• Sonuç bulunamadı

Fotograf: Divriği Ulu Cami Üzerine İşlenmiş Hayat Ağacı Motifi

173 3.11.8. Kapı Tokmağı/Demir

Mimaride sembolik anlamlar taşıyan malzemelerin de kullanıldığını görmekteyiz Bunlardan birisi de kapı tokmaklarıdır. Türk kültürünün yaşadığı Balkanlardan Orta Asya’ya kadar geniş bir alanda kapı tokmaklarını tespit etmemiz mümkündür. Kapı tokmaklarının yapı malzemesi olan demir, Türkler arasında kutsal sayılmaktadır.

“Biz Anadolu'da kapı tokmaklarını incelerken Gaziantep'te tespit ettiğimiz bilgilere göre kapı tokmağının neden demir olması lazım geldiğini şöylece saptamıştık: Demir kutsaldır. Demir insana Tanrı tarafından verilmiş göksel bir madendir. O insanlara iyilik için gökyüzünden indirilmiştir. Demirde ona dokunan için sağaltıcı, iyileştirici, tedavi edici özellikler de vardır. Türklerin Ergenekon'dan çıkışı demir dağın eritilmesi iledir. Kutsal kurdun Türklere yön göstermesi demirin eritilmesi sayesindedir. Gaziantep Barak oymakları mensupları ise demir bizim kurt atamızdır, kurt demirdendir gibi açıklamalarda da bulunmaktadırlar. İslam inanışına göre de demir kutsaldır. Kuran-ı Kerim'de "Size gökten demiri indirdik. (Hadid, 57/25). Onda size sayısız menfaatler vardır." denmektedir” (Barlas,1997:105).

Bugün Anadolu’da karşılaştığımız kapı tokmakları gelen kişinin cinsiyetine göre farklılaşmıştır. Böylelikle kapıyı açacak kişi de gelenin kadın mı erkek mi olduğunu tokmağın sesinden anlamaktadır.

3.11.9. Geometrik Şekiller

Mimaride geometrik şekillerin de sembollediği anlamlar olduğunu görmekteyiz. “Geleneksel İslam inancına göre, yedi cehenneme karşılık sekiz cennet vardır. Bir kısmı minyatürlü heşt behist (sekiz cennet) isimli kitaplarda bundan ortaya çıkmıştır. Türk ve İslam bahçe düzenlemelerinde bahçelerin dört ya da sekiz katlı ya da bölümlü olması da cennet kavramına atıfta bulunur” (Çoruhlu,2006:207). Anadolu’da birçok örnek içerisinde “Niğde'deki Hüdavent Hatun Kümbeti (1317 / H.712), Niksar'da Kırk Kızlar Kümbeti (1220), Konya'da Kesıkbaş Türbesi, Seyfıye Karasungur Kümbeti” (Büyükçanga, 2009: 1231) vb. gibi yapılar sekizgen gövde üzerinde inşa edilmiş mezar anıt yapılardır.

Mimari yapılarda geometrik şekillerin de sıkça kullanıldığını görmekteyiz. Bu şekillerin her birisi sembol olarak ayrı ayrı anlamlar taşımaktadır. Bu geometrik semboller içerisinde çeşitli yıldız sembolleri de bulunmaktadır. Yıldız ve etrafında oluşturulan sembolik anlamlara, “Babil’de, Eski Mısır’da ve Hinduizm’de çok önem verilmis olmakla birlikte, yıldız pek çok gelenekte kullanılmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin

174

bayrağında kullanılması gibi birçok bayrakta da yer almış bir semboldür” (Pilici, 2008: 21).

Türk kültüründe karşılaştığımız yıldızlardan birisi altı köşeli yıldızdır. Davut yıldızı, Davut Mührü olarak da bilinen bu yıldıza “Babil, Maya, Toltek, Orta Amerika, Hinduizm, Pueblo Kızılderililerin geleneklerinde de rastlanmasının yanı sıra İdil-Ural bölgesindeki Proto-Türklere ait eserlerde ve Alplerde de rastlanmıştır” (Salt, 2006: 34). “James Churchward’a göre sembolün kökeni Mu Uygarlığıdır; sembol Avrasya geleneklerinde, diğer birçok sembolün aktarılmasında olduğu gibi, onbinlerce yıl önce bu sembolü kullanan Uygur Türkleri yoluyla aktarılmıştır. Sembol Mu Kıtası’nda Mu kozmik diyagramın bir parçası olmaktaydı” (Pilici, 2008:23).

