• Sonuç bulunamadı

Genç ve Çocukların Gelişimine Aykırı Yayınlar

2.2. Kurul Kararlarının Yargısal Denetimi

2.2.2. Yayın İlkelerinin İhlaline İlişkin Kararlar

2.2.2.9. Genç ve Çocukların Gelişimine Aykırı Yayınlar

Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (z) bendinde yazılı olan Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması ilkesi 4756 sayılı Kanunla 3984 sayılı Radyo Ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda yapılan değişiklik sonucu bu halini almıştır. Bu yayın ilkesinin söz konusu değişiklikten önceki hali ise Çocukların ve gençlerin fiziksel, zihinsel, ruhsal ve ahlaki gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek yayın yapılmaması esası şeklindeydi. Üst Kurul, anılan yayın ilkesine aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarma veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilemesini isteme yetkisine sahiptir. Kurul bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde ihlâle konu olan programın yayını, bir ilâ on iki kez arasında durdurulmasına karar verebilir. Yayını durdurulan programların yerine, aynı yayın kuşağında ve reklamsız olarak, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına Üst Kurulca hazırlattırılacak eğitim, kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlakî gelişimi, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, Türk dilinin güzel kullanımı ve çevre eğitimi konularında programlar yayınlanması da zorunludur. Aykırılığın tekrarı halinde, idarî para cezası uygulanır. Yayın ilkelerine aykırılığın, ihlâl tarihinden itibaren, izleyen bir yıl içinde tekrarı halinde bu idarî para cezaları yüzde elli oranında artırılır. Eğer yayın ilkelerine aykırılığın, ihlâl tarihinden itibaren takip eden bir yıl içinde üçüncü kez tekrarında ihlâlin ağırlığına göre izin uygulaması bir yıla kadar geçici olarak durdurulur. Kurul zaman zaman bu maddeyi işleterek yaptırım kararları alabilmektedir.Kurul bu bende dayanarak vermiş olduğu bir karara ilişkin yargısal süreç aşağıdaki gibidir.

Dava, davacı şirkete ait "………" logosuyla yayın yapan televizyon kuruluşunun 09.04.2003 tarihli "Ana Haber Bülteni"nde "kamyon şoförünün hayata son bakışı" alt yazısıyla Bolu'da meydana gelen trafik kazasında can çekişen kamyon şoförünün ölüm anı hiç bir karartma yapılmadan, yakın çekim ekrana getirilmek suretiyle, 3984 sayılı Yasa'nın 4/z bendinin ihlâl edildiğinden bahisle, televizyon kuruluşunun uyarılmasına ilişkin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun 07.05.2003 tarih ve 30 sayılı işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi'nce; Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Okulöncesi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden seçilen üç öğretim üyesinden oluşan bilirkişi kuruluna

Mahkemelerince yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen raporda, haberde, trafikte dikkatli olmayı özendirmekten çok, adım adım bir kişinin yaşamının sona ermesinin görüntülerinin yansıtıldığı, bu görüntülerin ana haber bülteninde verilmesinin yayın ilkelerine aykırı olduğu yönünde görüş belirtildiği, bu durumda yayın kuruluşunun anılan yayın ilkesini ihlâl ettiği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davada, davalı idare, sözkonusu yayının, 3984 sayılı Yasa'nın, radyo ve televizyonların kamu hizmeti anlayışı içerisinde uymaları gereken ilkelerden "Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlâkî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması" esasına aykırı olduğunu; davacı ise, amacın trafikte dikkatsiz araç kullanmanın en acı sonucunu seyirciye göstermek olduğunu iddia etmektedir. Böyle olunca, söz konusu haber yayınının anılan yayın ilkesine aykırı olup olmadığının saptanabilmesi, her şeyden önce, haberin yayın saati dikkate alındığında ve içerik itibariyle, çocuk ve gençler üzerinde söz konusu Yasa hükmünde belirtilen etkileri yaratıp yaratmayacağının belirlenmesine bağlıdır. Bu belirleme ise, bilirkişinin, çocuk ve gençlerin ruh sağlığı ve hastalıkları konusunda uzman olmasıyla olanaklıdır. Oysa; davada, bilirkişi olarak, eğitim fakültesinden öğretim üyeleri seçilmiştir. Bu kişilerden, çocuk ve gençlerin ruh sağlığı ile ilgili akademik bilgi gerektiren konuda uzmanlık beklenmesi mümkün değildir. Nitekim düzenledikleri raporda, kaza haberi tekrarlandıktan sonra, haberin trafikte dikkatli olmayı özendirmekten çok, adım adım bir kişinin yaşamının sona ermesinin görüntülerini yansıttığı yönünde, bu konuda eğitim almayanların da yapabilecekleri türden yorum yapılmış olması da, bilirkişilerin konunun uzmanı olmadıklarını göstermektedir. Görüldüğü üzere; davada, seçilen kişilerin seçiminde hata yapılmıştır. Bu yüzden; söz konusu kişilerden oluşturulan kurulun düzenlediği rapora dayanılarak verilen temyize konu kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Danıştay söz konusu kararı haklı olarak bozmuştur131. Yargılama Hukuku'nda, bilirkişi, davanın çözümünün gerektirdiği özel veya teknik bilgiyi

131 D13D 14.06.2005 günlü ve E:2005/1113,K:2005/3096 sayılı kararı(Yayınlanmamış Danıştay

yargıca sağlayan kişi olarak tanımlanmaktadır. 2577 sayılı Kanun'un 31 inci maddesinin 1 inci fıkrasında göndermede bulunulan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun, "Ehlivukuf" başlıklı 275. maddesinde, mahkemenin, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği yolundaki düzenlemesi, kanun koyucunun da bu tanımı benimsediğini göstermektedir. Buna göre; çözümü, yargıcın mesleği gereği bilmek durumunda olmadığı, özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren davada bilirkişilik yapabilecek olanların kendilerinden istenilen bilgi konusunda uzman olmaları, bilirkişilik müessesesinin, niteliği gereğidir. Ayrıca; yargılama sonunda verilen kararın güvenilirliliği bakımından seçilen bilirkişinin kendisinden istenilen özel veya teknik bilgi konusundaki uzmanlığının, davanın taraflarında herhangi bir kuşkuya yol açmayacak biçimde açık olması da zorunludur. Söz konusu açıklık ise, ancak, bilirkişinin kendisinden istenilen bu bilgiye mesleği gereği sahip bulunması ile sağlanabilir. Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden bir program kapsamında olup olmadığının belirlenmesi teknik bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan işleme konu yayının hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olmayışı, bu konuda uzman sosyolog, çocuk psikiyatristlerinden oluşturulacak bir heyete bilirkişi incelemesi yaptırılmasını gerektirmektedir. Danıştay da zaten bu maddeye ilişkin uyuşmazlıklarda Mahkemelerden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemektedir.