• Sonuç bulunamadı

Haber, olay ya da olgu üzerine edinilen bilginin özetlenerek formatlanmış şeklidir. Ancak, her olay habere dönüştürülemez. Bir olayın habere dönüştürülmek üzere seçilebilmesi için, haber değerlerinin bir ya da bir kaçını taşıması gerekir. Haber değeri, haber öykülerinin seçiminde, kurulmasında ve sunumunda kullanılan profesyonel kodlardır (Mutlu, 1994: 51). Haber değeri kavramı, daha çok haberi açıklama ya da haberi doğrudan veya dolaylı olarak anlamlandırmaya yöneliktir (Karabay, 2000: 92).

Bir olay ya da konunun haber olabilmesi için olması gereken bazı temel öğeler, haber değeri (news value) olarak açıklanır. Haber değerleri haberciliğin dayandığı temel ilkelerin ne olduğunu gösterir. Haber değerini belirlemedeki kıstaslar, toplumsal yapılara ve kitle iletişim araçlarının yayın politikalarına göre değişiklik göstermektedir. Sonuçta neyin haber olup olmayacağına belirlenen haber değerleri çerçevesinde karar verilmektedir. Aslında haber değeri için ortaya çıkmış gazetecilik pratiklerinin kendini meşrulaştırmasıdır (Karaduman ve Karaduman, 2004: 246).

Haber değeri en genel ifadeyle “haber öykülerinin seçiminde, kurgulanmasında ve sunumunda kullanılan profesyonel kodlar olarak tanımlanmakta ve profesyonel kodların endüstrileşmiş haber şirketlerinin üretim gereksinimlerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir.” (Mutlu, 1994: 85).

Rigel (2000: 202) haber kavramını şöyle tanımlar: “Haber üretim aşamasında, medya kuruluşunun haber departmanında yer alan, genel yayın yönetmenlerinden stajyer muhabirlerine kadar tüm eşik bekçilerinin önlerine gelen enformasyondan

hangisinin haber üretim sistemine alınacağına karar vermelerine yardımcı olan ölçütlerdir.”

Medyada yer alması gereken haberlerin hangi kıstaslara göre belirleneceği her zaman tartışılan konulardan biri olmuştur. Bir olayın haber olabilmesi öznel yaklaşımlar yanında izleyicinin, okuyucunun, haberde ilginçlik bulması ve hoşlanması ayrıca kültürel değerlere ters düşmemesini gerektirmektedir. Yine bir olayın haber olması editörün düşüncelerine göre belirlenir.

Haber değeri konusu, 1922 yılında Lipmann‟ın kaleme aldığı “Kamuoyu” adlı kitapta ilk kez ele alınmıştır. Lipmann, haberin toplumsal koşulların ve durumun bir aynası olmadığını, durumun öne çıkmış bir boyutunun yansıması olduğunu yani haber ve doğrunun aynı şey olmadığını belirmiştir. Lipmann‟a göre günlük haberlerin o günün olaylarının temsili bir dökümü değildir. Gazeteciler dünyada ve toplumda meydana gelen olayların büyük çoğunluğunu görmezlikten gelmekte ayrıca haber okuyucuya ulaşıncaya kadar birden fazla müdahaleye uğramaktadır (akt. Tılıç, 1998: 164-165). Bir diğer deyişle, Lipmann‟ın da belirttiği gibi haberler oluşturulurken olgular arasında belirli bir seçim yapılmakta, bu seçimler yapılırken haber değerleri dikkate alınmakta ve tüketime sunulmaktadır.

Kepplinger ve Weissbecker‟e göre olumsuzluk gibi bazı haber değeri unsurları aynı zamanda belirli bir haber ideolojisini ifade etmektedir. Haber seçimine yansıyan bu ideolojik tavır sosyal, siyasi, kültürel, iktisadi ve teknolojik açılardan gelişmiş merkez ülkelerin medya düzenlerine az gelişmiş veya gelişmekte olan çevre ülkelerin meydana gelen olaylarla ilgili olarak çoğunlukla olumsuz unsurları ihtiva eden dış haberlere öncelik verilmesi söz konusudur. Buna karşılık nesnellik, tarafsızlık ve dengelilik ilkelerine uyulmaksızın olumlu dış haberlerin bilinçli olarak ihmal edilmesi, ayıklanması, elenmesi yahut tahrip veya tahrif edilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır (akt. Çebi, 1996: 260).

