• Sonuç bulunamadı

4. JEOMORFOLOJİ

4.3. Ana Jeomorfolojik Üniteler

4.3.4. Ovalık Sahalar

4.3.4.3. Gembos Polyesi

Gembos Polyesi üzerine yapılan ilk araştırmalarda, W. Penck burasının bir senklinale tekabül ettiğini söylemektedir (Alagöz, 1944: 30). Ancak daha sonraki çalışmalarda buranın kuzey-güney yönlü faylar boyunca oluşmuş bir tektono-karstik çukurluk olduğu anlaşılmıştır.

Gembos Polyesi’nin uzunluğu ortalama 13 km, genişliği 1,5 km’dir. Ve batıdan net bir şekilde faylarla sınırlanmıştır (Ardos, 1995: 139). Deniz seviyesine göre ortalama yükseltisi 1205 m olan Gembos Ovası'nın, yüzölçümü 16 km2

dir. Ovanın kuzeybatı uzantısı görünümündeki Alacamaşat Boğazı'nın Derebucak şehrine kadar olan bölümüyle birlikte 20 km2 yi aşmaktadır.

Gembos Polyesi şekil olarak bir vadiye benzer (Şekil 34) (Foto 9). Kuzey ucunda yer alan hum özelliğindeki tepenin gerisindeki flüvio-karstik uvala ve devamındaki küçük bir eşikle Kızılova Polyesi'ne bağlanır. Öte yandan ovanın güney

60

kenarında aynı özellikteki bir eşikle Manavgat Çayı'na doğru uzanan karşılaşmış kuru bir dereye bağlanmaktadır. Bu özellik Gembos Polyesi’nin, eski Manavgat Nehri'nin bir kolunun karstlaşması ile oluştuğunu gösterir. Vadi sisteminin bozulmasında, polyenin batısından geçen faylar etkili olmuştur. Bu faylara bağlı olarak meydana gelen düdenler, yüzey akışını yeraltına geçirerek, eski akarsu sisteminin karstlaşma sonucu askıda kalmalarına yol açmıştır. Buna göre Gembos Polyesi, Kuvaterner başlarında Manavgat Çayı'nın ilk hidrografik sistemine dâhil iken; daha sonra vukua gelen tektonik hareketlerle, bu sistemin parçalanması sonucu, karstlaşarak kapalı bir havza özelliğini almıştır (Kurt, 2000: 78).

61

Foto 9:Gembos Polyesi (Güneyden Kuzeye)

Kaynak: http://www.google.com/earth/ (05. 9. 2013)

Gembos Polyesi'nin tabanı kalın bir alüvyal örtü ile kaplanmıştır. Bu alüvyonların büyük bir bölümü sel karakterli Ulu Dere ve kolları tarafından getirilmiştir. Buna karşılık doğu ve güneydoğu kesimlerde yer yer terra-rossalar da görülmektedir. D.S.İ. IV. Bölge Müdürlüğü'nün 1968 yılında Pınarbaşı Köyünün 5 km güneydoğusunda, polye tabanında açtığı ve 121 m derinliğe ulaşan sondaj kuyusunda, alüvyon kalınlığının 36 m olduğu, bunun altındaki birimin ise karstlaşmaya elverişli Kretase kalkerleri olduğu öğrenilmiştir (Selçuk Biricik, 1982: 88).

Tıpkı Eynif Polyesi gibi yağışlı aylarda polye tabanında geçici bir göl oluşmaktadır. Nisan ayında yapılan arazi çalışmalarında polye tabanın bir kısmının sular altında kaldığı gözlemlenmiştir (Foto 10).

62

Foto 10:Gembos Polye tabanı ve oluşan geçici göl(Fotoğrafın Çekildiği Nokta:

Doğudan batıya doğru, K 37o

16’ 33” – D 31o 27’ 29”).

4.3.5. Karstik Şekiller

Batı Toroslar bölümü Türkiye’de karstın en gelişmiş, gerek yüzey, gerekse derinlik karstının en çok olduğu yerdir ve bütün karstik şekiller (lapya, dolin, uvala, polye, düden, mağara vb.) mevcuttur (Ardos, 1992: 80).

