• Sonuç bulunamadı

Soğuk Savaş sonrasında Türk dış politikasının yeniden yapılandırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Soğuk Savaş sonrasında Türk dış politikasının yeniden yapılandırılması"

Copied!
111
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA TÜRK DIŞ

POLİTİKASININ YENİDEN YAPILANDIRILMASI

Doğancan BAŞARDI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Dr. Öğr. Üy. Arif Behiç ÖZCAN

(2)
(3)
(4)

iii T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

encin

in

Adı Soyadı Doğancan BAŞARDI

Numarası 154229002002

Ana Bilim / Bilim

Dalı Uluslararası İlişkiler / Uluslararası İlişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üy. Arif Behiç ÖZCAN

Tezin Adı Soğuk Savaş Sonrasında Türk Dış Politikasının Yeniden Yapılandırılması

ÖZET

12 Eylül 1980 askeri darbesinin başlamasıyla birlikte, Türkiye hem iç hem de dış politikada yeni bir döneme girmiştir. 13 Aralık 1983 yılında, Başbakan seçilen Turgut Özal, "ekonomik temelli dış politika anlayışı" yürütmeye başlatmıştır. Türk dış politika ilişkileri de bu temele göre gelişmiştir. Türkiye'nin ABD ile olan ekonomik ilişkilerine paralel olarak, SSCB ile de ekonomik ilişkilerin gelişmesine büyük önem vermiştir. Fakat SSCB’nin dağılması sonucunda, Türkiye'de yeni sorunlar ve beklentiler ortaya çıkmıştır. 3 Kasım 2002 tarihine kadar, Türkiye'nin dış politikada ekonomik kazanımlar sağlamasına rağmen, birçok problemle de karşı karşıya kaldığı görülmüştür. 12 Eylül 1980 ile 3 Kasım 2002 tarihleri arasında Türkiye'nin dış politikasındaki gelişmeler iki bölümde incelenmiştir. İncelenen bu iki bölümde, Türk dış politikasının soğuk savaş öncesi ve sonrası dönemde nasıl bir boyut kazandığı ve soğuk savaşın bitmesiyle birlikte dış politika anlayışında bir farklılığın olup olmadığı incelenmiştir. Ayrıca, soğuk savaş öncesi dönemdeki dış politika hedeflerinin sağlanıp sağlanamadığı ve soğuk savaş sonrası döneme göre nasıl bir değişiklik gösterdiği araştırılmıştır. Sonuç olarak bu çalışma, Türk dış politikasının soğuk savaştan önce ve sonra nasıl etkilendiğini analiz ederek elde edilecek kavramları yorumlamayı amaçlamaktadır. Anahtar kelimeler: Türk dış politikası, Türkiye-ABD ilişkileri, Türkiye-AT

ilişkileri, Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-SSCB ilişkileri, Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkileri

(5)

iv T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

encin

in

Adı Soyadı Doğancan BAŞARDI

Numarası 154229002002

Ana Bilim / Bilim

Dalı Uluslararası İlişkiler / Uluslararası İlişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üy. Arif Behiç ÖZCAN

Tezin İngilizce Adı Reconstruction of Turkish Foreign Policy after the Cold War

SUMMARY

With the start of the 12 September 1980 military coup, Turkey has entered a new era in both internal and foreign policy. On 13 December 1983, Turgut Özal, who was elected as the Prime Minister, initiated an "economic-based foreign policy understanding". Turkish foreign policy relations has developed on this basis. In parallel with the Turkey economic relations with the US, the USSR has attached great importance to the development of economic relations. But as a result of the collapse of the USSR, it has revealed new challenges and expectations in Turkey. Up to 3 November 2002, despite providing economic benefits to Turkey's foreign policy has shown to be faced with many problems. In the process of between 12 September 1980 and 3 November 2002 developments in Turkey's foreign policy has been examined in two parts. In these two chapters examined, it is examined how Turkish foreign policy has gained a dimension in the pre-cold war and post- cold war period and whether there is a difference in the foreign policy understanding with the end of the cold war. In addition, it has been investigated whether the foreign policy goals in the pre-cold war period achieved and how it changes according to the post-cold war period. As a result, this study aims to interpret the concepts that will be obtained by analyzing how Turkish foreign policy is affected before and after the cold war.

Keywords: Turkish foreign policy, Turkey-USA relations, Turkey-EC relations, Turkey-EU relations, Turkey-USSR relations, Turkey-Russian Federation relations

(6)

v ÖNSÖZ

Bu çalışmanın hazırlanmasında yoğun bilgi birikimini, akademik tecrübesini ve desteğini esirgemeyen saygı değer hocam Dr. Öğr. Üy. Arif Behiç ÖZCAN’a teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim. Ayrıca çalışmamda değerli görüşlerini benimle paylaşan Öğr. Gör. İrşad BAYIRHAN’a ve manevi desteği ile her zaman yanımda olan Öğr. Gör. Enes BECER’e şükranlarımı sunarım. Yetişmemde emeği olan tüm hocalarıma minnettar olduğumu ifade etmek isterim.

(7)

vi KISALTMALAR

AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

AKKA: Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması

ANAP: Anavatan Partisi

AT: Avrupa Topluluğu

BM: Birleşmiş Milletler

BOTAŞ: Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi

DSP: Demokratik Sol Parti

EFTA: European Free Trade Association

EMK: Emekli

KEİ: Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü

KOB: Katılım Ortaklığı Belgesi MGK: Milli Güvenlik Konseyi

NATO: North Atlantic Treaty Organization

OECD: Organisation for Economic Co-operation and Development

ORG: Orgeneral

PASOK: Panhelenik Sosyalist Hareket

RF: Rusya Federasyonu

SEİA: Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TSK: Türk Silahlı Kuvvetleri

(8)

vii İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ...Hata! Yer işareti tanımlanmamış. Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ...Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

ÖZET ... iii SUMMARY ... iv ÖNSÖZ ... v KISALTMALAR ... vi İÇİNDEKİLER ... vii GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM 12.09.1980-31.12.1991 ARASI TÜRK DIŞ POLİTİKASI ... 6

1.1. Kenan Evren Dönemi Türk Dış Politikası ... 8

1.1.1. Türkiye-ABD İlişkileri ... 11

1.1.1.2. Rogers Planı ve Çevik Kuvvet ... 12

1.1.2. Türkiye-AT İlişkileri ... 15

1.1.2.1. Darbeden Sonra İlişkilerin Seyri ... 15

1.1.2.2. Darbe Sonrasında İlişkilerin Gerginleşmesi ... 16

1.1.3. Türkiye-SSCB İlişkileri ... 18

1.1.3.1. Darbeden Sonra İlk Temellerin Atılması ... 18

1.2. Turgut Özal Dönemi Türk Dış Politikası ... 19

1.2.1. Türkiye-ABD İlişkileri ... 20

1.2.1.1. Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması ... 20

1.2.1.2. Ermeni Karar Tasarıları ... 22

1.2.1.3. ABD Ziyareti ve Kota Problemi ... 24

1.2.1.4. Savunma Sanayi ve Güvenlik Algısı ... 26

1.2.2. Türkiye-AT İlişkileri ... 27

1.2.2.1. İlişkilerde Temel Problemler ... 28

1.2.2.2. Başvuru Öncesi Dönem ... 29

1.2.2.3. Tam Üyelik Başvurusu ... 30

1.2.2.4. Tam Üyelik Başvurusu Sonrası ... 32

1.2.2.5. Maastrich Anlaşması ... 35

(9)

viii

1.2.3.1. Siyasal İlişkiler ... 37

1.2.3.2. Ekonomik İlişkiler ... 40

İKİNCİ BÖLÜM 25.12.1991-03.11.2002 ARASI TÜRK DIŞ POLİTİKASI ... 42

2.1. Türkiye-ABD İlişkileri ... 45

2.1.1. 1990 ve Sonrasında Türkiye-ABD İlişkileri ... 46

2.1.2. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Bölgesel İşbirliği ... 47

2.1.2.1. Türkiye, ABD İlişkileri ve Orta Doğu ... 47

2.1.2.2. Körfez Savaşı... 48

2.1.2.3. Çekiç Güç Çerçevesinde Türkiye- ABD İlişkileri ... 49

2.1.3. Türkiye'nin Kuzey Irak Politikasında ABD Etkisi ... 50

2.1.4. ABD’nin Irak ve İran’ı Yalnızlaşma Politikası ve Türkiye ... 51

2.1.5. Türkiye-İsrail Yakınlaşması ve ABD ... 53

2.1.6. Balkanlar ve Türk-ABD Çıkarlarının Kesişmesi ... 54

2.1.7. Türkiye-AB İlişkileri ve ABD ... 55

2.1.8. Enerji Hatları Çerçevesinde Türkiye- ABD İlişkileri ... 56

2.1.9. Türkiye-ABD İlişkilerinin Gelişimi ... 57

2.1.9.1. Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA) ... 58

2.1.9.2. ABD Askeri ve Ekonomik Yardımı ... 59

2.1.9.3. ABD Silah Satışı Sorunu ... 62

2.1.9.4. Ekonomik ve Ticari İlişkiler ... 63

2.1.9.5. ABD, Türk-Yunan İlişkileri ve Kıbrıs Sorunu ... 64

2.1.9.6. Ermeni Sorunu ... 65

2.1.9.7. ABD, Siyasal İslam ve REFAHYOL İktidarı Dönemindeki İlişkiler ... 66

2.2. Türkiye-AB İlişkileri ... 68

2.2.1. Kopenhag Zirvesi ... 68

2.2.2. Gümrük Birliği Hedefleri ... 69

2.2.3. Gümrük Birliğine Doğru ... 69

2.2.4. Gümrük Birliği Kararları ... 71

2.2.5. Lüksemburg Zirvesi Öncesi ... 72

2.2.6. Lüksemburg Zirvesi Sonrası ... 73

(10)

ix

2.2.8. 1998 Yılı İlerleme Raporu ... 76

2.2.9. Köln Zirvesi ... 76

2.2.10. 1999 İlerleme Raporu ... 76

2.2.11. Helsinki Zirvesi ... 77

2.2.12. Katılım Ortaklığı Belgesi ( KOB ) ... 77

2.2.13. 2000 İlerleme Raporu ... 79

2.2.14. Nice Zirvesi ... 79

2.2.15. Ulusal Program... 80

2.2.16. 2001 ve 2002 İlerleme Raporları ... 80

2.3. Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkileri ... 81

2.3.1. Geliştirilen İlişkiler ... 81

2.3.2. Gerginleşen İlişkiler ... 84

SONUÇ ... 87

(11)

