• Sonuç bulunamadı

Grup 3: Fiziksel uygunluğu olmayan, kronik hastalığı olan ve fonksiyonlarında bağımsız olamayan yaşlılardır Bu gruptaki yaşlılar basit günlük

10) Fonksiyonel Mobilite Değerlendirmesi 11) Denge Değerlendirmes

4.1. Bireylere Ait Sonuçlar

4.2.8. Grupların Denge Karşılaştırması

Yaşlılarda denge Berg Denge Ölçeği (BDÖ) ile değerlendirildi. Egzersiz grubunun denge skoru (51,56±5,60) kontrol grubuna (45,33±8,59) göre daha yüksek ve grup arasındaki farkın anlamlı olduğu bulundu (p<0,01).

Berg denge ölçeğinin skoru evde yaşayan ve huzurevinde yaşayan grup arasında farklı değildi (p>0,05).

Egzersiz-ev grubu ile egzersiz-huzurevi grubunun berg denge ölçeğinin skoru arasında (p<0,01), kontrol-ev grubu ile kontrol-huzurevi grubunun berg denge ölçeğinin skoru arasında anlamlı fark vardı (p<0,05).

Tablo 4.22. Grupların BDÖ Skoru Karşılaştırması

Gruplar N=106 BDÖ Skoru (0-56) X±SD Min-Maks p Egzersiz Grubu(N=39) 51,56±5,60 31-56 ,000** Kontrol Grubu(N=67) 45,33±8,59 19-56 Evde Yaşayan Grup(N=55) 48,42±8,23 19-56 ,154 Huzurevinde Yaşayan Grup(N=51) 46,76±8,11 25-56 Egzersiz-Ev Grubu(N=12) 54,50±2,02 50-56 ,013* Egzersiz-Huzurevi Grubu(N=27) 50,26±6,20 31-56 Kontrol-Ev Grubu(N=43) 46,72±8,51 19-56 ,034* Kontrol-Huzurevi Grubu(N=24) 42,83±8,32 25-56

5. TARTIŞMA

Çalışmamızdan elde edilen tüm sonuçlar fizyoterapistler başta olmak üzere yaşlılarla çalışan diğer sağlık profesyonellerine rehber olabilecek niteliktedir. Değerlendirilen birçok parametrenin düzenli egzersiz uygulamaları ile olumlu etkilenmiş olması yaşlıları egzersize yönlendirmenin önemini ortaya koymuştur. Yine yaşlının yaşadığı yerin de yaşlının yaşlanma süreci ve yaşamı üzerinde farklı etkileri olduğu gösterilmiş ve yaşlıyı aktif ve sağlıklı tutabilmek için bunların dikkate alınması gerekliliğini düşündürmüştür.

Yaşlının sağlık durumu, yaşamının her yönünü etkilemektedir. İlerleyen yaşla birlikte ortaya çıkan kronik hastalıkların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği araştırmalarda gösterilmektedir. Kore’de yapılan bir çalışmada, 45 yaşından sonraki dönemlerde yaşam kalitesi ölçümlerinin fiziksel alan skorunun kötü olduğu ve yaşlılarda var olan kronik hastalıkların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği ifade edilmiştir. Tayvan’da yapılan diğer bir çalışmada ise kronik hastalığı olan yaşlılarda yaşam kalitesinin uyku düzeyi, sosyal etkinlikler, ağrı, enerji seviyesi, emosyonel durum ve fiziksel alan gibi tüm alt gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma olduğu gösterilmiştir (84). Ayrıca yaşlıların, artan yaşla birlikte aktivitelere ilgileri ve bu aktiviteleri yapma becerileri de azalır. Bu durum yaşlılarda aktiviteye katılımın azalmasının nedenidir (5).