Türk kültüründe ve mimarisinde karşılaştığımız bir diğer yıldız da sekiz köşeli yıldızdır. Mandel’in tespitlerine göre “Mimari eserlerde kullanılmaya başlayan sekiz köşeli yıldız motifleri Karahanlılar zamanında başlayıp, Selçuklular'da da devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Motifler ya tek olarak, ya da geçmeler arasında sıra sıra kullanılmış veya yan yana üst üste gelecek şekilde yerleştirilmiş. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın kızı ve Karahanlılardan Şems-ül Nasr bin İbrahim'in (1068-1079) hatunu Aişe Bibi'nin Türbesi ile Özkent'te Celaleddin Hüseyin Türbesi (H.547 / M.1152)'inde süslemeler böyle işlenmiş örneklerdir” (Mandel,1978: 44).

3.12. Türk Kültüründe İnsan Bedeni ve Sembol

Yaşamın her alanında, her zaman ve mekânda kendisini ifade etme ve kendi dışındaki varlıkları anlamlandırma ihtiyacı duyan insanoğlu kendisini merkeze almış ve bu anlam dairesi içerisinde kendisini de ifade etmiştir. Böylelikle iletişim kurmayı amaçlamıştır. İnsanın kendini ifade çabaları içerisinde kendi dışındaki varlık, olay ve durumları ifadesinde sembolleştirerek anlatma sıkça başvurulan yöntemlerden olmuştur. Bu durum çağımız kültür üzerine çalışan bilim adamlarını bedenin de araştırılmasına yönlendirmiştir. Böylelikle “beden folkloru” kavramı ortaya çıkmıştır. Beden Folkloru kavramı için Young “Kişilikle ilgili kişisel yapılanmaları oluşturan düşünme, konuşma ve hareket etme biçimlerine beden folkloru denmektedir. Ayrıca Beden folkloru, bu türden bedensel duruşlarla bunların sembolik anlamlarını araştıran alanın da adıdır.” (Young, 2006:412) diyerek bu alanın sınırlarını da çizmeğe çalışmıştır. Bu sınırlar çizilirken, bedenin kültür içerisinde nasıl biçimlendiği ve bu sınırlar içerisinde ne tür

175

anlamlar yüklendiği konusu gündeme gelmiştir. Young’un Beden Folkloru isimli çalışmasında Ritchie’den aktardığı “Beden yalnızca kültürel olarak biçimlenmez; beden daha çok, kültür içerisinde biçim alır, var olur ve gerçekleşir.” (Young, 2006:412-413) tespiti beden folklorunun sınırlarının çizilmesinde ve yüklendiği anlamların çözülmesinde bizce önemlidir. Böylelikle kültür ve beden ilişkisi dile getirilmiş, farklı kültürlerde farklı beden folkloru uygulamalarının olabileceğini de vurgulamıştır.

Beden ve sembol arasındaki ilişki beden folklorunun da önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Kültürün taşıyıcı unsurlarının beden üzerinde sembolleştirilmesi veya bizatihi bedenin sembolleştirilmesi kültür ve beden ilişkisini de ortaya koymaktadır. Beden folkloru kavramı içerisinde dövme gelenekleri, arınma törenleri, hareket sistemleri, giyinme, davranışlar ve bedenin doğrudan veya dolaylı olarak işlendiği işaret veya sembollerin de yer aldığı görülmektedir. Yine Young’un bu çalışmasının tamamından anladığımız kadarıyla bu konuların yanında “beden folkloru” kavramının ilk ortaya çıktığı yer olan Amerikan folklorunda bedenle ilgili olarak hareket çözümlemelerinde, toplumsal cinsiyet temsillerinde, giyinme, yemek, davranışlar, kozmolojik sistemler, yaratılış mitleri gibi konularda çalışılmıştır.

