• Sonuç bulunamadı

Hasîrî’nin El-Hâvî Fi’l-Fetâva’da Yer Verdiği Fetvaların Muhteva Açısından

BÖLÜM II: EL-HASÎRÎ’ VE EL-HÂVÎ Fİ’L-FETÂVÂ ADLI ESERİNİN

2.2. El-Hâvî Fi’l-Fetâvâ

2.2.4. Hasîrî’nin El-Hâvî Fi’l-Fetâva’da Yer Verdiği Fetvaların Muhteva Açısından

Hasîrî’nin el-Hâvî adlı eseri her şeyden önce bir “fetvalar mecmuası” görünümündedir.

O, ele aldığı meseleye ilişkin zâhiru’r-rivâye, nevâdir ve fetva literatüründe kim ne söylemişse bunları bir araya getirip aktarmaya gayret eder. Eserin öncelikli amacı “müfta bih” görüşün tespitinden ziyade mezhep içinde bir meselede hangi görüşler ileri sürülmüşse bunların hepsine yer vermektir. Bu sebeple eserde birbirine zıt görüşler ve fetvalar aktarılabilmektedir.

Hasîrî’nin eseri Hanefî fıkıh doktrininin temellendirilmesine ilişkin bir kitap olmadığından eserde klasik fıkıh eserlerinde gördüğümüz türden tanımlar, teorik açıklamalar, bir konunun kısımları, türleri gibi hususlar neredeyse hiç yer almaz. Yine aşağıda temas edeceğimiz sınırlı birkaç örnek dışında hükümlerin temellendirilmesi konusu üzerinde durulmaz.

Hasîrî’nin eserini oluştururken kaynak olarak kullandığı kitaplardaki tüm fetvaları kullanmadığı açık bir durumdur. Bu durumda onun eserine bu fetvaları seçerken neye göre hareket ettiği büyük önem kazanmaktadır. Hasîrî’nin kendisi bu konuda herhangi bir açıklama yapmamaktadır. Ancak eserde yer verdiği fetvaların incelenmesinden bu

338 Kureşî, el-Cevâhirü’l-mudiyye, I, 327.

86

konuda tahmine dayalı bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. Genel olarak söylemek gerekirse fetva seçimindeki muhtemel sebeplerden birisi yer verdiği fetvanın müellifin yaşadığı dönemde aktüel değerini koruyan konular üzerine olması, bir diğeri de müellif tarafından yer verilmeyen diğer meselelere göre daha önemli görülmüş olması olmalıdır.

Müellifin kendince ilginç gördüğü, normal fıkıh kitaplarında rastlanılması mümkün olmayan meseleleri de eserine aldığı görülmektedir. Hasîrî’nin eserinde yer verdiği fetvalarda dikkat çeken hususları incelediğimizde onun fetva seçiminde hangi noktaları öncelediğini de anlamış oluruz. Aşağıda onun yer verdiği fetvalarda dikkati çeken özellikleri belirterek bu özelliği yansıtan bazı örneklere yer vereceğiz.

2.2.4.1. Fetvaların Naklî Delilleri

Genel olarak fetva literatüründe fetvaların delillerine yer verilmeyip hazır sonuçların zikredilmesiyle yetinildiği görülür. Bununla birlikte nadiren de olsa bazı fetvalar zikredilirken delillere yer verildiği görülmektedir. Hasîrî’nin el-Hâvî’de yer verdiği fetvalar için de aynı durum söz konusudur. Eserde yer alan fetvaların yalnızca birinde delil olarak âyet zikredilmiş, üç fetvada merfu hadise yer verilirken bir fetvada ise sahabe kavli ile istidlalde bulunulmuştur. Hasîrî’nin eserinde yer verdiği ve naklî delil içeren fetvalar aşağıdakilerden ibarettir:

1) Alacağın vadesini uzatma karşılığında miktarını arttırmak

Bir kimsenin alacağının vadesini uzatma karşılığında alacağın miktarını arttırması meselesi ile ilgili Hasîrî’nin aktardığı fetvada şöyle bir yöntem önerilmektedir: Alacaklı borçlunun bir malını peşin bir bedelle satın alıp ona o malı daha yüksek bir bedelle vadeli olarak satar, böylelikle bu işlem faiz olmaktan kurtulur. Bu fetvanın içinde kaliteli hurma ile kalitesiz hurma değişimi yapılmak istendiğinde hurmanın para karşılığı alınıp para karşılığı satılması yolunu gösteren hadise yer verilmiştir.339

Muhtemelen eser boyunca yüzlerce fetvada bu tarz bir naklî delile yer verilmediği halde yukarıdaki meselede buna yer verilmesi meselenin ilk anda faizi çağrıştırması ve bu algının bertaraf edilmesi için alım-satım yolunun devreye sokulmasının meşru olduğunun hadis aracılığıyla gösterilmek istenmesidir.

339 189 - ج

87

2) Umumî yollar üzerindeki seyyar satıcılardan alışveriş yapmak

Umuma ait yollar üzerinde satım yapan kimselerden mal satın alma konusunda Ebu’l-Kâsım şöyle demiştir: Bu kimselerden mal alınmaz. Çünkü bu kimseler şayet müşteri bulamazlarsa yolda [tezgâh kurarak] oturmazlar. Yüce Allah “günah ve düşmanlık hususunda birbirinize yardım etmeyin” (el-Mâide 5/2) buyurmuştur.340

Burada herkesin gelip geçtiği yolların seyyar satıcılar tarafından işgal edilerek yolun daraltılması ve gelip geçenlere rahatsızlık verme endişesinin söz konusu olduğu görülmektedir. Fetvanın delili olarak zikredilen âyet aslında ele alınan meseleyi doğrudan çözüme kavuşturmamakla birlikte âyetteki genel ilkenin kapsamına söz konusu mesele de girdiğinden âyet buna delil olarak zikredilmiştir.

3) Arazide kendiliğinden biten ottan başkasının istifade etmesi

Kişi, arazisinde kendiliğinden çıkan otlar konusunda öncelikli hak sahibidir. Şayet onun buna ihtiyacı yoksa buna ihtiyacı olan bir kimse o otları arazi sahibinden talep edebilir.

Arazi sahibine “ya otları biçip bana ver, yahut benim almama izin ver” der. Arazi sahibi kendiliğinden biten bu otları satamaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)’den şu hadis rivayet edilmiştir: “İnsanlar üç şeyde ortaktır: Su, ateş ve ot.”341

4) Müslümanın zımmî için şarap imalatında çalışması

Müslüman bir kimsenin ücret karşılığında Hristiyanlar için şarap imalatında çalışması mekruhtur. Çünkü Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah [şarap imalatı için]

üzüm sıkana ve onu taşıyana lanet etsin.”342

Hadiste lanet ifadesi yer almış olmakla birlikte hadis haber-i vâhid olduğu için hüküm

“haram” şeklinde değil “mekruh” şeklinde ifade edilmiştir.

5) Müslüman kadının gayrimüslim kimsenin çocuğunu ücretle emzirmesi

340 192 - ج

341 215 -214 – ج

342 225 - ج

88

Müslüman bir kadın, kâfir bir şahsın çocuğunu ücretle emzirebilir. Nitekim Hz. Ali, hicret öncesinde bir Yahudi kadın için ücretle kuyudan su çekmiştir.343

Bu fetvada sahabî uygulamasının delil olarak zikredildiği görülmektedir. Muamelat bölümünde sahabî uygulamasının delil olarak zikredildiği yegâne örnek budur.

2.2.4.2. Kıyas – İstihsan Ayrımının Fetvalara Yansıması

Hasîrî bazı meselelerde kıyas-istihsan ikilemine temas eden fetvalar nakletmektedir.