1 GİRİŞ

Günümüz Türkiye dış politikasını anlamak için 12 Eylül 1980 sonrası dönemin ve soğuk savaş sonrası dış politika felsefesinin iyi anlaşılması gerekmektedir. Darbe sonrasında özellikle ABD ve AT ile ilişkilerin etkileri hem soğuk savaş sonrası dönemin analizinin yapılmasında hem de günümüz dış politikasını anlamamız konusunda bizlere önemli ipuçları vermektedir. Soğuk savaşın sonlarına doğru SSCB ile kurulan ilişkilerin analizi bizlere soğuk savaş sonrası Rusya Federasyonu ile kurulan ilişkilerin daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Uluslararası ilişkiler disiplininde 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası Türk dış politikası konusunda birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu konu hakkında literatür de makaleler, tezler ve kitaplar bulunmaktadır. Özellikle Baskın Oran’ın editörlüğünde hazırlanan ve yazar ekininde birçok değerli akademisyenin bulunduğu “Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt 1,2,3” eseri bizlere Türk dış politikasını anlamamız konusunda bizlere oldukça yardımcı olmaktadır. Fahir Armaoğlu’nun “20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1995” eseri, alanında oldukça ehemmiyetlidir. Daha çok haber sunuculuğu ile tanıdığımız Mehmet Ali Birand’ın kaleme aldığı eserler, gazeteci gözüyle dış politikanın değerlendirilmesi ve analizinin yapılması açısından diğer eserlerden farklı bir yere sahiptir. Ali Faik Demir editörlüğünde hazırlanan “ Türk Dış Politikasında Liderler” eseri Türk siyasetinde önemli etkiler yapan siyasetçilerin hem iç hem dış siyaset anlayışını anlamamızda bize yardımcı olmaktadır.

Literatürde bu konu hakkında birçok değerli eser bulmak mümkündür. Bu çalışmada literatürde ki diğer çalışmalarda yer alan dış politika olaylarının tespitinden faydalanılmıştır. Faydalanılan dış politika olaylarından Türk dış politikasının soğuk savaş öncesi ve sonrası dönemde nasıl bir boyut kazandığı ve soğuk savaşın bitmesiyle birlikte dış politika anlayışında bir farklılığın olup olmadığı incelenmiştir. Ayrıca, soğuk savaş öncesi dönemdeki dış politika hedeflerinin sağlanıp sağlanamadığı ve soğuk savaş sonrası döneme göre nasıl bir değişiklik gösterdiği araştırılmıştır. Sonuç olarak bu çalışma, Türk dış politikasının soğuk savaştan önce ve sonra nasıl etkilendiğini analiz ederek elde edilecek kavramları yorumlamayı amaçlamıştır. Ayrıca

(12)

2

olumlu veya olumsuz sonuçlar doğuran gelişmelerin ileriye dönük etkiler yaratıp yaratmadığına dikkat çekilmeye çalışılmıştır.

1946-1991 zaman aralığı Soğuk savaş dönemi başlamış ve iki kutuplu sisteme geçilmiştir. SSCB ikini dünya savaşsının ardından güç kazanmasıyla birlikte ABD’ye karşı olan kutbun merkezini oluşturmuştur. Batı kutbunun merkezini ABD doğu kutbunun merkezini ise SSCB oluşturmaktadır. Batı ve doğu bloğu olarak adlandırılan sistem çoğu zaman NATO ve Varşova Paktı gibi örgütler ile de anılmıştır.

Soğuk savaşın son bulması çift kutuplu sisteminde ortadan kalkmasına ve ABD’nin başat güç olarak sahnede yer almasına sebep olmuştur. Tek kutuplu sistemde “Yeni Dünya Düzeni” ismi ile kullanılmaya başlanmıştır. İki kutuplu sistemin ortan kalması ve tek kutuplu sisteme dönüşmesi uluslararası arenada istikrar konusunun tekrar tartışılmasına sebep olmuştur. Neorealistlere göre bozulan güç dengesi tekrar sağlanacağı düşünülmektedir. Neorealistlere göre tek kutuplu sistem istikrarsızlığa neden olmaktadır. Neorealistlere göre yapısal dönüşüm uzak gözükmemektedir. Kutuplardan birinin yok olması ve tek kutup’un başat güç haline gelmesiyle birlikte uluslararası arenada tek kutup’a karşı bir birleşme söz konusu olacaktır.

Neorealist görüşün aksine farklı bir görüşte “iyiliksever hegemon” algısına vurgu yapılarak ABD’nin tehlikeli bir başat güç olmadığı imajı ortaya atılmıştır. Bu algıya göre tarihinde sömürgecilik geçmişi olmayan ABD diğer devletler tarafından tehdit olarak algılanmamalı ve ABD’yi dengelemeye gerek duyulmamalıdır.

Rusya SSCB’nin varisi konumunda tekrardan sahneye çıkmış ve hızla güç toplamaya çalışmışsa da ne RF nede başka herhangi bir güç başat güç konumuna gelen ABD ile tam anlamıyla yarışa girememiştir. Çift kutuplu sistemde SSCB’ye karşı kurulan NATO’nun işlevini yitireceği tartışmaları da sıkça gündeme gelmiştir. Soğuk savaşın ermesinden sonra NATO’ya yeni misyonlar yüklenmiş ve NATO’nun Varşova Paktı gibi ortadan kalkması engellenmiştir.

12 Eylül darbesinden sonra hem yurt içinde hem de yurt dışında Türkiye açısından güven ve istikrar ortamının sağlanması ümidi vardı. Bu beklentiler yerine

(13)

3

geldiği gibi çoğu zamanda beklenmedik uluslararası arenada etkiler yaratmıştır. 1983 seçimleri ile tekrar demokrasiye geçişini sağlayan Türkiye’yi başka bir sürpriz beklemektedir. 8 yıl sonra soğuk savaşın sona ermesi ve uluslararası düzenin yeniden kurulması, Türkiye’nin öneminin sorgulanması, SSCB’den ayrılan devletlerin AT ile bütünleşme hareketleri, yeni kurulmuş olan Rusya Federasyonu’nun Türkiye’ye karşı tutumunun nasıl olacağı gibi konular Türkiye’yi derinden etkilemiştir. Süleyman Demirel’in Türk dünyasına atıfları, Necmettin Erbakan’ın İslami kimliğe dayalı söylemleri ve biryandan da uzun süredir devam eden Batı’ya yönelim, Türkiye’de kimlik sorununa neden olmuştur.

Türk dış politikasının önemli bir yapı taşı olan ABD ile yürütülen ilişkiler o dönem ve sonrası için büyük öneme sahiptir. 12 Eylül darbesinin ABD destekli olup olmadığı halen büyük bir tartışma konusudur. Ayrıca SSCB’nin dağılmasından sonra ABD’nin yenidünya düzenini açıklaması, çift kutuplu sistemin ortadan kalması ve ABD’nin tek süper güç olarak uluslararası arenada sahne alması Türk dış politikasının şekillendirilmesinde büyük paya sahiptir.

Ayrıca uzun yıllardır devam eden Türkiye-AT arasındaki ilişkiler darbe sonrasında yeni bir boyut kazanmıştır. Türkiye’de yeniden demokrasiye geçilmesi ile birlikte Turgut Özal’ın etkin rol alması ile AT ile ilişkilerin yeni bir aşamaya geçilmesini sağlamıştır. SSCB’nin dağılmasından sonra AT’ nin genişleme programı Türkiye’yi yakından ve derinden etkilemektedir.

SSCB ile yürütülen ilişkiler, ABD ve AT’ ye oranla daha durağan olmasına rağmen Türk dış politikasını her zaman etkilemiştir. Özellikle Turgut Özal’ın ikili ilişkiler ile birlikte kurduğu ekonomik tabanlı ilişkiler SSCB’nin yerini alan Rusya Federasyonu ile olan ilişkilerinde temellerini oluşturmuştur.

Hem askeri darbe sonrası dönemi hem de uzun soluklu yarattığı etkileri anlayabilmek için dönemin siyasi olayları ve dış politika yapıcılarının karakteristik özelliklerinin iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. Yeni kurulan siyasi partiler siyaset arenasına çıkan yeni aktörler hem dönemi için hem de ilerisi için önemli etkiler yaratmıştır.

(14)

4

12 Eylül 1980-3 Kasım 2002 arasında 4 cumhurbaşkanı, 8 başbakan ve 16 dışişleri bakanı görev almıştır. Tüm bu karar alıcıların karakteristik özellikleri de Türkiye’nin iç ve dış politikasında önemli etkiler yaratmıştır. Kısa gibi görünen bu tarih aralığında, dış politika karar alma sürecinde 28 kişinin görev alması dönemin siyasi ve ekonomik olaylarının yanı sıra dış politika karar alıcılarının da iyi analiz yapılmasını gerektirmektedir. Dış politikada gerçekleşen siyasi, ekonomik vb gelişmeler ve dış politika karar alıcıların iyi analizinin yapılması hem o dönemin iyi anlaşılması hem de ileriye dönük etkilerinin tespiti için oldukça önemlidir.

Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyetinin 12 Eylül 1980 askeri darbesinden 3 Kasım 2002 tarihine kadar olan süreç içerisinde ABD, AT, AB) SSCB, RF ile olan siyasal ekonomik vb ilişkiler ve Türk dış politikasının karar alma sürecinde yer alan aktörlerin etkileri incelenecektir.

12 Eylül 1980-3 Kasım 2002 tarihleri arasındaki dış politika olayları iki bölüm altında incelenmiştir. Birinci bölümde 12 Eylül 1980 tarihinden soğuk savaşın sonuna kadarki dönem içerisinde Türkiye-ABD, Türkiye-AT ve Türkiye-SSCB ilişkileri incelenmiştir. Ayrıca bu dönem içerisinde dış politika karar alıcılarının üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır. Türk dış politikası bu dönem içerisinde ABD, AT, SSCB ile sınırlandırılmıştır.

İkinci bölümde soğuk savaşın bitişinden 3 Kasım 2002 tarihine kadarki dönem içerisinde Türkiye-ABD, Türkiye-AB ve Türkiye-RF ilişkileri incelenmiştir. Ayrıca bu dönem içerisin de dış politika karar alıcıları üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır. Türk dış politikası bu dönem içerisinde ABD, AT, RF ile sınırlandırılmıştır. Ancak soğuk savaşın bitmesiyle birlikte Avrupa, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu da yaşanan gelişmeler Türkiye-ABD, Türkiye-AB, Türkiye-RF ilişkilerine doğrudan etkiler yaratmıştır. Avrupa, Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu da Türkiye dış politikasını etkileyen önemli konular üzerinde de incelemeler yapılmıştır.

Çalışmanın son bölümünde ise 12 Eylül 1980-3Kasım 2002 tarihleri arasında incelenen Türkiye-ABD, Türkiye-AT, Türkiye-AB, Türkiye-SSCB, Türkiye-RF arasındaki siyasi, ekonomik vb olayların genel değerlendirilmesi yapılmıştır. Soğuk savaş öncesi durumunun tespiti ve soğuk savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının nasıl bir durumda seyir ettiği incelenmiştir. Soğuk savaş öncesi Türk dış politikası anlayışı ile soğuk savaş sonrası Türk dış politikasındaki arasındaki benzerlikler ve

(15)

5

farklılıkların tespit edilmeye çalışılmıştır. İki dönem içerisindeki benzer ve farklılıklar ile Türk dış politikasının amaçlarına ne ölçüde ulaştığı incelenmiştir. Küresel değişimler sonrası Türkiye’nin dış politika anlayışında değişimlerin ne yönde olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Küresel değişimler olmasına karşın Türkiye’nin belirlediği hedeflerin ne kadarına ulaştığı ne kadarında başarısız olduğu incelenmiştir. Türk dış politikasının 12 Eylül- 3 Kasım 2002 tarihleri arasındaki dış politika olayları incelenmiş ve soğuk savaş öncesi belirlenen dış politika anlayışının soğuk savaş sonrası dönemde nasıl bir boyut kazandığı ve devam ettirildiği incelenmiştir.

(16)

6 BİRİNCİ BÖLÜM

12.09.1980-31.12.1991 ARASI TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Dünyada önemli gelişmeler devam ederken Türkiye’de de gerçekleşen askeri darbe sonrası büyük değişimler yaşanmaya başlanmıştır. Türkiye’de demokrasi tekrar sekteye uğramıştır. Darbeye karşı uluslararası arenada karşıt bir tavır olması, zamanla Türkiye’yi zora sokacak durumlar yaşanmaya başlanmıştır.1

Uluslararası kapitalizm güç kazanmaya devam ederken buna paralel olarak da ABD gücünü arttırmaya devam etmektedir. Sovyetler 1970 sonlarına doğru İran ve Afganistan üzerinden elde ettiği avantajları kullanamadı. İzlenen süreç SSCB’yi büyük sıkıntılara itmiştir. Uzun yıllardır devam eden soğuk savaş 1980 sonrası özellikle Mihail Gorbaçov’un göreve gelmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır.2 Kendi kabuğuna çekilmeyle devam eden süreç daha sonradan SSCB’nin dağılmasına kadar uzanan süreci ardından getirmiştir.

Uzun yıllardır Yunanistan ile devam eden AT’ ye katılım yarışı 1980’lerin başında kaybedilmiştir. Bu olumsuz süreç devam ederken darbeyi gerçekleştiren askeri cunta yaptığı açıklamalar ile AT ile ilişkilerin sekteye uğratılmaması adına çaba sarf etmiştir.3 AT’ nin yeni genişleme dalgaları Türkiye’nin kaybettiği yarışı uzun sürede kazanamayacağının sinyallerini vermektedir.

Darbe öncesi dış politikada Yunanistan’ın NATO içerisindeki tutumu ve Çevik Kuvvet konusundaki tavrı, darbe sonrası Kenan Evren döneminde değişmek zorunda kalmıştır. 12 Eylül sonrasında ABD’nin darbecilere karşı sert tavır almaması için verilen tavizler olarak Türk Dış Politikası kayıtlarına geçmiştir.4

1 Pınar Kaya Özçelik, “12 Eylül’ü Anlamak”, http://www.politics.ankara.edu.tr/dergi/cilt66-sayi1-4_Pinar_Kaya_Ozcelik.pdf (01.01.2019)

2 Musa Qasımlı, SSCB Türkiye İlişkileri Türkiye'de 1980 Darbesi'nden SSCB'nin Dağılmasına Kadar, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2012, s. 297-298

3Erdem Gökhan, “12 Eylül Darbesi’nin Türkiye’nin Avrupa İle İlişkilerine Etkileri: Avrupa

Topluluğu ve Avrupa Konseyi’yle İlişkiler”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt 14, Sayı 1, 2015, s.38-39.

4 İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran(ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 2 1980-2001), İstanbul: İletişim Yayınları, 2001, s.45-48.

(17)

7

SSCB ve AT ile olan ilişkilerin devam ettiğini ve geliştirilmek istendiği sürekli olarak tekrarlanmıştır. Gerçekleştirilen bu tekrarlar darbecilerin uluslararası arenada kabul edilme çabalarıdır. Yapılan darbenin tepkiler çekmesinden korkulduğu için askeri yönetim özellikle ABD’den sonra SSCB ve AT’ nin de darbeye karşı daha ılımlı yaklaşmasını hedeflemiştir.5

Kenan Evren önderliğinde gerçekleştirilen darbe sonrasında geçilen demokratik düzende Türkiye’nin daha karlı çıkacağı öngörülmüştür. Özal, dış politikasını şekillendirirken ekonomik yönüne daha çok ağırlık vermiştir. Özal’a göre temel prensip, dış politikada sorunlar yaşanan bir ülke ile ekonomik ilişkiler düzeltilir ve geliştirilirse dış politika konusundaki sorunlarda son bulur, bakışına sahiptir.Özal döneminin ilk yıllarında ordu ve hükümet arasında çatışmalar yaşanmıştır. Yaşanan çatışmalar Türkiye dış politikasını çoğu zaman zor durumlarda bırakmıştır. Özal, ikinci hükümeti döneminde ordu etkisinden sıyrılıp daha aktif rol almaya dikkat etmiştir.6

Özal cumhurbaşkanı olduktan sonraki süreç hem dünya siyaseti hem de Türk Dış Politikasında önemli olaylar yaşanmaya başlamıştır. Özal, partisini ANAP Başkan Vekili Yıldırım Akbulut’a teslim etmiştir. Hem cumhurbaşkanı hem de partisi üzerinden hükümet üzerinde güç sahibi olmayı hedeflemiştir. Özellikle cumhurbaşkanı olduktan sonra ordu ve hükümet arasındaki çatışmalar yerini Özal’ın hâkimiyetine bırakmıştır.7

Özal’ın parti içerisindeki etkisi ilerleyen yıllarda da devam etmiştir. 1991 ANAP Kongresinde bu sefer Özal’ın desteği ile Mesut Yılmaz ANAP Genel Başkanı seçilmiştir. Özal’ın Akbulut hükümeti ve Yılmaz hükümetleri döneminde bakanları dahi seçtiği söylenmektedir. Özal’ın hayali, ABD başkanlık sistemine benzer bir sistemdir. Özal başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı görevlerini yürütürken dışişleri bakanlığını devre dışı bırakması ve bizzat kendisinin rol oynaması çoğu zaman problemler

5Baskın Oran, “Dönemin Bilançosu”, Baskın Oran(ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 2 1980-2001), İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s.25-33.

6 Nevra Yeraç Laçinok, “Turgut Özal”, Ali Faik Demir(ed.), Türk Dış Politikasında Liderler, Ankara, Bağlam Yayıncılık, 2007, s.562-564.

(18)

8

yaratmıştır. Mesut Yılmaz 1987-1990 arasında dışişleri bakanlığı görevini yürütürken Özal ile arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle görevini bırakmıştır.8

21 Şubat 1990–12 Ekim 1990 tarihleri arasında dışişleri bakanı olarak görev yapan Ticaret Hukuku Profesörü Ali H. Bozer, Özal’ın dış politikaya müdahale etme eğiliminin olduğundan bahsetmekte ancak görevde olduğu sürece kendisine müdahalede bulunmadığını da eklemektedir.9 Bu açıklamalara rağmen Ali Bozer, Özal ile Bush görüşmesinde ABD’li meslektaşını bulunması ancak kendisinin bulunmaması nedeniyle istifa etmiştir.

