• Sonuç bulunamadı

Gelinlik tarihi çok eskilere dayanmakta ve tüm toplumlarda büyük bir önem arz etmektedir. Evlenme törenlerinde gelinlik giyme adetleri ve gelinlikler, tarihi süreç içinde incelendiğinde farklı anlam ve değerler yüklenerek birçok değişime uğramıştır.

Tarihin geçmiş dönemlerine ait açıklamalarda, evlenme törenleri bir "kült"tür. Bu anlam yüklü oluşum, yaşanılan çağa göre bazı teknik ve malzeme değişikliklerine uğramış, fakat taşımakta olduğu anlamlı önemini kaybetmemiştir (Sürür, 2011: 14).

Çeşitli kültürlerin etkisi altında kalmış, her yöresi gelenek ve görenekler bakımından çeşitlilik gösteren kültürümüzün zengin ve gösterişli bir dalını oluşturan düğün merasimlerinde giyilen gelinliğin tarihi oldukça eskilere dayanmaktadır (Çağdaş ve Nurhan, 2005: 1214).

Moda ve kostüm tarihi alanında yapılan çalışmalarda; (Fashion From Ancient Egypt To The Present Day, Mila Contini, James Laver, C. E. Pucci, J. İronside, 1967, 20.000 yıllık Moda Tarihi, Fraçois Boucher, 1987, Costume & Fashion, James Laver, 1996 (Sürür, 2011: 13). On Üç Asırlık Türk Kıyafet Tarihine Bir Bakış, Nureddin Sevin, 1990, M.Ö 3000`den - 2000`li Yıllara Kostüm & Moda Tarihi, Elif Jülide Dereboy, Tarih Boyunca Anadolu’da Giyim Kuşam, Sabahattin Türkoğlu, 2002 vb) gelin kıyafetlerinin, tarihin çok eski dönemlerinden günümüze, hangi değerlere göre biçimlenerek geliştiği görülmektedir.

Arseven'e göre, eski Türklerde düğününe hazırlananın (gelinin) güzel görünmesi için büyük çabalar harcandığı, giyim kuşam ve çeşitli takılarla süslendiği bilinmektedir. Bu gelenek başından beri Hunlar, Göktürkler ve Uygurlardan Asya Türk Devletleri olan Karahanlılar'dan, Gazneli'lere, Büyük Selçuklulara buradan da Anadolu Selçuklularında sürüp gitmiş Anadolu Beylikleri ve Osmanlılardan günümüze kadar gelmiştir (Aktaran: Kılınç, 2008: 58).

Gelinliğin tarihi süreciyle ilgili kaynaklar incelendiğinde gelinliklerin modelleri kullanılan kumaş bilgisi ve renkleri hakkında bilgilere ulaşılmaktadır.

Örneğin; Eski Türklerde en önemli dış giyim eşyası kaftanlardı. Kaftanları beden kısmı vücudu sarar, düğme ile önleri bele kadar iliklenir veya açık olur. Kol yenleri de ya uzundur ya kısadır. Kadın kaftanın üzeri çiçeklerle bezenir, erkeklerinki ise sade dikilir. Dede Korkut destanlarında kızlar ve erkekler evlenmeden önce "ak kaftan", gelin ve güvey düğünde "kırmızı kaftan" giyer (Özel, 1992: 20).

Beyaz gelinlik modasının kabul görüp yaygınlaşmasından önce, gelinlikler "Al" renkteydi. Bir Bursa deyimi olarak "Gelin Alı" tanımlamasıyla geleneksel renk zevkimize girmiş olan "Al Gelinlik", bugün için kendi kutsal renginin varlığını, temizliğin saflığın simgesi olan "beyaz"a bırakmakla birlikte, geleneksel kesimde gelin: Kına gecesinde yine de al gelinlik giyip al duvak örter, gelin beyaz gelinliğini, baba evinden ayrıldığı gün giyerdi (Sürür, 2011: 15).

II. Abdülhamit dönemine kadar sultanlar, hanedanın rengi olan kırmızı kumaşlardan dikilen gelinlikler giymişlerdir. Ancak ilk defa II. Abdülhamit'in kızı Naime Sultan bu geleneğe aykırı olarak düğününde beyaz renkli bir gelinlik giymiştir" (Aytaç, 1991: 545).