Buna dair aşağıdaki örnekleri verebiliriz:

1) Yük taşımak için kiralanan eşeğe binmek

Bir kimse, bir eşeği üzerinde buğday taşımak üzere bir günlüğüne kiralasa, dönüşte eşeğe binse ve eşek telef olsa Ebubekir’e göre kiracı tazminle yükümlü olur. Fakih [Ebu’l-Leys]

ise şöyle demiştir: “Bu kıyasa göre böyledir. Ancak istihsana göre kiracı tazminle yükümlü olmaz; çünkü insanlar arasında âdet bu şekilde yürüdüğünden kişinin bunu yapmasına delaleten izin bulunmaktadır.”344

Bu örnekte bir meselede Hanefî mezhebinde fetvaları muteber olan âlimleriden kimilerinin kıyasla amel ederken kimilerinin ise istihsanı tercih ettikleri görülmektedir.

Ebu’l-Leys’in istihsanının örf ve âdete dayalı olduğu görülmektedir.

2) Dükkân satın almak

Bir kimse bir dükkân satın aldığında kıyasa göre dükkânın levhaları bu satımın kapsamına girmez. İstihsana göre ise girer. Kuyu satın alma durumunda ip ve kova da böyledir.345 Yukarıdaki fetvada “satım konusu malın kapsamı” meselesi ele alınmakta ve iki örnek üzerinde durulmaktadır. İlk örnekte levha ile neyin kastedildiği yeterince açık olmamakla birlikte muhtemelen dükkân içinde yer alan vitrin, raf gibi eşyalar kastedilmektedir. İkinci örnekte ise kuyu satımında ip ve kovanın kıyasa göre satım kapsamına girmediği belirtilmiştir. Burada kıyas ve istihsanın gerekçesi zikredilmemiştir. Muhtemelen kıyas ile kastedilen satıma konu olan malın sözlük anlamı, istihsan ile kastedilen ise o mal

343 225 - ج

344 239-238 – ج

345 180 - ج

89

satılırken âdeten diğer malların da ona tâbi olarak satıma dâhil sayılmasıdır. “Kuyu”

sözcüğü ip ve kovayı kapsamamakla birlikte kuyudan istifade etmek kova ve ip olmaksızın mümkün olmayacağından bu husus istihsan olarak ifade edilmiştir.

3) Emlakçıya (dellâl) ödenecek ücret

Bir kimse bir dellala (emlakçıya) “arazimi sat, sana şu kadar ücret vereceğim” dese, dellal araziyi satmak için etrafa duyuruda bulunmakla birlikte müşteri çıkmasa, başka bir dellal o araziyi satmış olsa Ebu’l-Kâsım’a göre ilk dellal, harcadığı emeğin karşılığında emsal ücret almaya hak kazanır. Fakih [Ebulleys]’e göre ise bu kıyasa dayalı hükümdür.

İstihsana göre ise ilk dellal emri yerine getirmeyi bıraktığında ücret almaya hak kazanamaz. Çünkü emsal ücret, tüccarın ameli ile bilinir. Tüccar arasında ise böyle bir iş için [sırf etrafa duyuruda bulunmak için] ücret ödenmesi bilinmemektedir. Satımı hangi dellal gerçekleştirmişse ücrete o hak kazanır. Mutad olan budur.346

Bu örnekte de aynı meselede biri kıyasa diğeri istihsana dayalı iki fetva söz konusu olup istihsanın gerekçesini örf ve âdet teşkil etmektedir.

4) Sülük satımı

Ebubekir sülük satımının caiz olmadığını söylemiştir. İmam Muhammed’den ise insanların ihtiyacı sebebiyle istihsanen sülük satımının caiz olduğu nakledilmiştir.347 Buradaki istihsanın veçhi maslahattır. Zira sülük, vücuttaki zararlı kanların emilmesi için tedavi maksadıyla kullanılabilmektedir. Kendisinden bir menfaat elde edilen şeyin satımı caiz olduğuna göre o halde sülük satımının da caiz olması gerekir.