ANAP’ın 8 yıllık iktidar dönemi boyunca sırasıyla Vahit Halefoğlu, Mesut Yılmaz, Ali Bozer, Ahmet Kurtcebe Alptemuçin, Safa Giray olmak üzere toplam 5 dışişleri bakanı görev yapmıştır.10

İlk başlarda ordu ve hükümet arasındaki anlaşmazlık dış politikaya etki yaparken ilerleyen dönemlerde Özal ve dışişleri bakanları arasında yaşanan anlaşmazlıklar Türk Dış Politikasını etkilemiştir.11

ANAP iktidarı 20 Ekim 1991 tarihinde gerçekleşen seçim ile sonlanmıştır. Seçim sonuçları birçok ilginçlikler barındırmıştır. Bir kere tek başına ANAP iktidarı sona ermiştir. İkinci olarak yeniden Türkiye’de 12 Eylül öncesinde olduğu gibi, koalisyon hükümetlerinin kurulması gerekmiştir.12

1.1. Kenan Evren Dönemi Türk Dış Politikası

Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren liderliğinde gerçekleşen 12 Eylül 1980 darbesi Türkiye’nin dış politika sürecini derinden etkilemiştir. Türk demokrasisi büyük bir darbe almış, bölgesel ve küresel güçler ile olan ilişkiler yeni bir yöne sürüklenmiştir. Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmiş, parlamento kapatılmış ve Milli Güvenlik Konseyi,

8 Sami Zariç, 1983-93 Yılları Arasında Türk Siyasal Hayatında Anavatan Partisi ve Turgut Özal'ın Rolü, İstanbul: Hipernik Yayınları, 2017, s.90-121.

9 Mehmet Ali Birand, Soner Yalçın, The Özal Bir Davanın Öyküsü, İstanbul: Doğan Kitap, 2004, s.300.

10 Tekin, Okutan, a.g.e., s.299-301.

11 Ergun Özbudun, “Ordu ve Siyaset”, Levend Kılıç(ed.), Türk Siyasal Hayatı, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi, 2010, s.141-149.

(19)

9

Kenan Evren liderliğinde yönetimi eline almıştır. Bu süreçte dönemin siyasi liderleri olan Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit TSK tarafından gözaltına alınmıştır. Askeri diktatörlük rejiminin etkileri gün geçtikçe giderek artmaya devam etmiştir.13

Darbeden sonra Başbakan seçiminde zorlanılmış, ilk olarak Org. Kenan Evren düşünülmüştür. Ancak Org. Evren MGK Başkanlığı görevine devam etmiş ve başbakanlık görevine Emk. Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu getirilmiştir. Bu dönemde gerçekleşen bir diğer önemli atamada Turgut Özal’ın ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak göreve getirilmesidir. Ayrıca Turgut Özal’ın yakın arkadaşı olarak bilinen Kaya Erdem, Maliye Bakanlığı’na getirilmiştir. Bu süreçte yapılan atamalar ileride Türkiye iç ve dış politikasında önemli etkiler doğurmuştur.14

Bu süreçte basına yoğun sansür uygulanmış; TRT, MGK tekelinde kullanılmış, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit ile ilgili haber yapılması engellenmiş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, Tercüman gazeteleri uzun süre kapatılmış ve 400’ün üzerindeki gazeteci hakkında dava açılmıştır. Bu sıkı uygulamalar sonucunda yurt dışına siyasi sığınma talebi ile yoğun bir göç başlamıştır. Cezaevlerinde kalanlara yapılan insanlık dışı uygulamalar artmıştır. Birçok idam kararı uygulanmaya konulmuştur. Yapılan bu uygulamalar ilk başta ABD, AT tarafından göz ardı edilmesine rağmen ilerleyen süreçte Türkiye açısından büyük problemlere yol açmıştır.15

Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevine getirilen İlter Türkmen, ordunun yönetime el koyması ile ilgili bilgilendirme yapmak amacı ile NATO ülkelerinin büyükelçilerini davet etmiştir.Bu yapılan hareketin asıl amacı demokrasiye son vererek başa geçen iktidarın uluslararası ortamda kabul görmesini sağlamak ve ittifakların devam ettirileceği sinyalini vererek destek beklenmiştir.16

13 Nicos Poulantzas, Faşizm ve Diktatörlük, çev. Ahmet İnsel, İstanbul: İletişim Yayınları, 2016, s.370-375.

14 Uzgel, a.g.e., s.39.

15 Bülent Tanör, İki Anayasa 1961-1982, İstanbul: Beta Basım Yayım, 2013, s.140-145.

16 Merve Demiriz, Askeri Darbeler ve Türk Dış Politikası, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Atılım Üniversitesi, 2011, s.123.

(20)

10

16 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirdiği konuşmada Kenan Evren:

Türk ekonomisinin büyük sıkıntılar içinde olduğu, enflasyonun arttığı, sanayimizin tam işleyememesi sonunda üretimde düşüşler ve istikrarsızlık olduğu bilinmektedir. Memleketimizi içine düştüğü bu ekonomik gelişmeyi sağlayarak artan işgücüne yeni iş sahaları açmak amacıyla uygulanan istikrar programı yürütülecektir.

“Ekonominin tabii kanunlar içinde çalışması kolaylaştırılacak sosyal amaçlara bir an evvel ulaşılacaktır.

Türkiye’nin uyguladığı ekonomik istikrar programının OECD ülkeleri ve milletleri arası ekonomik ve finans kuruluşlarınca desteklenmesi sağlanacaktır.

… Yeni yönetim, her alanda olduğu gibi dış politika alanında da Atatürk ilkleri uyarınca, Türk Milleti’nin temel özlemleri doğrultusunda ve yine Atatürk’ün “ Yurtta Sulh Cihanda Sulh” deyiminde ifadesini bulan, barışçı bir dış politika izleyecektir.

Türkiye, bütün ülkelerle ilişkilerinde BM yasasında yer alan bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğüne saygı, iç işlerine karışmamak ve hak eşitliği ilkelerini esas alacaktır. Kendisi bu ülkelere riayet göstereceği gibi, başka ülkelerinde alınan ilkelere uymalarını titizlikle gözetecektir. Türkiye’ye, Türkiye’nin toprak ve ulus bütünlüğüne ve Türk vatandaşlarına yöneltilebilecek her türlü tecavüz ve tehdide de karşı konulacaktır.

Türkiye dünya ve bölge barışına elinden geldiği ölçüde katkıda bulunmak yolundaki geleneksel siyasetini sürdürecektir. Bu siyaset çerçevesinde bugünkü uluslar arası koşulların gereği olduğuna inandığı yumuşama sürecini de destekleyecektir.

Türkiye’nin güvenlik, politik ve ekonomik alanlarda taraf olduğu ikili ve çok taraflı bütün antlaşmalar geçerliliğini koruyacak ve Türkiye bunlardan doğan yükümlülüklerini karşılıklılık ilkesi uyarınca yerine getirmeye devam edecektir.17

O süreç içerisinde Türk Dış Politikasının beklentileri ve amaçları hakkında bize bilgi vermektedir.

17 Mehmet Emin Çağıran, “12 Eylül Darbesi ve Dış Politika Anlayışı”, Haydar Çakmak(ed.), Türk Dış Politikası 1919-2008, Ankara: Platin Yayınları, 2008, s.739-740.

(21)

11 1.1.1. Türkiye-ABD İlişkileri

Uluslararası arenada gerçekleşen olaylar ve Türkiye’de başarı ile sonuçlanan darbe girişimi iki ülke arasındaki ilişkilere de doğrudan etki yapmıştır. Gerek halk gerekse uzmanlar arasında ABD’nin bu darbeyi desteklediği yönünde yaygın bir inanış bulunmaktadır.18

ABD 12 Eylül günü gerçekleşen müdahaleyi anlayış ile karşıladığını açıklamış, Türkiye’ye yapılan yardımın devam edeceğini belirtmiştir. 13 Eylül günü ABD Büyükelçisi Robert Strausz-Hupe başkanın özel temsilcisi olarak Ankara’ya gelmiş on gün süresince temaslarda bulunmuştur. Darbe öncesinde ABD’nin Çevik Kuvvet ve U-2 uçuşları konusunda Türkiye’nin olumsuz tutum sergilemesine rağmen darbe sonrasında ABD’nin bu istemleri olumlu olarak görülmüş ve kabul edilmiştir. 12 Eylül’den önce Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ABD’ye gitmiş, darbeden bir gün önce ülkeye dönüş yapmış olması, ABD Başkanı’na darbe haberinin CIA uzmanı tarafından “ Sizin çocuklar darbeyi yaptı.” şeklinde iletmiştir. Yaşanan bu olaylar Kenan Evren ve ekibinin ABD tarafından desteklendiği yönündeki inanışı desteklemektedir.19

Darbeden hemen sonra Genelkurmay Başkanı Kenan Evren yaptığı basın toplantısında, tıpkı 27 Mayısta olduğu gibi, NATO dâhil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kaldığını açıklamıştır.20 MGK Genel Sekreterliğine NATO ve ABD yetkilileri ile iyi ilişkileri olan Orgeneral Haydar Saltık atanmıştır. Bu süreçten sonra ABD ile yoğun ve aktif bir dış politika izlenmeye çalışılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Kenan Evren Başbakan Bülend Ulusu yönetiminde 18 Kasım 1980 tarihinde Türkiye açısından çok önemli olan bir gelişme yaşanmıştır. Türkiye’nin elinde tutmuş olduğu çok önemli bir koz olan SEİA onaylanmıştır. SEİA ile 1985 tarihine kadar üsler, ekonomik, savunma, askeri yardım konularının sınırları çizilmiştir. SEİA onaylanması ile birlikte dış kaynak bularak borçların ödenmesi, tüketim mallarında ki kıtlık sorunun önüne geçilmesi gibi konularda önemli bir adım atılmıştır.