Bildiği üzere genel olarak karstlaşma saf ve kalın kireçtaşları üzerinde daha kolay olarak gelişir (Atalay, 2005: 250). Nitekim yapılan araştırmalara göre en güzel karstik şekiller, içersinde % 96’nın üzerinde CaCO3 olan kalkerlerde görülür (Pekcan, 1995: 17). Jips, anhidrid, kayatuzu, kalsit gibi karstik minerallerin hâkim olduğu yerlerde karstlaşma ile oluşan şekil unsurları kolayca deforme olduklarından buralarda uvala ve polyelerin tipik özelliklerini görmek mümkün değildir (Selçuk Biricik, 2009: 127). Araştırma sahasındaki en yaygın formasyon ise saf ve kalın

63

Mesozoyik (Neritik Kireçtaşı) kalkerlerdir. Araştırma sahasında geniş bir alan kaplayan kalkerler, karstik şekillerin oluşumuna da en uygun imkânı vermiştir.

4.3.5.1. Lapyalar

Lapyalar, ilçe genelinde oldukça yaygın görülen karstik unsurların başında gelir. Özellikle Manavgat Çayı’nın kuzeyi ve polyeler etrafındaki Tekneli T. (2114 m), Çeşgar T. (2288 m), Muymulca Dağı (1764 m), Kavanoz Dağı (1635 m), Karıncalı Dağı, Akdağ (1984 m), Kaklık Dağı (1870 m)’da bulunan çıplak kalker blokları üzerinde suların serbestçe aktıkları sahalarda (serbest lapyalar) 2 cm genişlikte, 1 cm derinlikte oyuklar şeklinde kanalcıklı (Foto 11)ve 5 cm genişlikte, 3 cm derinlikteki oluklu (Foto 12) lapyalar belirgin haldedir.

Foto 11:Kireçtaşı blokları üzerinde oluşmuş kanalcıklı lapyalar(Fotoğrafın

Çekildiği Nokta: K 37o

64

Foto 12:Kireçtaşı blokları üzerinde oluşmuş oluklu lapyalar(Fotoğrafın Çekildiği

Nokta: K 37o 05’ 22 ” – D 31o 35’ 47”).

4.3.5.2. Dolinler

Karstik arazilerdeki makro şekillerden biri olan dolinler karstik gelişim sürecinin de en önemli göstergelerinden biridir. Dolayısıyla bir sahanın jeomorfolojik ve hidrojeolojik karstik gelişiminin belirlenebilmesi için öncelikle dolin tiplerini iyi bilmek ve adlarını doğru koymak gerekmektedir (Doğan, 2004: 250).

Dolinler, araştırma sahasında özellikle yükseltinin 1250 m üstündeki Eynif ve Gembos Polyeleri arasındaki bölgede yoğunluk göstermektedir. Dolinlerin özellikle belirli bir yükseltiden sonra yoğunluk göstermesinin sebebi karlı iklimdir. Çünkü suyun katı halde kayaçlar üzerinde tutunması ancak kar ile mümkün olabilir (Buldur, 1991: 11). Bu karların yaz aylarında tamamen ya da kısmen erimesinden oluşan ve fazlaca karbonik gaz ihtiva eden soğuk su, mevcut lapya ve diyaklâzları genişleterek dolinleri oluşturmuştur. Bu bölgenin dışında Eynif Polyesi’nin

65

etrafındaki Yaylacık Dağı (1870 m), Muymulca Dağı (1764 m), Düş Dağı (1573 m), Kavanoz Dağı (1635 m), Karıncalı Dağı, Akdağ (1984 m), Kaklık Dağı (1870) ve Manavgat Çayı’nın kuzeyindeki Kalbur T. ( 1398 m) civarında yoğunluk arz etmektedir (Şekil 35).

Araştırma sahasında ki dolinlerin büyük bir kısmı yatay bünyeli kalkerler üzerinde, uzaktan bakıldığında daire veya elips biçiminde görünen, derinlikleri genişliklerine göre az olan ve dip kısmındaki düzlükte erimeden arta kalan terra rossaların bulunduğu erime dolini şeklindedir (Foto 13).