2.2.4.3. Maslahat Ve Sedd-İ Zerîa Delillerine Dayalı Fetvalar

Hasîrî’nin yer verdiği fetvalarda zaman zaman maslahat ve sedd-i zerîa düşüncesinin izleri görülmektedir. Buna dair şu örnekleri zikredebiliriz:

1) Sahipsiz haraç topraklarının durumu

Haraç toprakları kapsamında yer alan bir köyde bazı arazilerin sahipleri ölmüş olsa ve köylüler de o toprakların haraçlarını ödeme imkânları bulunmadığından devlet başkanına

346 236 - ج

347 187 - ج

90

teslim etmek isteseler bu durumda ilk olarak başvurulacak yol arazilerin kiraya verilerek elde edilen gelirden haracın ödenmesidir. Bu mümkün olmadığında devlet başkanının bu toprakları satması caiz olur. Şayet devlet başkanı bu toprakları kendisi satın almak isterse bunu doğrudan yapmayıp öncelikle başkasına satması, sonra müşteriden satın alması daha uygun ve töhmetten daha uzak bir davranış olur.348

Yukarıdaki örnekte bir köyde yer alan haraç toprağının haracının ödenmesinde köylü için bir zorluğun söz konusu olduğu için maslahata en uygun çözüm yolu bulunması gerektiği belirtilmektedir. Toprağın satılmasından ise kiraya verilmesi maslahata daha uygun görüldüğü için ilk aşamada bu yöntem önerilmekte, bunun mümkün olmaması halinde toprağın satılmasına cevaz verilmektedir. Fetvanın buraya kadar olan kısmında maslahat düşüncesinin hâkim olduğu görülmektedir. Devlet başkanının satıma konu olan bu araziyi kendisi için satın alması onun açısından bir töhmet oluşturacağından önce başka bir kimseye satılması, daha sonra devlet başkanının istiyorsa orayı o kişiden satın alması sedd-i zerîa düşüncesine dayalı bir tavsiye hükmünde durmaktadır. Bununla amaçlanan töhmetin önlenmesidir.

2) Müşterinin teslim almadığı bozulabilir bir malın başkasına satılması

Hasen bin Ziyad’dan nakledilen bir fetvaya göre bir kimse et veya balık gibi çabuk bozulabilir bir şey satın aldıktan sonra satım bedelini getirmek üzere akit meclisinden ayrılarak gitse ancak gelmesi uzun sürse ve bu esnada et ya da balığın bozulmasından korkulsa satıcı bunu başkasına satabilir. Satın alan kişi daha önceki akdi biliyor olsa bile eti ya da balığı alması helal olur. Bu ikinci satım akdinde satıcı daha yüksek bir fiyata satmışsa aradaki farkı tasadduk eder, daha düşük bir fiyata satmışsa önceki müşteriden de o oranda indirim yapar.349

Bu fetvada “malın zayi edilmesini önlemek” üzere genel kurala aykırı bir davranışa izin verilmiştir. Bu, “maslahata dayalı istihsan” örneğidir. Zira normal şartlar altında bir kimse başkasına ait olan bir malı satamaz. Ancak burada malın bozulmasına engel olmak için maslahat gerekçesiyle böyle bir şeye göz yumulmuştur.

348 188 - ج

349 192 - ج

91

3) Yetimin gayrimenkullerinin vasî tarafından satılması

Hasîrî’nin Fetâva’n-Nesefî adlı eserden naklettiğine göre yetim bir çocuğun gayrimenkulünü zorba bir kimse gasp etse, vasî bu gayrimenkulü yeniden ele geçirmekle birlikte elinde o gayrimenkulün, velayeti altındaki yetim çocuğa ait olduğuna dair bir delil bulunmasa, zorba şahsın orayı tekrar gaspederek zilyetliğine alması ve buna dayanmak suretiyle oranın kendisine ait olduğunu iddia etmesinden korkuyor olsa bu durumda gayrimenkulü emsal bedeline satıp bedelini bu çocuk için saklayabilir. Bu, söz konusu vasînin baba tarafından tayin edilmiş veya onun derecesinde bir vasi olması durumunda söz konusudur. Çünkü onun umumî bir velayeti vardır.350