Haber değerlerinin neler olduğu ve ne olması gerekliliğine ilişkin yaklaşımlar en genel düzlemde medyaya liberal ve eleştirel yaklaşımlar çerçevesinde değerlendirilmektedir. Birbirinden kuramsal ve metodolojik olarak oldukça

farklılaşan bu kuramlar haber değerleri konusunda da birbirlerinden farklılaşan yaklaşımlar sunmaktadırlar. İki akım arasındaki başlıca farklılıklar, araştırmanın mahiyeti ve amaçlan hakkındaki varsayımlardan metotlara, akademik söylemde kullanılan kavramlara kadar uzanmaktadır. Ampirik yöntemciler, ideoloji ve hegemonya gibi kavranılan bilim dışı, anlamsız ve doğası gereği polemik nitelikli kavramlar olarak nitelendirirken, eleştirel yaklaşımda bu kavramlar merkezi bir öneme sahiptir (Küçük, 1999: 312).

17. yüzyılın sonlarında temeli atılan liberal kuram, 18.yüzyılda gelişimini tamamlamış ve 19. yüzyılda da dünyanın birçok ülkesinde sistemleri etkiler hale gelmiştir. Dünyanın birçok ülkesinde sistemleri etkileyen liberal çoğulcu yaklaşımın önemli temsilcileri John Milton, John Locke ve John Stuart Mill‟dir. Milton Locke ve Mill özgürlükçü yaklaşım çerçevesinde basının bilgi verme, eğlendirme ve satma kadar hükümeti kontrol etme ve gerçeği bulmasına yardımcı olma görevlerini yerine getirmekle de yükümlü olduğunu ileri sürmektedirler (Severin ve Tankard, 1994: 502).

Liberal çoğulcu kuramlar medyayı nötr bir araç, gazetecileri de belli haber kaynaklarından kitlelere bilgi taşıyan tarafsız profesyoneller olarak görmektedir. Toplum çoğulcu olarak algılandığından, haber kaynaklarının da belli bir yerde merkezileşmediği varsayılır. Dolayısıyla izleyicilere iletilen mesajların farklı kaynaklardan geldiklerine, içeriklerine müdahale edilmediğine ve bize ulaşan mesajların aslına uygun olduğuna inanılmaktadır. (Tılıç, 1998:179).

Liberal çoğulcu yaklaşımı benimseyerek haber ve haber üretim süreçlerini araştırmaların karşısına koyabilecek bir dizi çalışmada ise, eleştirel yaklaşım çerçevesinde yapılmış ve bu yaklaşımla medya, haber ve haber üretim süreçleri incelenip araştırılmıştır. Değişimci kuramlar olarak da adlandırılan eleştirel Marksist kuramlar; yapısalcı yaklaşım, kültürcü yaklaşım, ekonomik yaklaşım, Frankfurt okulu ve Marksist revizyonist yaklaşımlar olarak sıralayabiliriz (Tılıç, 1998: 62, 73). Çoğunlukla kitle iletişim araçları, iletişim ve toplumsal iktidar arasındaki ilişkileri sorgulamaya yöneliktir (Alemdar ve Erdoğan, 1998: 45). Avrupa‟da gelişen eleştirel yaklaşım, 1940‟lardan başlayarak 1950‟ler ve 1960‟lar boyunca iletişim araştırmaları

alanına hakim olan ampirik yönteme alternatif olarak ortaya çıkmıştır (Küçük, 1999: 77).

