• Sonuç bulunamadı

4. GEOMETRİK FORMLARIN KAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ Araştırmamızın konusu olan ‘20 yy resminde geometrik forma dayalı

4.1. Geometrik Biçimlemede Soyutlama Ve Soyut’un Belirlenmes

Kaba bir deyimle insanlar arası etkinliğin temelinde iletişim bulunmaktadır. İletişimin özünde ise sınırlandırmanın yer aldığı söylenebilir. Sınırlayıcı herhangi bir öğeye başvurmadan insanlar arası bir etkileşim neredeyse imkansız görünmektedir. İletinin sunuluşu ve geri dönüşü hangi ileti aracı –ses, sözcük, görüntü vs- kullanılırsa kullanılsın belli bir sınırlayıcı öğeye dayanması iletişimin zorunlu koşuludur denilebilir. Bu bağlamda herhangi bir şeyi tanımlamak sınırlandırmaktır, yargısına varılabilir. Bunu basit ve kısa bir örnekle açıklayalım: Su nedir? Sorusuna; “yeryüzünde bulunan doğal saydam sıvı” cevabını vererek belli nitelikleriyle sınırlandırmış oluruz, yani; doğal, saydam ve sıvı. Buna göre herhangi bir şeyin tanımlanmasının o şeyin nitelikler toplamıyla sınırlandırılması olduğu yargısına varmak yanlış olmayacaktır. Ancak bu elbetteki her alanın kendi referans noktalarıyla da bağımlı bir durumdur. Şöyle ki; yukarıdaki “su” tanımlamasını bir kimyacı “H2O” şeklinde tanımlayacağı gibi bir dilbilimci başka bir biçimde sınırlandırmaya gidecektir ve buna rağmen anlaşılırlığını kaybetmeyecektir.

Ne yazık ki kuramsal platformda her deyim, kavram “su” kadar berrak ve somut –özellikle sanat gibi sınırlandırmaya direnç gösteren bir alan ise- olmamaktadır. Sanat tarihi boyunca birçok eğilime yakıştırılan isimler ya tesadüf ya da alay olsun diye söylendiği ve daha sonra bunun genel bir kabul görerek yerleştiği bilinmektedir. Öte yandan bunların büsbütün alakasız olarak gerçekleştiğini düşünmek yanlış olacaktır. Dikkat edilirse, herhangi bir sanat biçimlemesini ya da düşünüşünü belirten sözcük ya da deyimlerin söz konusu anlayışın şu veya bu şekilde onun belli bir niteliğine denk düştüğü görülebilir. “Kübizm” bir sanat eğiliminin adı olmadan evvel elbetteki herhangi bir ortak anlaşılır anlama sahip değildi. Ancak onu ilk kullananların kullanım biçimlerine ve sözcüğün etimolojik yapısına bakıldığında bunun belli bir geometrik formu karşılayan “küp” sözcüğünden türediğini ve söz konusu sanat eğiliminin kullandığı geometrik biçimleme anlayışına denk düştüğünün farkına rahatlıkla varılabilir. Burada önemli olan kullanılan sözcüğün daha önce belli bir anlama sahip olup olmadığı ya da denkleştirildiği anlayış, durum, olgu veya varlığa denk düşüp düşmediği de değildir. Önemli olan

deyim ya da sözcüğün kullanıldığı alanın referansına çevrilip çevrilmediğidir. Dahası iletişimi sağlayabilecek niteliği elde edip etmediğidir.

