hemen dudaklarında:Hangi bir T ü rk , dalgalanan şanlı bayrağımıza baksa,
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak . dönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak Htiklâl Marşı’nın mısraları dökülür ve M. Akif’i hatırlar. I İstiklâl Marşımız’ın yazıldığı o karanlık, ümitsiz gün-
er’ Atatürk'ün Türk gençliğine uyarılarında aynen ya k m a k ta d ır. 15 Mayıs 1919 Yunanlılar İzmir'i işgal ' ,rnişler. Bu işgallerle beraber, iç isyanlar. Adapazarı, °ypazarı, Bolu, Yozgat, Zile, Konya, birbiri ardından jT,,sır patlar gibi... Bu karanlık dumanlar arasında par- j k n Milî Mücadele ruhu. Bu ruhun öncülerinden M. . Kıf’i yine aynı marşımızda yerini alacak şu haykırış, lrr>anla Ankara'dadır:
®er> ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım Üangi çılgın bana zincir vuracakm ış, şaşarım.
Evet, en m üslüm anım ız olduğu halde  kif, Halîfe’nin em rini, Şeyhülislâm ın fetvâsmı dinlemez. M illî Müca- dele'nin manevî gücü, hatipler cephesine katılır. V a tanın bağıran saplanan hançeri sökmek için , A k if, Yahya K em al'in şu ş iirin i okuyarak dua eder:
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyet nâmın Galip et çünkü bu son ordusudur İslâmın.
M. Â k if bu imanla İstanbul'dan Ankara'ya kadar he men hemen yürüyerek gitmiştir. Şim di A k if’in meslek arkadaşı ve dostu merhum Şefik K o laylı'd an (Neyzen Tevfik’in kardeşi) bazı hatırlar d in liye lim : (X)
A k if İstanbul'dan gelince Taceddin dergâhında kal m ıştır. A ilesi sonradan İstanbul'dan Kastamonu'ya gel miş ve oradan sonra Ankara'da Âkif.'e iltihak etm iştir. Bunun üzerine A kif, Çakal hocanın evini tutmuştur. E s kişe h ir'in düşmesinden sonra, A nkara'nın boşaltılm a sı bahis konusu olunca, Â k if a ile sin i K ayseri'ye göndermiş ve kendisi kalm ıştır.
Türk Edebiyatı
MEHMED AKİF ANIT SAYISI
Aralık/86
Eskişehir'in düşmesinden evvel ben ailemi Âkif Be ye göndermiştim. Ankara'ya gelince Akif Bev'in hane sinde Çakal Hoca'nın evinde onları buldum. Âkif Beyin ailesi Kayseri'ye gidince Taceddin Şeyhinin evini tuttuk.
Akşamlan Akif'in candan arkadaşları gelirdi. Akif Bey gerek Çakal hocanın ve gerekse Taceddin şeyhinin evini tuttuğumuz zaman ilk oturduğu Taceddin şeyhi nin dergâhındaki odasını terketmemiştir. Dergâhta be raber yatanlardan Eşref Edip, Mısır İstiklâli için çalışıp da İngilizler tarafından takip edilen ve Balkan Harbi'nde bizim ordumuzda hizmet eden Mısırlı Hilmi Bey ismin de bir zat beraberce ikamet ederdi. Sonradan bunlara Vaşington Sefiri Münir Bey de katılmıştır. Bunların be raberce oturduğu bir devirde, Eskişehir'den dergâha ge lerek bir müddet ben de oturmuştum.
Akif İstiklâl M arşı'nı bu dergâhta yazdı. Akif İstiklâl M arşı'nı yazdığı sıralarda ben Eskişehir'de idim. Ara- sıra Ankara'ya gelirdim. Âkif bana İstiklâl M arşj ‘nın ilk şeklini okuduktan sonra, üzerinde daha çok çalışa cağını söylemişitir. Hattâ bana “ Safahat” da yazdığı “ Asım” ı okumuştur. Asım'da mâlumdurki, memleke tin bütün İçtimaî dertlerine temas etmiştir: Evvelki re fah ve sonra adım adımgerilemeyi gözlerimizin önüne sermiştir. Evvelce güreşen pehlivanların kuvvetli bün yelerinin sonradan kadide döndüğünü göstermiş, alın- ları kınalı cüsseli öküzlerin sonradan gıdasızlık sonucu ne dereceye kadar dejenere olduklarını bildirererk, bü tün bu sosyal yaralarımıza bir bir parmak basmıştır. Di yebilirim ki, “ Asım ” ı yazdıktan sonra, heyecanlanan Akif'e İstiklâl M arşı'nı yazmaktaki çoşkunluk kendi kendine gelmişti. Hattâ bana Asım 'ı öyle bir vecd içe risinde okumuşku ki, ben Akif'in bu gibi çoşkun zaman larına az tesadüf ettim .”