Beyaz gelinlik giyimi ilk Anne ile başlamıştır fakat moda olarak yaygınlaşması, Kraliçe Victoria’nın 1840 yılında Prens Albert ile evlenirken giydiği beyaz saten gelinliğinin fotoğraflanarak her yerde yayınlanmasıyla gerçekleşmiştir. "Kraliçe Victoria, gelinliğinde "Vickie" dantellerini kullanmak istemişti ve bu nedenle gelinliği beyaz satenden yapılmıştı" (Sürür, 2011: 14).

S. Koca'ya göre önceden gelinler sırası ile beyaz; beyaz üzerine gömlek; gömlek üzerine pamuklu kumaştan yapılmış ve kolları, yakası eteği işlemeli beyaz "partal ( entari)" giyerlerdi; en üste de "işlenik" ve "kakmalı" dedikleri, kadife üzerine işlemeli asıl gelinlik giyerlerdi. Gelin başına ise gelinliği tamamlasın diye "takmalık" denen ve üzeri altınlarla süslenmiş fes takılırdı. Fesin üzerine ise gelinin duvağı örtülürdü. (Aktaran: Uğurlu ve Koca, 2011: 7).

Osmanlılarda kadınların giyim kuşamı yaşa, ekonomik duruma, kocasının statüsüne, mevsimlere, doğum-ölüm-düğün gibi sosyal olaylara, ev içi ve dışına, yapılan işlere göre değişiklik gösteriyordu (Özel, 1992: 15). Orta ve alt sınıflara

mensup kadınların düğün kıyafetleri modele göre yapılır ve kullanılan malzemeler damadın servetine göre değişir (Garnett, 2009: 501).

Osmanlıda kullanılan kumaşlar çeşitli kültürlerle etkileşim içinde gelişmiştir. Düğün kıyafetlerinde kullanılan kumaşların daha sembolik olmasına özen gösterilmiştir. Türk kırmızısı ile hazırlanmış, Düğün kıyafetlerine kalem işi desenler, altın, gümüş ve klaptan ipliklerle kutsal çiçekler ve ayetler işlenmiştir. Kumaşlar ayrıca çeşitli iğne işleri, püskül ve saçak gibi aksesuarlar ile zenginleştirilerek kullanılmıştır (Apak vd., 1997: 114).

Üç etekler; Kadife, atlas, seraser, bindallı gibi işlemeli kadifeler yanında çizgili kumaşlardan da dikilmekteydi. Ağır değerli kumaşlardan hazırlananlar düğün ve tören kıyafeti olarak kullanılıyordu Bursa, Konya, Denizli, Şam ve İstanbul'da el tezgahlarında dokunan (bürümcük) denilen ipekli kumaşlardan gelin ve damadın gömlekleri dikilir, yakaları iğne oyasıyla temizlenirdi (Özel 1992: 13-15).

Gelinliklere verilen değeri ve kullanılan kumaşların seçimindeki özeni kumaş dokuma özeliklerinin kanun ile düzenlenmesinde anlamaktayız. "1502 tarihli "Kanunname-i İhtisab-ı Bursa", dokuma sanayi ile ilgili ayrıntıları da içermektedir. Bu belgeden XVI. yüzyıl başlarında Bursa'da başlıca üç çeşit kumaş dokunmakta olduğu anlaşılıyor. Bunlar "Kadife". "Kemha" ve "Tafta"dır. Kadifenin yüzü havlı olup, en çok ipek harcanan dokuma türüdür. Kırmızı ve "müzehhep (altın telli)" olmak üzere iki çeşidi vardır. İyi cins müzehhep kadifede, yüz dirhem (314.8gr.) gümüşe 1 miskal (41/2gr.) frengi florini altın kullanılmaktadır. Kadifelerde kalite belirlenmesinde, bir dirhem kadifedeki tel sayısı esas alınmaktadır. Kırmızı kadifede Hindistan'dan getirilen "lök" kırmızısı kullanılmış olması, kumaşın değerini arttırıcı bir özellik sayılmaktadır. Kemha, yüzü düz olan ve dokunuşundan desenli ağır ipekli kumaştır. Çözgüsünde yedi-sekiz bin tane tel bulunmaktadır. Bursa'da dokunmakta olan başlıca kemha çeşitleri şunlardır: "Dolabi kemha", "tab-dihi kemha", yek-renk kemha" ve gülistani kemha". Üçüncü çeşit ipekli ise, parlak ama hafif tafta'dır. Başlıca cinsleri "vale", mugrak", "musannaf vale", "çift tafta", "dühezari tafta" ve "yekta tafta"dır.