Yukarıda gerekli gördüğümüz açıklamalardan sonra asıl belirlemeye çalıştığımız; “soyutlama” ve “soyut”un belirlenmesine ve çalışmamız açısından kullanımına geçebiliriz. “Soyut” sözcüğü tüm belirsizliğine rağmen bir sözlük anlamına sahip olup ve dayandığı referans alanına göre de –kesin bir görüş birliği olmasa da- (en azından kapsamı konusunda) bir anlam ve tanım elde eder. Türkçe’de ‘Som’un, eş deyişle bütünün niteliğini dile getiren ‘Somut’ deyiminin karşıtı olarak kullanılan soyut, ‘som’luğundan soyulmuş olanın niteliğini belirtir. Hint Avrupa dillerindeki kökeni ayırt edilmiş ve bir şeyden alınıp çıkarılmış anlamlarını dile getiren Latince’deki “Abstractum” deyimidir (Hançerlioğlu, 1993: c.6, 145). Soyut terimi sözlük anlamından çok kapsamı dolayısıyla problem yaratmaktadır. Yani soyut olanın sınırı nerede başlar nerede biter? Bir şey hangi koşulda somut veya soyutun kapsamına girer? gibi sorular sorulduğunda problemsel durum kendini belli etmektedir. Kimi kuramcı düşünürler bunu tekil ve tümel karşıtlığında belirlemeye çalışır. Buna göre de; tekil olarak “insan” “somut”u dile getirirken, tikel olarak “insanlık” “soyut”a denk düşer. Açıkçası bunu tam olarak açıklığa kavuşturma çabasına girersek içinden çıkılmaz uzun bir metin ortaya koyma tehlikesiyle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Bu bağlamda bizim için yararlı olan; “soyut” ve “soyutlama”yı sanat ve resim sanatı bağlamında konumlandırmamız gibi görünmektedir.

Çağdaş sanat kuramcılarından Marcel Brion’a göre “soyut” sözcüğü elbetteki belirsiz bir anlam teşkil etmektedir. Ancak bunu sanat için kullanıyorsam, tek neden daha iyi bir sözcüğe sahip olmadığım içindir. Bu durum sadece soyut sözcüğünde değil pek çok üslup deyimleri keyfidir. “Soyut Sanat” deyimi Barok, Gotik vs gibi deyimlerden daha uygun ya da daha az uygun değildir. Anlaşılması gereken bu deyimlerin birer etiket olduğu ve farklı anlayışlara sahip yapıtların sözsel düzeyde anlaşılır kılmak gibi pratik işlere sahip olduklarıdır. Buna göre de biz onları aşağı yukarı elde ettikleri bir değer ve alışıldığı anlamda kullanırız. Sanat anlamında ‘soyut’ deyiminin kullanımının yarattığı belirgin güçlük “soyut sanat” ve

“soyutlayıcı sanat” ayrımında ortaya çıkmaktadır. Brion’a göre “salt soyut sanat” ile “soyutlayıcı sanat” başka başka şeylere denk düşerler (Tunalı, 1996:118). Temelde böyle bir güçlüğün ortaya çıkması kimi sanat yapıtlarının somut varlıkların belli niteliklerinin göz ardı edilmeksizin temel geometrik biçimler nezdinde bir biçimlemeye varıldığı takdirde, salt geometrik formlar ya da herhangi bir dış varlık referansına ve ortak anlamlar ilgisine başvurulmadan yapılan çalışmalarla aynı kategoride ele alınıp alınmayacağı noktasında mevcut olur.

Kübist biçimleme anlayışı yukarıda belirtilen güçlüğe tipik bir örnek oluşturmaktadır. Bilindiği gibi kübist biçimlemede doğal nesne ve görünümlerden hareket edildiği halde buna sadık kalınmayıp geometrik bir parçalama ve geometrik bir tasarıma uğratılırdı. Buna karşılık Neoplastisizmde ya da Süprematist biçimlemede salt resimsel (ya da –geometrik biçimsel) biçim ilgileri söz konusu olduğundan, bu çalışmalardaki formlar doğal form ve görünümleriyle ne biçim ne de içerik düzeyinde bir ilişki söz konusu olmayacaktır.

Sonuç olarak soyutlama ya da soyutlayıcı sanattan kastedilen; “Doğa biçimlerinden hareket ederek, nesneleri sadece salt biçimlere geri götürerek doğa ile bir içerik ilgisi içinde olmasa bile, biçim ilgisi içinde bulunan bir sanat anlaşılır (…) Salt soyut sanat, kendine özgü, doğa dışı bir salt biçimler dünyasıdır (Tunalı, 1996: 118). Söz konusu iki deyimi çalışmamız içerisindeki kullanımı yukarıda belirtilen belirlemeler şeklinde olmaktadır.

4.2. Geometrik Formların Resimde Saf Yaratım Unsuru Olarak