• Sonuç bulunamadı

2.3. Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkileri

2.3.2. Gerginleşen İlişkiler

RF ile ilişkiler geliştirilmeye çalışılırken problemlerle de karşılaşılmıştır. Karşılaşılan problemler en az hasarlar ortadan kaldırılmaya çalışılmış ve dönem boyunca ilişkilerin geliştirilmesine önem verilmiştir.

RF’nin sahneye çıkması ile birlikte Türkiye stratejik öneminin kaybettiği düşüncesine kapılmıştır. Orta Asya’da Türkiye cumhuriyetlerin kurulması yeni bir bakış açısı oluşmasına neden olmuştur. Başbakan Süleyman Demirel’in “Adriyatik’ten Çin Denizine Türk dünyası” söylemi bu yeni bakış açısının özeti gibidir. Ancak Süleyman Demirel’in bu açıklaması RF tarafından hoş karşılanmamış ve kaygıya sebep olmuştur.235

Orta Asya dışında Balkanlar bölgesi konusunda da farklı görüşler mevcuttur. Bosna-Hersek ve Kosova problemlerinde Türkiye ve RF’nin yaklaşımları birbirinden farklıdır. Türkiye’nin Arnavutluk, Makedonya ve Bosna-Hersek ile geliştirdiği ilişkiler Yunanistan ve Yugoslavya tarafından endişeyle karşılanmıştır. Türkiye’nin bölgede “İslam Ekseni” yaratma çabasında olduğu düşüncesi ortaya atılmıştır. Yunanistan Balkanlar bölgesinde yaşanan problemlerde Sırpları Ortodoks dayanışma altında desteklemiştir. RF’nin bu süreçte Yunanistan ve Sırplar’ın yanında yer alması ilişkilerin gerilmesine neden olmuştur. Türkiye’nin “İslam Ekseni” yarattığı fikrine karşılık Yunanistan ve RF’nin “Ortodoks Ekseni” yaratmaya çalıştığı fikri ileri sürülmüştür.236

234 Mitat Çelikpala, “ Rusya Federasyonuyla İlişkiler”, Baskın Oran(ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 3 2001-2012), İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 536-538.

235 Balta, Özkan, a.g.m., s. 26. 236 Uzgel, Balkanlar…, s. 513-515.

85

Kafkasya ve Hazar bölgesinin enerji kaynaklarının dünyaya nasıl aktarılacağı problemi iki ülke ilişkilerinde problemlere neden olmuştur. Hem RF hem Türkiye petrol ve doğalgazın kendi sınırları içerisinden dünyaya pazarlanmasını hedeflemektedir. Enerji kaynaklarının hangi yollar üzerinden pazarlanacağı iki ülke açısından da oldukça önemlidir. Bu hattın belirlenmesi hem ekonomik olarak hem de stratejik önem arz etmektedir.237

SSCB AKKA’ da Kafkasya bölgesinde silah indirimini kabul etmesine rağmen ardılı olan RF koşulların farklılık göstermesi nedeniyle silah indirimini kabul etmemiştir. Silah indirimi konusunda sıkıntılar yaşanırken biryandan da RF’nin Türkiye’nin komşularına silah satışı yapıyor olması Türkiye tarafında endişelere neden olmuştur.238 RF’nin Güney Kıbrıs’a silah satışı yapması dengelerin değişmesi açısından önemlidir. Türkiye bu satışa sert tepki göstermiştir. Türkiye RF’ye karşı ABD’nin desteğini alarak silah sistemlerinin Güney Kıbrıs’a satışını engellemiştir.

Toprak bütünlüğü konusunda tehditlere neden olan Çeçenya ve PKK konusunda iki ülke takındıkları tavırlar ile ilişkilerin gerilmesine neden olmuştur. RF, Türkiye’yi Çeçenleri desteklemekle suçlamıştır. Ayrıca Dudayev’in Türkiye’de başbakan olarak iki kez kabul edilmesi ilişkileri daha da germiştir. İkinci Çeçen Savaşı sırasında Devlet Bakanı Abdülhaluk Çay’ın “Grozni’nin düşmesiyle savaş yeni başlıyor. Hürriyet aşığı

bir milleti hürriyetten yoksun bırakmak mümkün olmayacaktır” açıklaması RF

tarafından oldukça sert bir şekilde karşılanmış ve protesto notası verilmiştir.239

