• Sonuç bulunamadı

Gana Dışında Dîni Tahsil Görmüş Hocalar (Mezun Hocalar)

2.2 Gana’da İslâmî Gruplar

2.2.1 Ticâniyye Tarikatı ve Kolları

2.2.2.2. Gana Dışında Dîni Tahsil Görmüş Hocalar (Mezun Hocalar)

Mezun hocalar, Suudi Arabistan ve Mısır üniversitelerinden ilahiyat (şeriat) fakültesinden ortak deneyimleri ve yeni edindikleri uzmanlık ve bilgi birikimlerinin yanı sıra Arapça ustalıklarıyla da karakterize edilmektedir. Bu özellikler onları Arapça konuşamayan veya küresel ümmet bilincine sahip olmayan diğer Müslümanlardan ayırmaktadır. Bu kimlik tanımı yalnızca entelektüel olmalarını değil, aynı zamanda giyim kuşam gibi dış görünüşlerini de içermektedir. Yani onların kısa cellabiye giymeleri, gür sakalı muhafaza etmeleri ve diğer benzer hareketleri toplumdaki insanlarda onları taklit etme isteği uyandırmıştır. Kısa cellabiye, Batı Afrika’daki

100

âlimlerin en iyi bilinen özelliklerinden biri olmuştu. Bu yeni âlimlerin kıyafet ve uygulamalardaki farklılıkları insanların dikkatini çeken bir olgu olmuştu.

Öte yandan Müslüman halkın bu kişilere saygısı ve özenmesi, toplumun nazarında, genç ve yaşlı için toplumdaki standartları belirleyen seçkin bir grup olmalarını sağlamıştı. Ancak bu durum, çok uzun sürmeden, elit statülerinden dolayı eski âlimler ile çarpışmalara neden olmuştu. Ayrıca, İslâmî fikirleri yaymak ve Müslüman topluluklardaki temel ihtiyaçları sağlamak için kendi derneklerini ve STK’larını oluşturmalarının da önünü açmıştı. Arapça ve akide ile ilgili argümanlarında gösterdikleri yetenekleri, belli bir dindarlık vasfı, hikmet ve doğru dinî bilgi elde ettiklerini ve bu yeni dünya görüşünü diğer Müslümanlara yaymanın kendilerine has bir mesuliyet olduğunu düşünmelerini sağlamıştır. Yüksek kaliteli eğitimlerinin karşısında eski hocaların birikim ve yöntemlerini, kısıtlayıcı ve kendi amaçları için engel olarak görmeleri, onları eski hocalarıyla çatışmaya sürüklemişti. Eski hocalar, Müslüman toplumdaki liderliklerinde ve nüfuzlarında aksi yönde bir değişik meydana gelmesinden korkuyordu.321

Dinî pratiklerde yeniden canlanma olarak karakterize edilen mezun hocalar olgusu, ulusal sınırları aşan ve diaspora bilinci içeren yeni bir kimlik ve taahhüt kaynağı sağlamıştı. Mezun hocalar, mezun oldukları okullarla olan ilişkilerini sürdürdü. Onların bu bağlantısının, döndüklerinde onların İslâmî STK’lar kurmalarına olumlu yönde etkisi oldu. Bu STK’lar, yerel ve uluslararası STK’lar şeklinde ikiye ayrılabilir. Bu STK’ların bazıları; el-Furkân Vakfı, İslâmî Çağrı ve Araştırma Yüksek Kurulu, el-Müntedâ Eğitim Vakfı, Doğrudan Yardım (önceki adıyla Afrika Müslüman Ajansı olarak biliniyordu), Dünya İslâmî Çağrı Topluluğu gibi vakıf ve topluluklardır. Batı Afrika’da, bu İslâmî STK’lar Suudi Arabistan, Mısır ve diğer Orta Doğu ülkelerinden fon almaktadırlar. Amaçları, sömürge döneminde Hıristiyan misyonerleri ve sömürge sonrası dönemde batılı STK’lar ve sivil toplum kuruluşları tarafından kazanılanları geri almaktı.322

Daha önce de belirtildiği gibi, Mezun hocalar, Müslümanlara temel hizmetler sağlamanın kendilerine ait olduğuna inanıyordu. Onlar çabalarını, yalnızca kalkınmaya alternatif bir yaklaşım olarak değil, aynı zamanda batı etkisinin düzensiz saldırılarını engellemenin bir aracı olarak da görmekteydiler. Nitekim böylece yaşamın modern

321 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 182-185. 322 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 187.