18 Muhsin Kadıoğlu, Küresel Sorunlara Karşı Ulusal Tavır, İstanbul: 21. Asır Yayınevi, 2010, s.117.124.

19 Demiriz, a.g.e.,s.127. 20 Uzgel, a.g.e., s.40.

(22)

12

Bu problemlere bulunan çare neticesinde halkın mevcut yönetime desteğini arttırmıştır.21

1.1.1.2. Rogers Planı ve Çevik Kuvvet

İkinci Kıbrıs harekâtı sonrası Yunanistan, NATO’yu harekâtı önlememekle suçlamış ve NATO’nun askeri kanadından çekilmiştir. Bunun sonucunda o zamana kadar Ege’de Türkiye’nin aleyhine olan bir durum fiilen sona ermiş ve NATO’ya giriş yıllarında Türkiye’nin önceliğini teşkil etmediğinden üzerinde fazla durulmadan Ege hava sahası ile Türk karasuları dışındaki deniz sahasının komuta kontrol işlevini tamamen Yunanistan’a bırakmış olan maddeler otomatik olarak yürürlüğünü yitirmiştir. Bu yetkileri de doğal olarak Türkiye devralmıştır.22

SSCB’nin Akdeniz’deki etkinliği, İran’da yaşanan olaylar, Afganistan’ın işgali ve sosyalist parti olan PASOK, NATO ve ABD karşıtı söylemler ile seçime hazırlanması ABD yetkilileri tarafından sıcak karşılanmamıştır. Yunanistan’ı kaybetmemek adına ABD ve NATO yetkilileri girişimleri başlamıştır.23

Darbeden yaklaşık bir ay sonra 6 Ekim’de ABD Büyükelçisi Spain, Evren’le görüşmüş Başkan Carter’ın NATO’nun güneydoğu kanadında bölünmüş olma sakıncasından söz eden ve bunun gecikmesinin bütün taraflar için trajedi olacağını bildiren mesajı iletmiştir.24 Kenan Evren’in ABD’nin bu isteği ile ilgili kuşkuları vardır. Özellikle Türkiye’nin bu iyi niyetine karşılık Yunanistan’ın nasıl bir tutum sergileyeceği büyük soru işaretidir. General Rogers Evren’in bu kuşkularına “asker sözü” ile karşılık vermiştir. General Roger’ın devreye girmesi ve karşılıklı görüşmeler sonunda Evren ikna edilmiştir.25

Türkiye’nin kararını değiştirmesinden endişelenen NATO yetkilileri hızlıca 20 Ekim 1980 tarihinde NATO Savunma Planlama Konseyini toplamıştır. NATO Savunma Planlama Konseyin de Yunanistan’ın askeri kanada dönüşü onaylanmıştır. Evren’in

21 Uzgel, a.g.e., s.39.

22 Füsun Türkmen, Türkiye ABD İlişkileri, İstanbul: Timaş Yayınları, 2012, s. 148-155.

23 Fuat Aksu, “Yunanistan’ın NATO Askeri Kanadına Dönüşü, NOTAM’ların Kaldırılması”,

http://www.turkishgreek.org/ikili-iliskiler/item/23-yunanistan-n-nato-askeri-kanad-na-doenuesue-notam-lar-n-kald-r-lmas (29.12.2018) 24 Uzgel, a.g.e., s. 39.

(23)

13

kuşkuları gerçeğe dönüşmüş 1981 yılında seçimi kazanan Papandreu hükümeti anlaşmayı tanımadığını açıklamıştır. Rogers iki yıl sonraki karşılaşmalarında Evren’e durumdan “üzüntü duyduğunu” belirtmiştir ve Türk dış politikası bununla yetinmek zorunda kalmıştır.26 Bu konudaki yaygın kanaat, kararın Evren ve NATO Avrupa Kuvvetleri Başkomutanı General Bernard Rogers arasında gereken düzenleme yapılmadan sözlü bir anlaşmayla alındığı ve Türkiye’nin mağdur edildiğidir.27

Bu noktada en çok dikkat edilmesi gereken nokta ise seçim ile göreve gelen bir hükümet kamuoyu baskısından ötürü böyle bir taviz veremezken veya vermekte zorlanırken askeri darbe ile başa gelen hükümetlerin kamuoyu baskısı karşısında daha esnek olabildiği göze çarpmaktadır.28

İran’da yaşanan İslam İnkılâbı, SSCB’nin Ortadoğu’da ve Körfez’de etkinliğini arttırma girişimleri, Afganistan’ın işgali, Camp David anlaşmalarının imzalanmasından Arap dünyasından dışlanması ve yalnız kalması ABD’nin bölgeye ayrı bir ilgi göstermesini sağlamıştır. Bu noktada bölgede hızlı hareket edebilmek adına Çevik Kuvvet’in oluşturulmasını bir kez daha gündeme getirecektir. Çevik Kuvvet 1980 yılları boyunca Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerde çok önemli bir paya sahiptir. Demirel hükümeti döneminde Çevik Kuvvet’e karşı olumsuz bir tutum sergilemiştir. Darbeden sonra Evren’in ise siyasal olarak bu teklife direnmesi oldukça zordur.29

Dış politika karar alma sürecinde Evren son sözü söyleyen kişi konumunda olduğu için ABD ve NATO yetkilileri, Milli Savunma Bakanını ve Dışişleri Bakanını göz ardı ederek direk Evren ile bu süreci yönetmekte ısrarcı olmuştur. Ancak Evren, Yunanistan olayından ders aldığını gösterir gibi ilk olarak bu teklife sıcak bakmadığını ama kapıların tam anlamıyla kapatmadığını açıklamıştır. Evren’in bu sürece karşı temkinli yaklaşmasının sebeplerinden birincisi darbe ve darbe sonrası uygulamalar ile sol kesim bastırılmıştır ama yinede sol kesimin verebileceği bir tepkiden çekinmektedir. İkincisi ABD Çevik Kuvvet amaç ve görevleri hakkında yeterli bilgilendirmede bulunmamaktadır. Üçüncü olarak Körfez ülkelerinin de barış zamanında Çevik

26 Uzgel, a.g.e., s. 42.

27 Türkmen, a.g.e., s. 148. 28Uzgel, a.g.e., s. 42-43 29A.g.e., s. 45-49.

(24)

14

Kuvvet’e tutumları sıcak değildir. Dördüncü olarak da Ortadoğu ile geliştirilen ekonomik ilişkilerin Çevik Kuvvet nedeniyle sekteye uğrayacak korkusudur.30

Türkiye’nin bu kaygılarını gidermek için Reagen yönetimi Çevik Kuvvet’in komutanlığını Florida’dan alıp NATO Avrupa Müttefik Komutanlığına bağlamıştır. Ayıraca Türkiye’yi ikna etmek için doğuda Türkiye’nin sekiz tümenine karşılık SSCB’nin on dokuz tümeni olduğunun üzerinde ısrarla durmuşlardır. Bu güvenlik konusundaki eksiklik Türkiye’yi rahatsız etmektedir. ABD’nin bu ısrarcı tutumuna karşılık Evren’in siyasal olarak bu duruma direnmesi oldukça zor gözükmektedir. Hem doğuda savunma eksikliğini gidermek hem de acil durumda daha kolay ve aktif hareket edebilmek adına ABD temsilcileri ile görüşmeler başlamıştır. Bu görüşmeler neticesinde 29 Kasım 1982 yılında General Necdet Öztorun ve Richard Pele Brüksel’de Mutabakat Muhtırasını imzalamıştır. İmzalanana Mutabakat Muhtırasına göre Muş ve Batman’da iki yeni teknolojiler ile iki yeni havalimanı yapımına ve on havalimanının modernleştirilmesine karar verilmiştir.31

Daha sonradan yetkililerin yapmış olduğu açıklamalara göre askeri üslerin NATO çerçevesinde kullanılacağı anlaşılmaktadır. NATO çerçevesinde kullanılması için diğer müttefiklerinin de onayının alınması gerekmektedir. Bu onayın alınması zorunluluğu da alan dışı bir harekâtın gerçekleşmesini oldukça zorlaştırmaktadır. Ayrıca üslerin kullanımı konusunda Türkiye kendi onayının alınması koşulunu ekletmiştir. Bu hamle ile Türkiye duruma göre karar verme yetkisine de doğrudan sahip olmuş ve kendini bir bakıma güven altına almıştır.32

Orgeneral Kenan Evren ve ekibinin gerçekleştirdiği darbe sonrasında ABD ile ilişkiler darbe öncesi döneme göre bakıldığında göreceli olarak daha yakın ve sıcak bir şekilde ilerlemiştir. Kimi zaman büyük tavizler verilmiş kimi zaman siyasal baskılara maruz kalınmışta olsa göreceli olarak daha önceki dönemlere göre daha istikrarlı ve yakın ilişkiler şeklinde gerçekleşmiştir. Çevik Kuvvet sorunun ortadan kaldırılması,

30 Alptekin Molla, “Soğuk Savaş Sonrası Körfez Krizleri ve Türkiye –ABD-NATO İlişkileri”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Cilt 7, Sayı 11, s. 39-40.

