• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: TÜRKİYE’DE MEMUR SENDİKACILIĞINDA KESK ÖRNEĞİ

3.3. KESK’in Örgütlenme Sürecindeki Eylemler

3.3.8. Haziran Eylemi (1995)

1 Haziran 1995 tarihinde KÇSKK (Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu) tarafından baskı ve sürgünlerin durdurulması, siyasi iktidarın yargı üzerindeki baskılarının kalkması, meclise sunulan grev ve toplu sözleşme hakkı içermeyen anayasa değişikliği maddesinin geri alınması ve grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması taleplerinin ön plana çıkarıldığı eylem programı açıklandı.

Eylem programına göre; her ilde bazı etkinlikler gerçekleştirilirken oturma eylemini sendika başkanları 15–16 Haziran günleri Ankara Güven Park’ta başlatacak, 17 Haziran’da diğer illerden gelen kamu çalışanlarıyla birlikte iki gün Kızılay Meydanında oturma eylemi devam edecek, sonuç alınmadığı durumda 19 Haziran’dan itibaren iş bırakılacaktı. 15–16 Haziran 1970 işçi direnişi, eylem tarihinin belirlenmesinde esas alınmıştı.

Eylem planlandığı gibi yürütülürken özellikle medya adeta sansüre uğradı. Hükümet, eylemi yasadışı olarak ilan etmekten öte neredeyse tepki vermedi.Bu eyleme 150 bin

kamu emekçisi katılmıştır. Sendika yöneticileri eylemin 2 gün öncesinden Ankara’nın merkezi olan Güvenpark’ta çadır kurarak ve açlık grevi yaparak eylemin gerekçelerini Türkiye ve Dünya kamuoyuna aktarmışlardır(Koç ve Koç, 2010: 39).

Bu eylem sonrasında Anayasa’da yapılan değişiklikle kamu emekçilerinin örgütlenme ve üyeler adına toplu görüşme yapma hakkı kabul edilmiştir. Bu değişiklik parlamentonun kendi istem ve iradesinden çok, kamu emekçilerinin grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklar mücadelesinin zorlamaları sonucunda olmuştur. Parlamentonun kısıtlayıcı, kendi istemleri ile örtüşmeyen ve bütün nihai kararları işveren devlete bırakan bu anayasal değişikliği protesto etmek için 19–20 Haziran’da ülke genelinde iş bırakmışlardır (Koç ve Koç, 2009: 276)

16–17 Haziran’da 150 bin kamu emekçisi ile 2 günlük geceli-gündüzlü yapılan oturma eylemi, kamu emekçilerinin yaratıcı inisiyatiflerinin önemli ve yeni bir örneği olmuştur. Emekçilerin ve ezilenlerin mücadele tarihine yeni bir sayfa olarak girmesine tahammül edemeyen iktidar ve devlet güçleri kamu emekçilerinin sendika başkanlarını ve temsilcilerini gözaltına alarak cezalandırma mantığı gütmesine tüm ülke genelinde kitlesel tepki gösteren kamu emekçileri tüm illerde iktidar ortağı olan DYP ile binalarını onbinlerce kamu emekçisi ile kuşatarak yeni bir eylem sürecine girmişlerdir(KESK: 2010) Gözaltına alınan temsilcilerini emniyette ve adliyede yalnız bırakmayarak Ankara’da onbinlerce kamu emekçisi Sakarya Caddesinde toplanarak Ankara Adliyesine yürüdü. İstanbul’da ise; yine onbinlerce kamu emekçisi temsilcilerinin gözaltına alınmasına karşı Kadıköy Meydanı’nda oturarak temsilcileri serbest bırakılıncaya kadar geceli-gündüzlü oturma eylemi yaptılar. O güne kadar yapmış olduğu bir günlük iş bırakma eylemlerini de iki güne taşıdılar.

Siyasi iktidarın ve devletin bu büyük eylemi, basına ve medyaya da müdahale ederek görmezlikten gelme ve geçiştirme mantığına rağmen, kamu emekçilerinin bu eylemi dünya basını ve medyasında “Türkiye’de Olay!”, “Tienenman Meydanından sonra, Türkiye’de yüz binlerce kamu çalışanı Ankara meydanında yatıyor” başlıkları ile olay haber olarak geçmiştir.

