• Sonuç bulunamadı

2.4. Bağımsızlık Sonrası Suriye Tarihi

2.4.1. Baas Partisi

Baas Partisi’nin kökenleri Fransız manda dönemine kadar gider. Baas’ın kelime anlamı diriliş canlanmadır. Partinin kuruluşunda Fransa’da eğitim gören Mişel Eflak ve Salah Bitar etkin bir rol oynamış daha sonra Arap Sosyalist Partisi ile birleşme olunca bu ikiliye Ekrem Hourani de eklenmiştir.

Baas Partisi, kuruluşundan itibaren kitle partisi olmayı hedeflemişse de zamanla yaşanan gelişmeler partinin azınlık partisi olmasına neden olmuştur. Van Dam, bu durumu şöyle açıklamaktadır:

“ Baas’ın laik Arap Milliyetçiliği dini azınlıklara daha cazip gelerek, Baas Partisi’nin kendilerini azınlık konumundan kurtaracağına inanmaktaydılar. Dini azınlık mensupları, Baas Partisi’nin laik ve sosyalist bir siyasal sistem kurup, geleneksel Sünni şehirli kesimin siyasal egemenliğini kırarak, Sünni olmayanlara karşı siyasal, sosyal ve ekonomik ayrımcılık yapmayacağına inanmaktaydılar.”64

Baas partisinin ideolojisini milliyetçilik ve sosyalizm oluşturmaktadır. Arap sosyalizmi de denen bu ideoloji içerisinde milliyetçi unsurları barındırmakla birlikte sosyalizm anlayışı doktrindeki sosyalizmden farklıdır. Arap sosyalizmi bu yanıyla aslında Arap milliyetçiliği ve sosyalizmin karmasıdır. Arap milliyetçiliği daha çok batı karşıtlığı üzerinden şekillenmiş bu yönüyle demokrasi kavramı, Arap siyasal hayatında öncelikli bir konum işgal etmemiştir. Aynı şekilde batı karşıtlığı bir yandan SSCB’ye yakınlığa neden olurken diğer yandan Marksist açıklamalar,

İslam’ın cevap veremediği sorulara bilimsel cevaplar arayarak Arap toplumu arasında tutunmasını sağlamıştır. Bu temel veriler ışığında Arap sosyalizmi, dünya ideolojileri arasındaki yerini almıştır. Bu çerçevede Baas Partisi’nde Arap sosyalizmi üç kutsal kavram retoriğinde hayat bulmuştur. Bunlar Birlik, Özgürlük, Sosyalizm’dir.65

Daha önce üzerinde durulduğu üzere 1930’lu yıllarda yetişen genç kuşak, daha öncekilerden farklı olarak batı emperyalizmin bölgedeki varlığı nedeniyle daha radikal fikirlere sahip olmuştur. Fransız Manda dönemindeki katı uygulamalar ve yasaklar, Suriye’de demokratik geleneğin gelişimini engellemiş ve siyasal hareketleri yasaklamıştır. Siyasi yasakların hüküm sürdüğü bu dönemde genç kuşağın fikirleri radikalleşirken, iktidarı ele geçirmenin yolları konusunda da tartışmalar öne çıkmıştır. Bu nedenle Baas partisi gibi siyasal partiler, yasal siyasal yapılanmanın yanı sıra bu mahrumiyetler nedeniyle para-militer yapılanmalar da oluşturmuşlar ve devlet mekanizmasını bu yolla ele geçirmeye çalışmışlardır. Baas Partisi’nin orduyla ilişkisi iki aşamada şekillenmiştir. Birincisi Alevi ve Dürzi azınlık, kitle partisi olduğunu iddia etmesine rağmen Baas Partisi’ni seçmiş ve bu azınlığın askeri akademideki varlığı parti-ordu ilişkilerini kuvvetlendirmiştir. İkinci olarak ise Arap Sosyalist Partisi ile birleşmeden sonra Ekrem Hourani’nin ordu içindeki nüfuzudur.66

Görüldüğü gibi uzun vadeli olarak Fransız Manda yönetiminin azınlıklar ağırlıklı politikaları ve azınlıkların Baas Partisi içindeki varlığı Suriye siyasal hayatında parti-ordu birliğini sağlamış ve Suriye’nin bugünkü otoriter rejimi şekillenmiştir.

