• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Kavramsal Çerçeve

2.1.2. İç giyimlerin tarihi

15. ve 16. yüzyıl kadın iç giyimleri

15. yüzyıl öncesinde kıyafetlerde oluşan yeniliklerin kadınlar için farklı siluetler ortaya çıkarması ile tarz farklılığı doğmuştur. Giysinin vücudu hangi ölçüde sardığı, değiştirdiği ve gizlediği her tarza göre farklılık göstermiştir. Bu döneme ait giysiler biçimsel olarak eldivenin parmaklara oturduğu gibi vücudu gözler önüne sermiştir. Destekleyici nitelikte ilave parçaların giysiye eklenmesi ya da çıkarılması ile oluşturulan farklı tarzdaki siluetler, kültürel değerlere sahip özellikleri de içinde barındırmış (Bruna, 2015, s. 31); farklı kültürlerden alınan detaylar giysilere yansımıştır.

Rönesans’ın etkisiyle bilim ve sanat alanında görülen yenilikler giysilerin görünümlerini de değiştirmiştir (Dereboy, 2004, s. 64). Bu dönemde yeni bir giyim çeşidi oluşturmak yerine, mevcut giysinin dış görünümünü değiştirerek biçimlendiren tarzlar ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Vücudun formunu değiştirme özelliğine sahip olmayan bir giysi, bez parçası olarak nitelendirilmiş; Roma togaları, Hint sarileri,

rağmen sarma, katlama ve bağlama yoluyla giysinin dış görünümü oluşturulmuştur. Kadınların “bliaud” olarak adlandırılan uzun ve geniş bir görünüme sahip cübbeyi, göğüsleri destekleyecek ve kaldıracak özellikte kuşaklarla bağlamaları ve göğüslerini memeliğe benzeyen bant şeklinde bez parçalarıyla sarmaları; giysileri kullanarak vücudu biçimlendirmeyi amaçladıklarını ortaya koymuştur (Libron ve Clouzot, 1933, s. 1, 7).

Bedeni sıkıca saran ve bedenin formunu değiştiren giysiler, halk tarafından uzunca bir süre kabul görmeyerek birtakım eleştirilere maruz kalmıştır. Dönemin inancına göre sahip olunan düşünce ve değerler, gösterilen tepkilerin nedenini oluşturmuştur. Tanrı’nın eseri olarak görülen bedenin giysiler aracılığıyla değiştirilmesi, Tanrı’nın sınırlarına müdahale etmek olarak görülmüş ve bu şekilde bedene zarar verildiğine inanılmıştır. Bedenin doğal yapısını değiştirecek şekilde giysiler giyen kadınlar, çoğu kez eleştirilmişlerdir (Bruna, 2015, s. 33, 34).

15. yüzyılın ilk yarısında kadının beden şeklini giysiler aracılığıyla değiştirmesi halk arasında kabul görmüş (Ceranoğlu, 2010, s. 14) ve beden şeklini almaya başlayan kadın giysileri beraberinde iç giyimi de gündeme getirmiştir (Ayral, 2006, s. 21). İç giyim olarak kullanılan iç eteklerle yuvarlak kalça formları oluşturulmuş; korselerle bel ve göğüsler sıkıştırılarak kadın dış görünümünün ilk örnekleri ortaya çıkmıştır. Bu dönemden itibaren yüzyıllar boyunca giysilerin altında korse ve çemberli iç eteklerde balina kemikleri, pirinçten teller ya da sert kumaşla güçlendirilmiş malzemeler kullanılmaya başlanmıştır (Bruna, 2015, s. 33). Döneme ait korse, 19. yüzyılda kullanılan korseden daha yumuşak ve hareketleri kısıtlayıcılığı daha az olan bir özellikte olmuştur. Korsenin ön tarafında bulunan bağcıklarla, bele sıkıca oturması ve gövdeyi sertleştirmesi sağlanmış olsa da; silueti dik tutacak ve form oluşturacak nitelikte görülmemiştir (Ceranoğlu, 2010, s. 14).

