• Sonuç bulunamadı

Grup İçi Toplulukçuluk ve Toplumsal Toplulukçuluk

2. ÇOK ULUSLU ÖRGÜT KÜLTÜRÜ

3.2. Araştırmada Kullanılan Kültürel Boyutlar (GLOBE Boyutları)

3.2.1. Grup İçi Toplulukçuluk ve Toplumsal Toplulukçuluk

Birbirlerine zıt kutuplar olan bireycilik – toplulukçuluk boyutları sadece günümüz örgütlerinde ve toplumlarında değil antik medeniyetlerde dahi kültürel farklılıkların nedeni ve sonucu olmuĢtur. Ġlk olarak bireyci olan toplumlar kabile üyeliği ile birlikte toplulukçu olmaya baĢlamıĢlar; ülke oluĢumları ile kompleks hukuk sistemlerine kavuĢan kültürler adalet ve bireysel haklar gibi rasyonel sistemler ile modern hayatın bireyciliğine tekrar geri dönmüĢlerdir. Bireycilik ve toplulukçuluğa dinsel çerçeveden de bakılabilir. Örneğin Yahudi inancına sahip kiĢiler Tanrı tarafından seçilmiĢ bireyler olduklarına inanmakta, bu da Yahudi inancını toplulukçuluktan uzaklaĢtırmaktadır. Doğuda geliĢen dinlerde ise bugünün toplulukçuluğuna benzer hiyerarĢik düzende bireylere sorumluluklar verildiği görülmektedir. Bireylerin, kiĢisel ihtiyaçlarını ve arzularını ön plana çıkarmasını eleĢtiren Konfüçyüs bireyin ailesine, ulusuna ve hatta tüm dünyaya karĢı sorumluluğu olduğunu, toplumsal faydanın artırılması gerektiğini belirtmiĢtir (House ve diğerleri, 2004). Kısaca bireycilik ve toplulukçuluk değerleri tarihsel ve dinsel köklere sahiptir denilebilir.

43

Batı ile Doğu arasında kiĢi kavramı ve kiĢinin toplumdaki yeri açısından farklılık vardır. Batılılar kiĢiye yalıtılmıĢ bir pencereden bakarken kiĢiyi yalnız duran, çevresinden ayrı bir birey olarak değerlendirir. Doğuda ise kiĢi sadece çevresi ile kurduğu iliĢki ile vardır, böyle bir iliĢki olmadığı takdirde kendisi de yoktur. Bunun dile yansıyan sonuçları da olmaktadır. Kashima ve Kashima (2003) çalıĢmalarında bireycilik – toplulukçuluk boyutunun dil ile olan iliĢkisi gösterilmiĢtir. Cümle içinde birinci tekil Ģahsın düĢmesinin incelendiği araĢtırmada 71 ülkede 39 dil karĢılaĢtırılmıĢ ve bireycilik sonucu yüksek olan kültürlerde “ben” (“I”) kelimesinin kullanılması gerektiği ortaya çıkmıĢtır.

Bu boyutun en önemli araĢtırmalarından olan Hoftsede’nin (1980) çalıĢmasına bakıldığı zaman çift kutuplu bu boyutun farklılıkları çok daha kolay anlaĢılacaktır. Hofstede (1980) bireyci toplumları bireyler arası bağların gevĢek olduğu, herkesten kendisine ve ailesine bakmasının beklendiği toplumlar olarak tanımlamıĢtır ve bu toplumlarda bireylerin kendilerinin ve ailelerinin çıkarları doğrultusunda hareket edecekleri beklenmektedir.

Farklı çalıĢmalarda bu boyut kültürler arası farklılıkların ortaya çıkarılmasında kullanılmıĢtır. Örneğin Triandis ve diğerlerinin (1986) çalıĢmasında kendine güven ve ayrılık bireyselliği temsil ederken, aile bütünlüğü ve karĢılıklı bağlılık toplumsallığı temsil etmektedir. Schwartz da (1999) çalıĢmasında tüm kültürlerde olan 3 temel değerden birisi olarak bireycilik / toplulukçuluk boyutunu iĢaret etmiĢtir. Schwartz’ın özerklik – yerleĢiklik boyutuna göre özerk kültürlerde bireyler eĢsiz varlıklarında hayatın anlamını ararken, toplum sosyal düzene dayalı olmayan hareketlere de izin vermektedir. Toplulukçuluk ile benzerlik gösteren iliĢtirilmiĢ kültürlerde ise bireyler hayatın anlamını gruba dahil olmakta bulmaktadırlar.