Foto 13:Araştırma sahasındaki bir erime dolini ve tabanında erime artığı terra

66

67

4.3.5.3. Uvalalar

Birbirlerine komşu olan birkaç dolinin gelişmeleri sonucu, onları birbirlerinden ayıran eşik sahaları zamanla küçülüp daralır ve ortadan kalkarlar (Hoşgören, 2003: 86). Bu şekilde dolinlerin birleşmesiyle oluşmuş uvalalar araştırma sahasında birkaç yerde gözlemlenebilmiştir. Araştırma sahasındaki uvalalar; Helessa Tepe’nin (1406 m) kuş uçumu yaklaşık 3 km batısında, Sobuca Polyesi’nin doğusunda bir tepe ile ayrılan noktada ve Akdağ’ın (1984 m) 2 km kuzeybatısında (Çimriği) yayla yerleşmesi olarak kullanılan, 3 ayrı uvala tespit edilmiştir. Araştırma sahasındaki birçok uvala zamanla birleşerek bölgedeki polyeleri oluşturmuşlardır. Örneğin; Yukarı Eynif Ovası ile Aşağı Eynif Ovası’nı birleşmeden önce iki ayrı uvala olarak düşünülebilir.

Karst jeomorfolojisinin en son aşaması olan polyeler ise, bir önceki bölümde (Ovalık Sahalar) detaylı bir şekilde değinildiği için yinelenmeyecektir.

4.3.5.4. Mağaralar

İbradı ilçesi iki önemli karstik mağaraya sahiptir. 1. Gürlevik Mağarası, 2. Altınbeşik Mağarası’dır (Şekil 21).

Gürlevik Mağarası, Yukarı Eynif Ovası'nın doğu kenarında, Başlar Köyü'nü geçtikten sonra yolun sağında; yola yaklaşık olarak 500-600 m mesafede yer almaktadır. Güzergâh boyunca büyük kalker bloklarını aşarak geçilir. Mağaranın giriş ağzı, oval bir şekilde yaklaşık 6 x 10 m ebadındadır. Gürlevik Mağarası, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda bir diaklaz boyunca gelişmiştir. Sözü edilen mağarada yapılan speleolojik amaçlı incelemede, giriş kısmından itibaren 28 m’lik inişten sonra 270 m kadar güneydoğu yönünde ilerlenmiş ve içerisinde sifonlar, dev kazanı ve çok sayıda göl mevcuttur. Mağaranın yan duvarları ve tabanı tamamen çamurludur (Kurt, 2001: 107). Gürlevik Mağarası, Eynif Polyesi tabanındaki düdenler vasıtasıyla yeraltına intikal eden suları yer altı nehrine ulaştıran bir yer altı suyoludur. Karstlaşma sonucu gelişen yer altı suyolları polye tabanının yüzeysel sularını doğu ve güneydoğuya doğru Manavgat Çayı havzasına ulaştırmaktadır.

Altınbeşik Mağarası ve çevresi aynı zamanda Türkiye’nin ilk ve tek “Mağara Milli Park” özelliğini taşımaktadır. Burası İbradı’nın 12 km güneyinde,

68

Manavgat'ın 55 km kuzeyinde yer almaktadır ve deniz seviyesinden yüksekliği 450 m’dir. Altınbeşik Mağarası Manavgat Nehri Vadisi'nin batısına düşmekte olup Ürünlü Köyü'nden ulaşılabilir. Altınbeşik Mağarası ismini, hemen üstündeki Altınbeşik Tepesi’den almaktadır, ayrıca mağaranın diğer ismi “Düdensuyu Mağarası” olarak isimlendirilmektedir (Sür, 1994: 16).