Orta Çağ’da doğal görünümde olan kadın bedeni, 15. yüzyıldan itibaren giysilerin altında görünmeyen çeşitli iç giyim formları ile yavaş yavaş şekil değiştirmeye başlamıştır. Avrupa’da kadın dış görünümünde bedenin üst kısmı uzamışken; alt kısım genişlemiş ve baş bölgesinin de çeşitli aksesuarlarla vurgulanmasıyla vücut dimdik hale gelmiştir. 15. yüzyılda kadın alt bedenini şekillendirmek amacıyla sert ve kıvrımlı

kumaşlardan yapılan iç etek çeşidi olan farthingale, genel olarak silueti değiştirirken; bedeni ortaya çıkarmaktan daha çok cinsel uzuvları gizleme amacına da hizmet etmiştir (Bruna, 2015, s. 57). Ayrıca bu dönemde bedenin hareketlerini kısıtlayıcı bir unsur haline gelen tahta korselerin kullanılmasıyla, dişiliğin daha da gizlenmesi amacı güdülmüştür (Ceranoğlu, 2010, s. 14).

“Farthingale”, ilk kez 1468’de Portekiz Kraliçesi Joan’ın zina sonucu oluşan gebeliğini gizlemeye çalıştığı dönemde ortaya çıkmış; kadın dış görünümünü daha dolgun ve yuvarlak hatlı hale getirerek büyük bir yenilik sunmuştur. İspanya’da “verdugo” olarak adlandırılan farthingale (Görsel 2.15.), ilk şekliyle bir iç giyim çeşidi olarak kullanılmamıştır (Boucher, 1996, s. 205). 15. yüzyılın sonlarına doğru yapılan değişiklik ile dış etekte görünen çemberler, iç eteğin üzerine yerleştirilmiştir. Çember halkalarının eteğin iç kısmına yerleştirilmesiyle, dış etek üzerinden çemberlerin görünmesi engellenmiş ve etek formu belirli bir yumuşaklık kazanmıştır. İspanyol tarzı olarak anılan bu farthingale’lerin, iç eteğe koni şeklinde bir biçim verdiği döneme ait tablolarda görülmektedir (Arnold, 1985, s. 8, 11) (Görsel 2.16.). Avrupa’da kullanımı yaygınlaşarak çevresi zamanla genişleyen farthingale, 1563 yılında Fransa’da IX. Charles tarafından çıkartılan yasayla, çevresi maksimum 1.80 cm olacak şekilde sınırlandırılmıştır (Norris, 1997, s. 604).

Görsel 2.16. 15. yüzyıla ait İspanyol tarzı farthingale ile kullanılan giysi örneği (Bruna, 2015, s. 58)

16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde İspanyol tarzı farthingale, eteğin kalça kısmına yerleştirilen ruloya benzer bir dolgu malzemesi ile birlikte kullanılmıştır. Avrupa’da “bum roll” ya da “hip roll” olarak adlandırılan rulo şeklindeki ilk farthingale’e göre kalçaları daha geniş göstermiştir (Norris, 1997, s. 604) (Görsel 2.17.). Vücudun alt kısmını genişleten bu iki iç giyim çeşidinin birlikte giyildiği 16. yüzyıla ait tabloda, Avusturya Arşidüşesi Isabella Clara Eugenia İspanyol tarzı bir farthingale giyerken; sağ yanındaki I. Elizabeth ise, “bum roll farthingale” giydiği görülmüştür (Boucher, 1996, s. 205) (Görsel 2.18.).

Görsel 2.18. 16. yüzyıla ait İspanyol tarzı farthingale ve bum roll farthingale’in bir arada kullanılması

(Bruna, 2015, s. 58)

Farthingale, tekrar değişikliğe uğrayarak “drum/barrel/Wheel farthingale” ile gelişiminin doruk noktasına ulaşmıştır. I. Elizabeth tarafından 12 Nisan 1578’de bir düğün töreninde ilk defa giyildiği görülen drum farthingale (Norris, 1997, s. 604), koni şeklindeki İspanyol tarzı farthingale ile aynı forma sahip değildir. İspanyol tarzı farthingale çemberli bir iç etek iken; drum farthingale rulo yastığın üzerinde silindirik bir çemberle birlikte kullanılmıştır (Görsel 2.19.). Fransa Kraliçesi Marie de Medici’nin 1609-10 yılları arasında elbisenin altına giydiği drum farthingale dönemin en iyi örneği olmuştur (Bruna, 2015, s. 59) (Görsel 2.20.).

