• Sonuç bulunamadı

GÜÇLÜ EKOOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI VE NİTELİKLERİ

IMF ile beraber hükümetin önceki dönem krizlerinde oluşturduğu planlanan döviz kuru çapasına göre hazırlanan programlardan uzaklaşıp, Yeni Keynesyen teoriye göre değişiklik gösterebilen politikalar benimsenmiştir. Program kapsamında dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla kesintisiz mücadele hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşabilmek için bankaların yeniden yapılandırılması, mali sektörün yeniden düzenlenmesi, ekonomide rekabetin ve verimliliğin arttırılması ana hedefler olarak belirlenmiştir. www.tcmb.gov.tr

2.2.1 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programına Neden İhtiyaç Duyuldu?

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı adı altında uygulanan yeni ekonomi politikalarının temel amacı 2001 yılında terk edilen kur rejimi sonrası ortaya çıkan güven bunalımını ve istikrarsızlığı ortadan kaldırarak eşanlı olarak bu noktaya bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetimini ve ekonominin yeniden yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmak şeklinde tanımlanmaktadır. (www.tcmb.gov.tr )

Türkiye ekonomisi 1990’lı yıllardan itibaren sıklıkla krizlerle karşı karşıya kalmaktaydı. Yaşanan bu krizlerde dışsal etkiler olmakla beraber krizlerin başlıca nedenleri sürdürülemez iç borç dinamiği, kamu bankalarının sağlıksız yapısı ve diğer yapısal reformlarını bir türlü hayata geçirilememiş olması şeklinde sıralanabilir.

2.2.1.1 Sürdürülemez İç Borç Dinamiği

Kamu kesimini borç stokunun (net) GSMH’ ye oranı 1990 yılında yüzde 29 iken, bu oran 1999 yılı sonunda yüzde 61’e ulaşmıştır. 1990 yılında yüzde 6 olan net iç borç stokunun GSMH’ ye oranı 1999 yılında (kamu bankalarının görev zararları dahil) yüzde 42’ye çıkmıştır. Yüksek kamu açıklarının yanında 1994 yılından itibaren kamunun net dış borç ödeyicisi konumuna gelmesi, yeterli derinliği olmayan yurtiçi piyasalar üzerinde baskı oluşturmuş bu durumda reel faiz oranlarının yüksek seviyede kalmasına neden olmuştur. Aynı dönem içinde yüksek şekilde seyreden enflasyon, risk primine etki ederek faiz oranlarının yüksek kalmasına destek olmuştur. 1992-1999 yılları arasında yüzde 4’ün altında seyretmesine karşın, iç borçlanma reel faiz oranı ortalama yüzde 32 olmuştur. Yüksek reel faizler kamu kesiminin borçlanma ihtiyacını daha da arttırmış her gelen yeni gün Türkiye’yi borç-faiz kısır döngüsüne sürüklemiştir. Borç faiz sarmalından çıkılamamasının ana hatlarına bakıldığında kamu gelir gider dengesinin sağlanamadığı görülmektedir. Bu dengeyi bozan ekonomi ve maliye politikalarını aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:

 Bütçe dışı fonlar oluşturulması, mahalli idarelerin kontrol dışı harcamaları ve bunların görev zararlarının kamu bankaları kanalıyla finanse edilmesi sonucunda kamu maliyesinde bütünlük ve disiplinin bozulması.

 Kamu sektöründeki popülist istihdam politikaları ve verimlilikle uyumlu olmayan ücret politikaları.

 Ekonomik gerçeklere dayanmayan şekilde yönlendirilen yüksek maliyetle ve verimsiz şekilde çalışan büyük bir KİT sisteminin varlığı.

Bütün bu gider kalemlerinin yanında kamu gelirlerinde istenilen seviyeye ulaşılamamıştır. Vergi oranlarının yüksek olmasına rağmen,adaletli bir sistemin yokluğu vergi tabanının dar olması sonucunu doğurmuş buda kamu kesiminin giderlerini karşılayabilecek şekilde gelir elde etmesini engellemiştir.

