• Sonuç bulunamadı

B. Francisco de Vitoria ve Hugo Grotius (Geç Skolastik ve Reform Dönemi)

1. Francisco de Vitoria (1483- 1546)

Haklı Savaş, sömürgecilik ve insan hakları ilişkisi tartışması Francisco de Vitoria (1492-1546)’nın ortaya koyduğu düşünceler üzerinden şekillendiği iddia edilmektedir. Belirli bir görüşü savunanlara göre Vitoria uluslararası hukukun ve insan haklarının kurucusu olarak görülürken, karşı bir okuma yapan diğer bir görüşü savunanlara göreyse Vitoria Salamanca Üniversitesi’nde Amerikalı yerlilerle ilgili verdiği derslerde yerlileri uygarlaştırılması gereken hukuki özneler olarak tanımlayarak Amerika’nın fethinin meşruiyet zeminini oluşturduğunu iddia etmektedirler. Dolayısıyla da ikinci görüşü savunanlara göre sömürgeleştirme sürecinin meşruiyetini sağlayan ve sömürgeleştirmenin kuramsal kurucusu olarak görülmektedir. Bu iki görüş açısından ayrı ayrı bakıldığında Vitoria’nın ortaya koyduğu Haklı Savaş düşüncesi de farklı bir boyut kazanmaktadır. İlk görüşü savunanlara göre Vitoria’nın üniversitede verdiği

272 Sander, Siyasi Tarih-İlkçağlardan 1918’e, s. 88.

“Yerliler Üzerine ya da İspanyolların Barbarlara Savaş Açma Hakkı Üzerine”274 dersi ve buna bağlı olarak şekillendirdiği Haklı Savaş düşüncesi günümüzde insan haklarının gelişmesine hizmet etmekte olan insancıl hukukun etik temellerini oluştururken, diğer görüşü savunanlar açısından sömürgeleştirmenin ahlaki meşruiyetini sağlama çabası ve buna bağlı olarak ortaya çıkan Batı merkezli uluslararası hukukun meşruiyet kaynağını oluşturma çabası olarak değerlendirilmektedir275. İkinci görüş özellikle 1990’lar sonrasında “Uluslararası Hukukta Üçüncü Dünya Yaklaşımları” olarak adlandırılan çalışmalarla desteklenmektedir. Bu çalışmalara göre Avrupa merkezli sömürgeciliğin söz konusu dönemde ortaya çıkan hukukun evrenselliği söylemi aracılığıyla sömürgeciliğin tarihi kökenlerini Hristiyanlık öğretisi ve insancıllık iddialarıyla süsleyerek siyasi ilişkiler ağını gizlediğini ileri sürer276.

Vitoria’nın Haklı Savaş düşüncesinin oluşmasında “Yeni Dünya”ya tarikat üyeliği bağlamında gidip misyonerlik faaliyetlerinde bulunmasının rolü büyüktür.

Vitoria Yeni Dünya’nın Avrupa’ya özellikle de mensubu olduğu İspanyol devletine getirdiği yeni sorunlara doğrudan şahit olur ve görüşleri de bu yönde şekillenecektir. O dönemde Yeni Dünya’da uzun süre yaşayıp yüksek oranda suça bulaşmış birçok devlet yetkilisi ve fatih İspanya’ya döndükleri zaman günah çıkarmak amacıyla Salamanca’daki San Esteban Manastırı’na gelip din adamlarından görüşlerini almaya gelmektedir. Görüşleri istenen konular genel olarak inançsız yerlilere/barbarlara karşı

274 Vitoria, Dersler, s. 110-145.

275 Vitoria, Dersler, s. 10.

276 Cemal Bali Akal, Cansu Muratoğlu, Modernitenin Sonunda Yeniden Vitoria’yla,

yapılan eylemlerin günah olup olmadığı ve eğer bu eylemler günahsa kendi Hristiyan ruhlarının nasıl kurtulacağına yönelik olmaktadır277.

Vitoria Salamanca’da verdiği derste Haklı Savaşla ilgili dört sorun üzerinde durmuştur. Bunlar, ilk olarak “Hristiyanların savaşmalarının hukuka uygun olup olmadığı”, ikinci olarak “savaş açma ya da savaşı sürdürme yetkisinin kimin elinde olduğu”, üçüncü olarak “Haklı Savaşın sebeplerinin neler olabileceği ve olması gerektiği”, dördüncü olarak da “Hristiyanların düşmanlarına karşı hukuka uygun olarak neler yapabilecekleri ve bunların dereceleri” sorunları olarak belirtmektedir278.

