• Sonuç bulunamadı

2.2. İskelet Kas Dokusunun (Çizgili Kas) Anatomisi ve Fizyolojisi

2.2.3. Gebelik Dönemi Beslemesi İle Fötal Kas Lifi Gelişimi Arasındak

Çiftlik hayvanlarının iskelet kas kütlesindeki kas liflerinin sayısı büyüme oranı ile doğrudan ilişkilidir. Bazı türlerde iskelet kaslarının sahip olduğu kas lifleri fötal dönemde oluşumunu tamamlamaktadır. Yapılan bazı çalışmalar fötal kas liflerin gelişmeye ve bölünmeye başladığı gebelik döneminde ananın besin madde ihtiyaçlarını karşılayamaması fötüsün de besin madde ihtiyaçlarının karşılanamamasına neden olmakta, dolayısıyla fötal kas lifi gelişiminin de ananın besin madde ihtiyacının karşılayamamasından etkilendiğini bildirmiştir (Nissen ve ark., 2003; Fahey ve ark., 2005). Çünkü fötal gelişim dolayısıyla iskelet kas kütlesinin ve kas liflerinin gelişimi tamamen gebelik dönemindeki anne beslenmesine bağlı olmaktadır (Fahey ve ark., 2005). Ayrıca gebelik dönemindeki ananın beslenme seviyesi fötal gelişimi etkilediğinden dolayı fötüsün sahip olduğu kas kütlesinin miktarı dolayısıyla doğum ağırlığı da etkilenebilmektedir (Greenwood ve ark., 2000; Fahey ve ark., 2005; Wu ve ark., 2006). Gebelik dönemindeki ananın beslenmesi fötüsün sahip olduğu kas lifi çeşiti üzerine kalıcı etkiler yaparak ergin dönemde sahip olunan kas kütlesinin miktarını da etkileyebilir.

Koyunlarda fötal çizgili kas dokusunun sahip olduğu primer kas lifleri gebeliğin 32. gününde sekonder kas lifleri ise gebeliğin 38. gününde gelişmeye başlamakta gebeliğin 80. gününe doğru her iki kas lifi de gelişimlerini tamamlamaktadır (Wilson ve ark., 1992). Çiftlik hayvanları üzerinde yapılan bazı çalışmalar çizgili kas dokusunun sahip olduğu kas liflerinin gelişiminin gebeliğin 30. gününe doğru başladığını ve gebeliğin 80. gününe doğru tamamlanmakta olduğunu bildirmiş ve bu dönemin fötal kas liflerinin gelişimi açısından gebeliğin kritik dönemi olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca bu çalışmalarda, fötal kas liflerinin gelişiminin başladığı ve tamamlandığı dönemler arasındaki anne beslenmesinin kas lifleri gelişimi üzerinde geri dönüşümü olmayan kalıcı bir etkiye sahip olduğunu bildirmişlerdir (Wigmore ve Stickland, 1983; Dwyer ve ark., 1994; Fahey ve ark. 2005).

Gebeliğin erken döneminde uygulanan farklı seviyelerdeki anne beslenmesinin fötal kas kütlesinin ve içersindeki kas liflerinin gelişimini etkileyebildiği bildirilmiştir (Nordby

ve ark., 1987). Koyun embriyolarının 5 gün gibi kısa bir süre kültür edilmelerinin de fetal miyogenesisi değiştirdiği ve gebeliğin 125. gününde fetal ağırlığı yüksek olan kuzuların daha yüksek primer ve sekonder kas lifi alanına sahip olduğu ve böylece daha yüksek iskelet kası ağırlığına sahip olduğu bildirilmiştir (Maxfield ve ark., 1998a, b).

Domuzlar üzerinde yapılan bazı çalışmalarda fötal kas lifi gelişimi için kritik olan dönemlerde (fetal kas liflerinin farklılaşıp sayılarının arttığı) yüksek miktarda yemleme seviyelerinin, bu gebeliklerden meydana gelen döllerin, besi sonunda daha fazla sayıda primer ve sekonder kas lifine sahip olduğu tespit edilmiş (Dwyer ve Stickland,1991; Dwyer ve ark., 1994) ve gebeliğin diğer dönemlerinde yapılan besleme uygulamalarının primer ve sekonder kas lifi sayısına yok denecek kadar az derecede etkilediği bildirilmiştir (Nissen ve ark., 2003).

