• Sonuç bulunamadı

Hazreti Hacı Bektaş-ı Veli buyurdu ki:

"Tanrı'yı uykumda gördüm" dedim: "Sana varan yol hangisidir?"

Buyurdu: "Kendinden geçince erişirsin!" (Öz, 2011:43).

Talibin Rehberine ve Mürşidine Karşı Edepleri

Şeyh Safi, yol talibi olan kişinin üstat nefesiyle yürümesini, emrine kail olmasını ve evliyaya iman getirmesini istemiş, evliya nefesine inanmayıp gönlünde şüphe olanın yetmiş evliya öldürmüşçesine günaha gireceğini söylemiştir (Gölpınarlı'dan akt. Kaplan, 2011:181).

"Evliyayı seviyorum" diyen talipten diğer talipler nişan istemelidirler. Çünkü “davaya mana, aşığa nişan gerektir”. Talibin

göstermesi gereken nişan;evliya eteğinden tutup ikrar vererek can-ı gönülden iman getirmektir. Yani her fiiline ve her haline beli (eyvallah) deyip inanmak, Menakıb-ı Şerif'i dinleyip evliya nefesinin manasını anlayıp ona göre amel ederek tüm varlığını erenler yoluna amade kılmaktır (Atalay, 2011:84). Talipler, nişan göstermeyen talibi içlerinden çıkarmalıdırlar ve kırk gün aralarına almamalıdırlar. Aksi takdirde murdar olup, ahrete imansız giderler.22 Bir talip, tarikat içinde mürebbisine ve musahibine el verip de gönül vermezse, kavlinde dürüst olmaz, ikrarı da saf olmamış olur, münafıktır, yola sıdk ile gelmemiş olur ve yüzü karadır. Gerçek talib-i hak evliya tarikinde sabit-kadem olup can-ı gönülden ve samimi bir şekilde şeyhine 'beli' deyip etek tutan ve gönülden ikrar verip mal-mülkten ve baş- candan geçendir.23

Nasıl ki bir kişi aşk-ı mecazi ile sevdiği uğrunda her şeyini feda ediyorsa, talib-i Hak, aşk-ı hakiki şerbetini içip dost yolunda canından ve malından geçendir (Kaplan, 2011:182).

Aşk yolunda oldurur ki pehlivan,

Göstere maşuku yolunda nişan,

Severem demek dile asan olur,

22

Araştırmacı Doğan Kaplan, ilgili nüshayı kaynak olarak şöyle açıklamaktadır: Menakıbu'l Esrar Behcetu'l - Ahrar (Gölpınarlı181), Mevlana Müzesi Abdulbaki Gölpınarlı Kütüphanesi, Mecmua No:181, Müstensihi: Abdulbaki Gölpınarlı (1017/1608 istinsah tarihli Seyyid Abdulkadir-i Belhi'nin oğlu S.Ahmet Muhtar'ın nüshasından), vr.la-64b.

23 Teslim-i Rıza’lık: Alevi - Bektaşi ahlak eğitimi sevgi esaslı yürütülen kurallar bütününü içermektedir. Yol’a talip olmak isteyenler rızalık’la gelmelidirler ve hizmetlerinde de rızalık göstermelidirler. Teslim-i Rıza’lık ile ilgili İmam Cafer-i Sadık Hazretleri şöyle buyurmaktadır: "Ve Bir dahi mürebbi ve musahip onlar dahi öyle gerektir ki evliyanın ayini erkanı ve mürşidin sır nefesi yerini ala. Biri birinin yurduna oturup ondan sonra terki mal ve terki can ve terki dünya ve terki bed fiil ve terki heva bunları terk edip ve teslimi rızayı kabul edip rıza kapısında olmazsalar ve erkânı şeriat ve erkanı tarikat ve erkanı marifet ve erkanı hakikat ile rıza gösterip teslim olmazsalar gerek pir gerek talip ikrarları caiz olmaz…” “Ol kimseler ki evvelce gelip ikrar verdiler ve talip oldular mürebbiye ve musahibe yettiler. Onlara gerektir ki tarikatın ve hakikatın edeblerin ve erkanların ve farzların ve sünnetlerin kabul edip Muhammed Ali yoluna erkanına boyun verip iradet getireler ki mümin ve müslüm bacı yoldan rızasız iş işlemeye ki ikrarları caiz ola. Zira rızasız yol olmaz. Çünkü yol erkan Hak Tealanın evidir” (Aytekin, 2001: 30-31). Teslim Tekbiri: "En'am tarik ya'Ali, eslim tarik ya'Ali, teslim tarik ya'Ali, ekrim tarik ya'Ali." (Sarıkaya, 2008:42).