Yaşla birlikte alınan besin miktarı ve enerji miktarı azalmasına rağmen diyetteki besinlerin faydalılığı genç gruplara göre fazla olmalıdır. Fakat yaşlılara göre gerekli besinlerin alınmasına dair belirlenmiş bir besin programı bulunmamaktadır. 25 ve 70 yaşları arasında enerji alımı erkeklerde günde 1000-1200 kkal, kadınlarda ise 600-800 kkal kadar azaltılabilir. 80 yaşındaki bir erkek günlük yaklaşık 890 kkal, bir kadın ise yaklaşık 750 kkal tüketmektedir (85).

Çalışmamızda egzersiz ve kontrol gruplarında yaş ve vücut ağırlıkları benzer olan gruplarla çalışıldı. Ancak vücut ağırlığının evde ve huzurevinde yaşama durumuna göre gruplarda farklı olduğu, evde yaşayan yaşlıların vücut ağırlıklarının, huzurevinde yaşayan yaşlı gruplara göre fazla olduğu belirlendi. Bu durumun huzurevinde yaşayan yaşlıların beslenmelerinin ev ortamındakilerden farklı olarak huzurevi diyetisyeninin uygun gördüğü şekilde gerçekleştirilmesine bağlı olabileceği düşünüldü.

Yaşlılık döneminde egzersiz alışkanlığı cinsiyetlere göre değişmektedir. Yosiaki ve ark yaptıkları çalışmada Gunma Prefecture’da (Japonya) yaşayan 40 ve 69 yaşları arasında 6,736 kişiye ‘Düzenli egzersiz yapıyor musunuz’ sorusunu yöneltmişler ve cevapları 1.Sık Sık, 2.Bazen, 3.Neredeyse Hiç ya da Asla olarak gruplandırmışlardır. Çalışmanın sonucunda egzersiz alışkanlığına sık sık cevabı verenlerin %14,2’si erkek, %11,1’i kadın olarak bulunmuş ve neredeyse hiç ya da asla cevabı verenlerin %53,3’ ü erkek,%59,4’ ü kadın olarak bulunmuştur. Erkeklerin düzenli egzersiz alışkanlığı kadınlara göre daha fazla bulunmuştur. Katılımcılar 40-49, 50-59 ve 60-69 yaşları arasında gruplara bölündüğünde, kadın katılımcılar arasında yaşlı grubun egzersiz alışkanlığının diğer yaş grubundaki kadınlara göre daha iyi olduğu bulunmuştur (86).

Çalışmamızda egzersiz yapan ve yapmayan grupta ve çalışmanın tamamında erkek–kadın sayılarının birbirine çok yakın olduğu, ancak egzersiz yapan gruptaki kadınların tamamının huzurevinde yaşamakta olduğu belirlendi. Evde yaşayan kadınların egzersiz yapma alışkanlığı olmayışının onların ev işi aktivitelerini gerçekleştirmesinden kaynaklanabileceği düşünüldü. Fakat huzurevinde yaşamını sürdüren yaşlıların huzurevi ortamının gereklerinden biri olan egzersiz saatinde zorunlu olmasa da grup çalışmasına katılımda gönüllü olabilecekleri gözlendi.

Mortazavi ve ark yaptıkları çalışmada haftada iki gün olmak üzere iki ay boyunca, 181 kişiyi belirlenen egzersizin evde ya da grup olarak yapılacak şeklinde iki gruba ayırmışlar ve çalışmanın sonunda Genel Sağlık Anketi ile değerlendirmişlerdir. Sonuç olarak yaşlılar arasında genel sağlık üzerinde grup egzersizin ev egzersizinden daha etkili olduğu bulunmuştur. Ev aktiviteleri, grup aktiviteleri, ev ve grup aktivitelerinin karışımı gibi çok çeşitli formatlarda egzersizlerin yürütüldüğü çalışmalar mevcuttur. Ancak bu çalışmalar yetersizdir (87).