Vitoria ilk soruya verdiği cevapta öncelikle savaşın Hristiyanlara tamamıyla yasaklandığının kabul edildiğiyle başlar. Bunun temelinde de İncil’den alıntılar yaparak örneğin Romalılar 12:19 kısmındaki “kardeşlerim, kendi öcünüzü kendiniz almayın, bunu Tanrı’nın gazabına bırakın...öç benimdir ben karşılık vereceğim279” pasajını örnek gösterir. Vitoria aynı şekilde yine İncil’de Matta 5:39280’daki “sağ yanağınıza vurulduğunda sol yanağınızı çevirin, çünkü ben kötülüğe karşı koymamanızı emrediyorum” kısmını örnek vermektedir. Vitoria bu örneklerden sonra bütün Hristiyan alimlerinin görüşlerinin ve Hristiyanlığın yerleşik örfünün ulaşılan bu savaş aleyhindeki sonuca karşı bir konumda olduğunu ve hepsinin savaşların hukuka uygun olduklarını belirttiğini ileri sürer. Bu noktada bütün Katoliklerin aynı kanaatte olduğunu fakat herezesiyle pisletmediği kuyu bırakmadığını belirttiği Martin Luther’in “Hristiyanların kılıçlarını doğrultacakları Türkler bile olsa, Hristiyanların hukuka uygun bir şekilde

277 Vitoria, Dersler, s. 25.

278 Vitoria, Dersler, s. 110-111.

279 https://incil.info/kitap/Romalilar/12 (Erişim T: 10.01.2019)

silah kullanabileceklerini reddettiğini281” de belirtmektedir. Vitoria, Luther’in bu çıkarımını Tanrı’nın iradesinin bu yönde olduğunu ve karşı gelinmesinin Hristiyanlar açısından hukuka aykırı olacağına dayandırdığını belirtmekte fakat Luther’in savaş karşıtı olan bu temellendirmesinin doğuştan savaşçı bir millet olan Almanlar arasında dahi kabul görmediğini belirtmektedir282. Vitoria bu çıkarımların acayip sapkınlıklar olduğunu ve bunları göz ardı ederek yukarıda belirtilen soruna tek bir önermeyle ve bu önermeyi kanıtlayan kaynaklarla cevap vereceğini ileri sürer. Vitoria’nın önermesi “Bir Hristiyan hukuka uygun bir biçimde dövüşebilir ve savaşabilir283”dir. Bu önermeyi kanıtlamak için İncil’den, Augustinus’dan, St Aquinas’tan ve kendi çıkarımlarından hareket eder. İlk olarak Augustinus’dan örnek verir ve Augustinus’a göre İncil’deki Luka 3:14 bunun kanıtıdır. Buna göre “...ne kimseye zorbalık edin ne de haksız yere suç yükleyin284” demektedir. Augustinus’a göre Hristiyan öğretisi savaşı tümden yasaklamış olsaydı İncil’de verilen nasihat yukarıdaki şekilde değil açıkça Hristiyanların silahlarını bırakmaları ve askerlikten kaçınmaları olmalıydı. Vitoria ikinci kanıtını St. Aquinas’tan sunmaktadır. St. Aquinas Romalılar 13:4’te “...kötülük yaparsan kork. Kılıcı yok yere değil Tanrı vekili olduğundan taşır. Kötülük edenlere azap verecek bir intikamcıdır o285” yazdığını dolayısıyla respublica sınırları içinde kötü yollara başvuranları ve aykırılık çıkaran kişilere karşı kılıç çekip silah kuşanmak söz konusu olabiliyorsa yabancı düşmanlara karşı da savaşmak Hristiyanlar açısından hukuka uygun olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Üçüncü kanıt olarak Vitoria yine St.

Aquinas’ın verdiği örnek üzerinden hareket etmektedir. İbrahim’in dört krala karşı

281 Vitoria, Dersler, s. 111.

282 Vitoria, Dersler, s. 112.

283 Vitoria, Dersler, s. 112.

284 https://incil.info/arama/Luka+3:14 (Erişim T:10.01.2019)

savaştığını (Yaratılış 14:14-16286), Musa’nın yasasınca izin verilen her şeye İncil’in yasası açısından da izin verildiğini dolayısıyla zora zorla karşı koymanın hukuka uygun olduğunu böylelikle savunma savaşları açısından da sorun olmadığını belirtmektedir.