Aşıkın burhanı terk-i can olur.

[Yaman, 2013:31]

Talip, mürebbisinin gözüne girmeye çalışmalıdır. Mürebbisi talibin hizmetinden hoşnut olup her halinden razı olsa, bir kere talibe nazar kılıp himmet eylese, lütuf gösterip başını ya da sırtını sıvazlasa talibe rahmet ve şefkat yağar. Cenab-ı Hak hazretleri böyle bir talibin bütün günahlarını bağışlar, zahir ve batın yetmiş hicabı kalkar, menzil ve meratip kat edip evliya makamına ayak basar. Böyle bir mürebbi eli altında olan talip, kıl sayısınca sevap kazanır ve ne iş yapsa işi rast gider, toprağa dokunsa altın olur. Öyleyse talip olan kişi elinden geldikçe iradet getirip pirinin ve mürebbisinin gözüne ve gönlüne girmelidir. Çünkü gönül Hakk'ın evidir, gönüle girmek gerekir (Kaplan, 2011:182-183).

Yola talip olan kişiler birbirlerini ve mürebbilerini çok ziyaret etmelidirler. Talip üç günde bir mürebbisini ziyaret etmeli, sohbetini dinlemeli ve marifet elde etmeli, müşküllerini çözmelidir. Talip mürebbisine üç, beş, yedi, on iki ve netice olarak kırk gün varmazsa, vadesi gelip ölse evliyadan ayrı kalır.24 Yine ziyaretlerini bu şekilde aksatan bir talibin özrü yoksa diğer taliplerin onunla oturup kalkmaları doğru değildir. Talip yol içinde her ne sıkıntısı varsa mürşidine anlatmalı o da evliya menakıbına göre talibin müşkülünü çözmelidir. Eğer talibin mürşidi kırk günlük mesafe dışındaysa ve talibin ona ulaşma imkanı yoksa o zaman o talibin sorunlarını çözecek geçici bir mürebbi tutması gerekir ki buna tarikat ehli arasında müşkil mürebbisi denir.25

Yine taliplerin mürşitlerine karşı olan sorumlulukları Şeyh Safi

Buyruğu'nda "talip hakkı nedir?" sorusunun cevabı olarak şöyle

açıklanmaktadır. Uyulması gereken bu ahlaki kurallar aynı zamanda talibin rehber ve mürşidine karşı sorumluluğunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlaşılır kılmaktadır.

Talip hakkı şudur ki:

24

Doğan Kaplan, ilgili nüshayı kaynak olarak şöyle açıklamaktadır: Gökçeler Buyruğu: Sivas - Kangal İlçesi Yellice Köyünde mukim Gökçeler kabilesi aile kitaplığına ait yazma. Kaynak kişi: Gazi Gökçe, İstinsah tarihi:1278/1862, vr.12a- 131b. (Bkz. Doğan Kaplan, a.g.e, s. 183 / [358]).

25

Temel kaynak: Kitab-ı Makam Menakıb-ı Kutbu'l-Arifin Hazret-i Şeyh Seyyid Safi (Gölpınarlı 199), Mevlana Müzesi Abdulbaki Gölpınarlı Kütüphanesi, Mecmua No:199, İstinsah tarihi:17.yüzyıl vr.2a161b. (Bkz. Doğan Kaplan, a.g.e, s. 183 / [358]).