Bu fetva Mecelle’de “raiyye üzerine tasarruf maslahata menûttur” (md. 58) şeklinde ifade edilen genel kurala dayalı bir örnektir. Söz konusu vasînin baba tarafından tayin edilmiş olmasının şart koşulması ise muhtemelen onun babaya kıyaslanmasından kaynaklanmaktadır. Baba vasî tayin ederken çocuğunun maslahatını en iyi koruyacak kimseyi vasî tayin eder. Babanın tayin ettiği veya onun derecesinde olan vasî dışında bir vasî ise çocuğun maslahatını koruma konusunda aynı özeni göstermeyebilir. Bu sebeple söz konusu satım izni bu şekilde maslahata dayalı olarak sınırlandırılmıştır.

4) Mefkudun evinin kiraya verilmesi

Mukâtil’den nakledilen bir fetva şu şekildedir: Mefkud bir evde başkasıyla ortak olsa onun payına düşen boş kısımda başkası oturamaz, bu bölüm kiraya verilemez. Ancak evin bu şekilde kalması halinde tahrip olmasından korkulursa o zaman hâkim o evi kiraya verir ve ücretini de mefkud için saklar. Şayet mefkuda düşen pay taksim edilmemiş ortak mülkün şayi bir hissesi ise o zaman evin harabeye dönüşmemesi için diğer ortak evin tamamını kullanabilir.351

Bu fetvada kayıp şahsın malını korumak üzere maslahata en uygun olan çözümlerin sırasıyla uygulanması söz konusudur.

2.2.4.4. Örfe Dayalı Fetvalar

350 203 – ج

351 228 - ج

92

Hanefî usul kitaplarında örf ve âdet müstakil bir şer’î delil olarak zikredilmemekle birlikte özellikle istihsanın vecihlerinden birini teşkil etmesi, ayrıca füru fıkıhta sıklıkla hükümlerin örfle gerekçelendirilmesi, dahası eşbah ve nezâir tarzı kitaplarda örf ve âdetle ilgili küllî kaidelere yer verilmesi örf ve âdetin Hanefî fıkıh düşüncesinde önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir.

Hasîrî’nin naklettiği bazı fetvalarda örf, âdet, teâmül gibi sözcükler zikredilerek fetvada yer alan hükmün temellendirildiği görülmektedir. Buna dair şu örnekleri zikredebiliriz:

1) Sütanneye verilen çocuğun ihtiyaç duyduğu malzemelerin temini

Çocuk sütanneye verildiğinde onun bakımında ihtiyaç duyulan yağ, reyhan (güzel koku) vb. şeylerin kime ait olduğu örfe göre belirlenir.352

2) İş hanında dükkânların korunması için bekçi tutulması

İçinde birden fazla dükkân bulunan bir handa dükkân sahiplerinden birisi hanı korumak üzere bir bekçiyi ücretle tutsa diğer dükkân sahipleri bunu istememiş olsa bile bu akit sahih olur ve o bekçinin belirlenen ücreti alması caiz olur; çünkü bu konuda hepsinin maslahatı bulunduğu gibi böyle bir âdet de bulunmaktadır. Zira bekçi tutma işini genellikle dükkân sahiplerinden biri yapar. Handa bulunan dükkân sahiplerinden reis ve büyük konumunda olan birinin fiili onların tümünün fiili gibi kabul edilir.353

3) Simsarlık ücreti

Simsarlık ve açık arttırma satımını yönetme karşılığında bu işleri yapan kimselere ödenen ücret konusunda Hanefî âlimler “fasit” demiştir. Bu aslen fasit olmakla birlikte Muhammed bin Seleme bu tür uygulamaların insanlar arasında çok yaygın bir örf haline gelmesini gerekçe göstererek caiz olduğunu söylemiştir.354

Bu örnek, “örf sebebiyle istihsan” kapsamında değerlendirilebilecek bir fetvadır. Zira burada aslî hüküm açısından fasit olan bir şeye yaygın örf sebebiyle müsamaha gösterilmektedir.