3.3.9. 18 Nisan 1996 İş Bırakma Eylemi

KESK’in Valiliğe başvuru tarihi ülkenin yaşadığı seçim süreci içerisinde olmuştur. Parlamentonun tıkandığı, yeni siyasi seçeneklerin oluşmadığı bir konjonktürde yaşanan krizden dolayı gerçekleşen erken seçimde KESK, ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarını teşhir ederek barış, demokrasi ve özgürlük ekseninde bir sendikal faaliyet yürütme yönelimine girmiştir

Diğer yandan KESK, seçim sonrasında yeni kurulacak hükümetin sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılması özellikle sürgünler, baskılar, açığa almalar, adli ve idari cezaların kaldırılması, kamu emekçilerinin içerisinde bulunduğu ekonomik çöküntünün giderilmesi için oluşacak eylem programını hazırlamak amacıyla yüz binlerce üyenin tartışma platformlarını yaratmış, paneller, söyleşiler, oturumlar, basın açıklamaları, siyasi parti ziyaretler, sivil kuruluşlarla diyaloglar dahil olmak üzere yeni eylemli bir sürece girilmesi gerektiğinin önemini kamuoyuna anlatan yoğun çalışmaları önüne koymuştur. 16 ilde aynı tarihlerde “Barış, Demokrasi, Sendikal Hak ve Özgürlükler” mitingleri yaşanmıştır. Büyük bir kararlılık ve coşkuyla yapılan bu mitingler daha önceden kararı alınan 18 Nisan iş bırakma eyleminin hazırlayıcısı olmuştur.

Hükümete iletilen taleplerin kabul görmemesi ve hükümetin KESK’le görüşmeden kaçınması üzerine 18 Nisan’da 1 günlük iş bırakma eylemi yapıldı. Aynı gün tüm illerde on binlerce insanın katıldığı basın açıklamaları yapılmıştır. 18 Nisan iş bırakma eylemi hükümetin özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma ve savaş politikalarını egemen kılmak için topluma büyük baskıların dayatıldığı, emek güçlerinin yalnızlaştırma gayretlerinin yoğunlaştığı koşullarda yapıldı. Başbakanlık çıkardığı genelge ile eylemi yasakladı ve eyleme kalkışanlara hemen cezalar verileceğini açıkladı. Tüm bu baskıcı kuşatmaya rağmen kamu çalışanları, kararlılıkla ve büyük bir kitlesel katılımla iş bıraktılar ve devlet çarkını bir kez daha durdurdular. Bu eylem kamu çalışanlarında büyük bir özgüven yarattı.

18 Nisan eyleminden sonra hükümet birçok sendika üyesini açığa aldı, il içi, il dışı sürgünler yaptı. Ayrıca yüz binlerce kamu emekçisine idari soruşturmalar açıldı. Kamu emekçileri bu soruşturmalar karşısında eylemlerini örgütlü bir şekilde savundular ve yaptıklarının demokratik bir hakkının kullanımı olduğunu ifade ettiler.

Verilen cezalar karşısında “Anayasa’nın ilgili maddelerini ve uluslararası yasaları ihlal ettiği, görevini kötüye kullandığı” gerekçesi ile Başbakan hakkında 24 Mayıs 1996 tarihinde suç duyurusunda bulunuldu. Polis bu başvuru eyleminde kitleyi yürütmek ve basın açıklaması yaptırmak istemedi. Kitlenin kararlı duruşu sayesinde engeller aşılarak demokratik hak kullanıldı(Koç ve Koç, 2009: 235)

Kamu emekçileri iş bırakma eylemi ile ilgili verilen cezaların iptali için hukuksal alanda da mücadelesini sürdürdüler. 29 Mayıs günü cezaların iptali ile ilgili 15 ilde bulunan Bölge İdare Mahkemesine kitlesel gidilerek başvuru yapılmış ve cezaların iptali istenmiştir. Bölge İdare Mahkemelerinin vereceği karar sendikal hakların kullanılmasında önemli bir hukuksal dönemeç olacaktır.