1. Edep bekleye.

2. İnançsızdan uzak dura. 3. Mahremini bile.

4. Tüm kötülüklerini terk ede. 5. Erenleri her yerde hazır bile.

6. Hakk'a ve halka yaramaz iş yapmaya.

7. Her nerede olursa olsun, mürşidinin kokusunu çeke, yani; ister gizli, ister açık olsun, ben bu işi yaparsam mürşidim görür ve bilir diye o işi yapmaya. Çünkü erenler, talibin gözüne ve gönlüne günde yetmiş kez bakar (Yaman, 2013:21).

Gönül sarayını pak et ki mihman-hane-i Hak'dır. Vakit olur ki tahtını görmekliğe sultan gelir.

Demek ki saray silinmiş, süpürülmüş olursa Sultan'ın hoşuna gider. Toprak o talibin başına ki erenleri hazır ve nazır bilmez ve gönül aynasını silmez. Hangi talibin gönlü temiz değilse ondan Peygamberler ve erenler bizar olur (Yaman, 2013:21).

İmdi talip olan kişi gerektir ki akıl sahibi ola ve yaptığı her işi aklının tasarrufuyla işleye, tüm davranışlarını frenleye, aykırı davranmaya ve yanlış yola gitmeye, yaptığı iş ve gittiği yol mürşidinin rızasına uygun ola. Eğer mürşidinin emrine uygun olmazsa, o talibin çektiği zahmet ve zorluk tümden boşa gitmiş olur. Pir olan, talip olan kimseler kamil vücut ola ki ikrarı caiz ola emeği ve kurbanı ve nezri niyazı kabul ola (Aytekin, 2001:17). Ahrette şeytan gibi lanetli ve kovulmuş olmaya, Ulu Dergah'tan sürülmeye. Yüz bin günahı dahi olsa, Adem Peygamber gibi yargılanması ve bağışlanması için çalışıp çabalaması gerektirir. Talip gerektir ki bir iş yapacağı zaman iyi düşüne, o iş hayırlı ise yapa, kötü ise terk ede. Bir kişi zahir ve batında pirinin işaretini gözleyip, safa-nazarına erişmelidir. Bir kişi Hakk'a talip olsa ve erenler dergahına gelse, el verip etek tutsa, iradeyle teslim olsa, erenlere ikrar verip iman getirse, bu dünya halkından uzaklaşsa, erenler zümresinden olur (Yaman, 2013:21-22).

Yine Mehmet Yaman'ın hazırlamış olduğu Buyruk metinlerinde, "iman nedir?" sorusu sorularak talip ve mürşidin yapması gerekenlere atıfta bulunulmuştur:

Ancak, burada imanın anlamı sıdk ve itikat ile (içtenlikle) inanmaktır. Bir kişinin ikrarı saf ve inancı dürüst (sağlam) olmazsa, o kişinin imanı dürüst olmaz. Din dahi imandadır ve iman iki kısımdır.

1. Tahkiki iman (içten inanmak) 2. Taklidi iman (inanmış gözükmek)

Tahkik şudur ki talibin gönlü temiz ola. Taklit ise şudur ki kişinin gönlü gizli düşmanlık, hile ve kuruntu ile dolu ola... Ve mürşidin hakkı şudur ki erenler makamında otura, talibin gönlüne dikkatlice baka, Levh-i Mahfuz'a ve Levh-i İnsana bakıcı ola, yani kendisine gelen her kişiye velayet nuru ile bakıp, onun geçmişini ve özünü göre, ona göre eğitim vere ve gönlü temiz olmayan talibi yanına almaya, yanından uzaklaştıra (Yaman, 2013:22).

