• Sonuç bulunamadı

Çatışmacı ve İşbirlikçi Okullar, Çıkar ve Çatışma

Uluslararası İlişkiler disiplininin bir bilim dalı olarak gelişmesinde çatışmacı ve işbirlikçi teorilerin önemli bir payı vardır. Bu okullar farklı yöntem ve bakış açılarıyla uluslararası sistemi ve devletler arasındaki ilişkileri anlamayı amaçlamışlardır. Bu teorilerin konumuz açısından önemini ise farklı yolları tavsiye etmelerine rağmen ikisinin de çatışmaları önlemek ve sisteme istikrar getirmek amacını taşımalarıdır. Realistler çatışmaların önlenmesi için güç kavramına atıfta bulunurken, işbirlikçi teoriler daha çok ekonomi temelli açıklamalar sunmuşlardır.

Realistler, gerek insanlar arasındaki ilişkileri gerek uluslararası ilişkileri gerekse devletler arasındaki münasebetleri, herkesin birbirinin kurdu olduğu anarşik bir yapı olarak ele almışlar ve kimsenin hiç kimseye güvenemeyeceğini, ayakta kalmak için güçlü olmak gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Tıpkı insanlar gibi devletlerde birbirleriyle ilişkilerinde ayakta kalmak için kendi kendilerine yeterli olmak ( self- help ) zorundadırlar. Realistlerin güç kavramına bu denli vurgu yapmaları, tasavvur ettikleri uluslararası sistemde çatışma ağırlıklı konulara ağırlık vermelerine neden olmuştur.

Realist teori uluslararası ilişkiler disiplinine özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde damga vurmuştur. Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu, rijit yapısı bloklar-içi işbirliğine olanak tanısa da bloklar-arası bir işbirliğine imkan vermemiştir.

Bununla birlikte 1962 yılında yaşanan Füze Krizi dünyayı üçüncü bir topyekun savaşın eşiğine getirmiş, nükleer silahlar konusunda iki süpergüç de işbirliği yapmak zorunda kalmışlardır. Dehşet dengesi olarak adlandırılan bu durumun sebebi ortaya çıkan krizde tarafların ya işbirliği yaparak kazan/kazan oyununu oynayacak ya da kaybet/kaybet oyununu oynayacak olmasıdır. Bu anlatılanlar çerçevesinde güç kavramına aşırı vurgu yaptığı için ( özellikle askeri güç kavramına ) realist devletlerin dış politika oluşum sürecinde güvenlik kavramı daha ön planda olmakta ve sistemde çatışma olasılığı daha fazla olmaktadır.

İşbirlikçi teoriler ise realistler gibi sistemin anarşik doğasını kabul etmekle birlikte realistlerden farklı olarak sistemde devletlerin işbirliğini mümkün görmektedirler. Birbirine bağlı ekonomik ilişkiler bu teorinin ağırlık merkezini oluşturmaktadır. Liberal politikalar ve ekonominin serbest gelişimi devletleri birbirine yaklaştıracak ve işbirliğini sağlayacaktır. Realistlerin aksine işbirlikçiler devlet uluslararası sistemin ana aktörü olarak görmedikleri için devlet-dışı aktörler de uluslararası sistemde birer aktördürler. Birbirleriyle ekonomi temelli kurulan ilişkiler devlet-dışı aktörlerin ortak çıkarlarda buluşmasını olanaklı kılmakta bu sayede sistemde işbirliği herkesin kazanacağı bir oyunu simgelediği için çatışma olasılıkları azalacaktır.

Realist teoride ulus-devlet temel aktör olduğu için devletler arasındaki ilişkiler ulusal çıkar söylemi üzerinden pozitivist bir anlayışla şekillenmekte dolayısıyla devletin ulusal çıkarı savunmak için güçlü olması gerektiği öne çıkmaktadır.25 Çıkarları güce dayalı korunma yöntemi güç ve çıkar kavramlarını birbirleriyle ilişkilendirmekte, karşıt çıkar algılamalarında çatışma öne çıkmaktadır.

İşbirlikçi teoriler de ise çıkarlar birbirlerine eklemlenen ekonomiler ve ekonomik ilişkiler üzerinden tanımlandığı için çatışma olasılıklarının daha düşük olacağı düşünülmektedir. Liberal demokrasilerin hakim unsur olarak görüldüğü sistemde birinin menfaati herkesin menfaatine olduğu için aktörlerin çatışma yolunu daha az tercih edeceği ileri sürülmektedir. Bununla birlikte ekonomik çıkarların

25 Bülent Uğrasız, Uluslararası İlişkilerde İki Farklı Yaklaşım: İdealizm ve Realizm , Dokuz Eylül

çatıştığı ve uzlaştırılamadığı durumların varlığı söz konusu işbirlikçi teorilerin elini zayıflatmaktadır.