Altınbeşik Mağarası Mesozoyik (Kretase) kalkerleri içerisinde bulunmaktadır (Foto 14). Daha önce yapılmış çalışmalar incelendiğinde Altınbeşik Mağarasının bilinen uzunluğunun 1840 m kadardır (Pekcan, 1995: 45). Fakat daha sonra MTA’nın detaylı çalışmaları sonucunda mağaranın şuan ki bilinen uzunluğu 4500 m olarak belirtilmiştir (Nazik, 2008: 62). Bu uzunluğu ile Türkiye sıralamasında 8. sırada yer almaktadır. Mağara ağzından itibaren 125 m uzunluğunda bir gölle başlamaktadır (Foto 15). Gölün derinliği yer yer 15 m’ye ulaşmaktadır (Nazik, 2008: 88). Gölün orta kısmında doğal bir kaya bloğundan oluşmuş bir köprü bulunmaktadır. Gölün sonunda 44 m yüksekliğinde tüm salonu kaplayan bir traverten yer almaktadır. Ardından üç kolla devam eden mağarada; aktif kol; 8 m yüksekliğinde bir deliğe kadar araştırılmıştır. Mağara ancak yaz ve sonbahar aylarında girişe uygundur. Mağarada ilkbahar ve kış mevsimlerinde, Manavgat Çayı’na çok büyük su boşaltımları olmaktadır.

69

Foto 14: Kretase kalkerler içerisinde bulunan Altınbeşik Mağarası (Fotoğrafın

Çekildiği Nokta: K 37o

02’ 20 ” – D 31o 37’ 57”)

Foto 15: Altınbeşik Mağarası girişi (Fotoğrafın Çekildiği Nokta: K 37o 02’ 19 ” – D 31o 37’ 56”)

70

4.3.5.5. Düdenler

Düdenler yâda ponorlar bilindiği üzere karstik bölgelerin, Türkçe’de suyutan terimiyle anılan tipik kuyulardır. Bunlar genellikle karstik çatlakların genişlemeleri ve alttaki yer altı mağara ve galerileriyle birleşmeleri sonucunda oluşurlar. Platoluk sahalarda olduğu gibi, özellikle polye ve uvala kenarlarında daha sık rastlanır. Polyelerin kenarlarında oluşmuş düdenler ise ova tabanı ile yamaçların birleştikleri yerde bulunurlar. Bunlar çatlak sistemleri veya mağara ağızlarıdır. Bu sebepten suyu biraz daha kolay boşaltabilirler. Fakat düdenler ister polye tabanında ister kenarında olsun su boşaltma kapasitesi sınırlıdır. Bunun için Gembos ve Eynif Polyeleri’nde olduğu gibi yeraltı su seviyesinin yükseldiği yağışlı mevsimlerde polye tabanını su basar.

Araştırma sahasında toplam 32 adet düden tespit edilmiştir. Bu düdenlerin yoğun olarak görüldüğü yerler tahmin edildiği gibi polye kenarlarıdır (Şekil 21).

Gembos Polye tabanı ve kenarında 20 civarında düden vardır. Bu düdenlerin 11 tanesi araştırma sahası içinde kalmaktadır. Özellikle polyenin batı kenarı boyunca sıralanmış düdenler bir fay çizgisine bağlı olarak gelişmişlerdir. Polye tabanın batısındaki fay çizgisi üzerinde bulunan bu düdenler, fayın derinlere doğru devam ettiği ve bu suretle suların hareketini kolaylaştırdığı için, düdenlerin tıkalı kalması uzun sürmemektedir (Selçuk Biricik, 1982: 89). Bunun sonucunda da polye tabanındaki mevsimlik gölün ömrü uzun olmamaktadır.

Eynif Polyesi içerisinde 9 adet düden tespit edilmiştir. Yağışlı aylarda bazı düdenler taban suyun yükselmesiyle beraber birer kaynak özelliği kazanmaktadır. Yaz kuraklığının yaşandığı zamanlarda ise subatan karakterini kazanmaktadır. Yukarı Eynif Ovası'nın batı kenarında Başlar Köyünün hizasındaki Tomaklar Düdeni 15 m derinlikte ve kuyu biçiminde olup, küçük bir obruk teşekkülünü andırmaktadır (Kurt, 2001: 110). Polye tabanının su ile kaplandığı dönemlerde az miktarda su çekmekte ve böylece düden rolü oynamaktadır. Başlar Köyü civarında kalan düdenlerin ise tamamı subatan karakterlidir. Aşağı Eynif Ovası’nın güneyinde 950 m yükseltide Beyçayırı düdeni yer almaktadır.