Hata işlenmemesi için talibin yüklendiği görevleri bir de İmam Cafer Buyrukları'ndan talib(ler)e aktarmak gerekiyor; Saadet bulmak isteyen sufi ve müminin özünü türaba indirip (toprak gibi olup) şu niteliklere sahip olması gerektiği söylenir. “Yumuşak (latif) sözlü olmak, cömert olmak, evveli ahiri fark edip soysuzluk etmemek, Hakk'ın buyruğuna ibadet etmek, gönül kırmamak, dili sürekli Hakk kelamında olmak ve ahlakı güzel (Hulki mazlum) olmak. Yine talip olmak isteyen kanaat, ilim ve sıddıklık ve sabırlığı terk etmeyip özünü toprak eylemelidir. Sonra toprağa marifet tohumu ekip, tevhit suyuyla sulamalı, miskinlik orağıyla biçip, rıza harmanında dövmeli, şevk yeliyle savrulup mihnet ölçeğiyle ölçmeli, takva değirmeninde öğütüp edep eleğiyle eleyerek sabır fırınında pişirmelidir” (Kaplan, 2011:177).

İnsanın kurtuluşu dört şeyledir: "Az söylemekte, az uyumakta, az yemektedir ki insanı isteğine eriştirir; Bırakma (terk), soyutlama (tecrit), toplumdan uzaklaşma (uzlet), kanıklık (kanaat)..." Ve dört şeydir ki insanı (Tanrı'ya -Hakk'a- eriştirir: "Büyüklerle oturma, akıllı kişilere danışmak, kısmetsiz kimselerden sakınmak, köşesine

çekilmişlerden yardım istemek" (Öz, 2011:49).

Alevi ve Bektaşi inancında uyulması gereken 3 farz ve 7 sünnet adı altında toplanan ahlak kuralları vardır ve bu kurallara her talibin uyması gerekir. Bunlar talibin manevi eğitim basamaklarının sadeleştirilmiş halidir. 3 farz 7 sünnet'i İmam Ca'fer-i Sadık Hazaretleri'den aktaralım.

Farzlar:

1. Zikr-i Hakk’ı dilinden komaya. 2. Adavet varsa kalbinde gidere. 3. Talip olunan yola teslim ola. Sünnetler:

1. Kişi varlığını kudret-i Hak'tan bile, sırrını izhar eylemeye, zahid imanın şeytandan nice sakınırsa öyle sakına.

2. Sırdar ola, gördüğünü örte.

3. Her nerede ise daima özür dileye, niyaz eyler ola, zira her fesat Hakkı unutmayla olur.

4. Uğrun dirlik itmekdir, sakına mürebbi hakkına kail ola. 5. Musahip hakkını ceme götüre, musahip hakkını yitirmeye. 6. Halifeden el tutup, tövbe kılmaktır.

7. Tac urunup, üstada özünü yetürüp, kendi bilişin terk itmektir, yol ehline, pay-ı mal olmaktır (Sarıkaya, 2008:38 / Yaman, 2013:79).

Talipler birbirilerine, mallarını (terk-i mal), canlarını (terk-i can), dünyalarını (terk-i dünya), kötü davranışlarını (terk-i bed fiil), arzu ve isteklerini (terk-i heva), terk edip birbirilerinden razı (teslim-i rıza) olmalıdırlar. Bu rıza hali erkân-ı şeriat, erkân-ı tarikat, erkân-ı marifet ve erkân-ı hakikat üzerine olmalıdır. Aksi takdirde ister talip olsunlar isterse pir, ikrarları caiz olmaz. İmam Cafer-i Sadık böylelerin yoldan ve erkândan sürgün olduklarını, cemlere alınmamaları gerektiğini söylemiştir (S.Aytekin'den akt. Kaplan, 2011:180).