Görsel 2.20. 16. yüzyılda Fransa Kraliçesi Marie de Medici’nin giydiği drum farthingale ile kullanılan

giysi örneği(Bruna, 2015, s. 62)

16. yüzyılın sonlarına doğru kadın vücudunun biçimlendirilmesi yeni giyim tarzları ile devam etmiştir. 1580’de ortaya çıkan korselerin ön orta kanal dikişlerine karnı düzleştirmek ve gövdeyi sert göstermek için, tahtadan ya da metalden yapılan “busk” adı verilen bir çubuk yerleştirilmiştir. 16. yüzyıl boyunca korseler de, farthingale gibi önemli değişimler göstererek kadın bedenlerinin daha biçimli görünmesini sağlamıştır. Kadınların üst vücut formlarını dik tutmaya zorlayan korseler, sert malzemeler kullanılarak üretilmiştir. Bu dönemde giyilen iç giyimlerin, birçok parçadan oluşması, her giyinmede kadınları uzunca bir süre uğraştırmıştır. Parçaların birbirinden bağımsız olması, isteğe göre farklı korse modelleriyle iç eteklerin giyilebilirliğini sağlamıştır (Bruna, 2015, s. 61).

Münih’te Bayerisches Ulusal Müzesi’nde sergilenmekte olan 16. yüzyıla ait ilk korse örneği, mezar kazılarından günümüze ulaşmıştır. Almanya’daki müzede sergilenen bu korsenin, 1598’de 22 yaşında vefat eden Palatine Prensesi Dorethea Sabina’ya ait olduğu bilinmekteydi (Görsel 2.21.). Korsenin üzerinde yapılan ölçümlerde bel çevresinin 50,8 cm ve göğüs çevresinin 71 cm olduğu tespit edilmiştir. Bu ölçüler, prensesin vücudunun fizyolojik gelişimi boyunca korse tarafından kısıtlandığını göstermiştir. Korseye ait iç astar ve balina kemikleri çürümesine rağmen; busk’ın ve balina kemiklerinin yerleştirilmesi için yapılan dikiş yerlerinin izleri kaybolmamıştır.

Görsel 2.21. 1598’de Palatine Prensesi Dorethea Sabina’nın giydiği korse (URL-3)

16. yüzyılda arkadan bağlanan balina kemikleriyle sertleştirilen korse ve farthingale stili iç etek giymek, küçük yaşlardan itibaren zorunlu tutulmuştur. O döneme ait bir tabloda, İspanya Kralı II. Philip’in on yaşındaki kızlarının farthingale ve korseyi birlikte giydikleri görülmektedir (Bruna, 2015, s. 61) (Görsel 2.22.).

Görsel 2.22. İspanya Kralı II. Philip’in kızlarının farthingale ve korseyi birlikte kullandıkları giysi

örnekleri (Bruna, 2015, s. 59)

1590’larda Fransız korsesi olarak bilinen balina kemikli korse ilk kez kullanılmıştır. Westminster Manastırı’nda sergilenen Kraliçe I. Elizabeth’in giydiği ve günümüze kadar ulaşan balina kemikli korsenin, drum farthingale ile birlikte kullanıldığı görülmüştür (Mikhaila ve Davies, 2006, s. 22) (Görsel 2.23.).

Görsel 2.23. Kraliçe I. Elizabeth’in giydiği Westminster Manastırı’nda sergilenen balina kemikli korse

örneği (Bruna, 2015, s. 60)

16. yüzyıl boyunca kadın bedenleri korse ile şekillendirilerek desteklenmiş, giysi ön açıklığında bulunan bağcıkların sıkıca bağlanması ile tüm karın düzleştirilmiş ve açıklığın her iki tarafında kullanılan busk’lar sayesinde dik duruş sağlanmıştır. Kadınların, 17. ve 18. yüzyıllarda farklı form ve amaca hizmet eden balina kemikli korse ve iç etekleri kullanmaya devam etmeleriyle giysi siluetini yapılandırma talepleri daha da artmıştır (Bruna, 2015, s. 63).