71

Sobuca Polyesi’nde iki adet düden bulunmaktadır. Polyenin kabaca güneyinde bulunan düdenler mevsimlik derelerin sularını drene eden subatan karakterlidir. Araştırma sahasındaki diğer düdenler ise platoluk sahalara birer ikişer dağılmış vaziyettedir.

Gembos, Eynif ve Sobuca Polyelerinde bulunan düdenlerin bir başka özelliği de polye tabanındaki suları yer altından karstik suyolları vasıtasıyla Manavgat Çayı’na ulaştırmalarıdır.

72

5. HİDROGRAFYA 5.1. Akarsular

İbradı İlçesinin en önemli akarsuyu ilçenin güneydoğusundan geçen Manavgat Çayı’dır. İlçe sınırları içerisindeki diğer akarsular, kuru dere niteliğinde olup ciddi bir akım değerine sahip değillerdir. Bu yüzden ilçenin akarsuları, Manavgat Çayı ve Kuru Dereler olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir.

5.1.1. Manavgat Çayı

Araştırma sahası, bölgedeki en önemli akarsu olan Manavgat Çayı ve kolları tarafından drene edilmektedir. Yaklaşık 1600 km2

lik yüzeysel su toplama alanına sahiptir (Akyol, 1949: 10). Manavgat Çayı, zirvesi 2120 m olan Seyran Dağı’nın yamaçlarından doğan kaynakların birleşmesi ile ortaya çıkar ve 93 km aktıktan sonra Akdeniz’e ulaşır (Güney, 2004: 126).

Manavgat Çayı kaynaklarını Akseki ve İbradı platolarının çevresinden alır (Şekil 36). Ve akımının 2/3’ünü karstik kaynaklar karşılar. Oldukça uzun bir kurak devrenin olmasına karşılık yılın tamamında su taşıması, karstik kaynaklarla beslenmesinin bir sonucudur (İzbırak, 1978: 18). Irmağın suyu tuzluluk ve alkalilik bakımından birinci sınıf sulama suyu niteliğindedir (Antalya İli Arazi Varlığı, 1993: 14).

Manavgat Çayı’nın yukarı kesiminde Şahapyurdu Deresi olarak Kuzeybatı- Güneydoğu yönlü akarken sonrasında bir dirsek yapar ve Güneybatı yönlü akmaya başlar. Bu dirseğe kadar akarsuyun açmış olduğu vadi çok derin olmamakla birlikte asıl boğaz vadi karakterini bu dirsekten sonra kazanmaya başlar. Manavgat Çayı bu yaptığı dirsekten 3 km sonra İbradı ilçe sınırları içine girer ve ilçe sınırları içerisinde yaklaşık 13 km kendi açtığı derin vadi içerisinde akar (Şekil 36).

Araştırma sahası dâhilinde Manavgat Çayı’nın tali kollarını; batıdan gelen Göndeles Dere ve Değirmen Dere oluşturmaktadır. Manavgat Çayı’nı besleyen bu iki dere mevsimsel akarsu niteliğinde olup yağışlı aylarda katkı sağlamaktadır. Göndeles D. 4 km, Değirmen D. ise 13 km uzunluğa sahiptir.

73

Manavgat Çayı’na katılan diğer tali kollardan bazıları ise, Alihoca Suyu, Kuru Dere, Yazı Dere, Karagöz Dere ve Kışyurdu Dere’dir. Manavgat Çayı kuvvetli kaynaklar ve yukarıda bahsedilen yan dereler tarafından beslenerek gittikçe büyük bir akarsu görünümünü alarak Oymapınar Baraj gölüne (Foto 16) ulaşır. Manavgat Çayı’nın en önemli kaynağı Oymapınar Barajı altında kalan Dumanlı kaynağıdır. Dumanlı kaynağı, Delik Ağzı Düdeni olarak da isimlendirilir (Saraçoğlu, 1990: 202). Dumanlı kaynağı tek bir gözden boşalan dünyanın en büyük karst kaynağı kabul edilmektedir. Ortalama debi yaklaşık 50 m3/s olan kaynağın minimum boşalım miktarı 20-30 m3/s olduğu tahmin edilmektedir (Koyuncu, 2003: 25).