101

yönleri, insanların dinî yaşantılarını olumsuz yönde etkilemeyecekti. Onlar, İslâmî ve batı çerçeveleri arasında bir sentez öngördüler; batı değerlerini yalnızca dinî uygulamaların ve ibadetlerin doğru şekilde yapılmasını olumsuz yönde etkilemediğini büyük ölçüde kabul etmektedirler.323

Eğitim alanında ıslah ve reform faaliyetlerini gerçekleştirmek için mezun hocalar iki reform düzeyine girdiler. İlk seviye makaranta (medrese) düzeyindeyken, ikincisi topluluk düzeyinde sosyal yardım programları şeklinde gerçekleşmiştir. Mezun hocalar makarantalara mezun oldukları okul ve üniversitelerin adını verdiler. Nuriyye, Nuru’l-İslâm, Anberiyye, Manhaliyye, Vataniyye, Huduiyye, Hidaiyye ve Felahiyye bunun örnekleridir.324

Mısır’da eğitim almış Malili hocalar gibi bu yeni mezun hocalar, Arapça’yı eğitim dili yaparak İslâmî kaynaklara erişim sağlayan öğretim yöntemlerini benimsemişler ve sabit bir ders çizelgesi oluşturup iyi yapılandırılmış dersler vermişlerdir. Medrese eğitimi cumartesi-perşembe okul haftası çerçevesinde organize edilmektedir. Dersler sabah 7:30 ile öğleden sonra 14:00 arasında olmaktadır. Öğlen yemeğinden önce atıştırmalık araları ile öğleden sonra 13:00’de namaz için teneffüs verilmektedir. Eğitim, alfabeyi öğrendikleri temel seviye olan ilkokul ile başlar. Burada Fatiha ve günlük beş vakit namazlar için gereken diğer küçük sureler ile akide ve ibadet esasları öğrenilir. Bir sonraki aşamada ise fıkıh, hadis, belâgat, nahiv, tevhid, tefsir, Arapça, imlâ ve siyer gibi özel disiplinlere odaklanılır. Ayrıca, öğrencilere Kur’an’dan ezberler de yaptırılır.325

1985’te, makarantanın yapısal ve idari kontrolü mücadelesi, yeni hocaların Yüksek Enstitü, yani İslâmî yükseköğrenim için gelişmiş bir kurum kurmalarına neden olmuştu. Bu da Gana’da İslâmî yükseköğrenimde ilk girişim olacaktır. Bu Yüksek Enstitüler, Gana’da geniş bir kitleye ulaşmış ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünneti ile gençleri yetiştirmek için bir buluşma noktası olmuştur. Ancak, çok uzun sürmeden Yüksek Enstitüler yeni bir Müslüman kimliğini ifade etmenin yeni bir yolu olacaktır.326

Bu durum, yeni hocalar ile eski hocalar arasında büyük bir gerilim yaratmıştı. Çünkü bu, makarantanın kontrolünü ele almayı ve eski hocaların köklü otoritesine

323 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 189. 324 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 194. 325 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 200-201. 326 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 206.

102

meydan okumayı gerektiriyordu. Eski hocalar, sadece makaranta’nın sahibi değildiler, aynı zamanda mezun hocaların da ilk öğretmenleriydiler. Makaranta yönetimi yeni ortaya çıkan bir özellik kazandı. Bu özellik, makaranta yönetimindeki statükoyu dengelemek için Arapça öğrenmiş ve küresel bilinci kazanmış olmakla nitelendirilen bu mezun hocaların kabul görülen yeni bir hoca kuşağı olarak yükseltilmesinden ileri gelmiştir. Afa Ajura gibi eski hocalardan bazıları, yeni hocaların, halkın İslâm eğitimi konusundaki söylemine galip gelen yeni fikirlerin meşruiyetini kabul etmişlerdir. Söz konusu hocalar mezun hocalara karşı tedbir alarak, Anberiyye’de onlara kısıtlı idari yetki verilmesini kabul ederken diğerleri ise değişikliği kabul etmekte güçlük çekmişti. Eski hocaların bu değişimlere ayak uyduramaması, iki grup arasında gerginliğe neden olmuş ve nihayetinde dinî otoritenin yeniden yapılandırılmasını etkilemiştir. Eski hocalar, makaranta üzerindeki idari yetkilerinden vazgeçmeme duruşlarının bir doğal sonucu olarak yeni bir ihtilafın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Mesela imamlık görevi babadan oğula veraset ile geçerken, liderlik mertebesinin elde edilmesinde Arapça okuryazarlığı ve uygun akidevî argümanları bilme etkiliydi. Ayrıca yeni hocalar, eski hocalarının, inananlar üzerinde sosyal bir kontrol mekanizması olarak kullanmış oldukları muska ve şefaat olgusuna karşı hoşnutsuzluk gösteriyordu. Yine, cenazelerde ölen kişinin yakınları için toplanan sadaka paralarının eski hocalar tarafından sık sık paylaşılmasına karşı çıkmışlardı. Muskaların toplumsal sorunları azaltma tesirine inanan bazı Müslümanlar, eski hocaların kontrolüne karşı savunmasız olma eğilimindeydiler. Yeni hocaların vaazlarında Vehhâbî doktrinini benimseyerek ve Kur’an ayetlerini delil göstererek kötülüğü önlemek ve refah içerisinde yaşamak için muska takılmasına karşı çıktıkları açık olarak bilinen bir gerçekti.327 Yeni hocalar,

çalışmalarını, kırsal Müslüman topluluklara kolay erişim sağlayan radyo ve televizyon istasyonları gibi yeni iletişim yöntemleri sayesinde büyük ölçüde artırmıştı.328 Böylece,

bu yeni teknolojiler sayesinde, yeni mezun hocalar, Ganalı Müslüman topluluklar üzerindeki etkilerini genişletebilmişlerdir.

327 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 202-204. 328 Iddrisu, Contesting Islam in Africa, s. 213.

103