352 231 - ج

353 236 - ج

354 237 - ج

93

Bir başka açıdan bu örnek örf sebebiyle fetvada değişimin mümkün olduğunu göstermektedir. Zira bu örnekte de görüldüğü üzere ilk dönem âlimlerinin caiz görmediği bir şey örf haline geldiğinde sonraki âlimler bunu caiz görebilmektedir.

4) Mudâribin farklı kimselere ait sermayeleri birleştirmesi

Farklı beldelerde tüccar arasında var olan mudarebe akitlerinde, sermaye sahipleri tarafından mudariblere “nasıl uygun görürsen o şekilde hareket edebilirsin” şeklinde genel bir yetki verilmediği halde mudarebe yoluyla teslim alınan sermayelerin birbirine karıştırılması örf ve âdet haline gelmiştir. Şayet bu konuda yaygın bir âdet varsa o zaman farklı sermayeleri birbirine karıştıran mudaribler tazminle yükümlü olmazlar.355

Bu örnek “örfe dayalı istihsan” kapsamında değerlendirilebilir. Zira genel kurala göre mudarebe akdi mutlak olarak yapılmadığında mudâribin sermayeyi kendisine ait veya başkasına ait sermayelerle karıştırma yetkisi yoktur. Böyle bir şey yapması halinde tazminle yükümlü olur. Zira böyle bir karıştırma durumunda sermaye sahibinin sermayesi ile ne kadar kâr edildiği kesin belli olmaz. Ancak bir mudâribin farklı kimselerden sermaye alıp bunları birleştirerek büyük bir ticarî faaliyet yürütmesi farklı beldelerde görülen bir uygulama olduğundan böyle bir durumda mudâribin sermayeleri karıştırma sebebiyle tazmin yükünü üstlenmiş olmayacağı kabul edilmiştir.

2.2.4.5. Tahric Tarzındaki Fetvalar

Hasîrî’nin naklettiği fetvaların bir kısmı, kurucu imamlardan sonra mezhepte görüşleri öne çıkan fakihlerin tahric yoluyla ortaya koyduğu görüşlerden oluşmaktadır. Bu durum, mezhep içi istidlalde tahricin önemli bir yeri bulunduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Tahric yoluyla ortaya konulan görüşlerde kurucu imamların görüşleri asıl kabul edilerek yeni karşılaşılan meselelerin bunlara kıyaslandığı görülmektedir. Aşağıda buna dair bazı örnekler vereceğiz:

1) Ayıp muhayyerliği

Müşteri satın aldığı malı henüz teslim almadan önce malda bir kusur tespit etse – Ebubekir’in belirttiğine göre- satıcıya “malı sana geri veriyorum” derse satıcı bunu kabul

355 248 - ج

94

etsin ya da etmesin satım akdi bozulmuş olur. Satıcının bulunmadığı bir mecliste bunu söylerse Ebu Hanife ve İmam Muhammed’in görüşüne göre bunun caiz olmaması gerekir.

Ebu Yusuf’un görüşüne kıyasla ise bu caizdir.356

Bu fetvada satın alınan malın kusurunun müşteri tarafından teslim öncesinde fark edilmiş olması ve onun tarafından malın satıcıya geri verildiğinin belirtilmesi söz konusudur.

Mezhebin kurucu imamlarının söz konusu olduğu mesele ise malın müşteriye teslim edildikten sonra kusurunun teslim edilmesi meselesidir. O meseleye kıyaslandığında Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre akdin satıcının huzurunda bozulması gerekli olduğu halde Ebu Yusuf’a göre satıcının gıyabında bozulması da caizdir.

2) Tarlada kanal kazılması karşılığında tarlanın bir bölümünün ücret olarak verilmesi

Bir kimse söz gelimi yedi dönümlük tarlasına su kanalı kazmaları için bir başka şahısla anlaşma yapsa ve bu iş karşılığında tarlanın üç dönümünü ona ücret olarak vereceğini söylese, diğer şahıs da su kanalını kazsa Ali bin Ahmed şöyle demiştir: “Bu durumda kira akdinin caiz olacağı ve kişinin bu ücreti vermekten imtina edemeyeceğini düşünüyorum.”