31 Uzgel, a.g.e., s. 45-48. 32A.g.e., s. 48.

(25)

15

SEİA’nın onaylanması ve Yunanistan’ın tekrar NATO’nun askeri kanadına dönmesi bu dönemde ABD ile ilişkilerin temelini oluşturmaktadır.33

1.1.2. Türkiye-AT İlişkileri

Darbe gerçekleştirildikten sonra Evren’in açıklamaları yeni kurulacak yönetimin AT ile olan ilişkilere çok önem verdiğini göstermektedir. Bunun başlıca amaçları yapılan darbenin AT tarafından desteklenebilir olması, siyasal olduğu gibi ekonomik olarak da AT’ nin desteğini kaybetmemek, Yunanistan’ın AT yolunda atmış olduğu büyük adımların gerisinde kalmama isteği yatmaktadır.34

1.1.2.1. Darbeden Sonra İlişkilerin Seyri

Türkiye darbeden sonra AT ile olan ilişkilerini en iyi verimli şekilde ilerletmeyi düşünürken AT tarafında ise farklı görüşler oluşmaya başlamıştır. Özellikle Fransa, Belçika ve Hollanda’nın karşıt görüşleri giderek keskin bir hal almaya başlamıştır. Temel görüşleri Yunanistan’daki darbe sonrasında askıya alınan süreç gibi Türkiye ile olan sürecin askıya alınması yönündedir. Almanya ve İngiltere ise darbe öncesi demokrasinin sekteye uğradığını ve işlevsiz bir hal aldığını, gerçekleşen darbenin bu problemi ortadan kaldıracağı ve demokratik düzeni yeniden ve gerekli şekilde kuracağı görüşündedir. Bu yüzden Türkiye ile yürütülen ilişkilerin kesilmesine karşı bir tutum sergilemişlerdir.35

Almanya ve İngiltere’nin desteklediği düşünce 16 Eylül’de gerçekleşen AT Bakanlar Konseyinde kabul edilmiştir. Gerçekleşen toplantıdan sonra yapılan açıklamada, Türk askeri makamları tarafından verilen, demokratik kurumların hızla yeniden kurulması, insan haklarına saygı gösterilmesi ve göz hapsinde tutulan politikacılara iyi davranılmasına ilişkin güvencelerin not edildiği ve bunlara uyulmasının istendiği vurgulanmıştır.36

33 Molla, a.g.m., s.34-37.

34 Erdem, a.g.m., s.38-39. 35A.g.m., s. 40.

36 Çağrı Erhan, Tuğrul Arat, “ AT’ yle İlişkiler”, Baskın Oran(ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 2 1980-2001), İstanbul: İletişim Yayınları, 2001, s. 84-85.

(26)

16

Ayrıca bu iki karşıt fikir Avrupa Parlamentosunda da ortaya çıkmıştır. Sosyalist ve komünist milletvekilleri ilişkilerin askıya alınması konusunda baskı yaparken muhafazakâr milletvekilleri ise bu görüşe karşı ilişkilerin devam ettirilmesi konusunda baskı gerçekleştirmiştir. En sonunda Bakanlar Konseyi gibi derhal demokrasiye geçilmesi konusunda karar alınmıştır.37

AT Bakanlar Konseyinde ve Avrupa Parlamentosunda alınan bu kararlar 12 Eylül darbesine ve sonrasındaki sürece Avrupa’nın desteğini göstermektedir. Evren ve darbeyi gerçekleştiren kadro zaman kazanmış gibi gözükse de karşıt protestolar hızla yükselmeye başlamıştır.

1.1.2.2. Darbe Sonrasında İlişkilerin Gerginleşmesi

Belçika, Hollanda, Fransa, Almanya ve Lüksemburg Türk vatandaşlarına vize uygulamaya başlamıştır. 3 Aralık 1980 tarihinde vize probleminin çözülmesi için Ortaklık Konseyi toplanmıştır. Gerçekleşen toplantıda Türkiye tarafı haklarının ihlal edildiği vurgusunu yapsa da başarıyla sonuçlanmamıştır. AT ülkeleri alınan kararın uluslararası hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Darbeden sonra gerçekleşen ilk Ortaklık Konseyi Türkiye’nin istediği şekilde sonuçlanmamıştır.38

1 Ocak 1981 tarihinde Yunanistan’ın AT’ ye tam üye tam üye olması yeni sorunların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Yıllardır süren mücadelede Yunanistan’ın başarıya ulaşmış olması Türkiye tarafında geri kalmış ve kaybetmiş psikolojisi içerisine girmesine neden olmuştur. Ayrıca Yunanistan’ın AT içerisinde ihraç ürünlerini kotasız ve gümrüksüz dolaştırması Türkiye ekonomisini sekteye uğratabileceği düşüncesi oluşmuştur. Ankara ve Atina arasında yaşanan problemler Atina tarafından AT’ ye taşınma ihtimali ortaya çıkmıştır. Bu problemler karşısında Türkiye bir şey yapma ihtiyacı hissetmiştir.39

Bu süreç devam ederken siyasi sığınma talepli mülteciler gittikleri Avrupa ülkelerinde lobi faaliyetlerine hızla devam etmiştir. Türkiye’nin Orta Doğu ile yürüttüğü ilişkilerin İsrail tarafından olumsuz karşılanmıştır. Bunun için Avrupa’da Türkiye’ye

37 Mehmet Ali Birand, Türkiye’nin Ortak Pazar Macerası, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1985, s. 412-415.

38 Erdem, a.g.m., s. 41-42. 39 A.g.m., s. 41-43.

(27)

17

karşı etkin bir lobi faaliyeti oluşturmaya başlamıştır. Yaşanan bu gelişmeler Türkiye’nin AT karşısındaki imajına oldukça zarar vermiştir.40 Giderek gerilen bu süreçte Avrupa Parlamentosu demokrasiye geçiş sürecinin ayrıntılarını ve belirli bir zaman doğrultusunda demokratik sürecin işleyebilir olmasını istemiştir. Aksi takdirde Avrupa Parlamentosu Konsey’den Ankara Anlaşması’yla kurulan ortaklık sürecinin askıya alınmasını talep etmiştir. Bu alınan kararlar Türkiye tarafından iyi niyetli olarak karşılanmamıştır.

5 Haziran 1981 tarihinde gerçekleşen Ortaklık Konseyi toplantısında Türkiye, ülkede demokrasiye dönüldükten sonra tam üyelik başvurusunda bulunacağını AT’ ye resmen bildirmiştir.41 Tüm bu gerginleşen ilişkiler çerçevesinde ilerisi için olumlu bir hava yaratması beklenebilirdi fakat öyle olmamıştır.

Ortaklık Konseyi’nde yapılan açıklamadan sonra Ekim 1981 tarihinde tüm siyasi partiler kapatılmış ve tüm mal varlıklarına MGK tarafından el konulmuştur. Avrupa Parlamentosunda gerçekleşen AT bütçe görüşmelerinde 4. Mali Protokol askıya alınması kararı alınmıştır. Alınan bu karar Türkiye tarafında endişe içinde karşılanmıştır. Hem siyasi hem ekonomik olarak soğuk bir dönemin başladığı anlaşılmaktadır.42

Bu bağlamda dönemin Bülend Ulusu başbakanlığındaki teknokrat ağırlıklı hükümeti “ Bizi istemeyeni biz de istemeyiz” açıklamasını yapmış, Kenan Evren de “ Biz kendimizi Avrupalı saymaktayız… Eğer Avrupa bunu kabul etmezse… Türkiye’nin başka gruplara bloklara katılması mümkündür.” ifadelerini kullanmıştır.43

17 Kasım 1982 yılında gerçekleşen yeni anayasa referandumu büyük çoğunlukla kabul edildi. Alınan sonuç Avrupa tarafından ise olumlu bir etki yaratmadı. Sıkıyönetim altında gerçekleşen referandumu Avrupa ülkeleri demokratik bulmadıklarını açıkladılar. Ayrıca 1983 yılına gelindiğinde siyasal partilerin kapatılması ve genel başkanlarının MGK tarafından veto edilmesi Avrupa tarafından olumsuz karşılandı. Avrupa

40 Birand, a.g.e., s. 425-427. 41 Erhan, Arat, a.g.e., s. 86.

42 Erdem a.g.m., s. 43-44.

43 Ali Balcı, Türkiye Dış Politikası İlkeler, Aktörler ve Uygulamalar, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 2017, s. 194.

(28)

18

Parlamentosu 13 Ekim 1983’te Türkiye’yi anti demokratik uygulamalar nedeniyle bir kez daha kınadı.44

1.1.3. Türkiye-SSCB İlişkileri

Darbe öncesinde yaşanan kaos ve anarşi durumundan SSCB sorumlu tutulmasına karşın SSCB tarafından bu durum gayet soğukkanlılıkla karşılanmıştır. Bu soğukkanlılığın en önemli sebeplerinden birisi daha önceden SSCB’de büyükelçilik görevi yürütmüş olan İlter Türkmen’in Dışişleri Bakanlığı görevine getirilmesidir. Türkmen, Türkiye ve SSCB arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için gayret gösteren önemli bir kişidir. Türkiye ve SSCB arasındaki ilişki AT ve ABD’ye göre daha durağan ilerlemiştir.

Uluslararası ortamda güç kaybetmemek adına darbeden sonra yapılan açıklamalarda SSCB ile ilişkilerin durumu hakkında da açıklama yer almaktadır. Ulusu hükümeti programında “…Sovyetler Birliği ile dostane ilişkilerimizin geliştirilmesine özel önem verilecektir” sözleri yer almıştır.45

1.1.3.1. Darbeden Sonra İlk Temellerin Atılması

Darbeden sonra gerçekleşen ilk görüşme 1981 yılında BM Genel Kurul toplantısında gerçekleşmiştir. Ardından 1982 yılında Dışişleri Bakanı Türkmen Moskova ziyaretinde bulunmuştur. Bu ziyarette ağırlıklı konu Türkiye’nin Çevik Kuvvet’e katılmasına karşı SSCB’nin duyduğu endişedir.