Alevi ve Bektaşi erkânın da önemli bir husus da rehber-pir ve mürşitlerin peygamber soyuna dayanmalarıdır. Yani seyid-i sadat evlatları olmalarıdır. Ancak peygamber soyundan olsalar bile rehber-pir ve mürşidler'e hiç bir zaman sorgusuz sualsiz cennete gidecek kişiler olarak bakılmamıştır. Onların da tıpkı talipler gibi sorumluluklarının olduğu fikri, yazma eserlerde işlenmiştir. Bir erkannameye Hz. Ali'nin şu sözleri yansıtılmıştır: Benim oğlum ya da kardeşlerimin sayısı ister kırk isterse bin olsun, önemli olan yol içinde olmalarıdır. Yolumdan gelmeyen benim oğlum da olamaz kardeşim de, bunu böyle bilin. Hazreti Ali'ye atfedilen bu söz zaman içerisinde deyimleştirilerek, genel bir prensip halini almış: Önemli olan bel evladı olmak değil, yol evladı olmaktır. şeklinde ifade edilmiştir (Eğri, 2013:57). Manevi makamı ne olursa olsun kimse hak etmediği sıfatı taşıyamamaktadır. Böylelikle yolun kuralları sadece taliplere yüklenmemiştir.26 “Mürşit postunun ağırlığı kadar günahı da çoktur”

26

Soy ile övünülmez: Sefer Aytekin’in hazırlamış olduğu Buyruk adlı eserde bu başlık altında İmam Caferi Sadık Hazretlerinin sözleri şöyle aktarılmıştır: “Şimdi zamanımızın âdemleri ben falan tekkenişinin oğluyum, der ebayı ceddi ile iftihar eder. Bir adem ölünce kabirde kimin oğlusun demezler. Ancak kimin ümmetisin ve

sözü, o makamın hakkını veremeyenler için ifade edilmiştir. Malatya'da yaşamakta olan ve Anadolu'da ki Alevi toplumunun önemli inanç önderlerinin başında gelen Ağuiçen Ocağından (Mir Seyyid Evladı) Eşref Doğan Dede'ye, “dedem; mürşit hangi özelliklere sahip olmalıdır, bize açıklar mısınız?” sorusunu yönelttiğimizde aldığımız cevap “mürşitlik makamının taşıdığı ağır sorumluluğu” bir kez daha anlamamıza vesile olmuştur. Eşref Doğan Dede: “Mürşit o'dur ki Kuran'ı Kerim'i ve İslam tarihini iyi bilsin, seyid-i sadat evladı olsun... Bu özelliklerinin yanında bir de güzel ahlakı yaşatıyor olmalıdır. Çağ'a ayak uydurmuş, en az bir yabancı dili bilen, okumaya önem veren ve bilgi toplumunda bile taliplerine yol gösterici olmalıdır.”şeklindeki cevabıyla mürşitlik makamının gereklerini tanımlamıştır (Çelik, 2014:93-94).

Muhammed dinidir bizim dinimiz,

Tarikat altından geçer yolumuz, Hem Cibril-i Emin'dir rehberimiz, Biz mü'miniz mürşidimiz Ali'dir.

[Pir Sultan Abdal]

Bir rehber talibin hakkından gelmezse pir onu çıkarıp yerine ahir (sonra gelen) kişiye talibi teslim ede. Eğer pir yoldan düşerse, günahı kebairden bir iş edip erkana layık olmazsa talip ol ocaktan çıkmaz. Emmi zadelerinden yapışmak erkandır (Atalay, 2011:84).