Türkiye’nin Çeçenlere olan tavrı karşısında RF’de PKK konusunda Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Şubat 1994 tarihinde Moskova’da düzenlenen “ Kürdistan Tarihi” konulu konferans düzenlenmiş, Ocak 1995 tarihinde RF’de Kürt Evi açılmıştır. RF Türkiye’den Çeçenlere verdiği desteği kesmesini aksi takdirde Kürtlere vereceği destek konusunda Türkiye’yi uyarıda bulunmuştur. Türkiye bu isteğe sıcak yaklaşmamıştır. Bunun neticesinde RF Türkiye’ye karşı Kürt kozunu oynamaya başlamıştır.240 Kasım 1995 tarihinde Sürgündeki Kürt Parlamentosu Moskova’da toplanmıştır. 1997 yılına

237 Çelikpala, a.g.e., s. 275-277. 238Çelikpala, a.g.e., s. 269. 239 Tellal, a.g.e., s. 544-545. 240 Oran, Türk…, s. 361.

86

gelindiğinde RF’de Kürt konferansları düzenlenmeye başlamıştır. Türkiye yaşanan bu gelişmeleri protesto etmiştir. RF daha da ileri giderek Eylül 1997 tarihinde Türkiye’yi Kürtlere soykırım yapmakla suçlamıştır. Ayrıca 1998 tarihinde terörist başı Abdullah Öcalan RF’ye sığınma talebinde bulunmuştur. Türkiye yaşanan bu gelişmeye göstermiş olduğu tepki üzerine Öcalan RF’yi terk etmiştir. Öcalan’ın RF’yi terk etmesi ilişkilerin gerginleşmesini önlemiştir.241

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Kafkasya İstikrar Paktı ve Devlet Bakanı Abdülhaluk Çay’ın Türk Birliği fikirleri RF tarafını rahatsız etmiştir.

241 Tellal, a.g.e., s. 545-546.

87 SONUÇ

Türkiye’de demokrasi 12 Eylül 1980 tarihinde bir kez daha sekteye uğratılmış ve yaşanan iç gelişmeler Türkiye’nin dış politikasını doğrudan etkilemiştir. Uluslararası arenada darbeye karşı takınılan karşıt tavır Türkiye’yi çoğu zaman zor durumda bırakmıştır.

Sovyetlerin 1970 sonlarında kazandığı avantajlarını kullanamaması ve 1990’ların başlarında yıkılması ABD’nin gücünü büyük ölçüde arttırmış ve kapitalizm hızla güç kazanmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Org. Kenan Evren MGK Başkanlığına gelmiş, Emk. Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu başbakanlık görevine getirilmiştir. Turgut Özal ekonomiden sorumlu başbakan yardımcı olmuştur. Turgut Özal’a verilen bu görev Türkiye’nin ileriki yıllarda hem iç hem de dış siyasetini derinden etkilemiştir.

Darbecilerin uluslararası camiada kabul görmesi için yoğun çaba sarf edilmiştir. Dışişleri bakanı olan İlter Türkmen NATO ülkelerinin büyükelçilerini davet ederek yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermiş ve destek aramıştır. MGK Genel Sekreterliğine Orgeneral Haydar Saltık atanmıştır. Org. Haydar Saltık’ın MGK Genel Sekreterliğine atanmasının en önemli nedeni NATO ve ABD yetkilileri ile olan iyi ilişkileridir. Gerçekleşen darbeye ABD’nin ılımlı tavrına Türkiye’de ılımlı şekilde karşılık vermeye ve ilişkileri germemeye özen göstermiştir. Darbeyi gerçekleştiren cuntanın çabaları meyvesini vermiş ve ABD askeri darbeyi anlayışla karşıladığını açıklamıştır. ABD’nin bu açıklamalarından sonra ABD Büyükelçisi Robert Strausz- Hupe Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirmiştir.

Kenan Evren dönemi ABD ilişkileri darbe öncesi ilişkilere nazaran daha yakın ve sıcak ilerlemiştir. Evren ve yönetimi destek beklentileri yüzünden çoğu zaman büyük tavizler vermiştir.

Kenan Evren ve yönetimi uzun yıllardır devam eden AT katılım sürecine büyük önem vermişlerdir. Yunanistan ile AT’ ye katılım yarışının kaybedilmesi ve AT’ nin darbeye sıcak bakmaması Kenan Evren ve yönetimi üzerinde baskı oluşturmuştur.

88

Türkiye ile yürütülen ilişkilerin darbe sonrası askıya alınması teklifi bu baskıyı daha da arttırmıştır. Almanya ve İngiltere’nin Türkiye’ye destek vermesi darbe yönetiminin üzerindeki baskıyı hafifletmiştir.