Manavgat Çayı, iki yanı çok dik bir boğazda bulunan Oymapınar Barajı'ndan sonra vadisini gittikçe genişleterek 2 km güneyde bulunan Manavgat Barajı gölüne katılmaktadır. Manavgat Barajı'ndan sonra bu akarsu menderesler çizerek batı tarafına doğru akmaya devam eder.

Foto 16:Manavgat Çayı’nın aşağı çığırında yer alan, Oymapınar Baraj Gölü

(Doğudan-Batıya, Fotoğrafın Çekildiği Nokta: K 36o

74

Manavgat Çayı ovaya indiği yerlerde batıdan gelen Kargı Çayı'nı alır. Burası ile deniz arasındaki mesafe yaklaşık 10 km'dir. Manavgat Çayı ilçe merkezine 6 km uzaklıktayken, sert konglomera basamağını aşarken ünlü şelalesini oluşturur (Güney, 2004: 126). Sular yüksekten düşmese de, oldukça yaygın bir alanda güzel bir görünüm oluşturur. Şelaleden 8 km sonra Manavgat Çayı, sularını Çayağzı mevkiinden tek bir ağızdan Akdeniz’e boşaltır.

Manavgat Çayı üzerinde 3 adet DSİ 13. Bölge Müdürlüğü’ne ait akım gözlem istasyonu bulunmaktadır. Birincisi araştırma sahası içerisinde bulunan Şahap

Köprü istasyonu, ikincisi Akseki sınırlarındaki Sinanhoca istasyonu ve üçüncüsü

Manavgat’taki çağlayanın 1 km kuzeyindeki Şelale akım gözlem istasyonudur. Araştırma sahası içerisinde bulunan Şahap Köprü akım gözlem istasyonunun (Foto 17) yükseltesi 432 m, yağış alanı 438 km2 olup, koordinatları K 37o 04’ 23 ” – D 31o 39’ 26” ‘dir. Akseki’deki Sinanhoca akım gözlem istasyonun yükseltisi 245 m, yağış alanı 625.6 km2, koordinatları K 36o

58’ 46 ” – D 31o 36’ 31” ‘dir. Manavgat’taki Şelale akım gözlem istasyonunun yükseltisi 4 m, yağış alanı 1324.4 km² olup, koordinatları K 36o

49’ 00 ” – D 31o 27’ 06” ‘dir. Hidrolojide su yılı ekim ayından başlayıp ardı sıra gelen senenin ekim ayına kadar olan müddete denir (İnandık, 1960: 20). Manavgat Çayı’nın akım verilerine ait grafik ve tablolar bu esasa göre ekim ayından başlatılmıştır.

75

76

Foto 17: Araştırma sahasında, Manavgat Çayı üzerinde bulunan Şahap Köprü akım

gözlem istasyonu (Mayıs-2013, Fotoğrafın Çekildiği Nokta: K 37o

04’ 23 ” – D 31o 39’ 26”)

Şahap Köprü A.G.İ.’in 1992-2010 yılları arasında ölçülmüş aylık ortalama akım değerleri incelendiğinde akımın en fazla olduğu aylar Nisan (37,8 m3/s), Şubat (35,3 m3/s) ve Mart (34,3 m3/s)’dır. Akım değerlerinin en düşük olduğu aylar ise Eylül (0,5 m3/s), Ağustos (1,2 m3

/s) ve Ekim (1,7 m3/s) aylarıdır (Tablo 17), (Şekil 37).