Siyasal gelişmeler bu süreçte daha karışık gözükse de ekonomik ilişkiler daha istikrarlı ve geleceğe dönük olarak ilerlemektedir. Darbeden sonra 1981 yılında Seydişehir Alüminyum Fabrikasının Genişletilmesine İlişkin Sözleşme imzalanmıştır. Ardından Ocak 1982 tarihinde imzalanan protokol ile ticaret hacmi genişletilmiştir. Bu protokolden dört ay sonra 20 Mayıs 1982 tarihinde “Ödemelerde Serbest Dövize Geçilmesine İlişkin Protokol” imzalanmıştır. Aynı zamanda 1977 tarihli

44 İlhan Tekeli, Selim İlkin, Türkiye ve Avrupa Birliği, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000, s. 110. 45 Erel Tellal, “ SSCB’yle İlişkileri”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 2 1980-2001), İstanbul: İletişim Yayınları, 2001, s. 163.

(29)

19

SSCB Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Yürürlüğe Girmesine İlişkin Program” imzalanmıştır.46

Siyasal olarak çekinceler ve endişeler bulunsa da ekonomik olarak iş birliği esasına dayalı ikili ilişkiler kurulmuştur. Gerçekleşen bu ekonomik faaliyetler ilerleyen zamanlarda Türkiye-SSCB arasındaki ekonomik ilişkilerinde temelini oluşturmuştur.

1.2. Turgut Özal Dönemi Türk Dış Politikası

Özal mühendis olmasına rağmen ekonomi ile ilgili görevler yürütmüştür. Darbe öncesinde üç yıl Dünya Bankası’nda görev almış, beş yılda Devlet Planlama Teşkilatında müsteşarlık görevini yürütmüştür. Amerika’ya gitmesi, teknolojik ve ekonomik gelişmeleri takip etmesi Özal’ı büyük ölçüde etkilemiştir. Özal’ın liderlik özelliklerine bu etkiler fazlasıyla yansımıştır. Ayrıca kendisinin ve ailesinin muhafazakâr olduğu bilinmektedir. Hem muhafazakâr kişiliği hem de Amerika’da gördüklerinden etkilenerek yeni bir kimlik oluşumu Özal’ın hem Doğu hem de Batı’ya yaklaşımlarının temelini oluşturmaktadır.47

Askeri yönetimin yerini demokratik bir yönetime devretme aşamasında Özal Mayıs 1983 tarihinde Anavatan Partisi’ni kurmuştur. İlk katıldığı 6 Kasım 1983 seçimlerini kazanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 19. Başbakanı olmuştur.48

Kurduğu Anavatan Partisi temel olarak ekonomi ve siyasi alanda liberalizmi öngörmektedir. Aktif ve çok yönlü dış politika Özal’ın temel prensipleri arasında yer almaktadır. Ayrıca yayınlanan hükümet programında “Dış politikalarımızın esası, Büyük Atatürk’ün tesis ettiği temel ilkeler istikametinde milli menfaatlerimizin en etkili şekilde korunması, bölgemizde ve dünyada barışın teminidir. Devletin devamlılığı dış politika felsefemizin temelini teşkil eder. Siyasi hayatta hassasiyet gösterilmesi zorunlu hususların başında dış politikanın bulunduğuna inanırız.49” İfadeleriyle Atatürkçü bir dış politikayı benimsediği görülmektedir. Özal’a göre Atatürkçü dış politika her şeyden

46 Tellal, a.g.e., s. 163.166.

47 Haydar Çakmak, “Turgut Özal’ın Dış Politika Felsefesi ve Uygulamaları”, Haydar Çakmak(ed.), Liderlerin Dış Politika Felsefesi ve Uygulamaları, İstanbul: Doğu Kitapevi, 2013, s. 117-126.

48 Tekin, Okutan, a.g.e., s. 199-200.

(30)

20

önce “Aktif” bir dış politikadır.50 Özal kendi aktif ve çok yönlü politika anlayışını bu sözler ile Atatürkçü dış politika anlayışı ile destelemek arzusundadır.

1.2.1. Türkiye-ABD İlişkileri

Darbeden sonra kurulan hükümetin desteklenmesi gibi demokratik düzene geçilmesiyle birlikte kurulan Özal Hükümeti de ABD tarafından desteklenmiştir. Özal ABD ile olan ilişlilere çok önem vermektedir. Açıklanan hükümet programında da bu konu unutulmamış ve hükümet programında şu ifadeler yer almıştır.“Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimizi dostluk, ittifak bağları ve karşılıklı menfaatlere dayalı bir anlayışla sürdürmeyi ve daha da güçlendirmeyi öngörüyoruz.51

Yeni kurulan hükümetin ABD ile olan siyasal ilişkileri birçok problem ile karşı karşıya kalmıştır. ABD’nin üslerin kullanımı konusundaki ısrarı devam etmektedir. Özal’a üslerin kullanımı için yoğun baskı yapılmaktadır. Ancak Özal, Ulusu Hükümeti zamanında sergilenen tavrı bozmamış ve 26 Nisan 1985 tarihinde Mutabakat Muhtırasının teknik yönleriyle ilgili 9 uygulama anlaşması yapmıştır.52

Orta Doğu coğrafyasında istikrarın oluşturulmasında ABD Türkiye’nin de katkılarını beklemektedir. Bu süreçte Türkiye’nin İsrail ile yakınlaşması hedeflenmektedir. Ayrıca Arap dünyasından dışlanan Mısır’ında yer aldığı üçlü bir blok oluşturulmasını hedeflemektedir. Türkiye, İsrail ve Mısır’ın yakınlaşması bölgede ABD etkinliğini de arttıracağı düşünülmektedir.

1.2.1.1. Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması

Ulusu hükümeti döneminde onaylanan SEİA’nın süresi Aralık 1985 tarihinde dolacaktır. Türkiye üç ay önceden değişiklik yapılması için ABD’ye nota vermiştir. Türkiye’nin amacı anlaşmanın iptali veya sorun çıkarmak değildir. Temel amaç aldığı yardımları arttırmak ve ekonomik ilişkilerde gelişim sağlamaktır.53 ABD’ye on maddelik talep listesi sunulmuştur. Taleplerin birkaçı kabul edilmiş birkaçı ABD

50 Laçinok, a.g.e., s. 554.

51https://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/HP45.htm (21.12.2018) 52 Uzgel, a.g.e., s. 50-51.

53 Emir Emre Doğan, Coni'nin Mehmet Düşmanlığı, İstanbul: Başlık Yayın Grubu, 2007, s. 84.85.

(31)

21

yönetimi tarafından ret edilmiştir. Türkiye ABD’nin bu tutumuna karşılık anlaşmayı bir yıl uzatma kararı almıştır.

İki ülke arasındaki temel problem Türkiye yükümlülüklerini yerine getirirken ABD yönetimi Kongre’nin etkisini öne sürerek yükümlülüklerini yerine getirmede problemler ortaya koyuyor olmasıdır. Kimi zamanda Kongre etkisini öne sürerek yardımlarda kesintiler gerçekleştirmektedir. Türkiye Kongre’nin bu etkisinden rahatsız olduğu için Kongre’yi aradan çıkararak ABD yönetimi ile doğrudan faaliyet gerçekleştirmek istemektedir. ABD yönetimi ise Kongre kozunun öneminin farkında olduğu için Türkiye’nin bu planına yanaşmamaktadır. Türkiye isteklerinin ABD tarafından karşılanmayacağını anlayarak taleplerinden vazgeçmiş ve ilk listedeki siyasal olmayan ekonomik ve teknik talepler öne sürmüştür. Bu gelişmeler yaşanırken Temsilciler Meclisi Ödenekler Alt Komisyonu 1987 yılı için Türkiye’ye verilmesi planlanan hibe ve yardımları üçte bir oranında düşürmüştür.54

Türkiye’nin ekonomik yardımlar ve iktisadi kolaylıklar için kullandığı SEİA’nın ters etki yarattığı görülmüştür. Türkiye’nin Kongre’yi aradan çıkararak ABD yönetimi ile doğrudan eylem gerçekleştirme planının sonuçları Türkiye açısından ağır olmuştur.

Bu yaşanan olumsuzluklardan sonra 16 Mart 1987 tarihinde dışişleri bakanları ek mektup değiş tokuş ederek SEİA’nın beş yıl daha uzatılmasına karar vermiştir. Ek mektuba gizli bir protokol konmuştur. Bu gizli protokole göre Türkiye üsler konusunda tavizler vermiştir. Bunun karşılığında kırk adet F-4 savaş uçağı hibe edilmesine, ticari yardımların ve askeri desteğin iyileştirilmesine karar verilmiştir. Ancak Kongre Türkiye’ye yapılan yardımlarda yüzde kırk beş kesintiye gittiğini açıklamıştır. Ayrıca ABD Kıbrıs’ta asker sayısının azaltılması ve verilen silahların Kıbrıs’a yollanmamasını talep etmektedir.55

Özal ABD’nin bu tutumuna tepki göstermiştir. Kongre’nin kararı değişene kadar Ek Mektup’un Bakanlar Kurulunda onaylanmayacağını duyurmuştur. Ek Mektup askıya

54 Sibel Kavuncu, “1990'larda Türkiye-ABD İlişkilerinde SEİA ve ABD Yardımı”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, 2013, s. 125.

55 Fahir Armaoğlu, Belgelerle Türk-Amerikan Münasebetleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1991, s. 308.311.