Siyasi mültecilerin lobi faaliyetleri ve Ortadoğu ile yürütülen ilişkiler Türkiye’yi zor durumda bırakmıştır. Türkiye karşıtı görüşler hızla artmaya başlamıştır. Gerçekleştirilen anayasa referandumu ile AT’ ye demokrasiye geçiş adımları atıldığı mesajı verilmek istenmişse de sıkıyönetim altında gerçekleşmesi nedeniyle AT tarafında olumlu etki yapmamıştır.

Türkiye’de gerçekleşen askeri darbenin sebebi olarak SSCB’nin darbe öncesinde yarattığı kaos ve anarşi durumu sorumlu tutulmuştur. Türkiye’nin bu sert tutumuna karşın SSCB tarafı gerçekleşen darbeyi soğukkanlılıkla karşılamıştır. Dışişleri bakanlığı görevine getirilen İlter Türkmen daha önceden SSCB’de büyükelçilik görevi yürütmüş ve SSCB ile olan ilişkileri oldukça iyi konumdadır. Darbe sonrasında SSCB ile yürütülen ilişkiler ABD ve AT’ ye oranla daha durağandır.

Askeri darbe sonrası demokrasiye geçildiğinde Turgut Özal etkisi oldukça fazla hissedilmektedir. Özal’ın dış politikada temel görüşü, dış politikada sorunlar yaşanan bir ülke ile ekonomik ilişkiler düzeltilir ve geliştirilirse dış politika konusunda sorunlarında son bulacağı yönündedir.

Darbe sonrasında kurulan Turgut Özal hükümeti ABD tarafından desteklenmiştir. Özal dış politikaya ekonomik tabanlı baktığı için ABD ile olan ilişkilere büyük önem vermekteydi. Özal’ın ortaya attığı “ Daha az yardım, daha çok ticaret” fikri Türkiye’de ki iş adamlarının da desteğini almıştır. Özal’ın bu fikri neticesinde birçok işadamıyla birlikte ABD ziyareti gerçekleştirmiştir. Bu ziyaret ile ekonomik ilişkiler geliştirilerek ticaretin arttırılması hedeflenmiştir. Ayrıca savunma alanında dışa bağımlılığı azaltmak adına ulusal savunma sanayinin geliştirilme fikri ABD tarafından desteklenmiştir.

Özal ABD ile olan ilişkilere büyük önem verse de birçok problemle de karşı karşıya kalmıştır. Özellikle ABD’nin orta doğu planları, SEİA’nın uzatılması, Kıbrıs’ta bulunan askerlerin sayısı, Ek Mektup ve gizli protokolün yürürlüğe konmasında

89

gerçekleşen problemler, Ermeni karar tasarısı, kota problemi, nükleer yükümlülüklerin artırılması gibi konularda Turgut Özal ABD ile yürüttüğü ilişkilerde sık sık problemler ile karşı karşıya kalmıştır.

AT’ nin sert tavrı sürmeye devam etmiş ve Özal’ın planlarına da doğrudan olumsuz etkiler yaratmıştır. Siyasi mültecilerin lobi faaliyetlerinin devam etmesi, Yunanistan’ın AT içerisinde sert tavrı Türkiye’yi zor durumda bırakmıştır. Özal Yunanistan’ın sert tavrını yumuşatmak adına özel çabalarda bulunmasına karşın olumlu bir sonuç alamamıştır. Özal yaşanan sıkıntılara rağmen AT ile ilişkileri farklı bir boyuta taşıma planları içerisindedir. Yaşanan gelişmeler Özal’ın planlarının hayata geçmesinin hiçte kolay olmadığını açıkça göstermektedir. Özal AT ile çok sıkıntılı bir aşamaya gelen ilişkileri “şok tedavi” yöntemi ile çözmeyi hedeflemiştir. Özal’ın bu yöntemi AT tarafından beklendiği gibi karşılanmamış ve herhangi olumlu bir sonuç alınamamıştır.