Ahir zamanda gelen talipler pirin rehberin günahı mı olur, onlar ocakzadedir, onların küfrü iman olur, derler. Zira, pir bir günah etse beş günah yazılır. Zira ummadığın yerden sana bir söz gelse cahil bilmez, düşman düşmanlık etti dersin, ocakzade tanrı dostları soyundadır. Kendi

ne amel işledin deyü sual ederler. Hazreti İmam Zeynel Abidin’i Yezit Mel’un zindana koyunca ağladı. Muhibler ettiler:’Ya imam niçin ağlarsın.’ Hazreti imam etti: ‘Dünyada bu hali kisbettik. Dünyada böyle olunca acaba ahirette halimiz niye varır dedi. Muhipler ettiler ki: ‘Ya imam, Muhammed Ali deden olunca sen niye korkarsın. İmam Zeynel Abidin etti: ‘Kabre varınca dedemi sual etmek hacet değil. Kimin oğlusun deseler, Hazreti İmam Hüseyin’in oğluyum, desem ol bana yeterdi. Amma atamı, dedemi sual etmezler. Ancak amelden sual ederler. Ne bahtlı şol kula ki defterinde yanlış bulunmaya. Vay şol kula ki defterinde yanlış buluna” (Aytekin, 2001:133-134).

makamın bilmeyip, eğer hakkın nehyini işlerse Hak Teala onu nehyeder. Der ki; "Ey zalim, talip sana bakıp bir amel edecek iken sen kitapsız oldun. Talip de sana bakıp azdı. Azdıran şeytandır." sebebine hükmeder. Gel imdi bunların hesabını gör deyip cehenneme sokar (Atalay, 2011:205).

Sakın ol kimsenin gönlünü yıkma, Gerçek erenlerin izinden çıkma, Eğer insan isen ölmezsin korkma, Aşığı kurt yemez, uç da değildir.

[Hacı Bektaş-ı Veli]

Gerçek aşık olmak gerek,

Maşukasın bulmak gerek,

Ölmezden önce ölmek gerek, Varıp anda ölmez ola.

[Şah Hatayi]

Şurası bir gerçektir ki sen kendi özünü pak edesin ta ki senden olan da pak ola. Çünkü yıkanan temiz olmazsa, yıkadığı şeyde temiz (pak) olmaz (Atalay, 2011:282).

Ey Hakk'a talip olan kardeş!

İyi huylarla kötü huyların ne olduğunu, cenneti kimlerin, cehennemi kimlerin kazanacağını anlamış olsan gerek. Bir hadis'de şöyle buyurulur: Dünya, ahretin ekin tarlasıdır. Burada ne ekersen, orada onu bulursun. “İyi” ve “kötü” ne yaparsan, öbür dünyada bulacağın odur. Hakk yoluna bağlanmak isteyen taliplere bu Buyruk'ta anlatılanlar yeter. Fakat akıllı ve arif kişilerle musahip (dost) olmadıkça gerçeğe erişmek zordur; kuru sözün faydası yoktur, bir kamil mürşide (kılavuza) sahip olmalıdır. Zira bal bal demekle, ağız tatlanmaz (Atalay, 2011:282-283).

Yarabbi! Beni iki dünya hakkında emsalsiz kıl, Yoksulluk tacı ile beni üstün kıl,

İstek yolunda beni rızk vericiden ayrı düşür,

Ve sana erişmeyen yoldan yüzüm çevir [Hacı Bektaş Veli]

(Öz, 2011:79).

Sonuç

Yüzyılların birikimi olan “ahlak ilkelerini” kimi zaman “açık” kimi zaman da “kapalı” beyan eden Alevi (Kızılbaş) ve Bektaşi toplumları, kendi

meşreplerinin yol büyüklerinden -6. İmam- Cafer-i Sadık'a atfettikleri temel eserlerden olan ve Anadolu'nun muhtelif yerlerinde nüshaları gün yüzüne çıkarılmış Buyruk metinlerinin rehberliğinde 'erkanlarına' dair ritüelleri devam ettirmektedirler. Yine Erdebil Tekkesi menşeli olan diğer bir Buyruk'un yaratıcısı olarak Şeyh Safi ismi zikredilmektedir. Anadolu, henüz keşfedilmemiş veya yazın hayatına kazandırılmamış 'kutsal metinlerle' dolu bir coğrafyadır. Sosyal yapısı gibi, sosyal hiyerarşisini de kendi içerisinde sürdüren Alevi/Kızılbaş ve Bektaşi toplumları Buyruklar aracılığıyla bir çok ahlak ilkesini günümüze kadar ulaştırabilmiştir. Ancak saha çalışmalarının yetersizliği, sosyal güvensizlik ve eserlerin tahrip olması vb. nedenler o 'kutsal metinler'in üzerindeki sis perdelerini henüz ve ne yazık ki tam olarak aralamamıza engel teşkil etmektedir. Çalışmamız neticesinde ulaştığımız ve araştırmacılarca kitaplaştırılan Buyruk nüshalarını inceledik.