77

Tablo 17: Şahap Köprü A.G.İ.’de 1992-2010 Yılları Arasında Ölçülen

Aylık Ortalama Akım Değerleri

ŞAHAP KÖPRÜ A.G.İ (Aylık Ortalama, m3

/s)

E K A O Ş M N M H T A E

1,7 15,2 33,5 29,4 35,3 34,3 37,8 22,0 7,5 2,7 1,2 0,5

Kaynak: DSİ Akım Gözlem Yıllığı

Şekil 37:Şahap Köprü A.G.İ.’de 1992-2010 Yılları Arasında Ölçülen Aylık

Ortalama Akım Değerleri

Sinanhoca A.G.İ.’in 1994-2011 yılları arasında ölçülmüş aylık ortalama akım değerleri incelendiğinde akımın en fazla olduğu aylar Şubat (112,8 m3

/s), Nisan (111,6 m3/s) ve Mart (103,3 m3/s)’dır. Akım değerlerinin en düşük olduğu aylar ise Ekim (9,3 m3/s), Eylül (10,1 m3/s) ve Ağustos (19,7 m3/s) aylarıdır (Tablo 18), (Şekil 38). 0,0 5,0 10,0 15,0 20,0 25,0 30,0 35,0 40,0 E K A O Ş M N M H T A E Aylık ort. (m3/s) ŞAHAP KÖPRÜ A.G.İ.

78

Tablo 18: Sinanhoca A.G.İ.’de 1994-2011 Yılları Arasında Ölçülen Aylık

Ortalama Akım Değerleri

SİNANHOCA A.G.İ (Aylık Ortalama, m3

/s)

E K A O Ş M N M H T A E

9,3 43,7 99,8 101,1 112,8 103,3 111,6 87,5 54,5 34,5 19,7 10,1

Kaynak: DSİ Akım Gözlem Yıllığı

Şekil 38:Sinanhoca A.G.İ.’de 1994-2011 Yılları Arasında Ölçülen Aylık Ortalama

Akım Değerleri

Şelale A.G.İ.’in 1994-2010 yılları arasında ölçülmüş aylık ortalama akım değerleri incelendiğinde akımın en fazla olduğu aylar Şubat (221,6 m3

/s), Ocak (199,1 m3/s) ve Aralık (187,1 m3/s)’dır. Akım değerlerinin en düşük olduğu aylar ise Eylül (51,4 m3

/s), Ekim (51,5 m3/s) ve Ağustos (60,9 m3/s) aylarıdır (Tablo 19), (Şekil 39). 0,0 20,0 40,0 60,0 80,0 100,0 120,0 E K A O Ş M N M H T A E Aylık ort. (m3/s) SİNANHOCA A.G.İ.

79

Tablo 19: Şelale A.G.İ.’de 1994-2010 Yılları Arasında Ölçülen Aylık

Ortalama Akım Değerleri

ŞELALE A.G.İ (Aylık Ortalama, m3/s)

E K A O Ş M N M H T A E

51.5 110.0 187.1 199.1 221.6 170.4 172.4 138.5 101.3 74.8 60.9 51.4

Kaynak: DSİ Akım Gözlem Yıllığı

Şekil 39:Şelale A.G.İ.’de 1994-2010 Yılları Arasında Ölçülen Aylık Ortalama Akım

Değerleri

Manavgat Çayı üzerinde bulunan akım gözlem istasyonlarının verileri incelendiğinde akım değerleri arasında ciddi bir farkın olduğu görülmüştür. Manavgat Çayı, uzun süren kurak devreye rağmen, yılın büyük bölümünde özellikle aşağı çığırında yüksek miktarda su taşıması ile dikkati çeker. Akdeniz bölgesindeki büyük akarsular, asgari ve azami seviyelerinin orantısı bakımından yurdumuzda akarsuların maksimum ve minimum seviyeleri arasında farkın en fazla olduğu Ege Bölgesi akarsularının arkasından ikinci sırada yer almaktadır (İnandık, Cöntürk, 1960: 20). 0,0 50,0 100,0 150,0 200,0 250,0 E K A O Ş M N M H T A E Aylık ort. (m3/s) ŞELALE A.G.İ.