Yaşlılardan başka engelli çocuklarda yapılan çalışmalarda da grup aktivitelerinin faydaları gösterilmiştir. Engelli çocuklar ve kardeşlerine uygulanan grup aktivitelerinin çocukların toplumsal katılımları üzerine etkisinin incelendiği, araştırma grubu olarak 4 engelli çocuk ve onların sağlıklı kardeşleri ve kontrol grubu olarak 4 engelli çocuk ve onların sağlıklı kardeşlerinin dahil edildiği çalışmada araştırma grubundaki çocuklara 4 hafta boyunca çocukların ilgi ve isteklerine göre

haftada bir gün 1,5 saat grup aktiviteleri yapılmıştır. Değerlendirmeler için Demografik Bilgi Toplama Anketi, toplumsal katılım için Çocuk ve Adölesan Katılım Skalası (CAPS) kullanılmıştır. Değerlendirmeler ve annelerden alınan geri bildirimler ışığında; grup aktiviteleri çocukların katılımları üzerinde işlevsel bulunmuştur. Engelli çocukların ve sağlıklı kardeşlerinin grup aktivitelerine severek katıldıkları, kardeşlerini destekledikleri, arkadaş edindikleri görülmüştür ve çocuklar aktiviteler sırasında eğlendiklerini, gruba sürekli gelmek istediklerini dile getirmişlerdir. Grup aktivitesine katılan engelli çocukların annelerinin ifadeleri değerlendirildiğinde; bazı çocukların evde ve toplumda katılımlarının arttığı, sosyal iletişim becerilerinin geliştiği, kardeşleriyle ilişkilerinin düzeldiği ve daha iyi anlaştıkları görülmektedir. Anneler çocukların grup aktivitesi sonrası mutlu olduklarını ve bir sonraki hafta gelmek için heyecanlandıklarını ifade etmişlerdir (88).

Bu sonuçlar bize fizyoterapistlerin sağlıklı veya hasta popülasyonda grup egzersizlerini kullanmasının faydalı sonuçlarını göstermektedir. Özellikle spesifik hastalıklarda bireylerin ve hastalığın özelliklerine göre oluşturulacak gruplarla yapılan aktivitelerin tedavideki başarıyı arttıracağı düşüncesiyle yaşlılar ve çocuklarda benzer şekilde grup aktivitelerine yönlendirmenin önemini ortaya koymaktadır.

Çalışmamızda egzersiz grubunda eğitim seviyesi daha yüksek bulundu. Ayrıca huzurevinde egzersiz yapan grubun eğitim seviyesi egzersiz yapmayan kontrol grubuna göre yüksekti. Bu sonuçlar eğitim seviyesi artışıyla egzersiz yapma oranının da arttığını gösterdi.

Literatürde egzersizin fiziksel aktiviteye etkisini gösteren çeşitli çalışmalar mevcuttur. Erwin ve arkadaşları 55 yaşın üzerinde, sağlık problemi olmayan ve önceki yıllarda spor yapmayan 8 kadın ve 7 erkekten oluşan 15 kişilik egzersiz grubunu ve 4 kadın ve 3 erkekten oluşan 7 kişilik kontrol grubunu içeren yaşlılarda 12 haftalık egzersiz programının günlük fiziksel aktivite ve fiziksel sağlıkları üzerine etkisini araştırmışlardır. Egzersiz programı haftada 2 gün olmak üzere birinci gün 60 dakikalık çeşitli aerobik egzersizlerden oluşmakta ikinci gün ise 90 dakikalık 9 egzersiz çeşidinden oluşmaktadır. Katılımcıların fiziksel aktivite seviyeleri ve fiziksel sağlıkları egzersize başlamadan önce, egzersizin altıncı haftasında ve

egzersizin on ikinci haftasında ölçülmüştür. İlk ölçümde egzersiz grubu ve kontrol grubu arasında günlük fiziksel aktivitede fark bulunmamıştır. Altıncı ve on ikinci haftalardaki değerlendirmelerde egzersiz grubunun fiziksel aktivite seviyesi kontrol grubuna göre önemli derecede yüksek bulunmuştur. Aynı şekilde fiziksel sağlıkta da 12. haftada egzersiz grubuyla kontrol grubu arasında önemli fark bulunmuştur, egzersiz grubunda 6. ve 12. haftalarda kalp atım hızı egzersizden önceki zamana göre önemli derecede azalmıştır. Fiziksel aktivite egzersiz yapılan günlerde egzersiz yapılmayan günlere göre önemli derecede yüksek bulunmaktadır. Bu durum egzersizin fiziksel aktiviteye etkisini göstermektedir (89).

