• Sonuç bulunamadı

Sanayileşme sürecinin ardından kırsaldan kentlere göçlerin olmasına müteakip, kırsalda yaşanan durağan hayatın yerini hareketli yaşam şekli almış ve ulaşım kavramına yeni bir boyut kazandırmıştır. Ulaşım kavramından anlaşılması gereken taşıtların değil, insanların bir yerden bir yere ulaştırılmasıdır. Önemli olan insanların konforlu ve makul bir ölçü içerisinde istedikleri yere gidebilmelerinin sağlanmasıdır. Kent içi ulaşımın iyi şekilde sağlanması gerekliliği, Anayasamızın 23. Maddesinde yer alan, temel hak ve özgürlüklerden “seyahat özgürlüğünün” bir parçasını da oluşturmaktadır.

Kentler, fikir ve düşüncenin, ticaretin, kültürün, bilimin, üretimin, sosyal ve ekonomik gelişmenin merkezleri konumundadır. Kentlerde gerçekleştirilen aktivitelerin devam ettirilebilmesi için en temel ihtiyaçlardan birisi hareket ve erişim ihtiyacıdır. Bu doğrultuda, kentiçi ulaşım, kent sakinlerinin iş, eğitim alışveriş vb. aktivitelerini gerçekleştirmek amacıyla konumlarını değiştirme ihtiyacının bir sonucu olarak oluşan dinamik bir sistem olarak tanımlanabilir (Cirit, 2014). Diğer bir deyişle, kentsel ulaşım en temelde kentlilerin toplumsal yaşam içindeki olanak ve hizmetlere erişebilirliğinin sağlanmasıdır (Litman, 2017).

Son yıllarda dünyadaki bir çok kentte özel araç trafiği hızlı bir artış göstermektedir (OECD, 2001). Araç sahipliliğinin artması ve kentlerin genişlemesi nedeniyle, özel araçla yapılan mesafelerde kişi başına artış gözükmektedir. Genel olarak özel araç, rahatlığı ve pratikliği bakımından cazip gelen bir ulaşım türüdür. Birçok insan için ise bir statü göstergesi ve kendini ifade edebilmenin farklı bir yoludur.

Ancak yaygın özel araç kullanımı beraberinde birçok sorunu birlikte getirmektedir (Ozan ve diğerleri, 2010). Küresel ölçekte özel araç kullanımı, enerji tüketimini ve global ısınmayı önemli derecede artırmaktadır. Özel aracın yaygın kullanımı; özel araca yönelik kentleşme, trafik sıkışıklığı, park alanı yetersizliği gürültü ve hava kirliliği, kaza riski olasılığının artması, vb. nedenler kent yaşamının kalitesini düşürmektedir. Bu nedenlerle kentlerde, özel araç kullanımını alternatif ulaşım türlerine kaydıracak ulaşım politikaları geliştirilmeye başlanmıştır. Bu politikalar arza bağlı çözümler üretmek yerine talebi yönetmeyi hedeflemektedir (Beroldo, 1990).

Geçmişten günümüze ulaşım ve trafik sorunlarına yönelik farklı yaklaşımlarda çözümler benimsenmiştir. Benimsenen bu yaklaşımlar irdelendiğinde 1980’li yıllara kadar olan uygulamaların farklı yöntem ve teknolojilere rağmen ortak bir noktada birleştiği görülmektedir. Bu ortak düşüncenin temeli “sınırsız talep artışına karşılık sınırsız arz”

ilkesi olmuş, talep artıkça sınırsız olarak yol, şerit, köprü yapımı sürdürülmüştür. Ancak yapılan yeni yollar, köprüler, şeritler daha fazla talep çektiğinden tıkanıklık tekrar ortaya çıkmıştır (Çelik, 1998).

1980’li yıllara gelindiğinde bu yaklaşımların kısır döngü olduğu anlaşılmış, uygulayıcılar ve ulaşım uzmanları arzı artırmak (ulaşım sisteminin kapasitesini artıracak yapılar yapmak) yerine talep yönetimi stratejilerini tercih etmeye başlamışlardır (Hanks ve Lomax, 1991).

