• Sonuç bulunamadı

Halkevleri ve Milli Sanat Hareketleri

Ulusal bilinç / kimlik oluşturma çabaları, Cumhuriyet’in erken dönemlerinden itibaren “çağdaşlaşmanın” ön koşullarından biri olarak görülen kültür – sanat politikalarını da etkilemiştir. 1930 – 1950 yıllarını belirleyen ana siyaset, tek parti konumundaki CHP’nin altı oku ile ifade edilen ilkelerde toplanır. Bu ilkeleri toplumsallaştırmaya ve içselleştirmeye yönelik en önemli kurumlar ise Türk Tarih Kurumu (1931), Türk Dil Kurumu (1932), ve Halkevleri (1932) olmuştur (Germaner, 1999: 11). Devlet politikaları arasında yer alan “Halkçılık” ilkesiyle, kaynağını Anadolu kültüründen ve halk gerçeğinden alan, toplum yapısını, gelenekleri bir değer olarak gören kültür ve sanat edimlerinin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır (Özsezgin, 1998: 27). Cumhuriyet sonrasında devletin sanatı ve sanatçıyı koruyucu yöndeki girişimleri, genellikle bizim insanımızı ve çevre yaşamımızı yansıtmaya yönelik çabaların özendirilmesi yolundadır. Halkçı kültür politikası; sanatçıların, Batı' da öğrendiği resim teknikleri doğrultusunda Anadolu'ya açılmasını öngörür. Açılan Halkevleri, güzel sanatları teşvik etmeyi, açtığı sergilerle sanat ve zevk anlayışını halk tabakalarına götürecek ortamı sağlamayı hedefler (Dıranas, 1941: 15).

1935 yılında CHP’nin resmi yazılı hedeflerinden biri şöyledir:

“Halkevlerinin çalışmaları ile Türk sanatında geleneği olmayan resim ve heykeltraşlığın halkın ruhuna sinmiş, halka inmiş ve halkın olmuş” sanat şubeleri haline gelmesi istenir”(Yeşilkaya, 1999: 93).

1940 yılındaki Halkevleri Çalışma Talimatnamesi ise 31 no’lu şu maddeyi içerir: “Resimde, ‘milli destanları yaşatan, kahramanlıklarımızı

canlandıran, kendi öz benlik ve hayatımızı ilgilendiren’ konulardaki tarzların destekleneceği belirtilir, bu arada yalnızca ‘tabiata sadakat değil, tabiata aykırılık ve serazatlık’ da cesaretlendirilir” (Yeşilkaya, 1999: 96).

1939 yılında Milli Şef İnönü, Atatürk'ün izinde, halkevlerinin rolünü vurgular: "Güzel Sanatlar, Halkevlerinin belli başlı iştigal ettiği esaslı bir mevzudur. Halkevleri, vatanda güzel sanatlara muhabbeti, güzel sanatlardan vatandaşın terbiyesi için, vatandaşın azmini kuvvetlendirmesi için nasıl istifade edileceğini telkin eden bir toplantı yeri olmalıdır" (Güven, 1939: 14).

Halkevleri, çağdaş kültürü Anadolu'nun uzak köşelerine yaymayı amaçlayan kültür kurumları olarak, bünyesinde barındırdığı sanat kollarıyla amatör sanat meraklıları için alt düzeyde kursların verildiği ve böylece sanata ilgi alanının genişletildiği mekânlar olma görevini de üstlenmiştir. Dünya ekonomik bunalımının hemen ertesinde devreye giren bu kurumlar, ekonomik zorunlulukların doğal sonucu olarak merkezi bir programın uygulanmasını öngörmekte, halkı politik ve ideolojik yönde örgütlemeyi amaçlamaktaydı. Amaç ve düşünce birliğini gerçekleştirmekte, aydın ve köylü kesimi arasındaki ilişkileri düzenlemekte, Cumhuriyet Halk Fırkası'nın ilkelerini yurt ölçüsünde yaygınlaştırmakta, önemli görevleri yerine getirmiş olan bu kurumların etken olduğu dönemde, Türkiye'de yerel ya da ulusal sanat tartışmalarının su yüzüne çıkması doğaldı. Bu tartışmaların kökeninde, çağdaş sanatı kitleyle uzlaştırma ve yakınmalara yol açan kopukluğu gidermekte izlenecek yol ve yöntemleri saptama olgusu egemendi. Halkevleri’ne bağlı Güzel Sanatlar Kolu'nun kurulma amacı, güzel sanatlara halkın ilgi ve yakınlığını arttırmak, güzel sanatların, İstanbul ve Ankara dışında yurt ölçeğine yayılmasını sağlamaktı. Güzel sanatlara ilgi duyan genç yeteneklerin korunup kollanması da bu sebeptendir. Halkevleri yönergesinin 104. maddesi, Köycülük Kolu'nun görevlerini sayarken, köylerin toplumsal ve estetik açıdan geliştirilmesi, köylü ve kentli arasında "karşılıklı sevgi ve dayanışma duygularının güçlendirilmesi" üzerinde önemle durmaktaydı. 1932-40 arasında, Halkevleri’nin bütününde 970 serginin gerçekleştirilmiş olması, bu yöndeki yaygın eğitimin o dönemde sanatı da kapsamış olduğu sonucunu açıklamaktadır (Çavdar, 1983:880).

