• Sonuç bulunamadı

Hafız Esad Dönemi Suriye-SSCB İlişkileri

2.4. Bağımsızlık Sonrası Suriye Tarihi

2.4.2. Hafız Esad Dönemi

2.4.2.1. Hafız Esad Dönemi Suriye-SSCB İlişkileri

Soğuk Savaş dönemi boyunca Suriye’nin en büyük destekçisi Sovyetler Birliği olmuştur. Soğuk Savaş dönemi boyunca Suriye’nin SSCB ile iyi ilişkilere sahip olmasının pek çok sebebi olmakla birlikte, ilişkilerin geliştirilmesinde en büyük paya sahip olan SSCB’nin Suriye’yi bölgede partner olarak seçmesinin nedeni Soğuk Savaş boyunca iki süper gücün birbirlerine karşı yürüttüğü strateji ve politikalardan kaynaklanmıştır. ABD ve Batı bloğu Spykman’ın “rimland” doktrini çerçevesinde Sovyetler Birliği’ni güneyinden SEATO, CENTO, NATO ile çevrelemeye çalışmış, Sovyetler Birliği de bu çevrelemeye karşı, bu birbirine bağlı zincir kuşaklarda halkaları birbirinden ayırmanın yollarını aramıştır. Bu bağlamda Suriye, SSCB için kendisini çevrelemeye çalışan Batı stratejilerini ve güvenlik kuşaklarını delmek adına önem taşımaktadır.

Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni kurulan İsrail devletine destek vermişse de kısa zamanda İsrail’in Batı bloğunda yerini alması, SSCB’nin Ortadoğu politikalarına yön veren bir başka gelişme olmuştur. İsrail’in kurulmasının Arap devletlerinde ve toplumlarında ortaya çıkardığı duygusal tepkileri iyi değerlendiren SSCB, bölgede emperyal, sömürgeci tarihinin olmamasının da etkisiyle iyi ilişkiler geliştirebilmiştir. Bununla birlikte Suriye özelinde SSCB ile yakınlaşmayı sağlayan en önemli unsurların başında Baas Partisi’nin ve Baas ideolojisinin geldiğini de unutmamak gerekmektedir. Arap milliyetçiliği ve

71Jubin M. Goodarzi, “Syria And Iran: Diplomatic Alliance And Power Politics In The Middle East”,

sosyalizmin harmanlanması ile oluşan Baas ideolojisinin 1954’te Suriye’de iktidara gelmesi iki ülke ilişkilerini yakınlaştıran bir başka unsurdur.

İsrail’in bölgedeki varlığı Suriye açısından SSCB ile stratejik işbirliği gerçekleştirmeyi zorunlu kılan bir başka unsur olmuştur. İsrail her ne kadar kuruluş aşamasında SSCB desteği elde etmiş olsa da zamanla Batı bloğunda yer alması SSCB’yi Suriye’ye yöneltmek zorunda kalmıştır. Bölgede kontrolün tamamen ABD’nin eline geçmesinden çekinen SSCB, Suriye’yi desteklemiş, Suriye’de İsrail’den kaynaklanan güvenlik endişelerini SSCB’nin desteğini alarak aşmaya çalışmıştır. Tüm bunlarla birlikte SSCB hiçbir zaman Suriye’ye İsrail ile olan çatışmasında sınırsız destek vermemiş Ortadoğu dengelerini sarsacak ve İsrail devletini ortadan kaldırma yönündeki politikalara müsaade etmemiştir.

Soğuk Savaş boyunca iki ülke ilişkilerinde yakınlaşmaya neden olan bir başka olayda Süveyş bunalımı olmuştur. Süveyş bunalımı sırasında İngiltere ve Fransa’nın İsrail ile birlikte hareket ederek Ortadoğu’ya müdahale etmesi, bölgedeki mevcut statükoyu değiştirmeye yönelik olmuştur. Süveyş bunalımından hemen sonra ABD’nin Eisenhower Doktrini’ni ilan etmesi ve bölgede komünizmi tehdit olarak görmesi, bir yandan bölge toplumlarındaki anti-emperyalist tepkilerin artmasına neden olmuş diğer yandan SSCB’yi bölgede daha aktif bir pozisyona getirmiştir.