Handel ve Stickland’ın (1987) çoğuz doğum yapan domuzlar üzerinde yaptığı bir çalışmada, çoğuz doğan domuzların doğum ağırlığının, büyüme oranının ve kas lifi gelişiminin geniş bir dağılım gösterme eğiliminde olduğu ve bu varyasyonun da çoğuz gebelikten dolayı fötüslerin uterustaki yetersiz beslenmesinden kaynaklandığı bildirilmiştir. Ayrıca çoğuz fötüslerin uterustaki bu doğal yetersiz beslenmeden dolayı çizgili kas kütlesindeki sekonder kas lifi populasyonunda azalma olduğunu bildirmişlerdir.

Doğum sonrası oluşan çevresel faktörlerin hayvanın kas lifi çeşidini ve sayısını etkilemediği sadece kas liflerinin hacmini etkileyebildiği bildirilmiş, doğum sonrası kas kütlesindeki büyüme, kas lifi sayısının artışından değil sadece kas lifi hacmindeki artıştan kaynaklandığı tespit edilmiştir (Rehfeldt ve ark., 1999; Fahey ve ark., 2005). Aslında çevresel strese adaptasyon ve iskelet kaslarının sürekli formda kalabilmesi için mevcut kas kütlesi içerisindeki kas lifi sayısının yüksek öneme sahip olduğu da bilinmelidir (Dwyer ve ark., 1994; Rehfeldt ve ark., 1999; Fahey ve ark., 2005).

Kas kütlesi içerisindeki kas liflerinin çeşidi ve sayısı etin kompozisyonu ve kalitesini etkileyen önemli kriterlerden biridir (Nordby ve ark., 1987; Fahey ve ark., 2005). Kas

liflerindeki farklılaşmanın doğum sonrası et üretimininin etkinliği ve et kalitesi üzerine önemli derecede etkili olabileceği bildirilmektedir (Nissen ve ark., 2003).

Uterus içerisindeki yavrunun potansiyel büyümesi her ne kadar fötal genler tarafından belirlense de aslında fötal büyümeyi birinci derecede etkileyen faktörlerin çevresel etmenler olduğu bildirilmektedir (Godfrey ve Barker, 2000, Fahey ve ark., 2005). Örneğin fötal gelişim için gerekli olan besin maddeleri annede hazır bulunması ve fötüsün alması gereken bu besin maddelerinin anne beslenmesiyle ilişkili olarak değişiklik gösterebilmesi gibi.

Fötüsün sahip olduğu çizgili kas kütlesi primer ve sekonder kas liflerini içermektedir. Sekonder kas liflerinin çevre faktörlerinden özelikle gebelik dönemindeki anne beslenmesinden yüksek oranda etkilendiği, primer kas liflerinin ise besleme farklılıklarından pek fazla etkilenmediği bildirilmiştir (Dwyer ve ark., 1994; Tygesen ve Harrison, 2005) Özellikle yetersiz anne beslenmesinin fötal kas kütlesi içerisindeki sekonder kas lifi sayısında büyük oranda azalmaya neden olduğu bildirilmiştir (Wigmore ve Stickland, 1983; Dwyer ve ark., 1994). Fötal dönemde oluşan primer kas lifleri doğum sonrasında Tip I kas liflerine, sekonder kas lifleri ise Tip IIA ve Tip IIB kas liflerine farklılaşmaktadırlar (Pearson ve Young, 1989). Gebelik dönemindeki anne beslenmesinin Tip I kas lifinin çapına herhangi bir etkisi olmamasına rağmen Tip IIA ve tip IIB kas lifi tiplerinin çaplarını etkileyebilmektedir (Fahey ve ark., 2005).

Koyunlarda gebelik döneminde uygulanan farklı seviyelerdeki anne beslenmesinin (aşırı veya yetersiz beslenme) kuzu doğum ağırlığını etkileyebildiği ve bu duruma bağlı olarak kuzunun sahip olduğu iskelet kaslarının gelişiminin ve ağırlığının da fötal dönemdeki beslemeden etkilenebildiği bildirilmiştir (Fahey ve ark., 2005; Tygesen ve Harrison, 2005).

Kas liflerinin gelişmesi, büyümesi ve farklılaşması üzerine etkili olan IGF1, IGF2 ve büyüme hormonlarının fötal plazmadaki konsantrasyonlarının ve bu hormonların reseptörlerinin gebelik döneminde farklı seviyelerdeki anne beslemesinden etkilendiği bildirilmiştir (Bauer ve ark., 1995; Maltin ve ark., 2001; Tygesen ve Harrison, 2005).