Akif'in hiç kimseye benzemeyen karakterinden, bir örneğini bakın Şefik Kolaylı nasıl anlatıyor:
‘‘Birinci Cihan Harbi'nde, Âkif bir gün Yeşilköy'de ikâmet eden hemşiresi Nuriye Hanımın evine gider. Hemşiresi Âkif'e çay yapar. Yanında da kesme şeker vardır. O vakit Türkiye'de şeker yapılmadığı için şeke rin okkası 10 ve hattâ 15 liradır. Akif'in eniştesi Arif Hikmet Bey, İaşe Nezaretinde merhum Kara Kemal Bey'in yanında mühim mevkii olan bir kişi. Âkif, hem şiresine bu şekerin nereden tedarik edildiğini sorar. O da, eniştesinin getirmiş olduğunu söyleyince, Âkif ça yı içmeden evi terkeder. Ölünceye kadar eniştesine kır
gındır.”
M. Âkif'in bir esprisi:
‘‘Âkif, Eskişehir'in düşmesinden evvel, müdürü bu lunduğum Eskişehir Bakteriyoloji hanesine fırsat bul dukça Ankara'dan kalkar gelirdi. Hiç unutmam, İkinci İnönü Harbi'nde Âkif yine Eskişehir'de idi. Bir iki Yu nan tayyaresi şehrin üzerinde göründü. Herkes gibi biz de telaşla kalkıp yanımızdaki tarlalarda kazılmış siper lere girmek üzere koşarken, o heyecanlı anımızda Âkif'in bir kahkaha salıvererek yere oturduğunu gör düm. Âkif, halkın arasına karışmış ve halkla beraber ka
çan birkaç mandayı göstererek: ‘‘Farkınız var mıdır, yok mudur, anlayamadım” dedi.
M. Akif Eskişehir'e geldiğinde ‘‘Bir şiir peşine düş tük, mesleği unuttuk” der gelen yaralı hayvanların te davilerine de yardım edermiş.
Şefik Kolyalı, M. Âkif'in sarsılmayan imanını da bir tablo gibi gözlerimize çizer:
“ Eskişehir düştüğü zaman, Müesseseyi toparlayarak PolatlI'ya geldim. Orada meşhur Dayı Mesut ile Yeni Bağçeli Şükrü'ye rastladım. Bana şunu söylediler: ” Şe fik Ankara'ya gider gitmez Akif'i gör, Ankara'yı boşal- tıyorlarmış. Ne yap yap, çabuk gitmeye çalış, kat'iyen bundan vazgeçsinler Akif'i gör, o bunu temin etsin. An kara'ya gelince Çakal Hoca'nın evinde A kif'i buldum. Durumu anlattım. Âkif sözlerim biter bitmez derhal fır ladı gitti. Sonradan anlıyorum ki, Bir çok Mebusları bunları anlatmış ve onlar da, bir hey'et halinde Sarı- köy'de İsmet Paşa'nın karargâhına gitmişler. Her ne ya pıp yapıp Ankara'nın tahliye edilmemesini rica fetmişler. İsmet Paşa hey‘ete:“ Günlerce uyumuyorum. Kafama lakırdı girmez oldu. Yaverime anlatın” demiş old u ğu nu A k if B ey 'd en iş itm iş tim .” . (**)
Şefik Kolaylı, bu hatırasını anlatmaktaki sebebini d e açıklıyor: “ Bundan maksadım, düşmanını Polatlı ön lerine geldiği ve Hükûmet'in Ankara'yı boşaltmaya ha zırlıklı olmasını mebuslara bildirdiği gece bile, Akif'in Mustafa Kemal hakkındaki itimadının sarsılmamış oldu ğunu göstermektir.
M. Âkif'in şöhreti ölümünden sonra, azalmaması, bi lakis daha artmış ve artacaktır. Bir zamanlar okullardan indirilen resimleri, bugün paralarımızda yer almakta dır. Ama ne acıdır ki, ölümünde na'şını Beyazıt Ca- m ii'ne getiren tabutu bayraksızdır.
Sayın Ahmet Kabaklı Tercüman'ın 29.9.1986 tarihi' sayısında Mehmet Âkif'in 50. Yılı yazılarında:
“ 27 Aralık 1936‘da Hakk'ın rahmetine kavuşan M- Âkif'in 50. vefat yılındayız. Bu sebeple, 1986/87 sene si, devletimizce “ MEHMET ÂKİF'İ ANMA YILI“ ilân edilmiştir” diyerek bütün kuruluşları, bu anma yılı sü resince, o büyük insanı daha iyi tanımamız için, göre ve davet etmektedir.
İnsanın yüzü ancak öldüğü zaman tamdır. Çehrele rin bitmeyen değişikliğini ölüm durdurur. Hayatın bi lançosunu vanmak miimkiin olur. Bu hesaDta Ak'> bahtiyardır. Çünkü, içi görünüşünden büyük,^değeri ni ancak şiirlerinde ve hareketlerinde gösteren Âkif, te- vazuun timsali yedi Safahât ının 12.000 mısraında İstiklâl M arşı'na” bayrak gibi sarılmış, nesillerin önün de ebediyen yaşayacaktır.
( • ) M u sta fa Yatm a n. İs tik lâ l M a rşı Ş a ir i ve A n k a ra . T ü rk Ve~ te rin e r H e k im le ri D e rn e ğ i D e rg isi. E y lü l- E k im 1953.S : 1091
( * * ) M . A k if 'in bu sö z le ri M i l l i M ü c a d e le 'n in ne b u h ra n lı göO' le r g e ç ir d iğ in i g ö ste rir.