Dördüncü kanıtta Vitoria savunma savaşları için geçerli olan durumun saldırı savaşları için de geçerli olduğunu ileri sürmektedir. Bu kanıtta Augustinus’un Quaestiones in Heptateuchum 6.10’da “Haklı Savaşın alışılagelmiş tanımı, onun kendi halkının yapmış olduğu haksızlıkları cezalandırmayı ya da haksız yere alınmış şeyleri geri vermeyi ihmal eden bir halkın veya şehrin cezalandırılmasının gerektiği durumlarda, haksızlıların intikamını almasıdır287” belirttiği görüşe dayanmaktadır. Vitoria yine bir başka ileri sürdüğü kanıtta Augustinus’un “De Civitate Dei (Tanrı’nın Şehri) adlı eserinde XIX. 12’de, Bonifacium’a Mektuplar 189.6’da “savaşın amacının barış ve Respublica’nın güvenliği olması” ve “...düşmanlar savaş korkusuyla haksızlık etmekten alıkonmadıkça, Respublica’nın güvenliğinden söz edilemez288” dedikleri üzerinde durmaktadır. Vitoria son kanıtındaysa ahlaki meselelerde kanıtların her zaman en kuvvetlisinin azizlerin ve önemli insanların otoritesi ve onların verdiği örnekler olduğunu belirtmektedir. Vitoria bu insanların ülkelerini ve mallarını sadece savunma savaşıyla korumadıklarını kendilerine yapılan haksızlıkları ve hatta yapılacak muhtemel haksızlıkları da saldırı savaşlarıyla cezalandırdıklarını belirtmektedir. Bu duruma örnek olarak da Hristiyan Kilisesi’nden İmparator Büyük Constantinus’un, Büyük Theodosius’un ve önemli Hristiyan imparatorların danışman olarak birçok aziz ve alim piskopoza sahip olmalarına rağmen hem savunma hem de saldırı savaşları

286 https://incil.info/arama/yarat%C4%B1l%C4%B1%C5%9F+14 (Erişim T:

10.01.2019)

287 Vitoria, Dersler, s. 113.

gerçekleştirmesini vermektedir. Sonuç olarak Vitoria bu kanıtlara dayanarak sonucun şüpheden muaf olduğunu belirtmektedir289.

Vitoria’nın cevabını aradığı bir diğer sorun savaş açma ya da sürdürme yetkisinin kimin elinde olduğudur. Vitoria’nın bu konudaki ilk önermesi, savunma savaşının herhangi biri tarafından hatta özel bir yurttaş tarafından dahi açılabileceği ve sürdürülebileceğidir. Vitoria’nın bu konuda bir diğer önermesi her Respublica’nın savaş ilan etme ve savaşı sürdürme yetkisine haiz olduğudur. Vitoria buna Aristotales’in Politika adlı eserinin III. kitabından alıntı yaparak “Respublica kendi kendine yetebilmelidir290” sözünü kanıt olarak sunmaktadır. Vitoria’ya göre bir diğer önerme Respublica’nın sahip olduğu yetkinin aynısına hükümdarın da sahip olmasıdır. Buna da kanıt olarak yine Augustinus’un Contra Faustum (22:75)’undan “Tabii düzen, barış tesis edilmesi amacıyla savaşa girme yetkisi ve kararının hükümdarlar elinde olmasını gerekli kılar291” sözünü göstermektedir.

Vitoria üçüncü sorunda Haklı Savaşın izin verilen gerekçelerinin ve sebeplerinin neler olabileceği üzerinde durur. Vitoria bu sorunun cevaplarının bizi barbarlarla olan ilişkiye verilecek cevaplara da yakınlaştırdığını belirtir. Vitoria’ya göre farklı dinlere mensubiyet Haklı Savaş nedeni olamayacaktır292. Ancak burada ince bir ayrım vardır, Vitoria’ya göre barbarlar inançsızdır ve eğer Hristiyanlık’tan haberdar olmalarına rağmen ısrarlı bir şekilde de uyarılmalarına rağmen Mesih’in inancını kabul etmeyi reddetmeleri durumunda barbarların topraklarını işgal etmek meşru bir hal olarak

289 Vitoria, Dersler, s. 114.

290 Vitoria, Dersler, s. 116.

291 Vitoria, Dersler, s. 116.

görünmektedir çünkü barbarlar Mesih’in inancını kabul etmekle yükümlüdürler293. Vitoria’ya göre imparatorluğun genişletilmesi haklı bir savaş sebebi olamayacaktır. Bu önermenin çok iyi bilindiğini bu nedenle ispata bile gerek duymadığını ileri sürmektedir. Vitoria’ya göre hükümdarın şanı, şöhreti veya çeşitli kişisel çıkarlarının gerektirdikleri söz konusu olduğunda da bunlar haklı bir savaş sebebi olarak kabul edilemez. Buna kanıt olarak da Aristotales’in Politika adlı eserinin IV. kitap 10.

Bölümünde belirttiği kralın ortak yarar uyarınca yönetmesi gerektiğini zorbanın kişisel çıkar için yöneteceği kabulünü kanıt olarak sunmaktadır294. Vitoria’ya göre haksızlığa uğramak savaşmanın tek haklı sebebi olabilir. Buradaki haksızlığın Augustinus ve St.