Koyunlarda gebeliğin kas gelişimi için kritik olan farklı dönemlerinde (kas liflerinin farklılaştıkları ve hiperplazi dönemlerinde) koyunların beslenme düzeylerinin değiştirilmesinin doğan kuzuların sahip oldukları kas lifi tipleri üzerinde etkili olabildiği bildirilmiş olmasına karşın, her bir spesifik kas kütlesinin sahip olduğu kas lifi çeşitlerinin gebeliğin farklı dönemlerinde farklılaşabileceği de düşünülmektedir (Fahey ve ark., 2005). Örneğin LD kasının sahip olduğu kas lifi tiplerinin SM veya ST kaslarının sahip oldukları kas lifi tiplerinden gebeliğin bu döneminde farklı bir aralıkta gelişebileceği bildirilmiştir (Fahey ve ark., 2005). Bu durumdan anlaşılmaktadır ki, çeşitli spesifik kasların sahip oldukları kas lifi tiplerinin gelişimleri farklı dönemlerde tamamlanabilir.

2.3. Et Kalitesi Özellikleri

Hayvansal kökenli proteinlerin insan beslenmesinde çok önemli kaynaklardan biri olduğu, vücuda yeterli ve dengeli bir şekilde alınmasının sağlıklı bir yaşam için neredeyse zorunlu hale geldiği bildirilmektedir (Göğüş, 1986). Günümüzde yapılan çalışmaların çoğu çiftlik hayvanlarından elde edilen et miktarını artırmaya yönelik olmaktadır. Ancak hayvanlardan elde edilen et miktarı artırılırken, et kalitesini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Bu nedenle temel besin maddelerinden biri olan etin üretim miktarına paralel olarak kalitesinin artırılması da büyük önem taşımaktadır.

Kuzularda et kalitesi ırk, cinsiyet, kesim ağırlığı, doğum tipi, doğum zamanı, ana yaşı ve genetik manüplasyonlar tarafından ve hayvanın egzersiz durumu, beslenme şekli, üretim sistemi, kesim öncesi ve esnasındaki uygulamalar (taşıma, bayıltma, elektrik uygulama, kesim, karkas soğutma) gibi faktörler tarafından etkilenmektedir (Sanudo ve ark., 1998).

Et ve et ürünleri yüksek biyolojik değerliliğe sahip protein, Vit-B grubu, iz elementler ve diğer biyoaktif unsurlardan dolayı iyi bir besleyici özelliğe sahiptir. Ancak içerisinde yağ, doymuş yağ asitleri, kolesterol ve sodyum tuzu gibi fazla alındığında olumsuz etki oluşturabilecek maddeler de bulunmaktadır (Nollet ve Toldra, 2006). Genel olarak 100g kuzu etinin içersinde 501-651 kj enerji, 20,2-20,5 g protein, 4,2-8,3 g yağ, 5,4-7,5 mg

Niasin, 0,9-2,8 µg Vitamin B12, 1,4-2,3 mg Demir, 3,3-3,8 mg Çinko, 1,4-23,4 µg Selenyum ve 70-90 mg kolesterol bulunurken toplam yağ asitlerinin % 50-52’sini de doymuş yağ asitleri oluşturmaktadır (Jimenez-Colmenero ve ark., 2001; Mitchaothai ve ark., 2006; Werdi Pratiwi ve ark., 2006).

2.3.1. pH

Et kalitesini etkileyen faktörlerden birisi de pH’dır. Genel olarak kesim öncesi et pH değeri 7,3 iken, kesimle birlikte kanın atılması sonucu pH 7,0 seviyesine düşmektedir (Bee ve ark., 2007). Kesimden hemen sonra ortamda oksijen tükendiğinden dolayı aneorobik glikolizis sonucu ette laktik asit birikmeye başlar ve pH düşer. Et pH’sı kesimden sonra ilk 1 saat içerisinde 5,6 ile 6,2 arasına düşmekte ve et sulu, gevrek bir görünüm almaktadır (Lowe ve ark., 2004; Savell ve ark., 2005).