17. ve 18. yüzyıl kadın iç giyimleri

Yüzyıllar boyunca giyilen giysiler, kadını çekici yapmanın dışında; toplum içindeki statü durumunu da göstererek modaya uygun bir siluet oluşturmasını ve tanınmasını sağlamıştır (Bruna, 2015, s. 109). Genel anlamda kadınlar, bedenlerini şekillendirmek için giysilerine uyacak bir araç olarak gördükleri korseleri, her dönem farklı amaçlarla kullanmışlardır. Orta Çağ kadınları tarafından vücut kıvrımlarını düzleştirmek ve örtmek için kullanılan, 16. ve 18. yüzyıllarda gövdenin şeklini konik forma dönüştürerek beli incelten korseler; 19. yüzyılda kalça ve göğüsleri vurgulayan bir iç giyime bürünmüştür (Louder, 2010, s. 17, 27).

Korse kelimesi ilk kez 16. yüzyılda İngiltere’de I. Elizabeth tarafından giyildikten sonra kullanılmaya başlanmıştır. Korselerin yapımında sertleştirme amacıyla ahşap, boynuz, fildişi, metal ya da balina kemiği kullanılmıştır (Çalışkan, 2012, s. 36). Süreç içerisinde korsenin işlevi ile birlikte, şekli de değişikliğe uğramıştır. Korselerin modellerinde yüksek kesimli göğüsleri bastıracak bir formdan, göğüsleri açıkta

bırakarak alttan itecek biçime ve sonrasında göğüsleri taşıyacak kısımların oluşturulmasına kadar (Ayral, 2006, s. 23) birçok değişim ve çeşitlilik, kullanılan malzeme ile birlikte görülmüştür (Çalışkan, 2012, s. 35).

17. yüzyılda gelişmiş halleriyle birer sanat eserine dönüşen korseler (Dereboy, 2004, s. 85), günlük yaşamın birer parçası haline gelerek bedeni iyice saran ve kalçaya kadar uzayan bir görünüm kazanmıştır. Kadınlar, keten ve ipekten yapılan iç etek altına paçalı külotlar giymişlerdir (Zengingönül ve İçbilen, 1994, s. 39).

18. yüzyılda da balina kemikli korseyle bedenin sıkıştırılması ve geniş iç etek giyilmesi moda olarak görülmüş; dış giyimin siluetini oluşturmada iç giyimlerin gerekli olduğuna inanılmıştır (Bruna, 2015, s. 109). Ancak 1715 ve 1774 yılları arasında ortaya çıkan özgürlüğün yaşam tarzı haline geldiği Rokoko döneminde ise, kadınlar bedenlerinin hareket özgürlüğünü kısıtlayan giysilerden uzaklaşmak istemişlerdir (Dereboy, 2004, s. 85). Bu dönem sonlarında kemikten yapılan korselerin sertlikleri azaltılmış; bedenin sıkıştırılması amacıyla elbisenin ön bedeninde görünen ve farklı modellerin kullanımını mümkün kılan, süslü karın koruyucuları (stomacher) kullanılmaya başlanmıştır (Zengingönül ve İçbilen, 1994, s. 39).

Kadınların vücutları üzerinde birçok değişikliğe sebep olan ve özgürlüklerini kısıtlayan balina kemikli korselerin oluşturduğu olumsuz etkiler üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Araştırmalarda vücut kan dolaşımının, solunum ve sindirim sisteminin rahat çalışmasının engellenmesinden kaynaklanan sağlık riskleri ortaya konmuştur (Bruna, 2015, s. 90, 91). Korsenin sağlığa zararlı etkilerine rağmen; birçok kadın korse kullanmaya devam etmiştir. Kadınlar arasında korse kullanmamak zevksizlik olarak nitelendirilmiş ve kendisini fiziksel olarak kısıtlamayan kadının ahlaki kısıtlamada da yetersiz olduğu düşünülmüştür (Gürcüm ve Arslan, 2016, s. 1333). Bu nedenle kırsal kesimde fiziksel emek içeren bir yaşam süren kadınlar tarafından da balina kemikli korse kullanılmıştır. Ancak süreç içerisinde yapılan araştırmalar, gövdeyi daraltan korsenin hareket gerektiren bir yaşam için zorlayıcı olduğunu; varlıklı sınıfların kadınları tarafından daha çok tercih edilen bir iç giyim çeşidi olarak kullanılmaya devam edildiğini göstermiştir (Crane, 2003, s. 47).