Bu iç gelişmelerin yanında Baas partisini Suriye siyasal hayatında güçlendiren dış gelişmelerde mevcuttur. Bu gelişmelerden ilki daha önce de belirtildiği gibi 1948 yılında İsrail ile yaşanan savaş ve sonrasında gelen darbeler dönemidir. Diğeri ise Baas Partisi’nin ateşli savunuculuğunu yaptığı Mısır’la birleşme çabaları ve nihayetinde 1958 yılında gerçekleştirilen Birleşik Arap Cumhuriyeti deneyimidir.

65Sabahattin Şen, “a.g.e.”, s. 160

66Özge Özkoç, “Suriye Baas Partisi: Kökenleri, Dönüşümü, İzlediği İç ve Dış Politika ( 1943-1991 )”,

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu, batı dünyası ile SSCB’nin rekabet alanı olmuştur. Bu süreçte Mısır lideri Cemal Nasır, uygulamaya çalıştığı bağlantısızlık politikalarıyla bloklardan her hangi birinin etkisi altına girmemeye çalışmıştır. Bununla birlikte tarihsel algılamalarda emperyalizmin bölgedeki varlığı, İsrail Devleti’nin kurulmasında oynadıkları rol, Arap ülkelerinin doğu bloğu ile iyi ilişkiler geliştirmelerine neden olmaktaydı.

1955 yılından sonra yaşanan gelişmeler bölgede Suriye’nin SSCB’ye yakınlaşması sürecini hızlandırmıştır. İlk olarak Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirme kararı İngiltere ve Fransa’nın tepkisini çekmiştir. Bu süreçte İngiltere, Fransa ve İsrail birlikte hareket etmişlerdir. İsrail’in Mısır’a saldırısının ardından İngiltere ve Fransa taraflara birer nota göndererek Süveyş Kanalı’ndan 10 km çekilmelerini talep etmiş ve bölgeye asker çıkarmıştır. İngiltere ve Fransa’nın bölgeye müdahalesi, SSCB’yi endişelendirmiş ve ABD’nin de devreye girmesi ile İngiltere ve Fransa geri adım atmak zorunda kalmışlardır. Bu girişim Arap dünyasında batı karşıtlığını arttırırken, Nasır’ın popülaritesi de artmıştır. Bölgede İngiltere ve Fransa’nın nüfuzu yok olurken, ABD Eisenhower Doktrini çerçevesinde Ortadoğu’da olası domino etkisi nedeniyle sorumluluk üstlenmek zorunda kalmıştır.

Bir diğer gelişme ise 1955 yılında kurulan Bağdat Paktı’dır. Türkiye ve Irak arasında 24 Şubat 1955 yılında imzalanan antlaşma ile kurulan Pakt’a İngiltere, İran, Pakistan üye olmuş, ABD’ye üyelik teklifi götürülmüşse de ABD üye olmamış ama paktı her zaman desteklemiştir. Bağdat paktının kurulması Arap dünyasında temkinli ve şüphe ile karşılanmıştır. Mısır ve Suriye, emperyalist devletlere hizmet ettiği gerekçesiyle, pakta karşı çıkmışlardır. Bu paktla İngiltere bölgedeki varlığını devam ettirmek istemiş, Türkiye ise paktı kendisini çevrelediğini düşündüğü kızıl tehlikeye karşı bir tedbir olarak görmüştür. Bu dönemde Türkiye kuzeyinde SSCB tarafından güneyde ise SSCB’nin uydusu olarak gördüğü Suriye tarafından çevrelendiğini düşünmüş, bu çevrelemeye karşı Suriye’yi de Bağdat Paktı sayesinde Irak ve Ürdün

ile çevrelemeyi planlamıştır.67İngiltere’nin dönemin Irak ve Ürdün devletleri ile olan bağı da Türkiye’ye bu konuda güvence sağlamıştır diyebiliriz.

Suriye ve Türkiye 1957 yılında yaşanan bir gelişme ile savaşın eşiğine gelmiştir. Suriye’nin SSCB tarafından askeri yardım alamaya başlaması, Türkiye’yi güvenlik konusundan endişelendirmeye başlamıştır. Ayrıca Suriye Genel Kurmay Başkanlığı’na Sovyet yanlısı bir albayın getirilmesi bu endişeleri arttırmıştır. Bu durumu tehdit olarak algılayan Türkiye, Eisenhower Doktrini’nin de etkisiyle Suriye sınırına askeri yığınak yapmaya başlamış ve manevra hareketlerine girişmiştir.