Çalışmamızla, Alevi inanç dünyasının manevi eğitimcileri olan pir ve mürşitlerin talipleriyle olan ilişkisi mercek altına alınmış oldu. Alevi- Bektaşi toplumlarında sosyal konumu ne olursa olsun, erkan hudutları içerisinde ve meydan evinde herkesin rolü önceden belirlenmiştir. İster talip, ister rehber, isterse de mürşit olsun: "Yol, cümleden (birey isteklerinden) uludur." anlayışıyla yol'un (inancın) akıbeti birey(ler)in takdirine terk edilmemiştir. İncelediğimiz buyruklar çalışması neticesinde elde ettiğimiz değerlendirmeleri şöyle sıralamak mümkündür:

> Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat'ında daha önceden sistemleştirdiği ve adına '4 kapı 40 makam' dediği genel ahlak kurallarının talip, pir ve mürşitlere yansımalarını,

> Talip, pir ve mürşitler arasında kuvvetli ve sistemli bir bağın olduğu ve bu manevi bağın iki yönlü (talipten pir'e, pir'dende taliplere doğru) işlediği ve işlemesine hükmedildiği,

> Manevi müeyyidelerin sadece taliplere yüklenmediği aynı zamanda pir ve mürşitlerin de yaptırımlarla muhatap kılındıkları gerçeğiyle,

> Taliplerin, muhakkak surette manevi önder ve eğitimcilerden (pir ve mürşitlerden) yardım almaları gerektiğine,

> Taliplerin, pirlerin ve mürşitlerin; birbirlerini "Hakk-Muhammed- Ali Divanı" dedikleri ahrete hazırlamaları ve cenneti kazanmak için yapması gerekenlerin ne olduğuna dair çıkarımlar elde edilmiştir.

Değişen sosyolojik şartlar, "Kızılbaşlıktan Aleviliğe", "geleneksel Alevilikten" ise "modern Aleviliğe" geçiş süreçlerini başlatmıştır. Araştırmacı Rıza Yıldırım'a göre ise "modern Alevilik" henüz oluşumunu tamamlamamıştır. Değişime gebe olan bu sürecin en önemli noktalarından biride geleneksel Aleviliğin inanç, modern Aleviliğin ise kimlik esaslı oluşudur (Yıldırım, 2012:141). Bu değişim, şüphesiz ki talip, pir ve mürşit ilişkilerinin de değişmesi anlamına gelmektedir. Buyruklar'ın gizemi ve kutsallığı erozyona uğramakta ve Buyruklar 'teolojik' eserler olmaktan daha ziyade 'mitolojik' eserler olarak algılanmaya başlanmaktadır. Buyruklar, Alevi/Kızılbaş toplumlarının "ahlaksal içerikli anayasal" metinleridirler. Değişen sosyolojik şartlar, Buyruk hükümlerinin algılanma biçimlerinin de değişimini ifade etmektedir. Dolaysıyla geleneksel Aleviliğin barındırdığı ifadeleri dile getiren Buyrukların, modern Alevilik algısı içerisinde nasıl bir yer edineceklerini zaman içerisinde göreceğiz.

Kaynakça

ATALAY, Ali Adil (2011). İmam Cafer-i Sadık Buyruğu, İstanbul: Can