“Beden dili” veya “vücut dili” olarak adlandırılan iletişim şekli beden ve sembol arasındaki ilişki yönünden önemli bir yer tutmaktadır. Beden dili baştan ayağa kadar bedenin parça parça veya bütün olarak bir anlam ifade edecek şekilde kullanılmasıdır. Her toplumun kültürü çerçevesinde beden dili geliştirdiği görülmektedir. Bu yüzden görülen bu farklılıklar anlam yönünden farklı sonuçları doğurmakta ve yabancı kültür dairelerinde bulunanların anlam zorlukları yaşamasına yol açmaktadır. Bu konuda Uçar (2010: 50) “İletişim Beden Dili ve Sunum Teknikleri” isimli çalışmasında kültürün beden dilini etkilediğini ve yetiştiği topluma göre şekillendiğini vurgulayarak şu örneği vermektedir: “İngiliz toplumunda bacak bacak üstüne atmak rahatlığın ifadesi olsa da Türk toplumunda böyle algılanmaz. Özellikle büyüklerin veya üstlerin karşısında bu rahatlık saygısızlık olarak algılanacaktır.” Bu örnekten de anlaşıldığı gibi semboller üretici toplumların değer yargılarını taşımaktadır. Sembollere yüklenen anlamlar onların hitap ettiği kitleyi de belirlemektedir. Çoruhlu’nun (1995: 12) Erich Fromm’un sembol dilinin çözümlenmesini amaçlayan kitabından “sembolleri, kişiye ya da belirli toplumlara özgü geleneksel semboller, çok dar bir çerçeveye seslenen rastlantısal

176

semboller ve bütün insanlar için geçerli olan bedenimizin, duygularımızın ve ruhumuzun özellikleriyle ilgili evrensel semboller” şeklinde ayırması da bu durumu açıklar niteliktedir.

Günümüzde insan bedeninin doğrudan veya dolaylı sembol olarak kullanıldığı pek çok iletişim alanı mevcuttur. Bu alanlardan biri de siyasal partilerdir. Siyasi yapılanmada neredeyse olmazsa olmazlardan birisi kabul edilen işaretler vardır. Siyasal semboller içerisinde önemli yer tutan bu işaretler toplum hayatında ortak tasarımlar sonucu oluşmaktadır. Bu semboller bireyi yönlendirme ve ona siyasi bir kimlik kazandırmayı amaçlar. Sembolü kullanan Siyasi yapılar ise semboller aracılığı ile toplumları kendi fikirleri doğrultusunda mücadele etmeye, mensubiyet duygularını aşılayarak, teşvik ederler. Nazilerin kollarını uzatarak elleri düz bir şekilde durması, solcuların sol kollarını yumruk yaparak yukarı kaldırmaları, ülkücülerin ellerini havaya kaldırarak yaptıkları bozkurt işareti bu tür sembollerdendir.

İnsan bedeninin sembol olarak kullanıldığı önemli yerlerden birisi de uluslararası olimpiyat oyunlarıdır. Bütün spor dalları insan tasarımları ile temsil edilmektedir. Bu sembollerin şekilsel özelliklerinde olimpiyatların düzenlendiği ülkelerin bakış açısına göre farklılık arz etmesi onların uluslararası anlamlarında değişiklik yapmadığı görülmektedir.

İletişimde toplumsal kültürel sistemler arasındaki ilişki karşılıklıdır. Bu ilişkiler bütünü içerisinde beden büyük bir rol oynamaktadır. Sosyolojinin bir alt dalı olarak “beden sosyolojisi”, temel olarak insanın vücuda gelişinin toplumsal doğası, vücudun toplumsal olarak üretilmesi, vücudun toplumsal temsili ve dile getirimleri ve vücut, toplum ve kültür arasındaki karmaşık ilişkileri incelemektedir. Bu inceleme sırasında araştırıcılar insan vücudunu, toplumsal eğilimlere ve sınırlara sahip, toplumsal olarak yapılanmış bir gerçeklik olarak ele almışlardır. Beden konusunda yapılan çalışmalar beden folkloru diye bir alanın oluşturulmasını da sağlamıştır.