Eleştirel yaklaşıma göre medya kuruluşları, egemen sınıfın dünya görüşlerini ve fikirlerini yaymak için izleyicilerin bilinçlenmesini önlemekte ya da değişime liderlik edebilecek alternatif fikirleri kabul etmemektedirler. Medyanın bilinç yönlendirmeyle ilgili bu etkisi, izleyicilerin siyasi alana muhalefet etmelerini engellemekte ve ideolojik rolleri yerine getirmesini sağlamaktadır (McQuail, 1994: 66).

Bu yaklaşıma göre kitle iletişim araçları egemen kapitalist ideolojiyi içeriklerinde yeniden üretmektedirler. Eleştirel yaklaşım, medyayla ilgili daha eleştirel ve radikal bir görüşü benimsemektedir. İktidarın, seçkinlerin ya da mülk sahibi sınıfların elinde yoğunlaştığını öne süren bu yaklaşım, medya içeriğinin, çıkar gruplarının iktidarını ifade ettiğini ve ilerlettiğini belirtmektedir. Bu görüşe göre, bireyler kendilerini kendi çıkarlarına uygun olmayan bir şekilde yöneten toplumdaki temel güç odaklarıyla etkili biçimde rekabet etmekten yoksun kişilerdir. Kurumların varsayılması var olan iktidar yapılarıyla ilişkilendirilmelerine bağlıdır (İrvan, 1997: 107-108).

Frankfurt Okulu‟nun öncülüğünü yaptığı eleştirel yaklaşım, medyanın popüler kültürü yayan ve bunu tüketicilerine dayatan bir yapıda oluşturduğuna dikkat çekerek, medyanın bu özelliğiyle toplumu oluşturan bireyleri pasifize ettiğini ileri sürmektedir. Frankfurt Okulu tarafından ileri sürülen bu düşüncelerin odağındaki temel kavram, “kültür endüstrisi”dir. Buna göre, ileri kapitalist toplumlarda kitle iletişim araçları (dolayısıyla da televizyon) birer kültür endüstrisi haline gelmiştir. Bunların ürettikleri kültür gerçek (otanik) değil, şeyleşmiş, yapay bir kültürdür. Dolayısıyla kültür endüstrilerinin yaydıkları kitle kültürünün özgün hiçbir yönü yoktur. Bu süreçte kültür ile eğlence iç içe geçmekte, kültür endüstrisi ve reklamcılığın yani ticari kazancın karışmışlığı içinde bireyler yönlendirilmekte ve bu yolla endüstrinin ürünlerini satın almaya veya kullanmaya zorlamaktadır (Alemdar ve Erdoğan, 1998: 215, 219).

Liberal ve eleştirel Marksist yaklaşım haber konusunda da birbirinden ayrılmaktadır. Liberal yaklaşım habere „nesnellik‟ ve „kamunun bilme hakkı‟ gibi kavramlar çerçevesinde idealize eden bir yaklaşım benimserken, eleştirel Marksist yaklaşım haberin haberciler tarafından inşa edildiğini ve bu inşa sürecinde egemen ideolojiye uygun olan bir yapılanmanın söz konusu olduğunu ortaya koyar. „Liberal görüş, haber değerini “bir olay/olgunun kamu yararı açısından öneminin belirlenmesi” olarak açıklarken ağır basan yanında kamunun yer aldığını söylemektedir. Eleştirel görüş ise, haber değerinin belirleyicinin haber medyasının seçkinleri olduğunu belirtmektedir. Bu görüşe göre, neyin kamunun bilgisine sunulmasının yararlı ve doğru olduğuna karar verilirken egemen güç/iktidar çıkarları ve medyanın önceliklerinin etkin olduğu vurgulanmaktadır.‟ (Karabay, 2000: 92).

