• Sonuç bulunamadı

2.2. TÜRKİYE’DE SİYASAL İSLAMIN YÜKSELİŞİ

2.3.1. Milli Görüş İdeolojisi Ve İrtica Kavramı

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli bağımsız İslami hareketi olan Milli Görüş’ün Hareketin fikri temelleri 1967 yılında atılmıştır, startı ise 1969 genel seçimlerinde Necmettin Erbakan ve bir grup arkadaşının bağımsız aday olmasıyla verilmiştir. Erbakan kısa süre içinde kendilerinin “milli” diğer siyasi partilerin “gayrı milli” görüşü temsil ettiğini ileri sürmüştür. “Gayrı milli” tanımı hemen ardından yerini “taklitçi” suçlamasına bırakmıştır. Milli Görüş hareketi, yasal siyasi bir parti etrafında mücadeleyi temel almıştır. Her ne kadar Avrupa’daki AMGT ya da 1970’li yıllarda “Akıncılar”, 1980 sonrası “Milli Gençlik Vakfı” gibi gençlik örgütlenmeleri ile bazı vakıf ve dernekler hareket bünyesinde faaliyet göstermiş ve zaman zaman öne çıkmış olsalar da, ana odak her zaman parti olmuştur. “Bağımsızlar Hareketi”nden bu yana Milli Görüşçüler sırasıyla Milli Nizam Partisi (MNP), Milli Selamet Partisi (MSP), Refah Partisi (RP), Fazilet Partisi (FP) ve Saadet Partisi’ni (SP) kurmuşlardır. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Milli Görüş’le ilgisiyse tartışmalıdır (Çakır, 2013).

Siyasal İslam anlayışının egemen kılınması mantığı 12 Eylül ile başlamış bir olgu değildir. Kökleri İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar giden ve çok partili düzenin kurulmasıyla çakışan küresel bir soğuk savaş stratejisinin sürdürülmesidir. Bu süreç 1946 sonrasında başlamış, Bayar-Menderes ikilisi döneminde ivme kazanmış, Sunay- Demirel ikilisi zamanında İmam-Hatip anlayışının yaygınlaştırılmasıyla gelişerek devam etmiştir. Türkiye'de İslami hareketin ivme kazanması İran Devrimi'nin de belirgin etkisiyle 1980'li yıllara rastlamaktadır. Türkiye, İran’da İslam devriminin gerçekleştiği, Sovyetlerin Afganistan’ı işgal ettiği 1980’li yılların başından itibaren, oryantalist bakış açılarının, yaklaşım ve yorumlarının etkisi altında kalarak, batı yanlısı bir askeri ve dış politika yaklaşımını daha çok benimsemiş ve gerilim yaşanmıştır. 12 Eylül askeri rejimi, sistemi siyasetin dışına taşımıştır (Özgan, 2008: 51).

Başka bir deyişle, Milli Görüş, Prof. Necmettin Erbakan’ın siyasi ufuk ve hayalleriyle dinsel bakiyesini buluşturan, süreç içinde de bu talepkarlıkların birbirleriyle örtüştüğü özgünlük iddiası taşıyan bir hareket ve söylemdir. Aslında hareketin asıl

özgünlüğü, karmaşık koşulların Milli Görüş’ün söylem düzeyindeki eksenini pek az kaydırabilmesinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten de Milli Görüş’ün, zaman içinde ciddi bir eksen kaymasına uğradığından söz etmek mümkün değildir; ancak reel-politik gelişmeler verili üsluba açıkça müdahale eden bir dizi farklılaşmanın da yaşandığını gösterir. Genel olarak bakıldığında Erbakan’ın Türk siyasal yaşamında yer edinen söylemi bir Müslüman modernleşmeciliği olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda Milli Görüş’ün toplumsal açılımı, bir ütopya üretimini hatırlatacak şekilde Adil Düzen adıyla gündeme getirilen tasarımlarla ilişkilendirilmekte ve güncelleştirilmektedir. Bu çerçevede Milli Görüş hareketinin şaşırtıcı bir şekilde hem muhalif hem de modernist bir gelenek ürettiği görülür (Agdag, 2010: 50).

