandığını ve sonu gelmeyen bir cinsel açlık olarak “erkeklik” imgesiyle dolu olduğunu söyler ve ekler: “Batı edebiyat geleneğinin fallik iktidara ilişkin kendi anlatıları ve eğretilemeleri vardır” (Segal: 1992: 256).

71

Segal’in görüşleri çerçevesinde Dworkin’in Woman Hating kitabında detaylıca anlattığı (1974: 29-47) geleneksel masallardaki kadın ve erkek karakterlerin ortaya konuş biçimlerini aynı gerekçeyle eleştirmek mümkün hale gelmektedir. Dworkin’in pornografi ile ilgili iddiaları da geleneksel kadın-erkek rollerine dayanmakta ve cinselliği sadece kadın-erkek arasında gerçekleşen heteroseksüel cinselliğe indirgemektedir. Erkek cinsel organına yüklediği anlam cinsiyet eşitsizliğine dayalı rolleri yeniden üretmektedir. Segal, geleneksel cinsel ilişki şeklini ve dolayısıyla Dworkin’in indirgemeci yaklaşımını şu sözleriyle eleştirmektedir: “Heteroseksüel ilişkiyi erkeğin egemen olduğu, kadının teslim olduğu o muhteşem an olarak tanımlayan

“fethetme/teslim olma”, “aktiflik/pasiflik” ve “erkeklik/kadınlık” söylemleri ve imgeleri her yerde her zaman karşımıza çıkar” (Segal, 1992: 257).

Segal’e göre iktidarsız erkek her zaman ve sadece cinselliğinin değil, erkekliğinin de tehlike içinde olduğundan kuşku duyar ve korkar (1992: 259). Bu nedenle porno filmlerindeki güç ve iktidar ilişkisini geleneksel kadın-erkek rollerine indirgeyerek incelediğimizde sadece kadının geleneksel kadınlık rolünü oynamaya zorlandığından bahsetmek yetersizdir. Erkeklere de biçilen rol ve erkek cinselliğinin nasıl olması gerektiğini anlatan imgeler vardır. Bu imgelerin olumlu olduğunu söylemek ise oldukça iddialı olacaktır. Cinsel ilişki eyleminde kadınları tatmin etme konusunda erkeğe atfedilen genelde “beceriksizlik ve başarısızlık”tır (Segal, 1992: 260).

Pornografi karşıtı feministlerin pornografiye karşı olmalarının temel nedenlerinden biri de “porno filmlerinin kadını nesneleştirmesi ve her zaman cinsel ilişkiyi ister ve buna hazır durumda”

göstermesidir. Erkek cinselliği ise “her zaman erekte olmaya ve cinsel ilişkiye hazır, tıpkı bir makine gibi” kurgulanmaktadır. Erkek, kadının orgazm olması için her zaman çabalamalıdır (Segal, 1992: 260). Gösterilen ve dayatılan ne olursa olsun, cinsellik de dâhil olmak üzere, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı tüm ilişkilerde geleneksel söylemleri yeniden üretmekten

72

kaçınmak mümkün olamamaktadır. Cinsel ilişkide iki taraf var ise bu dayatmaya, baskıya ve şiddete maruz kalan da her zaman iki taraf olacaktır.

Erkek cinselliği, Dworkin ve Mackinnon’ın iddialarının aksine, her zaman tüm erkekleri temsil eden ve tüm erkekler tarafından ortak paylaşılan deneyimleri göstermemektedir (Segal, 1992: 264). “Toplumsal cinsiyet ilişkilerinde belirli gruplara ait deneyim, fantezi ve perspektif özellikleri yansıtılır” (Connell, 2016: 364). Ana akım porno filmlerinde heteroseksüelliğe ve geleneksel kadın-erkek rollerine dayalı cinsel ilişki biçimi ve fanteziler seyirciye sunulmaktadır.

Segal’e göre erkek cinselliğinin baskı ve şiddet içermesi gerekmez, egemenlik duygularıyla ilişkili olması da gerekmez ki çoğu zaman öyle değildir (Segal, 1992: 265); ancak hegemonik erkeklik ve ataerkil şiddet arasındaki bağlantı birbirine yakındır (Connell, 2016: 269). Connell’e göre hegemonya ve güce dayalı üstünlük birbiriyle bağdaşır; ancak aslında hegemonya güce dayalı üstünlük anlamına gelmemektedir (Connell, 2016: 269). Connell, hegemonya görüşünün büyük ölçüde rıza gerektirdiğini savunur (Connell, 2016: 270). Bu üstünlüğe rıza göstermek hegemonyayı kabul etmek anlamına gelmektedir. Erkek egemenliğini kabul eden kadınlar olduğu gibi buna direnen ve karşı çıkan kadınlar da vardır, tıpkı kendilerine dayatılan “erkeklik ve erkek olma” adı altında bu rolleri benimsemeye zorlanan erkekler gibi. Segal, bu noktada feminizme düşen görevi çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. Feminizmin analitik görevinin, ataerkilliğin birleştirdiği toplumsal cinsiyet ve cinselliği birbirinden ayırmak olduğunu savunur (Segal, 1992: 264).

Dolayısıyla geleneksel rolleri yeniden üreten söylemlerden ve tek tip cinsel ilişki tanımından kaçınmak daha yararlı olacaktır.

Hem feminist çalışmalar hem de erkeklik çalışmaları alanındaki tartışmalar çerçevesinde tezin bu bölümünde pornografik materyal tüketicilerinin toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yönelik tutumları analiz edilecektir. Tüketicilerin şiddet, rıza, fantezi, cinsel ilişki, hak ihlâlleri ve

73

pornografik materyallerin yasaklanmasına ilişkin görüşleri cinsiyet ve cinsel yönelim kırılımları dikkate alınarak feminist ve hegemonik erkeklik kuramına dayanarak tartışılacak ve yorumlanacaktır. Bu materyallerin temel üreticisi ve tüketicisinin artık erkekler olmadığı, en az erkekler kadar kadınların da bu materyalleri tükettiği iddiasından yola çıkılarak katılımcı görüşleri incelenecektir. Tüketicilerin bu materyalleri tüketme nedenleri, tüketim içeriğinin ve sıklığının şiddet ile ilişkisi katılımcı görüşleri çerçevesinde yorumlanacaktır.

74