4 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde Tüm Haber-Sen’in kapatılmasını protesto etmek üzere kamu çalışanları sendikaları valiliklere siyah çelenk bırakma eylemi yaptılar. Ankara’da İçişleri Bakanlığına siyah çelenk bırakma eylemi polis tarafından engellendi.

Kamu çalışanları ek zam talebiyle birlikte yeni bir eylem programı açıkladılar. Ek zam talebinin yanı sıra, Tüm Haber-Sen’in kapatılması kararının kaldırılması, sürgün ve soruşturmaların durdurulması ve grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakların verilmesi de talep edilmekteydi.

Eylemler, planlandığı üzere 5 Ekim 1995’de ek zam ve sürgünler için kitlesel basın açıklamalarıyla başladı. 6–7–8 Ekim günlerinde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Maliye Bakanlığına kitlesel telgraf çekme eylemleri gerçekleştirildi.

Ankara Valiliğinin Sen’in kapatılması talebiyle açtığı davanın iptali için Eğitim-Sen tarafından eylemler başlatıldı. Güvenpark’ta çadır açarak oturmak isteyen eğitim emekçilerinin polis tarafından coplanması büyük yankı yarattı. Davanın görüleceği 13 Mart 1996 tarihinde Türkiye genelinden Ankara’ya gelen on binlerce eğitim emekçisi, davanın düşmesini sağladı.

DYP-Refah Partisi koalisyon hükümetinin zorunlu tasarruflara ilişkin yapmak istediği düzenlemeye karşı basın açıklamaları ve çeşitli illerde “Ekonomik ve Demokratik Haklar” mitingleri düzenlendi. Mitingler İzmir’de ve Diyarbakır’da yasaklanırken DİSK’in de katılımı ile Adana’da ayrıca Ankara, İstanbul, Mersin, Antalya, Zonguldak

ve Trabzon’da gerçekleştirildi.8 Haziran 1996’da HABITAT II’nin İstanbul’da yapılması üzerine KESK, “6 Milyar Dünyalı”nın Türkiye’de olacağı düşüncesiyle, kamu çalışanlarının sendikal hak ve özgürlükleri üzerindeki baskıları tüm dünyaya duyurmak amacıyla 8 Haziran’da İstanbul Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yapma kararı aldı. Ancak, polis o gün Taksim civarında adeta sivil sıkıyönetim ilan etmişti. Polis, kamu çalışanlarına pervasızca saldırarak 2000 civarında kamu çalışanını gözaltına aldı. Aynı gün eyleme katılmak amacıyla Ankara’dan gelen Enerji Yapı Yol-Sen’in 100 üyesi de İstanbul girişinde gözaltına alındı. Büyük gözaltı Türk ve Dünya kamuoyunda geniş yankı yarattı.(Koç ve Koç, 2009: 215). Eğitim-Sen’in 23 Kasım 1996 tarihinde düzenlediği üyelerinin sürgün, soruşturma ve görevden uzaklaştırılmalarına karşı “Ankara Yürüyüşü” Kızılay meydanında fiili bir mitinge dönüştü. Milli Eğitim Bakanı’nın “gereğinin yapılacağı” taahhüdünü vermesiyle eylem sona erdi ( KESK: 2010 ).

Kamu çalışanları sendikaları, 1997 bütçesine karşı yapabilecekleri eylemleri tartışırken “Susurluk Kazası” olarak anılan gelişmelerle açığa çıkan “Polis, Mafya, siyaset ve aşiret” ilişkileri, yapılacak eylemlerin biçim ve içeriğini etkiledi. KESK “Demokratik Devlet, Halkçı Bütçe” adı altında “Ankara’ya Yürüyüş” kararı aldı. TÜRK-İş’e bağlı bazı işçi sendikaları, meslek odaları, Halkevleri ve Siyasi partilerin katılımıyla 14 Aralık 1996’da gerçekleştirilen eyleme yaklaşık 70 bin kişi katıldı. Kızılay Meydanında yapılan “miting”le eylem sona erdi