1980’li yıllardan sonra ulaşım sistemine gelen bu bakış açısı, sürdürülebilir (modern) yaklaşım modeli olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilirlik ile var olan doğal kaynakların ve tüm yeryüzünün, gelecek kuşakların sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını tehlikeye atmayacak biçimde dengeli ve ölçülü biçimde kullanılması kastedilmektedir.

Sürdürülebilir ulaşım sistemi, talebi yönlendirmeyi sağlayarak eldeki imkânların en iyi şekilde kullanılabildiği, mevcut alt yapıyla veya küçük yatırımlarla sistemi döndürmeyi hedefleyen, toplumun her kesminin ulaşabildiği, çevreye duyarlı ve insan öncelikli bir yapıya sahiptir. Ulaşım sisteminin sekteye uğramaması ve en iyi şekilde yürütülmesi için, modern yaklaşım tarzı benimsenmelidir. Sürdürülebilirlik ilkesinin içerisinde yer alan temel düşünce, ulaşım sisteminin giderek artan maliyetlerle genişlemesini engellemeye çalışarak, yolculuk davranışlarını sınırlamayı ve düzeltmeyi amaçlayan “Yolculuk Talep Yönetimi” kavramıdır.

Yolculuk talep yönetimi yöntemindeki amaç, ulaşım amaç ve stratejilerini, ekonomik çıkarlarla koordineli olarak yürütmektir. Bir başka deyişle mevcut ulaşım altyapısından en yüksek kapasiteyle, çevreye en az zarar vererek, en ekonomik biçimde yararlanmaktır.

Buna göre, yolculukların daha verimli türlere yönlendirilmesi, ulaşım türlerinin kendi içinde verimliliğinin artırılabilmesi gerekmektedir.

Yolculuk Talep Yönetimi, stratejiler üzerine kurulmuştur. Bu stratejilerin başlıcaları;

yolculukları toplutaşıma yönlendirme, araç paylaşımı, bisiklet ve yaya ulaşımı, zirve saat yolculuk talebini azaltma (tele çalışma, esnek çalışma saatleri, sıkıştırılmış çalışma haftası,

vb.) otopark politikaları, ücretlendirilmiş yollar ve bunlarla ilgili pazarlama promosyon teşvik ve desteklerdir (Regional Municipality of Peel, 2004).

Toplutaşıma yönlendirme stratejisi; insanların kent içi ulaşımda özel araç yerine toplutaşım sistemlerini tercih etmelerini sağlamak üzere uygulanan ve temel amacı toplutaşım hizmetinin yaygınlaştırılması ile mevcut sistemlerin hizmet kalitesinin yükseltilmesi olan politika, strateji ve uygulamaların bütünüdür. Kentsel ulaşımın sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi o bölgede iyi yapılanmış toplu taşıma sistemlerinin kurulmasına bağlıdır.

“Toplu taşım bilimsel anlamda belirli ve sabit bir güzergâhı olan, fiyatı bilinen, zaman tarifesi olan, kullanmak isteyen herkesin yararlanabileceği bir sistem olarak kabul edilmektedir. Bu özellikleri sağlayan işletmeler toplu taşım olarak tanımlanmaktadır.

(Orhon, 2010)

Toplutaşımın dünyada en çok bilinen ve kullanılan ulaşım türü otobüs sistemleridir.

Yatırım maliyetinin düşük olması, esnek olması ve kapıdan kapıya taşımacılığa yakın olması sistemin raylı sisteme göre avantajlarıdır (Cirit, 2014). Yolculukların otobüs sistemine çekilmesinde otobüs sisteminin işletmesinin iyileştirilmesi en önemli politikalardan biridir (Elker, 2002).

Toplutaşım ücret bedeli, çeşitliliği ve ücret ödeme sistemi toplutaşım kullanımını etkilemektedir. Kent içi toplu taşıma sistemi içerisinde ücret ödeme çeşitliliğinin önemi, kentlerde yaşayan farklı şekil ve ihtiyaçtaki yolcuların bir araya gelmesinden kaynaklanmaktadır. Ücret ödeme çeşitliliği, yolcuların toplu taşımayı kullandıkları saat dilimi odaklı olarak farklılıklar gösterebilir. Örneğin, çalışan ve öğrenci olan yolcuların sabah saatlerinde toplu taşıma sistemini kullanmaları genelde bir zorunluluk iken, bu durum emekli ve yaşlı yolcular için böyle değildir.