Yetiştirme dönemi ve kesim öncesinde hayvanın maruz kaldığı bazı çevre şartları etin pH’sı üzerine etkili olabilmektedir. Hayvanın çeşitli nedenlerden dolayı (vurma, taşıma v.s.) strese girmesi ve kesim öncesi bayıltma amacıyla yapılan elektrik stimulasyonu gibi uygulamalar etin pH seviyesi üzerine etkili olabilmektedir. Hayvanın beslenme durumu da kesim sonrası pH seviyesi üzerine etkili olabilmektedir. Yüksek enerjili rasyon tüketen hayvanlardan elde edilen karkasın pH değeri, düşük enerjili rasyon tüketen hayvanların karkasları ile karşılaştırıldığında daha düşük olduğu bildirilmiştir (Sanudo ve ark., 1998).

Yapılan bazı çalışmalarda LD kasının kesim sonrası pH değerinin 6,22 ile 6,80 arasında, kesim sonrası 45-60. dakikalar arasında 5,95 ile 6,20 arasında ve kesimden 24 saat sonra 5,50 ile 5,90 arasında olduğu bildirilmiştir (Diaz ve ark., 2002; Wachira ve ark., 2002; Johnson ve ark., 2005; Teixeira ve ark., 2005).

2.3.2. Su Tutma Kapasitesi

Su tutma kapasitesi, etin proteinleri tarafından özellikle de myofibrilar proteinler tarafından suyun bağlanmasına denir. Kesimden sonra kas hücrelerinde meydana gelen

kasılmalar sonucunda proteolizis ve ekstraselüler boşluklardaki suyun mobilizasyonuyla bir miktar su açığa çıkmaktadır. Bu durum metabolik, kimyasal ve genetik faktörler tarafından etkilenebilmektedir (Huff - Lonergan ve Lonergan, 2005). Yapılan bazı çalışmalar ırk ve kesim ağırlığının su tutma kapasitesi üzerine etkisi olduğunu, bazı çalışmalar ise etkili olmadığını bildirmektedirler. Ancak yüksek proteinli rasyonlarla beslenen hayvanlardan elde edilen etlerin su tutma kapasitesinin daha yüksek olduğu (Sanudo ve ark., 1998) ve su tutma kapasitesi yüksek olan etlerin daha sulu ve daha lezzetli olduğu bildirilmiştir (Vergera ve ark., 1999).

Su tutma kapasitesi, Basınç Metodu, Santrifüj Metodu, Kapillar Emme Tekniği ve Nükleer Magnetik Rezonans Tekniği gibi farklı yöntemlerle belirlenebilmektedir. Ancak Basınç Metodunun kolay uygulanabilmesi, hemen sonuç vermesi ve maliyetsiz olarak yapılabilmesi onu en çok tercih edilen yöntem haline getirmiştir. Basınç Yöntemi ile su tutma kapasitesinin tespit edilmesini ilk defa 1934 yılında Childs ve Baldelli ortaya koymuştur.

Yapılan bir çalışmada farklı yetiştirme sistemlerine (entansif ve ekstansif) tabi tutulmuş ve farklı kesim ağırlıklarına (24 ve 28 kg) sahip kuzuların LD kasından alınan et örneklerinde su tutma kapasitesi farklı yetiştirme sistemleri uygulanmış kuzularda sırasıyla % 18,4 ve 19,5 farklı kesim ağırlıklarına sahip kuzularda ise sırasıyla % 19,6 ve 23,01 olduğu bildirilmiştir (Beriain ve ark., 2000).

2.3.3. Pişirme Kaybı

Etin yapısında bulunan farklı nitelikteki proteinler ısıya maruz kaldıkları zaman denatüre (37–75 oC) olmaktadırlar. Pişirilen etin merkez ısınının 70–75 °C' ye ulaşması tüm proteinlerin denatürasyona uğramasına neden olmaktadır. Isıya maruz kalma sonucunda meydana gelen denatürasyonun sebebi kas liflerinin hücre duvarının yapısının bozulması, dönüşüme uğraması, kas liflerinin uzunlamasına kasılması, sarkoplazmik proteinlerin toplanması ve bağ dokunun kasılmasıdır. Tüm bu değişiklikler, özellikle de bağ dokuda meydana gelen değişimler pişirme kaybının asıl sebebini oluşturmaktadır (Honikel, 1998; Sanudo ve ark., 1998).