Singh ve arkadaşları 60 yaş üzeri major ya da minor depresyonu olan 32 yaşlıda yaptığı çalışmada, haftada 3 gün olmak üzere 10 hafta boyunca ilerleyici dirençli egzersiz sonrası PUKİ ile uyku kalitesi, Paffenbarger Aktivite İndeksi ile fiziksel aktivite seviyesi, Geriatrik Depresyon Skalası, Beck Depresyon Ölçeği ve Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği ile depresyon ve SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği ile yaşam kalitesini değerlendirmişlerdir. Çalışmanın major ya da minor depresyonu olan yaşlılarda sonunda fiziksel aktivite seviyesinde, uyku kalitesinde ve yaşam kalitesinde önemli derecede artış bulmuşlardır. Ayrıca depresyonun da önemli derecede azaldığını göstermişlerdir (90).

Chad ve arkadaşları, 50 yaşın üzerindeki evde yaşayıp ev işlerini yapan ve evde kalıp ev işleri için yardımcı personellerden destek alan 764 yaşlının fiziksel aktivite seviyesini PASE’yi kullanarak ölçmüşlerdir. Ev işlerini kendileri yapan yaşlıların fiziksel aktivite skorları daha yüksek bulunmuştur. Ev temizliği, yemek hazırlama gibi ev işleri fiziksel aktivite seviyesini önemli derecede arttırmaktadır (91). Birçok çalışmada yaşlılarda fiziksel aktivite seviyesinin ev işiyle alakalı aktivitelerle önemli derecede orantılı olduğunu göstermektedir (92).

Çalışmamızda en az 6 aydır egzersiz yapan egzersiz grubunun fiziksel aktivite skoru kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu, ayrıca kendi evinde yaşayan tüm gruplarda huzur evinde yaşayan gruplara göre fiziksel aktivite düzeyinin yüksek olduğu bulundu. Literatür ile uyumlu olarak yaşlılarda düzenli egzersiz yapmanın ve yaşanılan yerin fiziksel aktivite skorunu etkilediği belirlendi. Yaşlıların ev işi aktivitelerini gerçekleştirme düzeyi onların fiziksel aktivite skorunu etkileyen en önemli parametreler arasında sayılmaktadır. Yapılan önceki çalışmalarda olduğu gibi

bizim çalışmamızda da, evde yaşayan grupta temizlik yapmak, yemek pişirmek gibi ev işi aktiviteleri yaşlılar tarafından gerçekleştirilirken, huzurevlerinde huzurevi personeli tarafından yapılmaktadır.

Hareket korkusu, Kori ve arkadaşları tarafından ağrılı yaralanma sonrası kazanılabilen, fiziksel hareket ve aktiviteyi azaltan, aşırı, irrasyonel tekrar yaralanma korkusu olarak tanımlanmıştır. Kinezyofobisi olan hastalar hareketin tekrar yaralanmaya neden olacağı ve ağrıya ek ağrı meydana getireceği düşüncesini geliştirirler (93). Bu durum uzun vadede fiziksel uygunluğun azalmasına, aktiviteden kaçınmaya, fonksiyonel yetersizlik, kullanmama, depresyon ve yaşam kalitesinde düşüşe sebep olmaktadır (94). Yaşlılarda ise farklı nedenlere bağlı gelişebilecek hareket korkusu onların yaşamlarını önemli derecede etkilemektedir. Düşme ve düşme korkusu yaşlılarda çok çalışılan bir konu iken hareket korkusuyla ilgili sınırlı sayıda çalışmanın olduğu gözlenmektedir. Hurley ve ark’nın çalışmasında bel ağrılı 55 yaşlının vücut kitle indeksine göre kilolu, obez ve ciddi obez olmak üzere 3 gruba ayrıldığı ve grupların TKÖ skorlarının ölçüldüğü bir çalışmada gruplar arasında anlamlı farklılık bulunamamıştır (95).

