• Sonuç bulunamadı

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı

2.1. Para Arzının İçselleşme Sürecini Etkileyen Faktörler

2.1.8. Para İkamesi ve Para Arzının Kontrolüne Dayalı İstikrar Programları

2.2.3.3. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı

Türkiye, 2001 krizinin olumsuz etkisini hafifletebilmek için IMF ve Dünya Bankası desteğiyle, ”Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını” uygulamaya başlamıştır.

Şubat 2001 krizi sonrasında kur çıpası rejimini kaldıran Türkiye ekonomisi, bu program çerçevesinde ,TCMB’nın 2002 yılı sonundaki ufak müdahaleleri dışında, dalgalı kur rejimi uygulamaktadır. IMF tarafından yüklü bir kredi desteği ile desteklenen program, yüksek iç borç ve mali sistemin kırılgan yapısını, ekonominin

krizden çıkışı ve gelişmesi önündeki en büyük sorun olarak görmektedir. Bu nedenle programın öncelikli hedeflerinden birisini mali sektörün sorunlarının çözümü ve yeniden yapılandırılması oluşturmuştur.

Bu amaçla kamu bankaları yeniden yapılandırılmış ve sermaye konarak söz konusu bankaların görev zararlarından kaynaklanan sorunları çözülmüştür. Bunun yanı sıra sektörü sıkıntıya sokan zayıf bankalara el konularak BDDK bünyesine alınmıştır. Bütün bu işlemler ekonomiye çok büyük bir mali yük getirmiştir(Müslümov, 2002).

Program “ekonomide etkinliğin arttırılması, devlette şeffaflığın artırılması ve sosyal dayanışmanın güçlendirilmesini hedefleyen çok sayıda yapısal yenilenme ve yasal düzenlemeler içermektedir. Bu düzenlemelerle, 2001 yılı içerisinde Merkez Bankası kanunu vb. çok sayıda kanun yürürlüğe girmiştir. 5 Mayıs 2001 tarihinde yürürlüğe giren 4651 sayılı kanun ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası para politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında tek yetkili kurum olarak belirlendi(Doğruel, 2005: 210-212).

Güçlü ekonomiye geçiş programını, 2000 yılı istikrar programından ayıran en büyük özellik, serbest kur rejimi ile enflasyon hedeflemesi politikası üzerine kurulmuş olmasıdır. Bu kapsamda para politikası üzerine katı kurallar konulmamış ve enflasyon hedeflemesine paralel esnek para politikaları izlenmesi kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede kısa vadeli faizler, gerek enflasyonu kontrol etmek, gerekse likiditeyi sağlamak amacıyla en önemli araç olarak kullanılmaktadır(TCMB, 2001).

Programın diğer bir önemli hedefi ise sürdürülemez iç borç dinamiği sorununu çözmektir. Mali sektörde yapılan düzenlemeler kamu finansmanının üzerindeki yükü iyice artırmıştır. Bu nedenle, program süresince sıkı bir maliye politikası ile Faiz Dışı Denge/GSMH oranı 2001 yılı için yüzde 5.5 2002 yılı içinse yüzde 6.5 olarak hedeflenmiştir. Program krizden çıkış yolu olarak devalüasyonun yarattığı kur avantajı ile sağlanabilecek ihracat artışını göstermektedir.

Söz konusu program 2001 yılı içerisinde hedeflerine ulaşamamıştır. 2001 yılı içinde yüzde 3 küçülmesi beklenen ekonomi yüzde 9.4 küçülmüş, enflasyon hedefi tutturulamamış, TÜFE ‘deki artış yüzde 68.5 olarak gerçekleşirken, TEFE’deki artış yüzde 88.6 olmuştur. 2001 yılı içinde dalgalı kur ve kriz nedeniyle daralan iç talep sonucu ithalat 54.5 milyon dolardan 41.4 milyon dolara düşmüştür. Ancak aynı dönemde beklenenin aksine ihracat 27.8 milyar dolardan 31.3 milyar dolara çıkmıştır. Kriz sonrasında uygulanan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programı ile birlikte, Türkiye ekonomik yönden önemli bir değişim sürecine girmiştir. 2002 yılı başından itibaren örtük enflasyon hedeflemesi, 2006 yılı başından itibaren ise açık enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçilmiştir. Dolayısıyla 2002 yılı itibariyle kısa dönemli faizler, temel politika aracı olarak kullanılmakta ve gelecek dönem enflasyonuna ilişkin olası gelişmeler değerlendirilerek tespit edilmektedir. Ocak 2002-Temmuz 2005 arasındaki dönemde TCMB kısa vadeli faizi kademeli olarak yüzde 62’den yüzde 14.25 seviyesine indirmiştir. Bu indirim kararında IMF ile ilişkilerin olumlu gelişmeler ve gerekse ekonomik programın sürdürülebileceğine olan inanç sonucu enflasyon beklentilerindeki ve risk primindeki düşüş etkili olmuştur(İnal, 2006: 2)