Giderlerin, yüksek maliyetli iç borçlanma ile karşılanması sonucu 1999 yılı geldiğinde toplanan her 100 liralık verginin, 72 lirası faiz ödemesine ayrılmak durumunda kalınmıştır. Bu durum neticesinde devlet asli fonksiyonları olan eğitim, adalet ve sağlık alanlarına kaynak ayıramaz hale gelmiştir. (www.tcmb.gov.tr)

2.2.1.2 Mali Sistemdeki Sorunlar

Son yıllardaki yüksek reel faizle de bağlantılı olarak kamu kesiminde oluşan borçlanma ihtiyacındaki artış, özel bankaların reel ekonomiye kaynak sağlamaktan uzaklaşarak adeta kamu açıklarını finanse etme görevi üstlenmelerine neden olmuştur. Şöyle ki devlet iç borçlanma senetlerinin mevduat bankalarının aktifleri içindeki payı 1990 yılında yüzde 10 iken, 1999 yılında bu oran yüzde 23’e çıkmıştır. Aynı dönem içerisinde bankaların özel sektöre açtığı kredilerin toplam aktifler içinde payı yüzde 36’dan yüzde 24’e inmiştir. Bu durumda bankalar üreticiyi ve reel ekonomiyi yeterli oranda destekleyememiştir.

Yüksek enflasyon ve oluşan belirsizlikler tasarruf sahiplerinde güven problemi oluşturmuş bu nedenle mevduatlarını kısa vadelerde tutmaya yönelmişlerdir. Bu durum bankaların varlıkları ve yükümlülükleri arasındaki vade uyumsuzluğunu arttırmıştır.

Artan borç stoku ve yüksek enflasyonun etkisi para ikamesini de hızlandırmıştır. Döviz tevdiat hesaplarının repo dahil toplam mevduat hesapları içindeki payı 1990 yılında yüzde 25’den 1999 yılında yüzde 42’ye yükselmiştir. Bu duruma ek olarak bankaların yurtdışı borçlanmalarındaki artış döviz yükümlülüklerini yükseltmiştir. Diğer açıdan bankalar başta kamu kâğıtları olmak üzere getirisi yüksek Türk Lirası cinsinden portföyler oluşturmuşlardır. Oluşan bu döngü bankacılık sisteminin yabancı para cinsinden açık pozisyonunu yükseltmiş bankacılık sistemini kur riskine karşı kırılgan hale getirmiştir. (www.tcmb.gov.tr )

2.2.2 Programın Temel Amaçları ve Araçları

Yaşanan krizin bankacılık sisteminde ciddi bir tahribata neden olması nedeniyle program sıkı maliye politikası uygulamayı uygun görmüştür. Bu sebeple bütçede faiz dışı fazla oluşturulması, sağlık ve güvenlik alanları haricinden kamuya personel alımın azaltılması ve zorunlu durumlar haricinde yeni yatırımlar yapılmaması amaçlanmıştır.(www.tcmb.gov.tr )

Ekonomide arka arkaya yaşanan bu olumsuz gelişmelerin neticesi olarak 14 Nisan ve 15 Mayıs tarihleri olmak üzere iki aşamalı olarak Uluslararası Para Fonu gözetiminde bir istikrar programı uygulanmaya başlanmıştır. Başlangıçta programın adı “Ulusal Program” iken, daha sonrasında “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” olarak adlandırılmıştır.Bu programda ilk olarak finansal kesimin kontrol altına alınacağı daha sonrasında dış açığın giderileceği ve nihayetinde enflasyonun düşürülmesi için hedeflerin açıklanarak yapısal değişimin amaçlandığı uygulamalarla büyüme hızının yükseltileceği üzerinde durulmuştur (Kol ve Karaçor 2012: 387).