Bu boyutun örgütlere yansıyan sonucuna bakıldığında ise örneğin iĢ tanımlarında farklılıklar olduğu görülecektir. Bireyci kültürlerdeki örgütlerde bireyin katılımının esası, performansının diğerlerinden ayrıĢmıĢ olmasıdır. Bu durum Japonya’da ise çok farklıdır; her bireyin iĢ tanımının belirtilmesine gerek yoktur. Çünkü temel iĢ birimi birey değil; iĢ grubu, sektör veya kimi durumda bütün departmandır. Dolayısıyla performansın sorumluluğu kiĢide değil tüm gruptadır.

44

Bireyci toplumların iĢ amaçları; bireyin kendisi ve ailesi için yeterli zaman, iĢte özgürlük ve rekabetçi iĢtir (Gelfand ve diğerleri, 2004). Toplulukçu kültürlerin ise iĢ amaçları eğitim fırsatları, iyi fiziksel çalıĢma ortamı, iĢte becerilerin kullanabilmesi olarak sıralanabilir. Bu kültürlerde bireyler grupların astlarıdır ve grubun uyumu, mutluluğu için çalıĢırlarken, gruplar da onların güvenliğini sağlamaktan sorumludur. Bu boyuttaki farklılıklar bireylerin örgüte olan sadakatlerini de etkilemektedir. Bireyci örgütlerde örgüt üyesi kendisini örgütten bağımsız varsaymakta, iliĢkilerinden ziyade kendi eĢsiz yetenekleri ve becerileri sayesinde iĢe alındığını düĢünmektedir. Bu tür toplumlarda bireyler örgütleri ihtiyaç duyduklarını kendisine veren olarak görmekte, bu nedenle de kendisine daha çok fayda sağlayan bir örgüt bulduğu zaman eski örgütünü terk edebilmektedir. Toplulukçu örgütler ise üyelerini örgüt ile bağları yüksek kiĢiler olarak görmekte, kimliklerine örgütün iĢlediğini düĢünmektedirler. Ayrıca bireyin örgüt ile kurduğu iliĢki rasyonel olmayıp sadakate dayalı olduğundan gerekirse örgüt çıkarı için kendi faydalarından vazgeçebilmektedir. Bunun karĢılığı olarak da örgütlerinden zor ekonomik koĢullarda dahi iĢ güvenliği beklemektedir.

Ġnsan kaynakları uygulamalarında da bireycilik – toplulukçuluk nedeni ile farklılıklar söz konusu olabilmektedir. Bireyci toplumlarda çalıĢanlar ücreti yaptıkları iĢ nedeni ile aldıklarını varsaymaktadırlar. BaĢarı üzerindeki katkılarına göre ücretlendirilmektedirler ve terfi esnasında kiĢisel performans, kıdem veya kiĢisel iliĢkiler gibi değiĢkenlerden daha öncelikli sıradadır. ĠĢten çıkarmada bile rasyonellik ön plana geçmekte, kiĢisel iĢ performansı ve yeni bir çalıĢan bulmanın maliyetine göre karar alınmaktadır. Oysa toplulukçu kültürlerde rasyonellik kendine en ön sırada yer bulamamakta, protokoldeki yerini kiĢinin örgütteki ve örgütün iliĢki içerisinde olduğu endüstrideki tanıdıklarına bırakmaktadır (Gelfand ve diğerleri, 2004). Ayrıca bu kültürlerde zayıf performans, bir babanın çocuğunu kovamaması gibi, bir kiĢinin iĢten çıkarılması için tek baĢına geçerli bir sebep değildir. Bireyci kültürlerde ise prim veya ceza verilecekse bu, kiĢinin kendi performansına dayandırılmıĢtır. Örneğin grup halinde ve anonim olarak iyi performans gösteren Çinliler ürettikleri ürünlerin üzerine grubun ismi değil kendi isimleri etiketlendiği zaman daha düĢük performans göstermekte, Amerikalılar ise tam tersine yüksek performans ile çalıĢmaktadırlar (Hofstede ve Hofstede, 2005).

45

Tüm bunlara ek olarak GLOBE ekibi yaptıkları faktör analizlerinde bu boyutun tek değil, iki farklı boyuttan oluĢtuğunu ortaya çıkarmıĢlar, (House ve diğerleri, 2004) her bir düzey için iki farklı ölçeğin kullanılması gerektiğini belirtmiĢlerdir. Onlara göre aile gibi yakın gruplar ile uzak gruplar arasında birliktelik yönünden aynı kültür içerisinde bile farklılıklar söz konusu olabilmektedir (Gelfand ve diğerleri, 2004). Bunun sonucunda grup içi toplulukçuluk ve toplumsal toplulukçuluk olmak üzere iki farklı boyut ortaya çıkarılmıĢtır.