Turgut Özal hükümeti SSCB ile olan ilişkilerin ekonomik temelli olarak arttırılması fikrindeydi. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu İlter Türkmen gibi SSCB’de büyükelçilik görevinde bulunmuştur. Vahit Halefoğlu’nun SSCB’de büyükelçilik görevi yürütmesinin olumlu sonuçlar doğurmasında oldukça önemlidir. SSCB Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko’nun da Türkiye ile ilişkileri geliştirme hedefleri Türkiye ve SSCB arasındaki ilişkileri olumlu yönde etkilemiştir. Karşılıklı ziyaretler gerçekleşmiş birçok antlaşma ve protokoller imzalanmıştır. İmzalanan anlaşma ve protokoller ile ekonomik işbirliği arttırılmıştır. Mihail Gorbaçov’un yönetime geçmesinden Gorbaçov’un Türkiye ve Türklere karşı güven duymamasından dolayı ilişkilerde sıkıntılar görülmektedir.

Özal’ın ilk hükümeti darbeyi gerçekleştiren askeri cuntanın kontrolünde geçmiştir. İkinci Özal hükümeti ise ordu etkisinden sıyrılarak daha özgür ve esnek bir dış politika yürütülmüştür. Özal’ın hükümeti Yıldırım Akbulut’a teslim ederek cumhurbaşkanı olduktan sonraki süreçte ordu hükümet arasındaki çatışmalar yerini Özal’ın hâkimiyetine bırakmıştır. Özal cumhurbaşkanlığı döneminde partisi ve hükümet üzerindeki etkisini de bırakmamıştır. Özal’ın partisi üzerindeki etkisi 1991 ANAP Kongresinde açıkça görülmektedir. 1991 tarihinde gerçekleşen kongrede Turgut Özal’ın desteği ile Mesut Yılmaz ANAP Genel Başkanı olmuştur. Hem kendi hükümeti döneminde hem de cumhurbaşkanlığı döneminde Özal’ın aktif rol alarak dışişleri

90

bakanlığını pasif bırakma çabaları çoğu zaman problemlere yol açmıştır. Turgut Özal’ın bu baskın rolü nedeniyle ANAP’ın 8 yıllık iktidar döneminde 5 dışişleri bakanı görev yapmıştır.

SSCB’nin dağılması ve yerini Rusya Federasyonu’na bırakması küresel olarak derin etkiler yaratmıştır. Doğu Blok’unun dağılması uzun yıllardır devam eden dengeyi sonlandırmıştır. ABD SSCB’nin yıkılmasından sonra tek başına başat güç konumuna gelmiştir. SSCB’den ayrılan birçok ülke Avrupa’ya adapte olmaya başlamıştır. ABD’nin tek başat güç olmasından sonra ortaya çıkan yenidünya düzeni fikri Türkiye- ABD ilişkilerini de doğrudan etkilemiştir. Türkiye-ABD ilişkileri 1992 yılından itibaren “ geliştirilmiş ortaklık” adı altında geliştirilmeye devam edilmiştir.

Türkiye’nin Körfez savaşı sırasında gösterdiği tavır 1990’lar boyunca devam ettirilecek geliştirilmiş ortaklık fikrinin ilk örneğidir. Türkiye ABD’ye Irak operasyonlarında desteğini açıkça göstermiştir. İsrail ile olan ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Yahudi lobisinin desteği almak ve bu desteği arttırmak hedeflenmiştir. TSK’nın geliştirilmesi adına ABD’den destek alınmıştır. 1980’ler boyunca olduğu gibi 1990’lar boyunca da ilişkiler iyi yönde seyir etse de sıkıntılarda yaşanmıştır. Karşılaşılan sıkıntıları büyütmemeye özen gösterilmiş ve ikili ilişkilerin geliştirilmesine önem verilmiştir.

Türkiye’nin 1980’ler boyunca büyük sıkıntılar ile geçen AT macerası 1990’lar boyunca da büyük sıkıntılar ile devam etmiştir. Özellikle SSCB’den ayrılan ülkelerin Avrupa’ya entegrasyon süreci Türkiye’yi olumsuz etkilemiştir. Yaşanan sıkıntılara rağmen ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ne Türkiye Avrupa’dan nede Avrupa Türkiye’den vazgeçebilmektedir.

Kopenhag Zirvesi AB açısından oldukça büyük öneme sahiptir. AB aday ülkelerin nasıl ve hangi şartlarda birliğe alınacağı bu zirvede belirlenmiştir. Kopenhag Zirvesi AB için önemli olduğu kadar Türkiye içinde oldukça önemlidir. Uzun yıllardır birliğe katılmaya çalışan Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmektedir. Gerçekleşen Gümrük Birliği Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin seyrinin olumlu yönde olması açısından oldukça önemlidir. Gümrük Birliği ile büyük ilerleme kat edilmiş olsa da Türkiye tam üyelikten her zaman uzak tutulmuştur.