Ebu’l-Leys “bu, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşü ile uyumludur. Ebu Hanife’nin görüşüne kıyasla ise bunun caiz olmaması gerekir. Bu tıpkı ‘bu arazilerden şu kadar dönüm satıyorum’ demek gibi olup o caiz olmadığı gibi bu da caiz değildir.”357 3) Akitlerde kabul anlamına gelen ve gelmeyen ifadeler

Bir kimse bir şahsa hitaben “bu kölemi sana şu kadar paraya sattım” dediğinde muhatap olan şahıs “evet” veya “yaptım” dese Ebubekir’e göre satım akdi tamamlanmış olur.

Ebu’l-Leys bu konuda şöyle demiştir: “Muhatap yalnızca ‘evet’ dediğinde âlimlerimizin görüşüne kıyasla satım akdi tamamlanmış olmaz. Nitekim bir kimse karısına ‘kendini [yani evliliğini sürdürüp sürdürmemeyi] tercih et’ dediğinde kadın ‘evet’ dese bununla boşanmayı tercih etmiş kabul edilmez. ‘Yaptım’ derse tercih etmiş olur.358

Burada Ebu’l-Leys es-Semerkandî’nin satım akdinde icaba “evet” şeklinde karşılık vermeyi kabul olarak geçerli saymadığı halde “yaptım” şeklinde karşılık vermeyi kabul

356 207 - ج

357 251 - ج

358 174 - ج

95

olarak geçerli sayması mezhebin kurucu imamlarının nikâh akdinde kocanın karısını muhayyer kılmasına kıyasla verilmiş bir fetvadır.

4) Satıma konu olan malın kapsamının meçhul olmasının akde etkisi

Bir kimse “bu köşkteki (dâr) bana ait olan ne varsa sana sattım” demiş olsa Ebu Yusuf’un görüşüne kıyasla bu satım akdinin caiz olması gerekir. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’in görüşüne kıyasla ise bunun caiz olmaması gerekir. Bu şuna benzer: Bir kimse bir köşkteki payını sattığında müşteri bu payın neresi olduğunu bilmese belirttiğimiz görüş ayrılığı söz konusudur.359

Burada zâhiru’r-rivâyede yer alıp kendisine kıyas yapılan meselede bir köşkteki belirsiz payın satımı esas meseledir. Ona kıyaslanan mesele ise köşkün içinde bulunan mallardır.

Asıl meseledeki bilinmezliği Ebu Yusuf satım akdinin kurulmasına engel görmediği halde Ebu Hanife ve İmam Muhammed bunu engel olarak görmüşlerdir. Yukarıdaki fetva da bu görüşler doğrultusunda tahric yoluyla verilmiştir.

5) Ortak malın yarısının istihkak yoluyla başkasına ait olduğunun anlaşılması

İki kişi ortaklaşa olarak bir köle satın aldıktan sonra kölenin yarısının başkasına ait olduğu anlaşılarak istihkak edilse bu durumda ortaklar dilerlerse ellerindeki yarım hissedeki satım akdini feshedebilirler. İkisinden birisi satıma razı olursa Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşüne kıyasla bu durumda satıma razı olan kişi satım bedelinin dörtte birini ödeyerek kölenin dörtte birine sahip olur, diğer şahsa ise kölenin bedelinin dörtte biri geri verilir. Ebu Hanife’nin görüşüne kıyasla ortaklardan biri razı olduğunda diğerinin

İki kişi ortaklaşa olarak bir köle satın aldıktan sonra kölenin yarısının başkasına ait olduğu anlaşılarak istihkak edilse bu durumda ortaklar dilerlerse ellerindeki yarım hissedeki satım akdini feshedebilirler. İkisinden birisi satıma razı olursa Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşüne kıyasla bu durumda satıma razı olan kişi satım bedelinin dörtte birini ödeyerek kölenin dörtte birine sahip olur, diğer şahsa ise kölenin bedelinin dörtte biri geri verilir. Ebu Hanife’nin görüşüne kıyasla ortaklardan biri razı olduğunda diğerinin