Yapılan bir çalışmada besi başı ağırlığı aynı olan ve yarı entansif besi uygulanmış dört farklı ırktaki kuzular yaklaşık 39 kg canlı ağırlığa ulaşınca kesilmiş ve bu kuzulardan elde edilen etlerin merkezi 71°C’ye ulaşıncaya kadar pişirilmiştir. Bu dört ırkın hesaplanan pişirme kayıpları % 28,9, 29,6, 38,4 ve 29,7 olarak bildirilmiştir (Burke ve Apple, 2007).

İvesi kuzularında yapılan bir çalışmalarda 75 gün entansif besiye alınan ve 45 kg canlı ağırlıkta kesilen kuzuların LD kasından alınan et örneklerinin merkezi 71°C’ye ulaşıncaya kadar pişirilmesi sonucunda pişirme kaybının % 29,9 olduğu bildirilmiştir (Macit ve ark., 2003).

2.3.4. Gevreklik

Gevreklik, etin lezzetini etkileyen en önemli faktörlerden birisidir ve pH ile doğrudan ilişkilidir. Etler yüksek ve düşük pH' da gevrek bir hal almaktadırlar. Yüksek pH' lı etler gevrekliğin yanında kauçuksu bir hal aldıkları ve renklerinde koyulaşma olduğu için arzu edilmezlerken, düşük pH'lı etler gevrekliğin yanında solgun ve sulu oldukları için tüketiciler tarafından arzu edilirler (Anonim, 2008b).

Gevreklik hem aletsel olarak hem de panel testleriyle belirlenebilmektedir. Aletsel ölçümlerde Warner - Bratzler Shear (WBS) aygıtı kullanılmaktadır. WBS standart olarak 0,04 inç kalınlıkta çelik bıçak ve bıçak için 0,05 inç genişlik alanına sahiptir. Standart pişirme koşullarında pişirilmiş ve standart boyutlarda kesilmiş et parçalarının bu bıçak altında göstermiş olduğu direnç (Newton ya da kg / cm2

birimiyle, 10 Newton = 1,02 kg / cm2) etin gevreklik derecesini gösterir (Honikel, 1998; Purchas ve ark., 1999; Visscher ve ark., 2000; Santos - Silva ve ark., 2002; Ponnampalam ve ark., 2002; Teixeira ve ark., 2005; McKenna, 2008b). Standart pişirme koşullarının çoğunun amacı et numunesinin merkez ısısını 70 °C'ye ulaştırmaktır. Bir cm2çapındaki bir et numunesi için WBS değerinin 2,6 – 5,3 kg/cm2 arasında değişebileceği bildirilmektedir (Anonim, 2008). 5,5 kg / cm2'nin üzerindeki WBS değerine sahip olan etlerin sert olduğu bildirilmektedir (Sen ve ark., 2004).

ve farklı kesim ağırlıklarına (24 ve 30 kg) sahip kuzuların LD kasından alınan et örneklerinde gevreklik değerleri farklı kesim ağırlıkları için 3,17 ve 3,22 kg / cm2

, besleme sistemleri için 3,28 ve 3,11 kg / cm2 olduğu bildirilmiştir (Santos - Silva ve ark., 2002).

Yarı entansif besi sonucunda 4 farklı canlı ağırlıkta (34,2, 34,8, 39,4 ve 45,7 kg) kesilen kuzuların LD et örneklerine ait gevreklik değerleri sırasıyla 3,8, 4,0, 3,8 ve 5,9 kg / cm2olarak tespit edilmiştir (Burke ve Apple, 2007).

Entansif besi sonucunda 50 kg canlı ağırlıkta kesilen kuzuların LD et örneklerine ait gevreklik değerleri 3,9 kg / cm2olarak tespit edilmiştir (Ponnampalam ve ark., 2002).

2.3.5. Renk

Etin görsel kalitesini oluşturan en önemli unsur renktir. Bu sebeple tüketicilerin satın alırken en fazla dikkat ettikleri faktörlerden birisidir (McKenna, 2008a). Etin renk pigmentleri myoglobin ve kanda bulunan hemoglobindir. Kanı iyice akıtılmış ette myoglobiler toplam renk pigmentlerinin yaklaşık % 80 – 90 kadarını oluşturmaktadır (Mancini ve Hunt, 2005). Ette bulunan myoglobin miktarı türe, yaşa ve cinsiyete göre değiştiği gibi vücudun farklı bölgelerindeki kaslarda ve hayvanın fiziksel aktivitesine göre de değişmektedir. Kuzu etinde myoglobin miktarı 3–8 mg/g düzeyindeyken, yaşlı koyunlarda ve ergin koçlarda 12–18 mg/g düzeyindedir. Bu sebeple de kuzu etleri koyun ve koç etlerine göre daha pembemsi renktedir (Burke ve Apple, 2007). Ette renk tayini Kolorimetre ile L * (parlaklık), a* (kırmızılık) ve b* (sarılık) değerleri ile tespit edilmektedir.