Enflasyon hedeflemesi politikasına paralel olarak bankacılık sektörüne yönelik bazı yasal düzenlemeler, yeniden yapılandırma programı ve sermeye yapılandırması süreci hayata geçirilmiştir. Küresel likidite koşulları, AB’ye tam üyelik sürecinde yaşanan olumlu gelişmeler, IMF ile yürütülen stand-by anlaşması kapsamında faiz dışı fazla hedefinin konulması ve hükümetin bu hedefe uyma gayreti, piyasalarda oluşan göreli güven ortamı ,kamu borç yükü ve faiz oranlarındaki gerilemeler, makroekonomik ortamı olumlu yönde etkilemiştir. Bu süreçte dalgalı kur rejiminde TL’nin değer kazanması ve fiyat istikrarına odaklı para politikasının da katkısıyla 2002 yılından sonra enflasyon önemli ölçüde gerilemiştir.

Kriz sonrası 2002 -2005 döneminde uygulanan örtük enflasyon hedeflemesiyle para politikasında sağlanan şeffaflık enflasyonist beklentileri etkilemiştir. Örtük enflasyon hedeflemesinin uygulandığı 2002-2005 döneminde,

uzun yıllar sonra 2004 yılında tek haneli enflasyona (yüzde 9.3) ulaşılmıştır. 2004 yılında yüzde 12’lik hedeften daha aşağılarda bir enflasyon oranının gerçekleşmesi ve tek haneli rakama ulaşması, Türkiye’nin enflasyonla mücadele sürecinde önemli bir aşama olarak değerlendirilmiştir. 25 Nisan 2001 tarihli ve 4651 sayılı kanunla TCMB ‘nın kurumsal yapısı fiyat istikrarı amacına ulaşmayı sağlayacak duruma getirilmiştir. Getirilen yenilikler arasında, Merkez Bankasının para politikasını bağımsız olarak kullanması ve temel amacının fiyat istikrarı olduğu yer almaktadır. Merkez Bankasının Hazine, kamu kurum ve kuruluşlarına avans ve kredi vermeyeceği ve bu kurumların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın almayacağı belirtilerek Merkez Bankasının bağımsızlığı konusunda önemli kararlar alınmıştır. Merkez Bankasının uygulanacağı para politikasının şeffaflığı ve uygulanan politikaların nedenleri konusunda kamuoyunu bilgilendirmesi ve hesap verebilirliği arttırılmıştır(Kansu, 2007: 65).

2005 yılında ekonomik programın sürdürülmesiyle ilgili kararlılığın devam etmesi güven ortamı yaratmış, yapısal reformların ve mali disiplinin sürdürülmesi, faizlerdeki düşüşün devam etmesi ve TL’nin güçlü bir düzeyde olması ekonomiyi olumlu etkilemiştir. TCMB 2005 yılının Ocak ayında yüzde 17 olan gecelik borçlanma faiz oranını sürekli azaltarak Aralık ayında yüzde 13.5 düzeyine getirmiştir. 2002-2005 örtük enflasyon hedeflemesi döneminde enflasyon her yıl hedeflenenin altında kalmış ve 2005 yılında son 35 yılın en düşük düzeyine yüzde 7’ye gerilemiştir. Açık enflasyon hedeflemesinin uygulanmaya başladığı 2006 yılı için enflasyon yüzde 5 hedeflenirken gerçekleşme yüzde 9.69 düzeyinde olmuştur. 2006 yılında yıllık enflasyon Ocak ayından itibaren sürekli yükselmiş ve Temmuz ayında en yüksek düzeyine yüzde 11.7’ye ulaşmıştır. 2006 yılında geçilen açık enflasyon hedeflemesi uygulaması kapsamında ise 2006, 2007 ve 2008 yıllarında açıklanan hedef oranlara ulaşılamadığı gibi, 2 puanlık belirsizlik aralığı da aşılmıştır. Buna rağmen genel olarak ekonomik aktörler ve kamuoyu, gerçekleşen enflasyon rakamlarını olumlu değerlendirmiştir(Bilgin, 2009: 72).

2.2.3.4Açık Enflasyon Hedeflemesinden Günümüze Parasal