91

Lüksemburg Zirvesi AB’nin genişleme takvimini belirlemiştir. Türkiye Lüksemburg Zirvesi öncesi tam üyelik çabalarını hızlandırmıştır. Türkiye’nin çabaları Avrupa tarafından olumlu karşılanmamıştır. Lüksemburg Zirvesinden sonra Cardiff Zirvesinde Türkiye’ye karşı tutum biraz daha ılımlıdır. Türkiye’nin ilerleme raporuna dahil edilmesi bunun açık örneğidir. 1999 tarihinde Helsinki Zirvesinde Türkiye aday ülke statüsünü kazanmıştır. Özellikle Lüksemburg Zirvesine oranla oldukça olumlu bir gelişmedir.

1998 yılı ilerleme raporunda Türkiye aday olan diğer ülkelerden ayrı şekilde değerlendirilmiştir. 1999 tarihinde yayınlanan ilerleme raporunda bir öncekine göre daha olumludur. Türkiye aday ülke olarak 1999 ilerleme raporunda yer almıştır.

Helsinki Zirvesi ile birlikte Katılım Ortaklığı belgesinin hazırlanmasına karar verilmiştir. Lüksemburg Zirvesi ile başlayan olumsuz ve gergin tavra karşı Türkiye’nin büyük ilerleme gösterdiği görülmektedir.

Nice Zirvesinde AB’nin kurumsal yapısında değişikliğe gidileceği ve bu değişiklikler sonucunda problemler yaşanmaması adına önlemler alınması kararına varılmıştır. Üye sayısının 27 olarak öngörülmesi ve Türkiye’nin bu 27 ülke içerisinde yer almaması Türkiye tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır.

SSCB’nin dağılmasından ardından ortaya çıkan Rusya Federasyon’u Yeltsin ile birlikte yeni bir düzene geçişi yaşamaktadır. Bu süreç içerisinde 1980’lerde olduğu gibi 1990’lar boyunca da SSCB’nin yerini alan RF ile ilişkiler geliştirilmek istenmektedir. Fakat Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “ Adriyatik’ten Çin Denizine Türk Dünyası” söylemi RF tarafından sıcak karşılanmamıştır. Balkanlarda meydana gelen Bosna –Hersek ve Kosova olaylarından Türkiye ve RF zıt kutuplarda yer almaktadır. Türkiye’nin “İslam ekseni” yaratma çabasında olduğu algısı RF’yi rahatsız etmektedir. Türkiye’nin fikrine karşı Yunanistan ve RF’nin “Ortodoks Ekseni” yarattığı fikri ortaya atılmıştır.

Hazar havzası ve Kafkaslardaki enerji kaynaklarının dünyaya pazarlanması da problemlere neden olmuştur. Türkiye ve RF enerji kaynaklarının kendi sınırları

92

içerisinden pazarlanmasını istemektedir. Enerji kaynakları konusunda ki karşıt görüşler gerginliğe neden olmuştur. RF’nin Türkiye’nin komşularına silah satış yapması da Türkiye’yi endişelendirmiştir. Özellikle RF’nin Güney Kıbrıs’a silah satış yapması Türkiye’yi çok endişelendirmiştir. Türkiye ABD’nin desteği ile Güney Kıbrıs’a silah satışını engellemiştir. Türkiye’nin Çeçenya’ya destek vermesi buna karşılık RF’nin PKK’ya destek vermesi iki ülke arasında gerginliğe neden olmuştur.

Temel hedef 1980’ler boyunca olduğu gibi ilişkileri geliştirmek olduğu için birçok olumlu adımda atılmıştır. Karşılıklı ziyaretler ve anlaşmalar 1980’lerde olduğu gibi 1990’lar boyunca da devam etmiştir. Türkiye’nin Avrupa hedeflerinde sürekli sıkıntılar yaşaması Türkiye’yi yeni arayışlara itmiştir. Yeni arayışlarında Karadeniz Ekonomik İşbirliği büyük öneme sahiptir. 1998 tarihinde RF’nin ekonomik sıkıntılar yaşadığı dönemde Türkiye RF’ye desteğini açıkça göstermiştir. Komünist rejimin son bulmasının ardından Türkiye’ye çok sayıda Rus turist akın etmiştir. Özal’ın temel hedefi olan SSCB ile ekonomik iş birliğini geliştirme fikri 1990’lar boyunca da RF ile ekonomik iş birliğini geliştirme olarak devam etmiştir.