Resim 267: Malik Aksel, Yeni Mektep, TÜYB, 84x84 cm.

Çağdaş resim beğenisini yurda yaymak, "tek bir müzeyle kifayet etmemek, Anadolu'nun büyük merkezlerinde ressamlarımızın eselerinden küçük müzecikler yapmak", o yıllarda aydınların paylaştıkları ya da üzerinde birleştikleri temel sorundur (Tanpınar,2006:395). Devletin halkevlerinde örgütlediği görüşle, aydınlardaki eğilimin bir noktada çakıştığını gösteren bu durum, sanatı İstanbul kentiyle sınırlı gören an- layışın geride kaldığını, "halkçılık" ilkesi doğrultusundaki devletçi programın aydın kesimce onaylandığını ve kabul gördüğünü ortaya koymaktadır.

Halkı parti ideolojisi doğrultusunda eğitmek amacıyla kurulan ve partiye bağlı kuruluşlar olan halkevleri de halkın ideolojik eğitiminde, propagandada aracı olarak düşünülen, başta resim olmak üzere, tüm sanatlarla çok sıkı bir ilişki içinde olmuştur. Halkevleri’nin dokuz şubesinden biri olan ve müzik, resim, heykel ve mimari alanlarını kapsayan Güzel Sanatlar şubesinin kurulma amacı şu şekilde belirlenmiştir:

“Türk milletinde resim ve heykeltıraşlık kabiliyeti her hangi bir millette olduğundan daha üstün olmak icap eder; çünkü ruhu en büyük, en ilahi sevinçler ve ıstıraplarla yoğrulmuş olan, yaradılışın en güzel ve en çetin tezahürleri ile dünyanın her yerinde ilk temasa gelmiş olan, bu millettir. Bu milletin vaktiyle kafesinin ardından tabiatı bile şöyle yarım görmüş kızlarıdır ki halı ve çevre nakışlarına birer hakiki bahar manzarası verebilmişlerdir ve sonra taşı ilk yontan, toprağı ve demiri ilk işleyen, heykeli ilk yapan, ilk yazan, ilk seven ve inanan da Türk’tür. Asırların, sakat din telakkilerinin sinsi tesiri ile gevşettiği ve körlettiği bu ezeli harikulade istidatlar muhakkak ki birgün yeniden üste çıkacak, kendini meydana vuracaktır. İşte halkevlerinin, güzel sanatlar bakımından, en birinci vazifesi, bu istidatların inkişafına yer hazırlamak, imkân vermektir” (Anonim, tarihsiz:37).

Garplı görünen, halkın bigâne kaldığı güzel sanatları aslında kendi öz malı olduğuna ikna etmek için bu tür abartılı yaklaşımlar sergilenmiştir. 1938 yılından itibaren de Cumhuriyet Halk Partisi, Halkevleri politikası kapsamında düzenlediği "Anadolu Resim Gezileri" ile resim sanatçılarını yurt gezilerine çıkararak, bu gezilerden ülke gerçeklerini yansıtan yapıtlar getirmelerini sağlayan bir program uygulamaya başlar (Öranas, 1942:4). Böylelikte resim sanatımızın Anadolu doğası ile insanına ulaşmasını, ülke gerçeklerine yönelmesini öngören görüşler güçlenir. Bölgesel özellikleri, ülke insanları ve yaşamını konu alan kompozisyonlarla, resmimizde yöresel ve ulusal eğilim güçlenir. Yöresel ağırlıklı resmimiz; bu etkinliklerle, sonraki dönemlerde de etkisini duyuracak olan bir gelişmeyi başlatır. Bunda kuşkusuz halkevlerinin de payı büyüktür.