Sovyetler Birliği ve Suriye arasındaki ilişkiler Süveyş krizi sonrasında artış göstermiş bu bağlamda SSCB, Suriye’ye önce 60 milyon daha sonrada 294 milyon civarında maddi yardım sağlamayı taahhüt ettiği anlaşmalar imzalamıştır. Söz konusu yardımların tamamı askeri nitelikte olmamış, bu yardımlar bünyesinde yol, demiryolu, baraj yapımı gibi projeler gündeme gelmiş pek çok SSCB ve Doğu Avrupalı mühendis, teknisyen, uzman, danışman Suriye’de görev almaya başlamıştır.72 Ayrıca Süveyş bunalımından sonra 1957 yılında Türkiye-Suriye arasında patlak veren krizin de çıkış sebebinin Türkiye’nin Suriye’ye yapılan ve değeri 500 milyon doları bulan SSCB askeri yardımlarından duyduğu kaygılar olması SSCB-Suriye ilişkilerini göstermesi bakımından önemlidir. Soğuk Savaş

72Bilal Karabulut, “Karadeniz’den Ortadoğu’ya Uzanan Bir Dış Politika: Geçmişten Günümüze Suriye-

boyunca Suriye’nin Sovyetler Birliğinden sağladığı askeri yardımların toplam miktarı da 19 milyar dolar civarında olmuştur.73 Bu sebepledir ki Soğuk Savaş dönemi boyunca Suriye bölgede Sovyet uydusu olmakla suçlanmıştır.

İki ülke arasındaki ilişkiler Hafız Esad dönemi ile birlikte artarak devam etmiştir. Hafız Esad, ilk yurtdışı ziyaretini 1-3 Şubat 1971 yılında Sovyetler Birliği’ne gerçekleştirmiştir. Hafız Esad döneminde iki ülke ilişkilerinin daha da gelişmesinin altında ( Suriye açısından ) iki ana parametre bulunmaktadır. Birincisi Hafız Esad yönetiminin hem içeride hem de dışarıda rejimin ve meşruiyetinin temel dayanağını güçlü ordu söyleminin oluşturması ikincisi ise yine Hafız Esad’ın pragmatik dış politika anlayışıdır.

Hafız Esad, iktidarı ele geçirdiğinde Suriye, ezeli düşmanı İsrail’e Golan Tepelerini kaptırmış bulunmaktaydı. Golan tepelerinin İsrail işgali altında olması hem Suriye toplumunda anti-semitizmi güçlendirirken hem de dış politika önceliklerin değişmesine, önceliğin Filistin mücadelesinden, kaybedilen toprakların geri alınmasına verilmesine neden olmuştur. İşte bu konjonktürde iktidarı ele geçiren Hafız Esad, Suriye’nin güçlü ordu gereksinimine vurgu yapmış, SSCB ile askeri alanda işbirliğinin geliştirilmesine ve Sovyet askeri yardımının sağlanmasına öncelik vermiştir. Bu çerçevede yapılan antlaşmalarla Suriye ordusunun ekipmanı ve modernizasyonu SSCB tarafından karşılanmaya başlanmıştır. Öyle ki 1980’de imzalanan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması sonrasında daha da derinleşen iki ülke ilişkileri neticesinde 1984 yılında Suriye’de bulunan Sovyet ve Doğu Avrupalı uzman, eğitimci, subay, mühendis, istihbaratçı, teknisyen sayısının 13.000’e ulaştığı söylenmektedir. Ayrıca 1980’de imzalanan Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasında yer alan gizli protokol ilişkilerin ne derece derinleştiğinin en bariz örneklerindendir. Bu gizli protokole göre olası bir İsrail işgalinde Sovyetler Birliği, var gücüyle Suriye’ye yardım etmeyi taahhüt etmiştir. Hatta Suriye Savunma Bakanı Tlas’a göre olası bir saldırıda Sovyetler nükleer güç bile kullanabileceklerdir.74

73Suriye ordusunun silahlarının içindeki Sovyet silahlarının payı %90 civarında olmuştur. Bakınız:

http://www.danielpipes.org/170/syria-the-cuba-of-the-middle-east, Erişim Tarihi: 02.05.2011

