• Sonuç bulunamadı

B. İÇERİK AÇISINDAN

2. Hayal

İnsan aklının melekelerinden biri olan hayal, insan aklının nesnelerin ve şahısların biçimlerini oluşturma gücü olarak tanımlanmaktadır.76 Akıl ve his gibi hayal de edebiyatın unsurlarından77 biridir. İdrak mekanizması ve deneyimlerin depo alanı olan akıl edebiyatçının çalışmasını fikirlerle, jestlerle ve tahlillerle, çıkarımlarla, kuramlarla donatmasına imkân sağlarken; tasavvur kaynağı olan hayal, soyut zihnî denklemlerle gerçek hayattaki somut görüngüler arasında eşsiz bir köprü görevi üstlenmektedir. Hayal, teşbih, istiare, kinaye gibi diğer beyan türleri aracılığıyla edebiyatçıya aklın soyut denklemlerini ayıklama yetisi kazandırmaktadır. 78

Edebiyatın yapı taşlarından olan hayal Dîvân kurucularına göre şiirin ifade araçlarından biri kabul edilmektedir.79

Şükrî’ye göre şiirin unsurlarından olan hayal aynı zamanda gerçeğin açıklayıcısıdır. Bu konuda şiirin, insanın iç dünyasının fısıltılarını dile getirmek için dokusunda hayal ve düşünceyi barındırdığını; şiirin duyguların, hayal ve zevki selimin ürünü olan kelimelerden meydana geldiğini dile getirmiştir.80

Şükrî’de hayal sadece teşbih ile sınırlı değildir. Bunun yanı sıra hayal şiirin ruhunu, içeriğini ve hatıralarını kapsamaktadır. Ona göre şiirin teşbihî unsurlarla dolu olması şairin hayalinin zayıflığına işaret ederken, şiirin teşbihlerden yoksun oluşu şairin

74 el-‘Akkâd, Sâ‘â beyne’l-Kutub, s. 204.

75 Şûşe, a.g.e., s. 135.

76 Ya’kûb, ‘Âsî, a.g.e., C. I, s. 614.

77 ،بدلأا مئاعد بدلأا ناكرأ ،بدلأا تاموقم ،بدلأا رصانعgibi terimler Arap araştırmacıların ve eleştirmenlerin yazılarında ortak manada kullanılmaktadır. Edebiyatın unsurları, insanoğlunun sıkıntılarını dilsel usullerle estetik olarak ifade etmesi yönüyle edebi yapının üzerine inşa edildiği temel dayanaklar demektir. Bkz. Ya’kûb, ‘Âsî, a.g.e., C. I, s. 626.

78 Ya’kûb, ‘Âsî, a.g.e., C. I, s. 626.

79 Su’âd Muhammed Ca’fer, a.g.t., s. 206, Mu‘vveş, a.g.t., s. 57

80 Şûşe, a.g.e., s. 324.

76 hayalinin güçlü olmasına delalet etmektedir.81 Çünkü Şükrî’ye göre bir duyguyu açıklamak veya bir durumu netleştirmek veyahut bir gerçeği beyan etmek için kullanılan teşbih, şiirde başlıca olması gereken bir şey değildir. Ona göre teşbihi acemi şairler tercih etmekte ve şiiri hakikatten uzak teşbihlerin ve mantıki tutarsızlıkların olmaması değerli kılmaktadır.82

Şükrî’ye göre en büyük ve en değerli hayal; şairin insanın duygularını, tavırlarını, düşünce ve değişkenliklerini, şiir temalarını ve bu temaların farklılıklarını, şiirsel dürtüleri kısaca hayatın bütün yönlerini tasvir ederken hayalinde canlandırdığı her şeydir.

Doğal olarak şairin bunu gerçekleştirebilmesi için de engin bir hayal evrenine sahip olması gerekmektedir. 83

Şükrî hayali doğru ( ٌحي ح ص ٌلا ي خ) ve bozuk ( ٌد سا ف ٌلا ي خ) olarak iki kısma ayırmış; doğru hayali tahayyül ( ٌلُّي خ ت), bozuk olanı da tevehhüm ( ٌمُّه و ت) olarak isimlendirmiştir. Şükrî’ye göre tahayyül, şairin nesneler ve gerçekler arasındaki ilintileri ortaya çıkarması, doğruyu yani gerçeğe uygun olanı ifade etmesi demektir. Tevehhüm ise şairin gerçek hayat ile bağıntısı olmayan ve hakikate dayanmayan iki şey arasında zanna kapılmasıdır. İki hayal arasındaki farkı açıklayan Şükrî; şiirde tevehhümü, toy şairlerin tercih ettiğini büyük şairlerin ise şiirlerinde bu tür bir hayali tercih etmediklerini dile getirmiştir. 84

Şükrî, tahayyül ve tevehhümün yanı sıra hayali (doğal) ve (doğal olmayan, yapay) olarak iki kısma ayırmıştır. Doğal hayal, sentez yapılan iki nesnenin uygunluğu, yapay hayal de zihinde sentez yapılan iki şeyin uygun olmamasıdır. Bu nedenle Şükrî yapay hayali kusurlu bulmaktadır.85