2000 yılına gelindiğinde Putin RF devlet başkanı olmuştur. Putin’in dış politika anlayışı ile Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in dış politika anlayışının örtüşmesi ilişkilerin geliştirilmesi açısından oldukça önemlidir. Putin’in göreve gelmesiyle beraber anlaşmalar ve karşılıklı ziyaretlerde devam etmiştir.

Türkiye’de gerçekleşen askeri darbe sonrası darbeyi gerçekleştiren darbeciler tarafından uluslararası arenada destek arayışı en önemli unsur haline gelmiştir. Uluslararası arenada destek sağlaya bilmek adına MGK genel sekreterliğine NATO ve ABD ile iyi ilişkilere sahip olan Org. Haydar Saltık getirilmiştir. Dönemin bir diğer başat gücü olan SSCB’nin desteğini sağlamak adına atılan önemli adımda dışişleri bakanlığı görevine daha önceden SSCB’de büyükelçilik görevi yapan İlter Türkmen’in getirilmesidir. Kenan Evren darbe sonrası yaptığı açıklamalarda AT ile olan ilişkilerin devam ettirileceğini önemli vurgulamıştır. ABD, AT ve SSCB’nin destekleri sürekli olarak aranmıştır.

Darbe sonrası destek beklentilerinden ötürü Kenan Evren özellikle ABD ilişkilerin zarar görmemesi adına kimi zaman büyük tavizler vermek zorunda kalmıştır.

93

Kenan Evren vermek zorunda olduğu tavizleri Türkiye’yi zor durumlarda bırakmıştır. Türkiye’nin zor anlarında tavizler verebileceği gerçeği ileriki dönemlerde de kullanılmaya açık bir kapı olarak göze çarpmaktadır. Özal’ın ekonomik temeller üzerine kurulan dış politika anlayışı çoğu zaman olumlu sonuçlar vermemiştir. Türk dış politikasında yaşanan gelişmeler 1980’lerde belirlenen hedeflerin soğuk savaşın bitmesiyle birlikte geliştirilerek devam ettirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Turgut Özal’ın ekonomik temelli dış politikaya bakış açısı 1990’lar boyunca yürütülen ilişkilere de temel oluşturmaktadır. Özellikle ABD ile olan ilişkiler soğuk savaşın sonlanmasından itibaren “geliştirilmiş ortaklık” fikriyle pekiştirilmeye çalışılmıştır. Birçok alanda hedeflenen amaca ulaşılmasına karşın bazı konularda ABD ile sıkıntılar yaşanmıştır. Yaşanan sıkıntıların karşılıklı çıkarlar çerçevesinde en az hasarla ortadan kaldırılmasına özen gösterilmiştir. Özellikle ekonomik temelde ilişkilerin geliştirilmesi ve arttırılmasına önem verilmiştir. Siyasi ve askeri alanlardaki problemler en az hasarla atlatılmaya çalışılmıştır.

Darbe sonrası AT ilişkiler ABD ve SSCB ile olan ilişkilere nazaran daha sıkıntılı geçmiştir. Demokrasiye geçişten önce Bülend Ulusu hükümeti döneminde söylemler oldukça sertleştiği görülmektedir. Özal ile birlikte süreç hızlandırılmak istenmiş ve tam üyelik hayali canlı tutulmuştur. Özal’ın tam üyelik hedefleri Avrupa tarafından Türkiye’nin beklentilerini karşılayacak şekilde olmamıştır. Ancak Özal’ın tam üyelik hayali soğuk savaşın bitiminden 2002 tarihine kadar hep canlı kalacaktır. Soğuk savaş sonrası dönemde AB ile ilişkiler soğuk savaş öncesi dönem gibi çalkantılı geçmiştir. Bu çalkantı dönemlerin birkaçında Türkiye kazanımlar elde etmiştir. Ama ana hedef olan tam üyelik konusu mutlu sona ulaşamamıştır. Gümrük Birliği gerçekleşmiş, SSCB’den ayrılıp Avrupa’ya entegre olmaya çalışan diğer ülkeler gibi aday ülke statüsünü elde etmiştir. Ancak tam üyelik konusunda net ve büyük adımlara AB izin vermemiştir.

Soğuk savaşın sona ermesinden önce SSCB ile birçok anlaşma imzalanmış, karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilerek ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Soğuk savaşın son bulması, SSCB’nin yerini RF’ye devretmesi sonucu bu anlayış devam etmiştir. Ekonomik olarak birçok anlaşma imzalanmış, karşılıklı ziyaretler

Benzer Belgeler