İki ülke ilişkilerinin Soğuk Savaş dönemi boyunca artarak devam etmesini sağlayan bir başka gelişme Hafız Esad’ın pragmatik dış politika anlayışına sahip olmasıdır. Nasır’ın ölümüne kadar Sovyetler Birliği ile iyi ilişkilere sahip olan Mısır’da Enver Sedat’ın iktidarı ele geçirmesi ve Sovyetler Birliği ile arasında mesafe koyması, Sovyet danışman ve uzmanlarını Mısır’dan uzaklaştırması ve nihayet 1978 yılında Camp David’de İsrail’le anlaşmaya varması75 Hafız Esad açısından hem Ortadoğu’da Filistin mücadelesinde hem de SSCB ile olan ilişkilerinin geliştirilmesinde avantaj sağlamış, Esad da bu avantajı lehine çevirmeyi bilmiştir.

İki ülke ilişkisi 1980’li yılların ikinci yarısında düşüşe geçmiştir. Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un iktidara gelmesi ve izlediği politikalarla devleti kurtarmaya çalışması Sovyetlerin içe kapanmasına neden olmuştur. Diğer yandan bu dönemde SSCB’nin öncelikli meselesinin ekonomik temelli problemler olması Sovyet dış politikasını da etkilemiştir.

 Sovyetler Birliği bu dönemden sonra uluslararası arenada etkinliğini kaybetmeye başlamış, iç politika ve ekonomik sorunlar Sovyetler Birliği ajandasında öncelikli yer işgal etmeye başlamıştır.

 Ekonomik temelli sorunlar nedeniyle Sovyet yöneticileri yakın çevrelerinde savaştan çok barış ağırlıklı ilişkiler gelişmesine öncelik vermişlerdir. Bu durum Ortadoğu için de geçerlidir. Bu aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu ve üçüncü dünya ülkelerine sağladığı askeri yardımı azaltmasını gerektirmektedir. Sovyetler Birliği’nin içinde bulunduğu ekonomik krizin yanı sıra Gorbaçov’un revize etmeye çalıştığı dış politika anlayışı ile Hafız Esad’ın Ortadoğu politikası bazı konularda çelişmiştir. Öncelikle Gorbaçov, Suriye’yi bölgedeki tek müttefik olarak görmemiş diğer aktörlerle de ilişkileri derinleştirme stratejisi izlemiştir. Diğer yandan Suriye’nin Lübnan’daki sert politikalarını dizginlemek isteyen Gorbaçov yönetimi, olası bir Arap-İsrail çatışmasının kendi kontrolü dışında

gelişeceğinden endişelenmiştir. Yine bir başka açıdan Suriye yönetimi Arafat’a destek vermezken, Sovyet yönetimi Filistin mücadelesinde Arafat’ı desteklemiştir.

1980’lerin sonlarına gelindiğinde bu konjonktür içerisinde iki ülke ilişkileri dönüşüm yaşamıştır. Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un politikalarının devleti kurtaramaması, Hafız Esad’ı yeni müttefik arayışına itmiştir. Bu çerçevede Esad, Soğuk Savaşın de facto sona erdiği dönemde patlak veren Körfez Savaşı’nda Saddam rejimine karşı ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyona 17.000 askerle destek vermiştir. 90’lı yıllar boyunca Rusya’nın iç meselelere ağırlık vermesi ve Ortadoğu’ya yönelik düşük profilli bir dış politika takip etmesi, Hafız Esad rejimini özellikle ordunun modernizasyonu gibi bazı konularda sıkıntılara sokmuştur. Aynı şekilde Rusya’da da Çeçenistan’la yaşanan çatışmalar nedeniyle politik gruplar arasında bölünmeler yaşanmış, bu bölünmeler Yeltsin döneminde ve 1990’lı yıllar boyunca Rus yöneticilerinin Ortadoğu politikasının şekillenmesine etki etmiştir. Bununla birlikte V. Putin’in iktidarı ele alması ve Rusya’ya yeniden eski saygın konumunu kazandırmaya çalışması Rusya’nın Ortadoğu’da daha etkin olmasını gerekli kılmış, Rusya bölgeye adeta geri dönmüştür.76

Benzer Belgeler