Liberal çoğulcuların dile getirdiği nesnellik kavramının olanaksızlığını vurgulayan Erdoğan ve Alemdar, bunun haber ve habercinin yansız ve “siyasasız” olması koşulunu getirdiğinden bahseder: “Haber/haberci siyasal ve ideolojik bakımdan yansızdır. Ancak, yansız ve değer yargısı taşımayan enformasyon düşünmek olasılığı çok azdır. Enformasyon sözcüğü her anlamıyla bir güçtür ve gücün yansızlığını savunmak oldukça zordur. Haberdeki her sözcük, her kavram, her tümce, her paragraf, her konu ve her resim belli bir anlam taşır” (Erdoğan ve Alemdar, 1990: 57). İrfan Erdoğan‟ın (1997: 281) bu konudaki yaklaşımı; Frankfurt Okulu düşünürlerine daha yakın görünmektedir. Herhangi bir ileti için ilk karar verildiğinde bile iletişimcinin taraflılığa düştüğü görüşünü savunan İrfan Erdoğan haberin doğal bir taraflılık içinde olduğunu ve mutlak nesnelliğin gerçekleşemeyeceğini belirtir.

Bu çalışmada da haberin kamuyu bilgilendirme rolü yeniden vurgulanmakla beraber inşa edilen bir olgu olduğu temel alınacaktır. Nesnelliğin haber üretim sürecinde büyük oranda göz ardı edildiği kabul edilen bir gerçekliktir. Her bir yayın kurumu kendi ideolojik yaklaşımları çerçevesinde haberlerini seçmekte ve kurgulamaktadır. Bu yaklaşımın yanında kabul edilen bir diğer nokta da her bir kuruma göre haberin seçimi ve sunumu farklılaşsa da evrensel özellikler gösteren haber değerleri söz konusudur. “Hangi olayların haber değeri taşıyıp taşımadığı

gazetecilere ve editörlere göre değişebilmekle birlikte hemen hemen herkesin üzerinde uzlaştığı haber değer etmenleri vardır. Genelde, haberde bulunması gerekli öğeler olan, haber yapılırken haberciliğin temel ilkelerini oluşturan haber değerlerini, beş ana kümede toplamak mümkündür” (Tokgöz, 2006: 222).

1. Zamanlılık (immediacy) 2. Yakınlık (proximity) 3. Önemlilik (prominence) 4. Sonuç (consequence)

5. İnsan İlgisini çekme (human İnterest).

Bu değerlere, başka değerler de eklenmektedir. Bunların arasında, anlaşmazlık (conflict), kuşku (suspense), gariplik (odditiy), duygulara yönelme (emotions), yenilik, şimdi olması, tazelik özellikleri taşıması, en geç olması, yeni ortaya çıkması (orijinallik) yer almaktadır.

Zamanlılık: Habere zaman öğesi “ ne zaman” sorusunu ifade etmektedir ve üç

biçimde tanımlanmaktadır: yenilik, anilik ve geçerlilik. Haberin yeniliği, haberin hammaddesinin yeniliğine, yeni bildirilmesine işaret eder (Yüksel ve Gürcan, 2005: 79). Gazetecilik açısından zamanlılık çok önemlidir. Geçmişte olduğunun aksine artık haberlerin ulaşması günleri, ayları almamaktadır. Haberler çok hızlı olarak verilmektedir. Gelişen iletişim teknolojileri sayesinde anında haber ulaştıran iletişim araçları çoğalmıştır. Haberlerin ulaştırılma hızındaki bu artış, daha hızlı eskiyen bilgi olma özelliğini de beraberinde getirmiştir. Bu günümüzde haberlerin çok hızlı iletilmesine, fakat çok hızlı bir şekilde de önemlerini yitirmelerine neden olmaktadır.

Zamanlılık ilkesi, haberin zamanlı olması değerini yansıtırken, daima ne zaman ortaya çıktığının cevabını da ortaya koymaktadır. Zamanlılık haber kavramının içinde yer almakla beraber, haberin diğer tür enformasyonlardan ayırt edilmesi için, öğrenildiği anda gösterilmesi, belirtilmesi ana koşuldur. Her haber için, zaman etkeni bu yönden haberin yayımlanması ve yayımlanmasının belirlenmesi bakımından ana etken olmaktadır. Haberde zaman öğesini belirleyen veya gösteren üç bileşke

bulunmaktadır. Bu bileşkelerin tümü ise, habere zamanlılık değerini kazandırmaktadır. Bu üç ilke;

- Yenilik (recency) - Anilik (immediacy)

- Geçerlilik (currency)‟dir (Tokgöz, 2006: 224).