Aquinas tarafından açıkça belirtilidiği yukarıda verdiğimiz örnekler üzerinden değerlendirmektedir. Saldırı savaşları haksızlıkların intikamını almak için yapılabilir, hükümdar yabancılar üzerinde kendi uyrukları üzerinde sahip olduğu yetkilerden daha fazlasına sahip olamaz ve kendi uyruklarına da herhangi bir haksızlık söz konusu olmadan kılıç çekemez. Vitoria’ya göre her çeşit haksızlık da savaşmak için yeterli değildir. Bazı haksızlıklıklara savaşla cevap vermek orantısız olacaktır örneğin günahkarlık suçu işlenmesi durumunda günahkar günahlarıyla orantılı olarak sopa yiyecek ve yediği her sopanın da hesabı tutulacaktır295.

Vitoria Haklı Savaşla ilgili dördüncü sorun olarak Haklı Savaşta neler yapılabileceği ve bu yapılacakların hangi sınırlarda yapılabileceği üzerinde durmaktadır.

Vitoria’ya göre ortak yararın savunulmasının gerektirdiği tüm şeyler haklı bir savaşta yapılabilir. Vitoria’ya göre gerçekleşen kayıpların hepsi ya da bu kayıpların karşılığı maddi olarak tazmin etmek eğer savaş haklıysa hukuka uygun olacaktır. Vitoria’ya göre

293 Vitoria, Dersler, s. 77.

294 Vitoria, Dersler, s. 118.

bu önermeler kanıta ihtiyaç duymayacak kadar açıktır çünkü savaşa girilmesinin asıl sebebi bizatihi bu amaçtır296. Vitoria’ya göre savaşta yapılan harcamaların ve düşmanın haksız biçimde yol açtığı tüm zararların tazmini gerekir. Bunun için de düşmanın mallarının müsaderesi hukuka uygun olacaktır. Sonuç olarak savaşın haklı bir savaş olması durumunda hukuka uygun olanlar sadece bunlar değildir. Vitoria zaferin kazanılmasıyla birlikte, mülklerin haklı sahiplerine verilmesi, barış ve gerekli güvenlik sağlandıktan sonra dahi gerçekleştirilen haksızlıkların intikamını almak, düşmanın neden olduğu zararlar için düşmanı cezalandırarak düşmana gereken dersi vermek de hukuka uygun olduğunu belirtmektedir297.

Yukarıda belirttiğimiz üzere Augustinus Haklı Savaş düşüncesini vahiy yoluyla temellendirerek Hristiyanların savaşmasını İsa’nın öğretisiyle nasıl bağdaştırılabileceğini ortaya koyarken, St. Aquinas vahyin yerine tabii akıl kavramı üzerinden bu düşünceyi bağdaştırmıştı. Francisco de Vitoria’ysa o dönem için Hristiyanlık için yeni olgular ve meseleler olan “Yeni Dünya” ve “Yerliler-Barbarlar”

olguları üzerinden Haklı Savaşı bağdaştırmaya çalışmıştır298. Vitoria böylelikle kendi yeni ve seküler uluslararası hukuk açılımına giden yolu açmaktadır. Anghie’ye göre Vitoria egemen devletler arasındaki düzen sorunundan daha çok iki farklı kültürel sistemin geçerli olduğu toplumlar arasında düzenin nasıl tesis edileceğiyle ilgilenmiştir.

Vitoria söz konusu sorunu her iki toplumun kültürel pratikleri üzerinden okuyarak onları ius gentium evrensel hukuku bağlamında ele alarak çözüm üretmeye çalışmıştır.

296 Vitoria, Dersler, s. 120.

297 Vitoria, Dersler, s. 121.

298 Antony Anghie, “Francisco de Vitoria ve Uluslararası Hukukun Kolonyal Kökenleri”, Çev. Umut Koloş, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk

Bu nedenle de ortaya koyduğu Haklı Savaş normları da kültürel olarak değerlendirilmelidir299.

Reform ve Rönesans hareketleri sonrasında tanrısal yaptırıma dayalı doğal hukuk gücünü yitirirken Hristiyan öğretisindeki evrensel hak ve adalet üzerinden savaşı tesis etme düşüncesi de etkisini yitirmeye başlamıştır. Bu dönemde Hugo Grotious (1583-1645) Francisco de Vitoria’nın öğretisinden de yararlanarak belirli temel teorik sorunları farklı bağlamlarda nitelendirerek300, “De Iure Belli ac Pacis” (Savaş ve Barış Hukuku Üzerine) adlı eserinde Haklı Savaş düşüncesini skolastik düşünceden bağımsız olarak sistematize etmeye çalışmış ve Haklı Savaş düşüncesine dünyevi bir nitelik kazandırmaya çalışmıştır301.