Kadınların farklı dönemlerde kullanımlarına ve fiziksel durumlarına göre alternatif korse modelleri oluşturulmuştur. Paris’teki Galliera Müzesi’nde sergilenen hamilelik döneminde giyilen korselerin yanlarında kullanılan ilave bağcıklarla, karnın genişlemesine uygun olarak korsenin gevşetilmesi sağlanmıştır (Görsel 2.24.). Emzirme döneminde giyilen korselerde de, göğüslere erişimi kolaylaştırmak amacıyla oluşturulan kapaklarla göğüs üzerinde açıklık meydana getirilmiştir.

Görsel 2.24. 1750-80’li yıllara ait hamilelikte kullanılan korse örneği (Bruna, 2015, s. 112)

18. yüzyılın sonlarına doğru mevcut korselerde değişimler görülmüştür. Birçok parçanın birleştirilmesiyle oluşan korsenin üretim şeklini kolaylaştırmak amacıyla parça sayısı, omuz bantları ile birlikte on parçadan altı parçaya indirilmiştir. Korselerdeki balina kemikleri, beden formunun kıvrımlı görünümünü sağlaması amacıyla şekillendirilerek belirlenen kısımlara monte edilmiştir. Göğse daha fazla dolgunluk sağlamak için, korsenin ön tarafına genellikle metalden yapılan iki kavisli parça yatay olarak yerleştirilmiştir. Bu parçalara ilave olarak göğüs altına dikilen vatkalar, göğüsleri yukarı doğru iterek sıkıştırmış ve düşük kesimli yaka formlarında göğüslerin vurgulanmasını sağlamıştır. Bazı balina kemikli korselerde, göğüs hizasında ön astarın içine dikilen ceplerin doldurulmasıyla göğüsleri yukarı kaldırmak amaçlanmıştır (Bruna, 2015, s. 113) (Görsel 2.25.).

Görsel 2.25. 1770-80’li yıllara ait balina kemikli korse örneği (Bruna, 2015, s. 80)

Kadın üst bedenini şekillendiren iç giyimlerde görülen gelişmelerle birlikte, alt bedende kullanılan iç giyimler de çeşitlenmeye devam etmiştir. 18. yüzyılın ilk yarısında arkası ve önü düz, kalça bölgesi iki yana doğru artarak genişleyen bir siluet ön plana çıkmaya başlamıştır. Aristokrat giyime yeni bir standart getiren ve Fransız tarzı elbisenin altına giyilen iç etek çeşidi “pannier” olarak adlandırılmıştır (Fogg, 2014, s. 99). Pannier’lar da balina kemikli korseler gibi fiziksel emek gerektiren kırsal alanda çalışan kadınlar tarafından tercih edilmeyen iç giyim çeşitlerinden olmuştur.

Genellikle burjuva kadını tarafından giyilen pannier’lar, farklı meslek gruplarına ve gün içinde giyilen ortamlara göre şekil ve hacim değişikliğine uğramıştır. Kalçayı dolgun ve beli ince göstermek için yanlara çemberler; kalçaların düzgün görünümü için ön ve arka kısımlara yastıklar eklenerek pannier’ların form çeşitliliği arttırılmıştır (Yarwood, 1975, s. 187, 192). Fransa kontesleri tarafından giyilen, kalçaların yukarısında kalarak yuvarlak ya da yassı formlara sahip iç giyim çeşidi “küçük pannier” olarak adlandırılmıştır (Görsel 2.26a.). Törenlerde giyilen “büyük pannier” ise, daha dolgun bir etek formuna sahip ve yaklaşık 25 metre kumaş kullanılarak oluşturulmuştur (Görsel 2.26b.). Büyük pannier’ların genişlikleri destekledikleri dış eteğin modeline göre değişikliğe uğramış; uzun elbiselerin ortaya çıkmasıyla birlikte şekli kademeli olarak değiştirilmiştir. Boyu kısalarak kalça hattında genişliği artan ve ikiye bölünerek yana ayrılan balina kemiklerinden yapılan formlar, şeklinden dolayı “pocket pannier” olarak tanımlanmıştır (Bruna, 2015, s. 118) (Görsel 2.26c.).

a. b. c.

