• Sonuç bulunamadı

2. DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNDE FAALİYET GÖSTEREN GELENEKSEL

2.8 Halid Bin Velid Camisi Medresesi

Medrese, Diyarbakır’ın Bayındırlık Mahallesi’nde bulunan Halid Bin Velid Camisi’nin avlusunda, 1990 yılından beri faaliyet göstermektedir. Ne zaman faaliyete geçtiği konusunda kesin bir bilgi yoktur. Resmi statüsü Kur’an kursudur. Cami imamı

aynı zamanda medresede seydalık yapmaktadır. Medrese’de bir müderris ve on beş öğrenci bulunmaktadır. Sabah 8.00 de ders verilmeye başlanmakta, ders verme işlemi bazen, ikindiye kadar sürmektedir.

Medresenin belirli bir yazılı programı yoktur. Diğer medreselerde okutulan dersler burada da okutulmaktadır. Öğrenciler, sabah ders aldıktan sonra akşama kadar; tekrar, kavrama ve gerekli olan metinleri ezberleme etkinlikleri yapmaktadır. Ezberleme işi ayakta ve cami içinde yürüyerek yapılır. Yatsı namazından sonra öğrenciler öğrenme faaliyetlerine son verirler. Seyda bulunmadığı zamanlarda, eğitim seviyesi en yüksek olan öğrenci, kurumdan sorumludur.

Medresenin cami kenarında yapılmış bir mutfağı vardır. Caminin ikinci katında camekândan yapılan bölüm, yatakhane ve sınıf olarak kullanılmaktadır. Yer yatakları ve minderlerin kullanıldığı kurumda, kışın elektrikli ısıtıcılar ve soba kullanılmaktadır. Kış dönemi hariç diğer zamanlarda cami, sınıf olarak da kullanılmaktadır. Yemek ve temizlik işleri öğrenciler tarafından, sırasıyla yapılmaktadır. Medresenin masrafları halkın yardımıyla karşılanmaktadır.

1996 Yılında Halid Bin Velid Camisi Medresesinde eğitim gören bir öğrencinin hatıraları

1996 yılının haziran ayında medreseye gitmeye karar verdim. Tanıdığım birkaç imama haber vererek durumu onlara bildirdim. Birkaç gün sonra bana Diyarbakır’da geleneksel metotlarla eğitim veren bir medresenin olduğunu ve istediğim takdirde onların referansıyla oraya gidebileceğimi söylediler. Çantamı hazırladım ve medreseye gittim. Beni çok sıcak karşıladılar. O dönemde bir müderris, iki yardımcı müderris ve elli iki öğrenci vardı. Şimdi on beş öğrencinin kaldığı yerde o dönemde elli iki kişi oluşumuz, ne kadar sıkıntı çektiğimizin göstergesidir. Öğrenci yaşları 10 ile 25 arasında değişirdi.

Sabah namazından yarım saat önce uyanıyorduk. Sıraya girerek abdest alırdık. Abdest alma işi yarım saate yakın sürerdi. Cemaatle kılınan namazın ardından tesbihat ve her öğrencinin sesli okuduğu birkaç ayetten sonra öğrenciler, önceki gün aldıkları dersin tekrarını yapıyorlardı. Sabah 07.00’de kahvaltı, nöbetçi öğrenciler tarafından hazırlanıyordu. Sadece zeytin, çay ve ekmeğin olduğu sofrada çoğu zaman doymadan kalkıyordum. Saat 8.00’de çevre temizliğinden sonra her öğrenci ders almak için sıraya giriyordu. Yardımcı müderrislerden de alınan dersler, öğle namazına kadar sürerdi. Yemekler genelde iki çeşit olurdu. Yazın öğle ve ikindi arası çok sıcak olduğu için, bu süre dinlenme vakti olarak ayrılmıştı. İkindi namazı cemaatle kılındıktan sonra derslerin

kavranmasına ve ezberlenmesine devam edilirdi. Akşam namazı ile yatsı namazı arasındaki zaman içinde müderris, belirli bir konuda dini sohbet yapardı. Yatsıdan sonra yatmak zorunlu olmasa da sabah 04.00’ten önce uyanmanın zorunlu olması ve gün boyu zihnin yorgun düşmesinden dolayı herkes serilen yer yataklarında uyurdu. Halkın hibe ettiği yer yataklarının bazıları çok kirliydi. Yakınını kaybeden kimseler vefat edenin yatağını medreseye bağışlarlardı.