Türkiye’nin sınırda gerçekleştirdiği askeri tatbikatlar SSCB’yi de harekete geçirmiş ve Sovyet liderleri Bulganin ve Kruşchev yaptıkları açıklamalarda Türkiye’yi suçlamışlar ve olası bir savaşta SSCB’nin Suriye’yi destekleyeceği yönünde tehdit etmişlerdir.

Suriye, SSCB’nin de desteğini alarak konuyu BM’ye taşımış ve Türkiye’yi saldırgan ülke olmakla suçlamıştır. Aynı zamanda bu suçlamalardan ABD ve NATO’da payını almıştır. Zira ABD bu süreçte Ankara’nın arkasında olduğu belirtmiştir. Suudi Arabistan’ın arabuluculuk girişimlerinin de Suriye tarafından reddedilmesi ile sorun tıkanma noktasına gelmiştir. Nihayet 1957 Kasım ayında Suriye’nin suçlamalarını geri almasıyla ve Türkiye’nin de bölgeye yığdığı askeri geri çekmesiyle sorun kapanmıştır.

Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmeler bir yandan batılı güçlerin bölgedeki çıkarlarını zedelerken diğer yandan Mısır lideri Nasır’ı Arap dünyasının en önemli liderlerinden biri konumuna getirmiştir. Bu süreçte Suriye’de Mısır’ın politikalarına karşı sempati artmakta ve Baas Partisi’nin Mısır’la birleşme fikirleri ön plana çıkmıştır. Nihayet beklenen gelişme 1958 yılında gerçekleşmiş ve Mısır ve Suriye birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. Fakat yaşanan gelişmeler kısa sürede Suriye tarafında hayal kırıklığı yaşatmıştır. Özellikle Nasır’ın icraatları Suriyelileri kaygılandırmıştır. Nasır zaman içerinde Suriye’yi eşit statüde bir devlet olarak görmemiş ve yönetimde Mısırlılara ağırlık vererek Suriyelileri küstürmüştür.

67Mustafa Sıtkı Bilgin, “British Attitude Towards Turkey’s Policies In The Middle East ( 1945-47 )”, The

Bu süreç Suriye’de Baas Partisi içinde bağımsız Suriye taraftarlarının elini güçlendirmiş, birlik 1961 ‘de dağıldığında parti içinde eski kurucular yerlerini yeni liderlere bırakmıştır. Bu liderden bir tanesi de 1970 yılında yapılan darbeden sonra ülkeyi demir yumrukla yönetecek olan Hafız Esad’dır.

Suriye’de 1963 yılında yeni bir darbe gerçekleştirilmiş ve bu darbe sonrasında Baas Partisi, sosyal katılımın artması için yeni üyelerin katılımına açılmış, parti içindeki dengeler Altıncı Ulusal Kongre ile Mişel Eflak, Salah Bitar gibi kurucu isimler aleyhine değişmiştir. Marksist ve bölgeci eğilimlere sahip ikinci ve üçüncü kanat, bu eski kuşağı egale etmiştir.68

1963 yılında Emin el-Hafız önderliğinde gerçekleştirilen darbeden sonra Hafız Esad, Hava Kuvvetleri Komutanı olmuştur. Alevi kökenli olması, ordu içerisinde azınlık mensuplarının yükseldiği seviyeyi göstermesi bakımdan önem teşkil etmektedir. 1963 darbesini 1966 yılında Salah Cedid ve Hafız Esad önderliğindeki Arap tutuculuğunu benimsemiş ve İsrail karşıtı subayların yaptığı bir darbe izlemiş hemen akabinde 1967 yılında İsrail-Arap Savaşı’nda Suriye yerini almıştır. Savaştan Suriye’nin yenik çıkması ve Golan Tepeleri’ni kaybetmesi, sonrasında iç kamuoyunda Filistin söylemi yerini kaybedilen toprakların geri alınması söylemine bırakmıştır. Aynı zamanda bu yenilgi sonrasında Arap milliyetçiliğinin ve Suriye’nin tutucu ülkelerle olan bağlarının terk edilmesi gerektiğini savunan Cedid grubu ile pragmatist eğilimli Hafız Esad grubu arasında ihtilaf çıkmıştır.69Bu ihtilaf 1970 yılına gelindiğinde ordu içerisinde güçlenen Alevi mevcudiyeti ve yerelle olan bağlar nedeniyle Hafız Esad lehine çözümlenmiş ve gerçekleştirilen darbe ile Hafız Esad yönetimi ele geçirmiştir.

Benzer Belgeler