İdare, ücretlendirme de çeşitlilik sağlarken ücret ödemede adalet ve sosyal devlet ilkelerini gözetmelidir. Kent içi toplu ulaşım içerisinde kısa mesafe yolculuk yapan ile uzun mesafeli yolculuk yapan yolcuların eşit ücret ödemesi, ücret ödemede adalet ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Yapılan yolculuklarda mesafe arttıkça ödenen ücretin artması daha adaletli bir yaklaşım olacaktır. Sosyal devlet, devletin sosyal adaleti sağlamaya çalıştığı devlet şeklidir. Anayasamızın 2. maddesin, ülkemizin sosyal bir devlet olduğunu belirtmektedir. Sosyal devlet ilkesi gereğince, maddi olarak kendine yetemeyen ve eğitim

faaliyeti nedeniyle desteklenmesi gereken öğrenci veya fiziksel yetersizlikten dolayı pozitif ayrımcılık yapılması gereken engelli yolcu gruplarının toplu taşıma sistemlerini daha rahat kullanabilme imkânları artırılmalıdır.

Toplu taşıma sistemlerinde ücret ödeme şekli yolculukların daha hızlı yapılabilmesi ve denetimin tam olarak gerçekleştirilebilmesi açısından çok önemlidir. Örneğin, lastik tekerlekli araçlarda ücret ödeme şeklinin aracın tek kapısının açılması ve yolcuların araç içerisinde biletleme için bu kapıda sıra yapmaları yolculuk süresini uzatmaktayken, farklı ödeme şekilleri sayesinde yolculuk hızı artırılabilir niteliktedir.

Bu çalışmada, kent içi toplu taşıma sistemi üzerine dünyada kendini kanıtlamış başarılı uygulamaları olan dört önemli kentin (Cenevre, Londra, Tokyo ve Curitiba), toplu taşıma sistemlerinin ücret çeşitliliği ve ücret ödeme şekilleri incelenmiş ve Ankara toplu taşıma sistemi için öneriler geliştirilmiştir. Bu kentlerin otobüs işletmeciliği ve ücretlendirme sistemleri ile ilgili bilgiler, kentlerin yerel yönetimlerinin konu ile ilgili raporları ve yine bu kentler hakkında otobüs işletmeciliği ile ilgili yazılmış akademik çalışmalar (makaleler, kitaplar, bildiriler) yardımı ile elde edilmiştir.

Çalışma giriş bölümü dahil altı bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde; ulaşım, kentsel ulaşım, geleneksel ulaşım, sürdürülebilir ulaşım kavramları irdelenmiştir.

Üçüncü bölümde, toplu taşıma kavramı detaylı olarak incelenmiş ve tarihsel süreciyle birlikte aktarılmıştır.

Dördüncü bölümde, dünyada en çok bilinen ve kullanılan toplu ulaşım türü olan otobüs sisteminin genel özellikleri ve sistemi oluşturan otobüs yolu, istasyonu, taşıt özellikleri incelenmiş, otobüs sisteminin gelişmiş şekli olan Hızlı Otobüs Taşımacılığı anlatılmış ve sistemin güvenlik-güvenilirlik düzeylerine değinilmiştir.

Beşinci bölümde, toplu taşıma sisteminde ücret politikası ve stratejileri ile toplu taşıma sisteminde ücretlendirme, ücret ödeme yöntemleri ve seçenekleri çalışılmıştır.

Altıncı bölümde, çalışmanın örneklem kentleri olan Cenevre, Londra, Tokyo ve Curitiba ile Ankara’nın toplu taşıma sistemlerinde kullanılmakta olan ücretlendirme çeşitliliği ile ücret ödeme yöntem ve seçenekleri incelenmiştir.

Sonuç kısmında, toplu taşıma sistemleri irdelenen ilgili dünya kentlerinin başkent Ankara’ya örnek olabilecek uygulamaları tespit edilerek, toplu taşımada ücret ödeme şekli ve çeşitliliği hususunda Ankara için yeni modeller oluşturulmaya çalışılmıştır.