80

Manavgat Çayı’nın akımı üzerinde üç farklı faktör etkilidir. Birincisi yağmur şeklinde düşen yağışlar, ikincisi bahar aylarında gerçekleşen kar erimeleri ve üçüncüsü karstik kaynaklardır.

Akım gözlem istasyonlarının verileri incelendiğinde, Şahap Köprü ve Sinanhoca istasyonlarının akım değerleriyle Şelale istasyonun değerleri karşılaştırıldığında ciddi bir farkın olduğu görülmüştür. Bu farkın ana sebebi baraj suları altında kalan Dumanlı kaynağıdır. Ortalama debisi 50 m3/s olan Dumanlı kaynağını (Koyuncu, 2003: 25) aldıktan sonra Manavgat Çayı’nın akımında ciddi bir artış olmaktadır.

Şahap Köprü istasyonun verileri incelendiğinde Ocak ayındaki düşük debinin ardından, hızla artarak Şubat, Mart ve Nisan aylarında ciddi bir yükseliş gösterdiği dikkati çeker. Mayıstan itibaren azalmaya başlayan debi, yaz ve sonbahar aylarında en düşük seviyelerine ulaşır (Şekil 37). Bu rejim özellikleri ile Manavgat Çayı’nın yukarı kesimlerinde karlı akarsu rejim tipinin hâkim olduğu anlaşılır. Çünkü Ocak ayındaki düşük seviyeden sonra Nisan ayına kadar olan artışın yaşanması akım üzerinde kar erimelerinin etkisini kanıtlamaktadır.

Akseki sınırları içerisindeki Sinanhoca istasyonunun ölçüm değerleri incelendiğinde Aralıktan başlayarak Şubata kadar zirve değerlere ulaşmıştır. Şubat azamisinden sonra azalan debinin Nisanda tekrar bir yükseliş gösterdiği dikkati çeker. Debi yaz ve sonbahar aylarında en düşük seviyelerine ulaşır. Bu rejim özellikleri ile Manavgat Çayı’nın orta kesimlerinde yağmurlu-karlı akarsu rejim tipinin hâkim olduğu anlaşılır. Şubat ayından sonra Nisan ayında da ikinci bir azami seviyenin yaşanması akım üzerinde kar erimelerinin etkisini kanıtlamaktadır. Bu yüzden Manavgat Çayının orta kesimlerinde rejim tipi karmaşık rejimler arasında yer alan Yağmurlu-Karlı akarsu rejim tipine sokulmuştur (Hoşgören, 2010: 88).

Manavgat Çayı’nın Şelale Akım Gözlem İstasyonunun verilerine göre akım rejim özellikleri, orta ve yukarı çığırlarına göre değişiklik göstermektedir. Buna göre Manavgat Çayı’nın azami seviyesi kış aylarına, asgari seviye de sonbahar aylarına tekabül eder. Bu kesimde Şubat ayında en yüksek seviyesine ulaşan Manavgat Çayı, bu aydan itibaren seviyesini koruyamaz. Sinanhoca Akım Gözlem İstasyonunda

81

tespit edilen Nisan ayındaki ikinci azami seviye (Şekil 38), Şelale Akım Gözlem İstasyonunun değerlerinde izlenmez. Bunun nedeni, akarsuyun aşağı mecrasında ilkbahar aylarında akımın yüksek debili karstik kaynakların etkisinde olmasıdır. Manavgat Çayı’nın aşağı mecrasında azami seviyenin Aralık-Nisan devresine yayılmasında, akarsuya katılan karstik kaynakların debilerinin bu aylarda iyiden iyiye artması etkili olmaktadır.

Manavgat Çayı’nın aşağı çığırında akım değerleri Mayıs ayından itibaren azalmaya başlayarak Ekim ayında minimum seviyeye ulaşır. Asgari seviyenin görüldüğü Ekim ayının, yaz kuraklığının peşinde nispeten yağışların meydana geldiği ay olmasına rağmen, akımın en düşük seviyeye bu ayda ulaşması dikkat çekicidir. Bunun nedeni, Ekim ayında meydana gelen yağışların henüz topraktaki su

Benzer Belgeler