Program,Türkiye’nin gerekli yapısal reformları gerçekleştirmesi ile birlikte küreselleşme sürecine daha sağlıklı bir biçimde uyum sağlayabileceğini, dünya ekonomisinin sunduğu fırsatlardan daha etkin bir biçimde yararlanabileceğini, böylece iktisadi kalkınma ve ekonomik büyümenin hızlanacağı üzerinde durur.Mal, hizmet, para ve sermaye piyasalarının serbestliğinin zorunlu olduğu anlayışından hareket ederek, yaşanan finansal krizlerden, denetimden yoksun piyasaları değil, müdahaleci politikaları, popülist uygulamaları, saydamlık eksikliğini ve yanlış yapılanmaları sorumlu tutar (Alarslan 2012: 89).

Öngörülen hedeflere ulaşılması ve ekonominin yeniden yapılandırılması konusunda kesin bir siyasi taahhüdü ve desteği içeren programda, kaynak tahsisi sürecindeşeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanarak, rasyonel olmayan müdahelelerin geri dönüş olmayacak şekilde önlenmesi, iyi yönetimin ve yolsuzlukla mücadeleningüçlendirilmesi ayrıca katlanılan fedakârlıkların boşa gitmesinin önlenmesi, verimliliğin arttırılması ve piyasalarda güven ortamının yeniden sağlayarak, rekabet gücününde arttırılması amaçlanmıştır. (www.tcmb.gov.tr )

Gerçekleşecek olan gelişmeler sonucunda hiç kimseye özel bir hak sağlanmayacak olup, sosyal ve psikolojik bir huzur ortamı oluşturularak Türk Milletinin refah düzeyinde kalıcı bir yükselme gerçekleşecektir(Kol ve Karoçor, 2012: 387)

Programın ana hedeflerinden biriside kamu kesimi borçlanma ihtiyacının kırılabilmesi için gerekli olan şartın bankacılık sektörüne yeniden işlerlik kazandırılmasıdır. Bu sebepten dolayı da program, mali piyasalar ve para piyasalarına ilişkin düzenlemeleri zorunlu kılmıştır. Aslında bu açıdan bakıldığında parasal sermayenin krizinden çıkış programı niteliğinde olduğu görülmektedir (www.bagimsizsosyalbilimciler.org)

Tablo 5: GEGP’ninÇerçevesi

GEGP Unsurları Hedefler Uygulama Araçları Uygulama Sonuçları

Yapısal Yenilemeler Merkez Bankası’nın özerkliği ve piyasa ekonomisinin düzenlenmesi Merkez Bankası Kanunu, doğal tekellere ve ağ endüstrilerine yönelik Düzenleyici Kurum Yasaları Telekomünikasyon, Tütün, Şeker Üst Kurullarının Oluşturulması Bankacılık Sistemi Reformları Sağlam bankacılık sistemi rasyolarınınoluşturulma sı

Bankacılık Kanunu TMSF’yeişlerlik BDDK’nın Kurulması, kazandırılması

Faiz ve Kambiyo Politikaları

Yatırımcılar İçin Orta Vadeli perspektif

sağlanması Kur sistemleri,

Dalgalı Kur Sistemine Geçilmesi, Yönetimli Dalgalanma, Örtülü kur çapasının uygulanması Ekonomik Büyüme Stratejileri Sıkı maliye politikası, Anti-enflasyonist yaklaşım, istikrarlı ekonomik büyüme Yüksek oranlı (% 6) Faiz Dışı Fazla, Cari Açık/Milli Gelir oranının kontrolü ve finansmanı

Düşük kur politikasıyla oluşan cari açığındış borçlanma rakamlarına yansıması

*Kaynak: www.tcmb.gov.tr

GEGP’nindış ticarete ilişkin hedefleri ise büyüme hızındaki düşüş ve iç talebin daralmasıyla ithalatın gerileyeceği öngörüsüne dayanır.İhracataçısından değerlendirildiğinde ise rekabet gücünde sağlanan iyileşmeyle birlikte olumlu etkiler beklenmekte ve sonuç olarak cari işlemler hesabının dengeye yakın olacağıöngörüsünü ortaya konulmaktadır.

Benzer Belgeler