Mâzinî’ye göre hayal, hayatın rengine boyadıktan sonra gerçekleri yeniden meydana getirme gücüdür ve hayal ile duygu arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Çünkü duygu hayali uyandırır ve harekete geçirir. Mâzinî, duygu ile hayal arasındaki fonksiyonel alışverişi şöyle açıklamıştır: “Şair bir şeyi olduğu gibi değil ona göründüğü gibi tasvir eder ve tasvir ettiği şeyin çıplak bir iskeletini resmetmez. Duygunun iç dünyasını harekete geçirdiği şair, tasvir ettiği nesneye hayalden bir elbise giydirir.86

81 Şûşe, a.g.e., s .401.

82 Şûşe, a.g.e., s.402.

83 Şûşe, a.g.e., s.402.

84 Şûşe, a.g.e., s. 403.

85 Şûşe, a.g.e., s. 404.

86 el-Mâzinî, eş-Şi‘r: Gâyâtuh ve Vesâituh a.g.e., s. 39.

77 Mâzinî’ye göre hayal, şiirsel okumanın lezzet kaynağıdır ve şiirsel anlamlara sürekli yenilenen bir form bahşetmektedir. Şiirin dinleyiciye zevk vermesi için okuyucunun zihninde hayalin tetiklediği anlamların her saat yenilenmesi ve her an yeniden hayat bulması gereklidir.87

Mâzinî’ye göre şiirin değeri hayal ile bağlantılıdır. Ancak şiirin değeri beyitlerinin ve mısralarının ihtiva ettiği anlamlarla değil, dahası şairin içinde depreşen duygular ve okuma esnasında dinleyicinin zihninde oluşan imgelerle ölçülmektedir.88

Mâzinî hayal ile gerçek arasındaki bağın önemini vurgulayarak, ne kadar uçuk olsa da hayalin gerçeğe uygun olması gerektiğini ve insanın görmediği, bilmediği bir şeyi hayal etmekten aciz olduğunu belirtmiştir.

Mâzinî hayali normal ve faal olmak üzere iki kısma ayırmaktadır. Normal hayal hayatımızdaki bazı manzara ve sahnelerin fotoğrafının zihne getirilme gücüdür. Bunun için de ayrıntıların ayıklanmasında, birbirine bağlanmasında ve düzenlenmesinde zihne yol gösteren hassas bir içgüdüye ihtiyaç duyulmaktadır.89

Faal hayal ise hafızamızdaki fotoğraf parçalarından yeni bir fotoğraf meydana getirmek ve bu fotoğrafı somut biçimde bize göstermektir. Mâzinî faal hayal ile ilgili şu sözlere yer vermiştir:

Batılı edebiyatçıların hayal ürünü olan ve şiirlerinde tasvir ettikleri şeytanlar, denizkızı ve orman çocuğu gibi hayalî şeylere ne demeli? Gerçekte olması imkânsız olan bu şeyler insan zihnine nereden gelmiştir? Dünyada hiç kimsenin bu şeyler ile ilgili bilgisi yokken onlar bu şeyler hakkında nasıl bilgi sahibi oldular ve bu şeyleri nasıl tasvir ettiler? Kendine bu soruyu soran kişinin biraz kusuru vardır. Belki de o kimse bu karakterlerin yaratık olduğunu bilmemektedir.

Bunlar gerçekten uzak ve tuhaf olmasına rağmen faal hayalin bir ürünüdür.

İnsanların bu dünyada gözlemlediklerinden oluşan karakterlerin takma isimleridir. Bunlar hayalidir ve hakikatten oldukça uzaktır. Şairin buradaki yeteneği, yoktan bir şey ortaya çıkarmakta değil, dağınık imajlardan yeni bir imaj oluşturabilmesinde ve parçalardan birleştirilmiş bu imajı zihnine net bir şekilde getirebilmesindedir. Ayrıca bu resmi gerektiği gibi somutlaştırabilmesindedir. 90

87 el-Mâzinî, eş-Şi‘r: Gâyâtuh ve Vesâituh, s. 54.

88 el-Mâzinî, eş-Şi‘r: Gâyâtuh ve Vesâituh, s. 57.

89 Ca‘fer, a.g.t., s. 216, Mu‘avveş, a.g.t., s. 59.

90 el-Mâzinî, Hasâdü’l-Heşîm, s. 240.

78 Akkad’a göre şiirin temelinde hayal, düşünce ve duygu unsurları bulunmakta ve hayalin gerçeğe uygun olması gerekmektedir.91

Hayal kavramı üzerinde yoğunlaşan Akkâd biri genel diğeriyse şiirsel olmak üzere hayali iki kısma ayırmış ve genel hayali insana özgü idrak mekanizmasını harekete geçiren güç; şiirsel hayali ise hakikatleri yeniden ele alarak bu hakikatleri hayatın renklerine boyamak olarak tanımlamıştır.92