Görsel 2.26. Pannier örnekleri (a) 1740-80’li yıllara ait küçük pannier, (b) 1760-80’li yıllara ait büyük

pannier (c) 1770-80’li yıllara ait pocket pannier (Bruna, 2015, s. 119, 121, 88)

Kadınların kullandığı iç giyimler, 19. yüzyıla kadar farthingale, balina kemikli korse ve pannier örneklerinden oluşmuştur. Bu iç giyimler sayesinde, dönemin güzellik normlarına göre kadın bedeni doğal görünümünden gittikçe uzaklaşarak vücut hatları yeniden yapılandırılmıştır. Böylece ince bel, geniş kalça ve dik göğüslerin oluşması ile giysi siluetinin yeniden şekillenmesi sağlanmıştır (Yarwood, 1975, s. 123, 192).

Kullanıldığı dönem içerisinde balina kemikli korseler bir zırh olarak nitelendirilmiş olsalar da, vücut hareketlerinin kısıtlanmaması beklenmiştir. Ön ortası kapalı korselerde kullanılan busk sayesinde karnın şekillendirilmesi sağlanırken, doğal görünümün korunmasına da özen gösterilmiştir. Korseler göğüs şeklini tamamen değiştirmek yerine, yükseltilmiş bir göğsün altında kalan eğri görünümü gizleyerek giysilerin vücut hatlarına düzgünce oturmasını sağlamıştır (Lauder, 2010, s. 21). 18. yüzyılda kadın bedeni, iç giyimlerde kullanılan kumaş ve farklı malzemelerle şekillendirilerek desteklenirken; kadın siluetine özgü bir yürüme biçimi ve heybetli bir görünüm ortaya çıkmıştır. Vücut üzerinde kalıcı bir değişim oluşturan korsenin giyilmesi sonucunda sırtın daralarak düzleşmesi sağlanmıştır. Bu durum kürek kemiklerinin sıkışarak omuzların geride durmasına ve ön göğüs kafesinin genişlemesine sebep olmuştur. Kadın bedeninde oluşan bu değişimler, vücut üst

kısmının korse ile desteklenerek bedenin dik duruş kazanmasında olumlu sonuçlar da doğurmuştur.

Genel olarak 18. yüzyılda kadınları çekici göstermek amacıyla kullanılan iç giyimler, ağırlık ve şekil bakımından kadın vücudunu kısıtlayarak rahatsızlık vermiştir. Döneme ait kaynaklarda balina kemikli korse ve pannier’ın kullanışsızlığından bahsedilmiş; daha esnek, rahat ve hafif bir iç giyimin hayatı kolaylaştıracağı belirtilmiştir. Bu nedenle kadınlar, dış giyimlerinin altında özgürlüğünü ve sağlıklarını tehdit etmeyecek rahat iç giyimleri ilerleyen dönemlerde tercih etmişlerdir (Bruna, 2015, s. 120, 125).