1960’lı yıllardan itibaren siyasete atılan İslamcı milletvekillerinin birçoğu Adalet Partisi listelerinden seçilmişlerdir. İslamcılar 1960’lar boyunca, Demokrat Parti’nin devamı olarak gördükleri Adalet Partisi’ni destekleyerek siyasal yaşamda yer almışlar, fakat AP’nin gerçekte DP’nin devamı olmadığının anlaşılmasıyla da giderek AP’den ayrılarak bağımsız bir siyasal harekete yönelmişlerdir. Özellikle sistemin dışında ya da kıyısında tutulan çoğu tarikat ve mezhepler giderek politik bir kişiliğe bürünerek bu yönelişin başında bulunmuşlardır. Bu yönelişin sonucu olarak dini motifleri ağır basan yeni bir arayış içine girilmiş, o tarihlerde Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanı olan Prof. Necmettin Erbakan da bu sürece dahil olmuştur. İslami parti 1969 genel seçimlerine yetişmeyince bazı isimlerin sağ partilerden ya da bağımsız olarak aday olması kararlaştırılmış, Erbakan’ın Konya adaylığı Adalet Partisi tarafından veto edilince aynı ilden bağımsız aday olmuş ve kazanmıştır. Bundan sonra Milli Görüş, ki siyasal İslam’ın Türkiye’de sözcülüğünü üstlenen yapı olacaktır, düşüncelerini siyasal düzlemde dile getirmeye başlayacaktır (Agdag, 2010: 51).

Özetlemek gerekirse, Komünizmin çöküşü ve Soğuk savaş sonrası dönemde, uluslar üstü sistem, İslam’ı yeni tehdit olarak tanımlamıştır. Bu tanımlama ile birlikte İslam ve Müslümanlar, hem öteki, hem şüpheli, hem tehlikeli hem de marjinal sayılmıştır. Ötekinin dışlanması bütünüyle etkisizleştirilmesi anlamı taşımıştır. Müslümanlık ile irticanın aynı anlamda kullanıldığı Türkiye’de her dini hareketin irtica sayılması sonucunu doğurmuştur. Türk Dil Kurumu’ nun tanımına göre irtica, gericilik, mürteci ise yeni düzene karşı direnen kimse, gerici anlamlarına gelmektedir. İrtica

siyasal İslam’dır. İrtica net olarak tanımlanmadığı için dinin bütün tezahürlerini irtica olarak değerlendirenlerin eli güçlenmiştir. Birçok kişiye göre, Türkiye'de irtica tehdidi yoktur. Türk demokrasisine kasteden militarizm tehdidi vardır. Türkiye, son yarım asırlık dönemi bu tehdit altında yaşamış; bu tehdit yüzünden demokrasisini geliştirememiş; ekonomik kalkınmasına set çekilmiş ve çağdaş dünyaya entegre olamamıştır. AB'ye girmekte geç kalışımızın esas sebebi, on yılda bir tekrarlanan askerî müdahalelerdir. Türkiye’de hiçbir zaman laiklik elden gitmemiş ama her dönemde demokrasi elden gitmiş ve rejim askerî vesayet altında yönetilmiştir.12 Eylül’le tasfiye ettiği solun boşluğunu Türk-İslam Senteziyle dolduran TSK, Komünizm ve Kürtçülük endişesinden kurtulacak, bu sefer de tasfiye ettiği RP’nin boşluğunu laik ideolojiyle doldurmaya girişecektir (Özgan, 2008: 52).

İktisadi hayatta Milli Görüş Politikasının yeri ise, 1960’lardaki ithal ikameci dönemde patronaj ilişkileriyle iyice güçlenen “modern burjuvazi” giderek sermaye kapasitesini ve sanayileşme seviyesini arttırması ve TÜSİAD(1971) adı altında örgütlenmesiyle önem kazanmıştır. Aynı dönemde ürkek adımlarla ilerleyen geleneksel küçük Anadolu girişimcisi ile modern büyük İstanbul burjuvazisi arasındaki çatışma TOBB seçimleri ile belirgin hale gelmiştir. 1968 seçimlerini N. Erbakan ithalat teşviklerini bu küçük ve orta büyüklükteki taşra burjuvazisi lehine çevireceğini vaat ederek kazanmıştır. Ancak dönemin başbakanı Adalet Partili S. Demirel seçimi geçersiz saymıştır. Bunun üzerine Nakşibendi Tarikatı’nın desteğini alan N. Erbakan 1969’da Konya’dan bağımsız milletvekili seçilmiş, Ocak 1970’de de Milli Nizam Partisi’ni(MNP) kurmuştur (Bölükbaşı, 2012: 167-168).

Benzer Belgeler