Yenilik ya da en son olarak olayın oluşması, haberi oluşturan olayın yeni olarak oluşmasını değil, yeni olarak bildirilmesini ifade eder. Yeni olaylar dışında, unutulmuş ya da daha önce ihmal edilmiş enformasyonun ele alınması, bunlara yenilik kazandırılması amaçlanmaktadır.

Geçerlilik, anilik ile bağıntılıdır. Bernard Roscho‟nun deyişiyle, “anilik en son olan olaylarla bunları haber yapan kitle iletişim araçlarını birbirine bağlar; oysa geçerlilik olayları toplumun çeşitli kesimleriyle bağlantılı tutar” (akt. Tokgöz, 2006: 224). Eski zamanlarda, bir haberci tüm ulusu etkileyecek ölçüde haber aracısıyken, anilik öğesi, habercinin mesajını ulaştırmada gerekli olan zamanı gösterirdi. Günümüzde ise, çok sayıda iletişim aracının egemen olduğu iletişim ortamında, anilik toplumda kullanılan iletişim teknolojisiyle kitle iletişim araçlarının kurumsal yayın politikaları arasındaki etkileşimle değerlendirilmektedir. Bu bakımdan, geçerlilik ve anilik karşılaştırma yoluyla ölçülebilmektedir. Gerçeklik kavramının toplumsal bir içerik kazandığında, bireylerin bakış açılarına ve durdukları yere göre değişen çok boyutlu bir görünüme kavuştuğu da gözden kaçmamalıdır. Yani, herkes için tek ve saltık (mutlak) bir doğrudan söz edilemediği gibi, yansıtılan gerçeğin „kimin gerçeği‟ olduğu sorusu da yanıtlanması gereken sorular arasındadır (Ergül, 2000: 78).

Gazeteciliğin çok araçlı bir ortam haline gelmesi ile zamanlılık değerini veren yenilik, anilik ve geçerlilik öğeleri farklılık göstermektedir. Haberin zamanlılığı yönünden, yenilik ve anilik öğeleri radyo için ön planda yer alırken, gazeteler bakımından geçerlilik ön plana çıkmaktadır. Televizyon yönünden ise, yenilik, anilik ve geçerlilik duruma göre önem kazanmaktadır. İnternet haberciliği içinde, durama göre, yenilik, anilik ve geçerlilik öğeleri önem taşımaktadır (Tokgöz, 2006: 225).

Yakınlık: Yakınlık öğesi, insanların doğalarından kaynaklarından bir özelliğe

işaret etmektedir. İnsanlar doğaları gereği, yakın çevrelerin olan olaylarla ilgilenir ve bunlara karşı merak duyarlar (Yüksel ve Gürcan, 2005: 59).

Yakınlık haberin, haber niteliği kazanmasında dikkat edilmesi gereken bir diğer haber değeri olarak kabul edilmektedir. “Ne zaman” sorusu zamanlılık ilkesini işaret ederken, “nerede” sorusu da yakınlık ilkesini göstermektedir. Haberin alınması sürecinde, tüm kitle iletişim araçları bakımından izleyiciler, aşina oldukları yerlere, adlara karşı birinci derecede ilgi duyarlar. Yakın çevrelerinde olup bitenleri sürekli olarak merakla ve ilgiyle öğrenmek isterler (Tokgöz, 2006: 225).

Yakınlık kavramını, günümüzde kitle iletişim araçlarının hızlılık gibi temel niteliği dolayısıyla, farklı bir değerlendirme içinde ele almak gerekmektedir. İnternet bu olguyu daha da hızlandırmıştır. Farklı bir değişle yerel, bölgesel, ulusal ve uluslar arası çevre içinde yakınlığın değerlendirilmesi insanlar tarafından yapılmaktadır. Yani bir kişi yaşadığı ülkedeki bir haberi, yakın komşu ülkede gerçekleşen bir olay hakkındaki habere tercih edebilmekte ya da daha ilgi çekici olabilmektedir. İnsanlar aynı zamanda aşina olduğu, tanıdığı yerler ve kişiler hakkında da bilgi aramaktadırlar (Tokgöz, 2006: 226).