Entansif besi sonunda 41,5 kg ağırlıkta kesilen Karayaka ırkı kuzularda kesimden sonraki 3. günde LD kasındaki L*, a*, b* değerleri sırasıyla 38,9, 17,2 ve 10,4 olarak tespit edilmiştir (Olfaz ve ark., 2005)

Yapılan bir çalışmada dondurulup çözdürülmüş LD kasındaki L*, a*, b* değerleri sırasıyla 48,7, 13,8 ve 6,1 olduğu bildirilmiştir (Santos-Silva ve ark., 2002).

2.4. Amaç

Domuzlarda ve çeşitli deney hayvanlarına da yapılan çalışmalar gebeliğin kas gelişimi için kritik olan fötal döneminde (kas liflerinin farklılaşıp gelişmeye başladığı ve sayılarının artıp gelişimini tamamladığı dönemler) ananın beslenme düzeylerinin değiştirilmesi ile bu gebelikten meydana gelen döllerin fötal kas lifi gelişimlerinin programlanılarak değiştirilebileceğini ve yavrunun gelecekteki iskelet kası gelişiminin etkilenebileceğini göstermektedir. Koyunlarda fötal dönemdeki kas lifi gelişimini ve anne beslenmesinin fötal kas lifi gelişimi üzerine etkisini inceleyen çok az sayıda çalışma bulunmakta ve bu çalışmalarda kültür edilmiş, canlı ağırlıkları ve ikizlik oranı yüksek koyunlar kullanılmıştır. Ancak genel olarak dünyada ve ülkemizdeki koyun yetiştiriciliğinde kötü şartlara adapte olmuş ve düşük verimli ırklar kullanılmaktadır. Bu sebepten dolayı yerli ırkların gebelik dönemlerindeki besin madde ihtiyaçlarını karşılama seviyelerinin fötal kas lifi gelişimi üzerine nasıl bir etkisinin olacağının belirlenmesi koyun yetiştiriciliği ve et üretimi açısından daha fazla öneme sahiptir. Böylece yerli ırklardan elde edilen kuzuların sütten kesim sonrası besi performanslarının, kas lifi çeşidi ve sayısına bağlı olarak iskelet kası ağırlıklarının fötal dönemdeki besleme stratejileri ile etkilenerek değiştirilebilmesi hem et üretimi hem de koyun yetiştiricileri açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu nedenle bu tezin amacı;

1. Koyunlarda gebeliğin fötal kas lifi gelişimi için kritik olan döneminde uygulanan yüksek besleme düzeyi ile fötal kas lifi gelişiminin programlanıp programlanamayacağının belirlenmesi,

2. Bu gebeliklerden doğacak olan kuzuların fötal kas lifi gelişimlerinin programlanabilmesi ile et verimi ve kalitesinin fötal besleme ile artırılıp artırılamayacağının belirlenmesi,

3. Koyunlarda gebeliğin fötal kas lifi gelişimi için kritik olan döneminde uygulanan yetersiz beslemenin fötal gelişimi ve fötal kas gelişimini nasıl etkileyeceğini ve dolayısıyla bu gebeliklerden meydana gelen yavruların et verimlerinin ve kalitesinin fötal dönemdeki yetersiz beslemeden nasıl etkileneceğinin belirlenmesi,

4. Türkiye’de ve dünyada koyun yetiştiriciliğinde yaygın olarak verim düzeyleri düşük olarak kabul edilen ve kötü çevre şartlarına uyum gösteren düşük verimli yerli ırklar kullanılmaktadır. Dolayısıyla mera şartlarına bağlı olarak ve yerli koyun ırkları kullanılarak yapılan koyun yetiştiriciliğinde ananın gebelik dönemindeki besleme seviyelerinin fötal gelişim üzerine ve buna bağlı olarak fötal kas lifi gelişimi üzerine nasıl bir etkiye sahip olacağının belirlenmesidir.

3. MATERYAL VE YÖNTEM

3.1. Materyal

Benzer Belgeler