(32)

22

alınınca gizli protokolde devreye girmemektedir. Gizli protokolün devreye girmemesi üsler konusunda Türkiye’ye önemli bir koz vermektedir. Fakat Özal gerginleşen ilişkilerin Türkiye için iyi bir sonuç doğurmayacağını düşünmektedir. Gerginliği daha fazla uzatmamak adına Şubat 1988’de Ek Mektup’u ve gizli protokolü onaylamıştır. Bu süreç gerçekleşirken dikkat edilmesi gereken birkaç önemli noktalar mevcuttur. Birincisi 1982 tarihinden sonra hızla büyüyen dış borç Özal hükümetini zorlamaktadır. Özal verdiği kararlarda büyüyen dış borcu göz ardı etmesi mümkün değildir. O yüzden ABD ile yürütülen ilişkilerin gergin seyir etmesini istememektedir. İkincisi Kıbrıs’ta asker sayısının azaltılması ve verilen silahların Kıbrıs’a yollanmamasını talep etmesinin altına yatan neden ordu-hükümet arasındaki anlaşmazlıktır. Kıbrıs’ta asker sayısının arttırılması ve tank sevkiyatı ordunun hükümeti bilgilendirmeden gerçekleştirdiği bir faaliyettir. Hükümetin konudan bilgisinin olmaması Özal ve ABD arasında gerçekleşen süreci olumsuz etkilemiştir.56

1.2.1.2. Ermeni Karar Tasarıları

Özal Ermeni karar tasarılarının ABD tarafından Türkiye’ye karşı kullanılan biz koz olduğunu düşünmektedir. Özal’a göre karar tasarısının geçmesi Türkiye’yi etkilemesi söz konusu değildir. Hatta karar tasarısının geçmesi bir daha böyle bir problemin gündeme gelmemesi açısından da olumlu görülmüştür. TSK ve Dışişleri Bakanlığı Özal’ın bu tutumunun tam aksi yönde tavır sergilemektedir. TSK ve Dışişleri Bakanlığı karar tasarılarının Türkiye’ açısından olumsuz sonuç doğuracağı kanısındadır. Bunun içinde Özal’a yoğun baskı gerçekleştirmiştir.57

Ermeni lobisi 1980 tarihinden itibaren Ermeni soykırımının tanınması için yoğun çaba sarf etmiştir. Ağustos 1982 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığının yayınladığı raporda yer alan “Dışişleri Bakanlığı Türkiye hükümetinin Ermenilere soykırım uyguladığı yolundaki iddiaları kabul etmez.58”ifadeleri Ermeni Lobisi tarafından yoğun tepki almıştır. Rapordan bu ifadelerin çıkartılması için yoğun çaba sarf etmiştir. Ancak yoğun çabaları başarı ile sonuçlanmamıştır.

56 Uzgel, a.g.e., s. 55-59.

57 Ali Balcı, “Ermeni Tasarısı Nasıl Ele Alınır: Türkiye'nin Geliştirdiği Stratejiler”, http://www.abalci.com/2017/03/18/ermeni-tasarilari/ (16.01.2019)

(33)

23

Çabaları sonuçsuz kaldıktan sonra 1984 tarihinde Temsilciler Meclisinde 24 Nisanın “İnsanın İnsana Hunharlık Günü” olarak kabul edilmesi öngören tasarı sözlü oy kullanma yöntemi ile kabul edilmiştir. 1984 tarihinde Senato Dış İlişkiler Komitesinde “ABD dış politikasının belirlenmesi ve yürütülmesinde Ermeni soykırımı benzeri uygulamaların önlenmesi hususunun da göz önüne alınması59” tasarısı kabul edilmiştir. İki yılın ardından alınan bu sonuçlar Ermeni lobisi tarafından önemli bir zafer olarak görülmüştür.

Yaşanan bu süreç Türkiye’de yakından takip edilmektedir. Hem muhalefet hem kamuoyundan yoğun tepkiler başlamıştır. Özal ise yaşananlar daha temkinli yaklaşmaktadır. Özal’a göre yaşananlar ABD’de gerçekleşecek seçimler sebebiyle iç politika kaygısı olarak görülmektedir. Özal seçimlerden sonra alınan verilen bu hataların düzeltileceğini öngörmektedir.60

Karar tasarısı 4 Haziran 1985 tarihinde Temsilciler Meclisine getirilmiştir. Genel oya sunulan karar tasarısı 69 bilim adamının yayınladığı bildiri sonucu kabul edilmemiştir. Kabul edilmemesine rağmen tasarının kabul edilmesi için verilen oyların sayısı Türkiye’yi rahatsız etmiştir.61

Ermeni lobisi sürecin peşini bırakmamakta kararlıdır. Temsilciler Meclisi Posta ve Sivil Hizmetler Alt Komitesinden geçerek Temsilciler Meclisine sunulmasını 23 Nisan 1987 tarihinde başarmıştır. Türkiye tarafından yaşanan bu gelişmelere karşı hemen gelmiş ve Washington Büyükelçisi geri çağrılmıştır. Özal ABD Başkanı Reagan’a kaygılarını içeren bir mesaj iletmiştir. Kenan Evren ABD’ye planladığı gezisini iptal etmiştir. Temsilciler Meclisinde kararın onaylanmaması için Özal ABD yönetimine baskısını sürdürmüştür. Türkiye’nin girişimleri sonuç vermiş ve 8 Ağustos 1987 tarihinde gerçekleşen oylama yönünden karar kabul edilmemiştir.62

59Uzgel, a.g.e., s. 62.

60 Oğuz Çelikkol, “Ermeni “Soykırım” İddiaları, Amerikan Kongresi ve Türkiye”, Bilge Strateji, Cilt 7, Sayı 13, 2015, s. 23-25.

61 Uzgel, a.g.e., s. 62-63. 62 Çelikkol, a.g.m., s. 22.

(34)

24

Seçimlerden önce karar tasarısının geçeceği sözünü veren George Bush seçimleri kazanmıştır. Özal’da Cumhurbaşkanı olmuştur. Yaşanan bu değişimler sonrasında yeni bir sürecin başladığının sinyallerini vermektedir.

Senato Adalet Komisyonunda 24 Nisanın Ermeni Soykırımının yıl dönümü olarak kabul edilmesini içeren karar tasarısı kabul edilmiştir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve TSK yaşanan bu gelişmeden büyük endişe duymuştur. Bu kararın ABD parlamentosunda kabul edilmesi diğer ülkelerinde parlamentolarında kabul edilmesinin önünü açabilme ihtimali doğurmuştur. Bu süreci durdurmak adına geçici önlemler alınmaya başlanmıştır. Askeri ilişkilerin askıya alınması ve İncirlik üssünden gerçekleşen F-16 uçuşlarının engellenmesi en göze çarpan önlemlerdir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Yahudi lobisi ile irtibat kurmaya başlamıştır. Yahudi lobisi hem Türkiye’yi yanına çekmek hem de soykırıma uğrayan tek ulusun kendisi olduğu ve buna rakip istemediği için tasarının engellemesi için devreye girmiştir. Türkiye’nin çabası meyvelerini vermiş ve Senato karar tasarısını gündemine almamıştır. Türkiye’de geçici olarak aldığı önlemleri kaldırmıştır. Türkiye önlemleri kaldırdıktan kısa bir süre sonra ABD Başkanı Bush 24 Nisan 1990 tarihinde yazılı bir açıklama yapmıştır. “Bir milyonu

aşkın Ermeni’nin kurban verildiği katliamın 75. Yıl dönümünde bunu anma günü olarak kabul edenlere katılmak istediğini” yazılı açıklamasında ifade etmiştir.63

Ermeni karar tasarısı Türkiye gündemini oldukça meşgul etmiştir. Problemin ortadan kaldırılması için yoğun çaba sarf edilmiştir. Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise Özal’ın konuya yaklaşımı ile Dışişleri Bakanlığı ve TSK’nın konuya yaklaşımı oldukça farklı olmasıdır. Bu farklılıklar kimi zaten karar alma sürecinde olumsuz etkilerde yaratmıştır.

1.2.1.3. ABD Ziyareti ve Kota Problemi

Özal hükümeti döneminde ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve yeni pazarların oluşturulması fikri çok önemli bir yere sahiptir. ABD’nin ekonomik gücü göz önüne alındığında Özal bu ekonomik güçten daha fazla yararlanmak hedefindedir. Bu bağlamda Türkiye’de ki iş adamlarının da desteklediği “Daha az yardım, daha çok

63 Ömer Lütfi Taşçıoğlu, “ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti Dönemindeki Ermeni Politikaları”, https://millidusunce.com/misak/abdnin-turkiye-cumhuriyeti-donemindeki-ermeni-politikalari/ (15.01.2019)

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak realist teorinin dış politikadaki argümanlarından olan güç dengesi, devletlerin uluslararası sistemdeki hayatta kalabilme ve varlıklarını sürdürebilme

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununa göre terör; “Baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin

Değişen Ortadoğu dengeleri ve Batı ile İran’ın uzlaşma girişim- leri, Türk dış politikasının ulus- lararası alanda daha aktif bir rol üstlenmesine katkıda bulunabilir

Bunlar özetle Özal’ın pragmatik liderliğinin etkisiyle dış politikada geleneksel reaktif anlayışın terk edilerek, inisiyatif alan bölgesel sorunlara

Yukarıda bahsettiğimiz gibi askerî araçları içeren biçimde zorlayıcı diplomasinin ön plana çıkması ve Ordu’nun başlıca aktör olarak dış politikayı

Türkiye açısından ise So÷uk Savaú döneminde cephe ülkesiyken So÷uk Savaú sonrası Sovyetler Birli÷ini eskisi kadar tehdit unsuru olarak görmemesiyle birlikte

1. Federal Bağımsız Devletler Topluluğu Federal Ajansı, Federal Bağımsız Devletler Topluluğu Yurtdışında Yaşayan Yurttaşlar Ve Uluslararası İnsani

Örnek vermek gerekirse İran’ın iç ve dış politikalarında ortaya çıkan yansımalar, Irak sınırları içerisindeki farklı grupların mevcut ilişkileri,