Sonuç: Zamanlılık ve yakınlık, haberin temel değerlerini oluşturmakla birlikte,

haberi haber yapan ana unsur sonucudur. Sonuç, haber değeri taşıması, çatışma, gelişme veya kazalardan ileri gelmektedir. Çatışmalı, karmaşık olaylar ve sorunlardan ortaya çıkanları değerlendirme, sonucun önemini ve büyüklüğünü belirlemektedir. Bu nitelikler haberin yazılması yönünden de dikkate alınarak, bu tarz bir habere ne kadar yer ve zaman ayrılacağı kararlaştırılmaktadır. “Haberi bu kadar büyük hale getiren nedir?” ve “kim bu haberi büyütmektedir?”. “Ne?” sorusu bize sonuç ilkesini vermektedir. Gazetecinin sonuç öğesini iyi değerlendirmesi, haberin önemini, büyüklüğünü belirlediği gibi, haber üzerinde yerinde ve doğru karar vermesinde başarılı olmasına yol açmaktadır (Tokgöz, 2006: 226).

Gazetecinin sonuç öğesinin değerlendirmesi, haberin önemini, büyüklüğünü belirlediği gibi, haber üzerinde yerinde ve doğru hüküm verilmesinde (news judgement) başarı sağlanmasına neden olmaktadır.

Önemlilik: Bu kavram haberi değerli kılar. Önemli kişiler, sayılar, olaylar ve

zıtlıklar haberi önemli yapan etkenlerden bazılarıdır. İnsanlar, tanınmış kişileri, bazı ülkeleri, kentleri, kurumları veya kuruluşları, merak etmektedirler ve haber değeri bakımından önem atfetmektedirler (Tokgöz, 2006: 227).

Zamanlılık, yakınlık ve sonuç öğeleri, haberin önemli olmasını belirlemekte tek başlarına yetersizlerdir. Haberin önemli olmasını sonuç öğesi kısmen belirlese de, “ne zaman” ve “nerede oldu” soruları sonuç öğesini tamamlamalıdır. Bu yönden, haberin önemliliğini belirleyen soruların; “nasıl” ve “neden” soruları olduğu bilinmesi gereken bir noktadır. Bu soruların yanıtları, habere önemlilik değerini kazandırırken, aynı zamanda günümüzde yaygın ölçüde kullanılan açıklayıcı ve yorumlayıcı haber yazmanın da temelini oluşturmaktadır. Önemlilik ilkesi, haber üzerinde hüküm verme yönünden sonuç kadar önem arz etmektedir (Tokgöz, 2006: 227-228).

Ġnsan Ġlgisini Çekme: Herkesin karşılaşabileceği durumlarda, herkesi

ilgilendiren olaylara duyulan merakı, insanın ilgisini çeken (human interest) olaylar olarak tanımlamak mümkündür. Kadın-erkek herkesi ilgilendiren olaylara duyulan ilgiyi, insanın ilgisini çeken olaylar şeklinde tanımlamak mümkündür. Başkalarının yaşantısı, mutluluğu, sağlığı, karşılaştığı zorluklar ve insanlığın tümden gelişimi, bizim bunları haber olarak izlememize, hakkında ilgi, sempati ve nefret duymamıza yol açar. İlgi çekici haberler okur/izleyicinin duygu dünyasına yönelerek ilgisini çekerler. Bu bakımdan, duygusal etmenler gazetecilikte insanın ilgisini çekme ilkesini oluştururlar (Tokgöz, 2006: 228).

Haberin insanın ilgisini çekme öğesi, zamanlılık, yakınlık, önemlilik ve sonuçta yer almayan, insanın ilgisini çeken noktalara yöneliktir. Bütün diğer ilkeleri tamamlayan, insanın ilgisini çekme öğesidir. Genelde gazetecilik, insanın ilgisini çeken konulardaki haberlerden oluşmaktadır.