Egzersiz yapma durumuna göre yaşlıların karşılaştırıldığı bizim çalışmamızda ise, egzersiz grubunun hareket korkusu, kontrol grubuna göre daha az bulundu. Bu sonuç düzenli egzersiz alışkanlığının yaşlılarda hareket korkusunu azalttığını düşündürdü.

Çalışmamızda yaşanılan yer dikkate alındığında gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmaması yaşanılan yerin hareket korkusu üzerinde tek başına etkili olmadığını gösterdi. Diğer gruplar incelendiğinde ise düzenli egzersiz yapmayan ve huzurevinde yaşayan yaşlıların en yüksek hareket korkusuna ve en düşük fiziksel aktivite seviyesine sahip olduğu belirlendi. Bunun nedeninin egzersiz yapmamaya ek olarak huzurevinde yaşamanın beraberinde getirdiği ve bireylerin fiziksel aktivite seviyelerinin daha düşük olması ile sonuçlanan bir durum olduğu gösterildi. Bu sonuçlar, özellikle huzurevinde yaşayan ve egzersiz yapmayan yaşlılara düzenli egzersiz alışkanlığı kazandırmanın önemini ortaya koymaktadır.

Zilstra ve ark 73 yaşın üzerinde, huzurevinde yaşayan 4.031 yaşlıya ‘düşmekten korkuyor musunuz’ ve ‘düşme korkunuz nedeniyle aktiviteden kaçınıyor musunuz’ soruları ve bu durumların sıklıkları ‘asla, neredeyse hiç, bazen, sıklıkla,

her zaman’ olarak sorgulanmıştır. Çalışmanın sonucunda genel sağlığın kötü durumu ve artmış sayıda düşmenin düşme korkusu ve aktiviteden kaçınmayla önemli derecede ilişkili olduğu gösterilmiştir (96).

Delbaere ve ark 61 ve 92 yaşları arasında huzurevinde yaşayan 94 erkek ve 131 kadından oluşan toplam 225 yaşlının korkuyla ilişkili olarak aktiviteden kaçınma durumunu modifiye Survey of Activities and Fear of Falling in the Elderly Scale (SAFFE) ile değerlendirmişlerdir. Çalışmanın sonunda düşme korkusu olan yaşlıların çoğunda yürümeyi ve bir yere gitmeyi içeren mobilite görevlerinden kaçınma bulunmuştur. Korku, aktivite kısıtlılığı ilişkisinin fiziksel performansla bağlantılı olduğu ve GYA‘nın kısıtlanmasının düşmenin en iyi tahmincisi olduğu belirtilmiştir (97).

Fiatarone ve arkadaşları (1994) ve McMurdo ve Rennie (1993) aktivite seviyesi yüksek yaşlıların düşme korkularının azaldığını göstermişlerdir.

Hahn ve arkadaşları (1996) düşme hakkında konuşan insanların, düşme korkularının arttığını ve artan düşme korkusu nedeniyle fiziksel aktivite seviyelerinin azaldığını göstermişlerdir.

Murphy ve arkadaşları, 2002, Fletcher ve Hirdes, 2004 yaşlılar arasında düşme korkusu nedeniyle fiziksel aktivitenin kısıtlandığını bulmuşlardır. Ayrıca yaşlılar düşmekten korktukları için fiziksel aktivitelerini kısıtladıklarını söylemişlerdir (98).

Tunçay ve ark yaptıkları çalışmada denge ve düşme korkusu ile yaşam kalitesi ve günlük yaşam aktiviteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulmuşlardır. Düşme korkusunun yaşam kalitesinin mental komponentini önemli derecede etkilediği ve günlük yaşam aktivitelerini diğer faktörlere göre daha fazla etkilediği belirlenmiştir (99).