2.3. 19. ve 20. Yüzyıl Gelin Kıyafetlerinin Özellikleri

Gelin kıyafeti denilince öncelikli olarak akla (bindallı, kaftan, üçetek, entari vb. adlarla bilinen) gelinlikler gelmektedir. Bunların yanında gelinliğin tamamlayıcısı olan duvak, ayakkabı, gelin çiçeği ve takılar da gelin giyiminin tamamlayıcı parçalarıdır. Yüzyıllara göre gelin kıyafetleri incelendiğinde siyasi, kültürel ve ekonomik değerlerin giyim üzerindeki etkileri görülmektedir.

Osmanlı Devleti'nin son yüzyılı kadın kıyafetlerinin büyük değişiklikler gösterdiği, geleneksel giyim tarzından uzaklaşılıp, tamamen ithal edilen bambaşka bir modanın etkisine girdiği bir dönemdir. Önce değişiklikler Avrupa giyim unsurlarından ve giysilerin detaylarından etkilenmekten ibaretken, 19. yüzyıl ortalarından itibaren geleneksel giyim ve Avrupa modasına uygun giysiler birbirine karışır (Görünür, 2011: 24).

19. yüzyılın başlarında çoğunlukla mor ve bordo kadifeden yapılan, üzerine dival tekniğinde sırma ile çeşitli bitki motifleri işlenen ve "bindallı" adı verilen elbiseler, gelinlik ve tören giysisi olarak tercih edilmiştir (Çağdaş, 1992: 35).

19. Yüzyıl Bindallı

Özbel'e göre bindallı: "Çoğunlukla baştan geçirilmek suretiyle giyilir. Ön tarafından bele kadar olan kısmı ve bazılarında hem ön hem yan tarafı açıktır. Kol kapakları ve yanları değişiktir. Beden kısmında o kadar değişikliğe rastlanmaz. Peşli entarilere nazaran daha sade olan bu elbisede formdan ziyade baştan aşağı kadar ön ve arka tarafının işlemelerle kaplı olmasına önem verilir. çoğunlukla kadifeden yapılan bu entarilerin son zamanlara ait olanlarının yaka, kol ve etek uçları dantellerle çevrilmiştir" (1961: 5).

19. yüzyıl başlarında bindallı entariler, Anadolu'nun bütün yörelerinde gelinler tarafından giyilmiştir (Özel, 1992: 16). Bindallı entariler de genellikle, eteğe bolluk vermek için koltuk altlarından itibaren birer ikişer peş (eteği genişletmek için yanlara ilave edilen parça) konularak eteğe doğru çan biçimi verilmiştir. Önü göğüs altına kadar açık, takma kollu, yuvarlak yakalı, bele oturmayan, ancak üst kısmı dar, eteği bol, arkası ön tarafa göre daha uzun etek-ceket olarak takım oluşturur (Çorum, 2011: 47).

Saz'a göre; Sarayda kaftanların entarilerinin üstüne Avrupa tarzı entarilere benzer "Avrupa" denilen birer kısa hırka giydiklerinden ve bunları, kendi zevklerine göre seçtikleri kumaşlardan işlemeli olarak yaptırıp, padişahın karşısına çıkarken entarinin açık yakasını ve kalçalarını örtmek için üniforma gibi giydiklerinden bahsetmektedir (Aktaran: Görünür, 2011: 23).

Entari adı verilen giysi 19. yüzyılda çeşitlenmeye başlamıştır ve birkaç farklı kesim özelliği olan giysi "entari" adı ile anılmıştır. Geleneksel kesimli önden açık entariler yerlerini önü kapalı entarilere bırakmaya başlamış. Bu dönemde üç etek entarilerin yanı sıra "iki etek entari" adı verilen önü kapalı olup yanları derin yırtmaçlı, şalvarlarla birlikte giyilen uzun etekli, etekleri bele toplanabilen bir tür ortaya çıkar (Görünür, 2011: 23).

19.yüzyıl başlarında bindallı entarilerin dikimlerinde Avrupa etkisi ile yapılan takma kolların takılışı, elbisenin bedene oturuşu, eteğe verilen bollukta bazı acemilikler görülür. Mesela eteğe bolluk vermek için eteğin yanlarına pastalar (pili)

yapılmıştır ki bu yanlardaki pastalardan dolayı bu bindallı entarilere "çantalı entari" de denmiştir (Aktaran: Çorum, 2011: 48).

19. yüzyıl ortalarına ait örneklerde model özellikleri şu şekildedir; İstanbul Sadberk Hanım Müzesinde bulunan ressam Osman Hamdi Bey ailesinden gelen üçetek entari, işlemeli kumaştan, uzun kollu, yakasız, önden açık, yanları üçetek tarzında yırtmaçlıdır. Entarinin ön eteklerine tek peş eklenmiştir (Çağman, 1994: 62).

Çorum'a göre; Entariler, çeşitli renk ve desenlerde dokunmuş kumaşlardan olanlar ve entarinin biçimine göre işlenmiş olanlar diyerek ikiye ayırmaktadır. İşlenmiş elbiselerin büyük bir bölümünü bindallılar oluşturur. Bunların ağır işlemeli olanları gelinlik olarak kullanıldığı gibi düğüne bağlı "kına gecesi" ve "gelin paçası" gibi törenlerde giyilebilirdi (2011: 47).

Avrupa giyim kültüründen etkiler alındıkça ortaya çıkan yeni entari türlerinden biri de çan biçiminde etekli, ön açıklığı göğüs altına kadar olup tamamen önden açık olmayan, takam kollu, yuvarlak yakalı, bele oturmayan, ancak üst kısmı daha dar, eteği bol, arkası kuyruklu, ön tarafına göre daha uzun tek parça entarilerdir. Bu entariler kadife ve atlastan yapılmış, dival tekniğinde sırma ile yoğun bitkisel motifli kompozisyonlarla işlenmiş olursa "bindallı entari" adını almaktadır. Bu tür kesime sahip entariler ayrıca hafif, ince kumaşlardan işlemesiz olarak yapılıp giyilmiş ve Avrupa modasına uygun, takma kolları, Avrupa'dan gelen dantel ve sutaşları ile süslenmeleri, kuyruklu etekleri ve kumaşları ile geleneksel kıyafet anlayışımızdan farklılaşmışlardır (Görünür, 2011: 23).

Sultan II. Abdülhamid döneminde (1876-1909), sarayda gelenekler bariz bir şekilde muhafaza edilmişse de, gelinliklerde ve giyimde batı etkisi hissedilmiştir (Bayer, 2010: 139).

II. Abdülhamit döneminden itibaren büyükşehirlerde bindallı entari, yerini batı etkisindeki uzun etek ve ceketten oluşan takımlara bırakmıştır. Etek-ceketler; Atlas, tafta, münakkaş gibi ipek dokumalardan yapılmıştır. Atlas kumaşa bindallı tarzında yapılan ve oldukça uzun kuyruklu olan etek ve korsajlı ceketlere örnek (Fotoğraf No: 6, 7) oluşturur. Bu gelinlikler, daha sonra yerini, tafta ve sim dokumalı ipekli

kumaşlardan yapılan uzun, kloş etekli, korsajlı, balenli, vücudu saran, pelerinli gelinliklere bırakmıştır. Giysinin aynı rengi ve işlemesine uygun olarak kumaş yada deri ayakkabı ve çantalar kullanılmıştır (Özer, 2009: 349).