Kişilerin ilgisi, sempati, duygu, seks, gelişme, yaş çelişki, çatışma, drama, alışılmadık çıkış, gerilim, heyecan, romantizm, bilim, hayvanlar dünyası, macera ve riziko gibi alanlarda yoğunlaşmaktadır. İlginçlikten amaç, sıradanlıktan kurtulma, olağan dışı eylem ya da söylem arayışıdır. Haber dilinde, ilginçliğin en bilinen ve belirgin tanımı, ünlü gazeteci John Bogart tarafından yapılan; “Köpek insanı ısırırsa haber değil, insan köpeği ısırırsa haberdir” sözleri en iyi tanımı vermektedir (akt. Usluata, 1997: 94). Yalnız bu anlayışın, insan ilgisini çekme açısından yaklaşılarak geliştirildiği akıldan çıkarılmamalıdır. Ayrıca bu anlayış gereği olarak haberin tanımlanamayacağı, fakat sezilebileceği görüşü de yerleştirilmiştir. Bu anlayışla birlikte, sürekli olarak “haber içgüdüsü” , “haber kokusu alma” , “haber özü gibi kavramların kullanımı, gerek gazetecilik mesleğinde gerekse akademik çevrelerde büyük bir yaygınlık kazanmıştır (Tokgöz, 2006: 221-222).

Olağan dışılık, macera, serüven, heyecan, görülmeye değer olgular ve aşk insanın ilgisini çeken konular arasındadır. İnsan ilgisini çeken konularda genellikle çatışma, kuşku, karışıklık ve olağan dışılık bulunması bunları daha da ilginç kılmaktadır. Günümüz dünyasında, insanların ilgisini çeken haberler, insanları gökkuşağı gibi sarmaktadır (Tokgöz, 2006: 229, 234).

Haber değerini belirleyen unsurlar/ölçütleri de genel olarak şöyle sıralamak mümkündür:

Hedef Kitle: Haber değeriyle ilgili değerlendirmede ağır basan unsurlardan

hedef kitle (okur/izleyici), diğer haber değeri kriterlerinden farklı olarak, gazetecinin ve editörlerin haber değerini sorguladıkları arka plana ilişkin olmaktadır.

Etki: Haber değeri kriterleri arasında en önemlisi “etkidir”.

Dinleyicilerin/izleyicilerin ne kadarının haberden etkilendiği, bu etkinin ne kadar doğrudan olduğu ve etkinin ne çabuklukla gerçekleştiği haberin etkisini belirleyen unsurlar olarak kabul edilmektedir.

Yakınlık: Genel bir ifadeyle, benzer önemi taşıyan olaylardan daha yakında

belirlenişinde yakınlık, etkiye göre daha az önem taşımaktadır. Çünkü bazı olaylar yalnızca meydana geldikleri çevrede ilgi görür ve haber değeri taşır.

Zamanlılık: Günümüzde kitle iletişim araçlarının rekabet içinde oldukları en

önemli konu, büyük bir olayı ilk olarak aktarabilmektir. Bir olay eğer yeterince önemliyse, görsel basın birkaç dakika içinde kayda geçerken, yazılı basın bunu ancak ertesi gün aktarabilmektedir.

Önemlilik: Burada söz konusu olan, tanınmış kişilerin özel yaşamlarına ait

haberlerin her zaman merak konusu olduğudur. Günümüzde merak konusu olmadığı zamanlarda bile, gazeteciler bu isimleri ve yüzleri basma ve yayınlama çabasındadır. Ancak kişinin özel yaşamına ait eylemleri ile konumu arasında bağlantılar net olmadığında, gazeteci için birtakım belirsizlikler de söz konusu olmaktadır.

SıradıĢı olma: “İlkler, “sonlar” ve “tekler” on dokuzuncu yüzyıldan beri

gazeteciliğin temel unsurlarını oluşturmaktadır. Aynı şekilde, sıra dışı olaylar ve

Benzer Belgeler