Gardner ve arkadaşları 60 yaş üzeri yaşlılarda yapılan çalışmaları incelediklerinde egzersizin düşme riskini ve düşme insidansını önemli derecede azalttığını bulmuşlardır (100). Yapılan diğer birçok çalışmada da egzersizin düşme riskini azalttığı bulunmuştur. Sherrington ve arkadaşlarının çalışmasında egzersizin %16 oranında düşmeleri azalttığı gösterilmiştir. Bunun yanısıra yaşlılarda egzersiz kuvvet, güç ve endürans artışını da sağlamaktadır (98,100,101).

Artmış fiziksel aktivite daha fazla düşme riskine maruz bırakacağından düşme oranında artmaya neden olabilir. Bu daha çok dışarı aktivitesine cesaretlendirmeden önce, düşmeler için güvenli çevreye oranla yaşlılarda fiziksel kapasitenin arttırılmasının önemini vurgular. Fiziksel aktivitenin ve fiziksel kapasitenin düşme insidansı artmadan, arttırılabilmesi için bu durum önemlidir. Dışarıda düşmelerin azalması için yaşlılar, dışarıdaki fiziksel aktivitelerini arttırmaya yönelik cesaretlendirilmeden önce güvenli ortamda fiziksel yeteneklerini yapılandırmalılardır (98).

Tinetti düşme etkinlik ölçeğinin skoru arttıkça kişinin belirli aktiviteleri yaparken kendini güvende hissetme durumu artmakta ve düşme korkusu azalmaktadır, ayrıca VAS değerlendirmesindeki skor azaldıkça düşme korkusu azalmaktadır. Çalışmamızda bu değerlendirmeler yapılarak egzersiz grubunun aktivite sırasında düşme korkusu, kontrol grubuna göre daha az bulundu. Düzenli egzersiz kişinin aktivite sırasında kendine güvenini arttırmakta ve buna bağlı olarak düşme korkusu ve düşme sayısı da azalmaktadır. Ayrıca huzurevinde kalan yaşlıların düşme korkusunun daha fazla oluşunun, huzurevinde yaşamanın beraberinde getirdiği düşük fiziksel aktivite düzeyine bağlı olabileceği düşünüldü.

Bununla birlikte yaşanılan yerin düşme sayısı üzerinde etkili olmadığı gösterildi. Bu sonuçlar yaşlıların korkuları olmasa da yaşadıkları her ortamda düşebilme riski nedeniyle önlem alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Topumda bireylerin sık yaşadığı ve genellikle geçici olarak hissedilen yorgunluk, yaşlanma sürecinde orta ve şiddetli derecelerde ve daha yaygın hissedilen bir durumdur (73-76). Galinda-Ciocon kronik yorgunluğun huzurevinde yaşayan yaşlılardaki oranını %47,9 bulmuşlardır. Yaşlılardaki yorgunluğun en genel sebebinin uyku bozukluğu ve egzersiz azlığı olduğunu belirtmişlerdir (102).

Avlund ve arkadaşları mobilite ile oluşan yorgunluğun, yaşlı insanlarda ölümün bağımsız habercisi olduğunu ifade etmişlerdir (103). Larsen ve arkadaşları günlük aktivitelerdeki yorgunluğu, yaşlıları takip ettikleri 5., 10. ve 15. yıllarda değerlendirmişler ve yorgunluk düzeyinin 5.yılda 9 kat, 10. ve 15.yıllarda 2 kat arttığını bulmuşlardır. Bu durum yaşlıların artan yetersizlikleriyle ilişkilidir. Ayrıca yorgunluk varlığının, bu üç zamanda da ölüm riskini 2 kat arttırdığı rapor edilmiştir (102).

Doris ve arkadaşları da çalışmalarında 1,5 yıl izlenen yaşlılarda günlük aktivitelerle oluşan yorgunluğun, 1,5 sene sonunda yaşlı kadınlarda 3 kat, yaşlı erkeklerde 2 kat daha fazla mobilite yetersizliğine neden oluğunu bulmuşlardır (104). Yapılan son çalışmalarda yaşlılarda fiziksel aktivite seviyesi ve azalmış fonksiyonel performansın yorgunluk şiddetiyle anlamlı derecede ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca yaşlılarda azalmış olan fiziksel kapasitenin sadece yorgunluğun sebebi olmadığını, aynı zamanda kas güçsüzlüğüne sebep olduğunu ve yorgunluğun ortaya çıkmasını tetiklediğini ifade etmişlerdir (102,104).