Bazen seyda, birkaç öğrenciyi yanına alarak çarşıda esnaf ziyaretine giderdi. Esnaflar öğrencilere gıda yardımında bulunurdu. Mahallede bir fırınla anlaşılmıştı. Öğrenciler ekmeği fırından getiriyorlardı. Kurban kesen bazı hayırseverler medreseye et gönderiyorlardı. Bazı kimseler kurbanın hepsini bağışlıyorlardı. Giderler, halkın verdiği sadakalarla karşılanıyordu. Medresede klima yoktu. Cami avlusu ve caminin içi öğrenciler tarafından derslik olarak da kullanılıyordu. Bazı öğrenciler özellikle yaz geceleri çok sıcak olduğundan ve yer sıkıntısından dolayı yatsı namazından sonra yer yataklarını caminin birinci katına indirerek orada yatarlardı.

Seyda öğrencilerle gün boyu ilgileniyordu. Taliplerinden ders almayı sevmeyen öğrenciler, başka talip ve yardımcı müderrise yönlendiriliyordu. Seydalar öğrencilerin tarafındaydı. Taliplere bu yüzden kızıldığı zamanlar oldu. O dönemde camiye gelen bazı kimseler, camiyi kullanmaları gerektiğini seydaya söylediler. Seyda duruma müsaade etmek istemedi. Çünkü bu kimseler radikaldiler ve camideki medrese öğrencilerini etkileme ihtimali vardı. Bu yüzden tehdit edilen seyda bir müddet camiye geç gelip erken gitmeye başladı. Seyda, öğrencilerin politik işlerle uğraşmasını kesinlikle istemiyordu ve özellikle bazı radikal dini grupların medrese hayatını tehlikeye atacağını düşünüyordu.

Şebeke suyu sık sık kesilirdi. Bu durumda su ihtiyacı, cami avlusunda bulunan kuyudan karşılanırdı. Şehir merkezinde kuyu suyu, sağlıklı olmamasına rağmen zorunluluktan dolayı medresede içme suyu olarak kullanılırdı. Kuyu içindeki kovayı sarkıtan halat o kadar eskimişti ki kuyunun içine küçük parçalar halinde düşüyordu. O suyu içmek bir işkenceydi. Daha sonra hastalanarak eve gelmek zorunda kaldım. İçtiğim kuyu suyu, tifo olmama sebep oldu ve bir hafta hastanede yoğun tedavi altında kaldım.

Yaklaşık üç ay kaldığım medresenin üzerimdeki en büyük etkisi öğrencilerin uyumlu ve itaatkâr olmasıydı. Özellikle seydalara karşı duyulan saygı ve içten sevgi hissedilebiliyordu. Öğrenciler hocalarını gördükleri yerde, hemen ayağa kalkıyorlardı ve izin verilmeyinceye kadar oturmuyorlardı. Oturma şekilleri ise, diz kırarak oturmaydı.

Maddi durumu orta ve düşük seviyedeki ailelere mensup öğrencilerin kıyafetleri de oldukça mütevazı idi. Ayrıca uzun gömlek, kumaş pantolon ve takke, öğrencilerde olması gereken kıyafetti. Perşembe günü ikindi namazından sonra başlayan hafta tatili, cuma akşamına kadar sürerdi. Bu serbest zamanda öğrenciler, dinlenir ve çarşıya çıkarlardı. Dışarı çıkıldığında da genellikle birkaç öğrenci beraberdi ve diğer mahallede bulunan medreseler hafta tatilinde ziyaret edilirdi.