19. yüzyıl kadın iç giyimleri

19. yüzyılda kadınların statüsünü yansıtan iç giyimlerin gelişmesi ve değişmesi devam etmiştir. Rahatsız edici bir iç giyimle kısıtlanan hareketler yürümeyi de etkilemiş, zarif bir yürüyüş sadece soylu kadınlar tarafından sergilenebilmiştir. Bu durum sosyal sınıfları ayırt edici bir işaret oluşturmuştur. İç giyimin desteği ile ortaya çıkan görünümde, kadınların sosyal rolleri ve statüleri doğrudan doğruya saptanabilmiştir. 18. yüzyılın sonunda giysilerde sağlanmaya başlayan hareket serbestliği, 19. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Dönemin kültür düzeyi ve sağlık açısından vücut organlarının işlevine verilen önem arttıkça, fiziksel baskı biçimleri reddedilerek kadın kıyafetleri değişmiştir. Geleneksel olarak kadınların bel, göğüs ve gövdelerini sıkmak için kullanılan korse gibi iç giyimler sınırlandırılmıştır. Bu durum kadınları, özgür formlara yöneltmiş ve böylece korse modelleri aşamalı olarak değişmiştir. Yapılan değişikliklere göre korselerde genellikle balina kemiği yerine; kapitone kumaşı kullanılmış ve sertlik gözle görünür biçimde azaltılmıştır. Sertliği azaltılan üst gövdenin inceliğini vurgulamak amacıyla, alt eteğe daha fazla form veren iç giyimler eklenmiştir. Alt eteği kabartmak amacıyla tasarlanan “krinolin (crinoline)” ve bedenin arka kıvrımını vurgulayan “bustle” bu dönemde ortaya çıkmıştır. Her iki iç giyim de bedenin alt yarısını genişletmiştir. Böylece iç giyimlerle daha da dolgun hale gelen alt bedenin, giysi silueti değişmiş; bu değişimde iç giyimlerin şekli ve yapısı önemli bir etki oluşturmuştur (Gürcüm ve Arslan, 2016, s. 1321, 1333; Bruna, 2015, s. 153, 154).

19. yüzyılda Avrupa’da artan refah seviyesi ile birlikte giyim modasındaki yükseliş de devam etmiştir. Bedenin alt kısmını geniş göstermek amacıyla etek altına giyilen kat kat iç eteklerin, ilerleyen yıllarda daha geniş ve ağır hale gelmesiyle; arzu edilen hareket özgürlüğünün oluşması zorlaşmıştır. Mevcut iç eteklerin ağırlıklarına yönelik verilen tepkiler, “krinolin (crinoline)” adı verilen iç giyimlerin modaya girmesini sağlamıştır (Terlikli, 2013, s. 59). Böylece 1830 yılları öncesinde kullanılan iç etekler yerini krinoline bırakmıştır. Pamuk veya keten çözgü ipleriyle, at kılından yapılan atkı iplerinin dokunmasıyla oluşan, sert bir kumaş adı olarak kullanılan “krinolin” (crinoline), 19. yüzyılda dış eteğe hacim genişliği yaratmak için kabarık etek anlamında kullanılmıştır (Bruna, 2015, s. 178).

Fogg’a (2014, s. 147) göre “yapay krinolin” olarak adlandırılan ve sert olması için kolalı kumaşlarla gerdirilen koniler (Görsel 2.27a.), ağırlığı taşıyamaz hale gelerek ilerleyen süreçte yerini sert çelikten yapılan “kafes krinoline (cage crinoline)” bırakmıştır (Görsel 2.27b.). Hareketleri büyük ölçüde kısıtlayarak giyen kadını çevresinden izole bir halde bırakmasına rağmen, estetik olduğu düşünülen kafes krinolinler giyilmeye devam edilmiştir. Kafes krinolinler iç eteğe dikildiği gibi elbiseye ayrı takılabilen bir iç giyim olarak da kullanılmıştır. Yapay ve kafes krinolin, üst üste giyilen iç eteklerden çok daha hafif bir özelliğe sahip olmuş; iç etekler altında kısıtlanan bacakların serbest kalmasını da sağlamıştır (Bruna, 2015, s. 178).

a. b. Görsel 2.27. Krinolin (crinoline) örnekleri (a) 19. yüzyıl yapay krinolin (Bruna, 2015, s. 176), (b) 19.

19. yüzyılda giyilen krinolinler, kadınların sosyal rollerine ve statülerine ilişkin birtakım değerleri yansıtmıştır. Hizmetçilerin yardımı ile giyilebilen krinolin, bir kadının kocasının ekonomik gücü sayesinde karşılayabileceği bir lüks olarak görülmüştür (Görsel 2.28.). “Aristokratik aylaklık” olarak tanımlanan yaşam biçimi, orta ve üst sınıf kadınlarına daha uygun görülmüş (Gürcüm ve Arslan, 2016, s. 1326); fiziksel olarak hareketlerin kısıtlanması ve giyiminin pratik olmaması aylaklık sembolü olarak nitelendirilmiştir (Terlikli, 2013, s. 37).

Görsel 2.28. 19. yüzyıl krinolin (crinoline) modasında yardımcıların desteği (Gürcüm ve Arslan, 2016,