Soyuer ve arkadaşlarının yaptığı, 65 yaş üzeri, huzurevinde yaşayan, 124 yaşlı bireyin demografik bilgilerinin kaydedildiği, fiziksel aktivitelerinin Fiziksel Aktivite Değerlendirme Anketi ve yorgunluklarının Yorgunluk Şiddeti Skalası ile ölçüldüğü çalışmada, yaşlılarda düşük fiziksel aktivite seviyesinin artmış yorgunluk ile anlamlı derecede ilişkili olduğu bulunmuştur (105).

Çalışmamızda egzersiz yapma alışkanlığının yaşlılarda yorgunluk düzeyini anlamlı şekilde azalttığını gösterdi. Ancak evde ve huzurevinde yaşayan yaşlılarda yorgunluk açısından fark olmayışı, özellikle istatistiksel olarak anlamlı olmasa da evde yaşayan grubun yaş ortalamalarının daha düşük olduğu dikkate alındığında evdeki yaşlı grubun yorgunluk düzeyinin daha fazla olduğunu düşündürdü. Bu sonuçlar bize, yaşlıların yaşam yeri neresi olursa olsun egzersize yönlendirilmesinin önemini ortaya koymaktadır.

Yapılan çalışmalarda yaşlı bireylerin yaklaşık yarısının gün içinde uyukladıkları saptanmıştır. Toplumun yaşlanmasıyla birlikte tıbbi ve psikolojik problemlerin önemli oranda arttığı ve kötü uyku kalitesinin bu problemlerden biri olduğu literatürde belirtilmektedir. Çeşitli topluma dayalı çalışmalar kötü uyku kalitesinin yaşla birlikte arttığını ve bu durumun yaygın olduğunu göstermektedir. Evlerinde yaşayan 65 yaş üstü bireylerin yarısından fazlasının ve huzur evinde kalan yaşlıların yaklaşık üçte ikisinin uykularında bazı güçlükler yaşadıkları düşünülmektedir (106).

Huzurevinde yaşayan, 65 yaş ve üzeri, 136 yaşlıda yapılan çalışmada yaşlıların uyku kalitesi PUKİ ile, gündüz uykululuğu Epworth Skalası ile değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda kadınlarda, evli olanlarda, eğitim almayan grupta, kronik hastalığı olanlarda uyku kalitesi düzeyi daha kötü bulunmuştur (107).

Kamrani ve arkadaşları düşük ve orta yoğunluklu aerobik egzersizin yaşlılarda uyku kalitesine etkisini araştırdıkları çalışma için 60-70 yaş aralığında olan toplam 45 gönüllüyü eşit sayıda olacak şekilde üç gruba ayırmışlardır. Düşük yoğunlukla çalışan birinci grup maksimal kalp hızlarının %40-50’si ile, orta yoğunlukla çalışan ikinci grup maksimal kalp hızlarının % 60-70’i ile 8 hafta boyunca hatada 2 kez egzersiz yapmışlardır. Kontrol grubu ise günlük aktivitelerine devam etmiştir. Tüm gruplara çalışma öncesi ve çalışma sonrası Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ile değerlendirme yapılmıştır. Çalışma öncesi yapılan değerlendirmede kontrol grubuyla egzersiz grupları arasında fark çıkmazken, egzersiz uygulaması sonrası orta dereceli egzersiz yapanların uyku kaliteleri diğer iki gruptan ve düşük dereceli egzersiz yapanların uyku kalitesi ise kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (106).

Ferris ve arkadaşları 60 yaş üstü 8 kişiden oluşan sedanter yaşlı gruba 6 ay

Benzer Belgeler