19. yüzyıl etek ceketten oluşan bir gelinliklerin özelliği Apak tarafından şu şekilde aktarılmaktadır; "Üst ve ceketten oluşan kıyafet satenden dikilmiştir. Üst beden dik yakalıdır ve vücuda balenlerle sıkıca oturtulmuştur. Sol taraf çıt çıtlarla (fermejüp) kavranmıştır. Kolları uzun dirsekten itibaren iki kademeli yapılmıştır. Elbise saten, dantel, tül ve pamuklu kumaştan dikilmiştir ve eteği 103-140 cm, üstü 48 cm'dir. Aşağı doğru bollaşan eteğin arkası bir kuyruk oluşturacak şekilde uzundur. Etek ve bluzun ön yüzü ve kollar nervürlü ipek tüller etrafına kurdeleler geçirilmiş kare dantellerle zengin bir şekilde süslenmiştir" (Apak vd., 1997: 125- 126).

19. Yüzyıl Gelinlikleri

Fotoğraf No 7, 11: Bursa Kent Müzesi Arşivi Gelin Kıyafetleri.

Bayer'e göre; 19. yüzyılın sonlarına kadar gelinlikler kırmızı veya canlı renklerden yapılmıştır. Gelinin yüzünü örten al duvak 19. yüzyıla kadar kırmızıdan yapılmış, sırma ve sim ile işlenmiştir (2010: 99).

Pahalı kumaşlardan yapılmış zengin işlemelerle süslenmiş olan gelinliklerde gelinin yüzünü örten duvak ise 19. yüzyıla kadar kırmızı kumaştan olup, sırma ve sim ile işlenmiş, "al örtü" ya da "al duvak" olarak adlandırılmıştır (Çağman, 2003: 205).

3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilen Tanzimat Fermanı, daha öncesi olmakla birlikte, Batılılaşma sürecinin resmî başlangıcı olmuştur. Gündelik hayatın her aşamasında kendini hissettirmeye başlayan alafranga anlayış, kısa sürede giyim kuşamda da etkisini göstermeye başlamıştır (Demiryürek, 2010: 1011).

1870’lerden itibaren ise; Gelinlikte Avrupa modası kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamış, gelinlikler pembe, mavi, krem gibi açık renk kumaşlardan dikilmiştir. iki parçalı ve uzun kuyruklu olarak yapılmaya başlayan gelinlikler, sırma, sim, dantel, inci ve pullarla işlenmiştir. İçi kürklü gelinlik kaftanları ise gelinliklerin üzerine giyilmek üzere hazırlanmıştır (Bayer, 2010: 99).

Çağmana göre, İstanbul Sadberk Hanım Müzesinde bulunan Kürklü Üstlük (Kaftan), 19. yüzyıl son çeyreğine ait olan gelin kıyafeti; Kaftan, entari ve ayakkabılardan oluşan üçlü takımdır, firuze rengi saten kumaştan dikilmiş, sırma işli ve tilki kürklüdür (1994: 62).

19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında İstanbul Sadberk Hanım Müzesinde bulunan ressam Osman Hamdi Bey'in eşine ait olan üç etek, çevresi kordon tutturma oya şeritleriyle süslü, işlemli üç etek gelin kıyafeti hakkında bilgi vermektedir (Barışta, 1988: 120-121).

Godfrey'e göre; XX. yüzyıl başlarına gelindiğinde kadınların giysilerinde kullanacağı kumaşların dahi belirlendiği fermanlar ardı ardına yayınlanıyordu. Ancak kadınlar ev içi giysilerinde de artık Avrupa Modasını dikkate almaya başlamışlardı. Yani moda asırda sahte bir demokrasi yaratmıştı. Çünkü zengin olan, parası olanlar “Worht” gibi Avrupa’nın büyük modacılarının kapılarını aşındırmaya başlamıştı. Kadınlara mahsus yayınlanan dergi ve gazetelerin de bunda payı büyüktü. Nitekim 1890 yılında hanımlara mahsus “Malumat” adlı moda dergisi yayınlanmaya başladı. Görüldüğü gibi, kadın giysileri Osmanlı Devletinde her devirde politik önem

taşımıştır. Çünkü giysi, renkleri ve tarzları karmaşık bir toplumda bir kesimi diğerlerinden ayırt eden en önemli faktörlerden biridir. (Bayer, 2010: 97).

Benzer Belgeler