Bir başka açıdan bazı liberaller özellikle ulusal sınırlarla ilgili olarak realist devletlerin ulusal sınırları katı bir şekilde askeri enstrümanlarla savunduğunu ve bunun çatışma olasılığını arttırdığını iddia etmişlerdir. Bunun nedeni realist devletlerin politik-askeri çıkarlara öncelik vermesidir. Liberal ekonomik politikaları benimseyen devletlerde ise insanlar arasına sınır koyan yaklaşımın olmadığını ileri süren bu görüşe göre toplumlar birbirlerine yaklaşabilmektedirler çünkü liberal demokratik devletlerin öncelikli çıkar algılaması ticari ve ekonomiktir.26 Bu çerçevede sorunun çözümü için liberal ekonomi ve demokrasi anlayışı salık verilmektedir.

Buradan hareketle çatışma ve çıkar kavramları arasındaki bağlantının üzerinde de durmamız gerekmektedir.

Çıkar kelime anlamı bakımında fayda, yarar, menfaatin eş anlamlısıdır. Ulusal çıkar kavramından kasıt ise bu bağlamda ulusun menfaatine olan her şey olarak adlandırılabilir. Zaten tanımlamanın sınırlarının böylesine geniş olması ulusal çıkar kavramının kullanımını şüpheli hale getirmektedir. Zira tarih boyunca büyük devletler ulusal çıkar kavramını kullanarak sömürgecilik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu çerçevede ulusal çıkar kavramı meşruiyet aracı vazifesi görmüştür.

Çıkar ve ulusal çıkar kavramının bu geniş anlamının yanında bir de dar anlamı vardır. O da birebir güvenlikle alakalıdır. Devletlerin uluslararası sistemde öncelikli amaçları güvenliklerini korumaktır. Bu çerçevede devletler güvenliklerini öncelikli menfaatleri sayıp, güvenliklerine karşı her girişimin çıkarlarına aykırı olduğunu iddia etmektedirler. Örnek vermek gerekirse Türkiye ve Yunanistan arasında Ege Denizi’nde yaşanan sorunlar iki taraftın açıklamalarında “Ege’deki Çıkarlarımız” şeklinde tezahür etmektedir. Aynı şekilde bu durum özellikle sınır anlaşmazlığının yaşandığı dünyanın pek çok bölgesi içinde geçerlidir.

26 Hoon Lee, Sara McLaughlin Mitchell, Foreign Direct Investment And Territorial Disputes,

Görüldüğü gibi çıkar ve ulusal çıkar kavramlarının biri geniş biri dar olmak üzere iki anlamı bulunmaktadır. Hegemon devletlerin zaman zaman emperyal amaçlar uğruna meşrulaştırıcı vasıta olarak ulusal çıkar retoriğine sarılmaları kelimenin geniş anlamını oluştururken, birebir sınırların güvenliğini ifade eden güvenlikle ilgili kullanımı ise kelimenin dar anlamını oluşturmaktadır.

Tüm bu anlatılanlarla birlikte ulusal çıkar kavramının içeriği çok geniştir. Ulusal çıkar, ekonomik, politik, askeri, kültürel…vs. pek çok farklı anlamda çıkarı bünyesinde barındırır. Bugün doğalgaz ve petrol ulusal çıkar olarak görülmektedir. Dünyanın yaşadığı ekonomik krizler, ulusal çıkarlara zararlı durumlar olarak adlandırılmaktadır. Otoriter ve Toraliter rejimlerin, demokratik rejimler için ulusal tehdit olduğu söylemi çokça gündemdedir.

Ulusal çıkar kavramı ile ilgili bir başka özellikle de ulusal çıkarın rejimden rejime değişiklik göstermesidir. Zira demokratik rejimlerde halkın belli dönemlerde de olsa yönetimin sınırlarını belirlemesi ( seçimler vasıtasıyla ) ve yönetimlerin bu sebeple meşruiyetlerini halktan alması ulusal çıkar söylemi konusunda halkın ikna edilmesini zorunlu kılmakta dolayısıyla çıkarların korunmasından elde edilen fayda belli oranda halkın denetimine açık olmaktadır. ( Belli oranda diyoruz çünkü demokratik rejimlerde de diğer baskıcı rejimlerde olduğu gibi halk belli konuların ulusal çıkarlarını temsil ettiği konusunda manipüle edilmektedir. ) Otoriter veya totaliter rejimlerde ise yine ulusal çıkar kavramı kullanılmakla birlikte ulusal çıkar kavramı daha çok yönetici kesimin zümrenin çıkarlarına denk düşmektedir.

Bu yüzden ulusal çıkar kavramı devletlerin dış politika ajandalarında her zaman birinci sırada yer almaktadır ve çıkarların karşı karşıya gelmesi kriz ve çatışma durumlarını kaçınılmaz kılmaktadır. Ulusal çıkarlar yüksek önem atfedilen konular oldukları için, bu çıkarlara yönelik oluşan tehdit algılamalarının katı olacağını söyleyebiliriz. Tehdit algılamalarının katı olması izlenecek strateji ve politikalara da yansıyacak politikaların sertlik derecesi yüksek olacaktır.

Benzer Belgeler