Beden konusu gündeme geldiğinde bedeni sadece etten ve kemikten bir varlık olarak değil, beden ve etrafında oluşturulan kültürel değerler bütünü de dikkate alınmalıdır. Beden folkloru kavramının içerisinde dövme gelenekleri, arınma törenleri, hareket sistemleri, giyinme, davranışlar ve bedenin doğrudan veya dolaylı olarak işlendiği işaret veya sembollerin de yer aldığı görülmektedir.

177

Halk kültürü yapısı gereği gerek maddî ve gerekse manevî kültür alanını kapsamaktadır. Bu yüzden vermiş olduğu ürünler maddi ve manevi boyutludur. Kültür açısından insanın, doğrudan doğruya kendi kültürünü yaşattığı bir sembol olduğunu görmekteyiz. Bedenin bir kısmı veya tamamı sembolleştirilmiştir. Bu sembolleştirme sırasında kültürel birikimin yansıtılması esas alınmıştır. İnsan bedeni bazen inanç ve inanışlar yönüyle sembolleştirilirken, nazar inanışında göz ve el sembolleri gibi, bazen öğüt vermek amacıyla sembolleştirilmiş ve Hacı Bektaş Velinin “Eline Beline Diline Sahip Ol” sözünde olduğu gibi kimi veciz sözlere, atasözlerimize, deyimlerimize konu olmuşlardır. Kimi zaman bizatihi bedenin yüzeyi sembollere ev sahipliği yapmış, dövmeler ve yüz yazmacılığı ile bedene toplumsal değerler eklenerek beden toplumsallaştırılmıştır.

Halkın yaşamının bir parçası olan sembolleştirme kimi zaman bedensel işaretlerle sessiz bir dile dönüşmüş ve beden dili olarak isimlendirilmiştir. Özellikle aile içi iletişimde yaramazlık yapan bir çocuğa bir bakış veya bir parmak sallamak yeterli olmuş. Kimi zaman oturuş, duruş, el sıkış, bakış halk için birer anlam bütünlüğü taşımış ve kendilerinin beden aracılığı ile ifadesi olmuştur. Halk kendini ifade etmede kimi zaman bedenini bir taşıyıcı olarak kullanmış ve giysileri aracılığı ile anlatmak istediklerini topluma anlatmıştır. Bu toplumun değer yargılarının tekrar topluma yansıtılmasının da bir aracı olmuştur. Binlerce yıllık bir süreçte Türk toplumu adeta giysileri aracılığı ile konuşmuştur. Halk içerisinde kimin evli, kimin nişanlı, kimin bekâr olduğu üzerindeki kıyafetlerden, başındaki örtüden veya örtünün şeklinden anlaşılmıştır. Kim kocası ile iyi geçiniyor, kim kaynanasından şikâyetçi, kimin evde huzuru yok hepsi kıyafetlerin dillenmesinden anlaşılmıştır.

Sembolik anlatım hayatın her alanında yaygınlık kazanmış geçiş dönemleri içerisinde doğumdan ölüme kadar her aşamada kendini göstermiştir. Doğum öncesinde çocuğun cinsiyetinin tahmini semboller aracılığı ile olmuştur. Bu semboller kimi zaman aşeren kadının canının çektiği nesne olmuş, kimi zaman bizatihi aşeren kadının bedensel farklılıkları olmuştur. Hamile kadının karnının sivriliği veya yuvarlaklığı doğacak çocuğun cinsiyetine işaret etmiştir. Doğumdan sonra çocuk cildinde görülen doğum lekeleri de sembolik anlam taşımış ve annenin canının çektiği ve yiyemediği yiyeceklere benzetilmeğe çalışılmıştır. Nişanlanma sırasında parmağa takılan halka

178

nişanın kendisi olmuş ve sembolleşmiştir. Bu nişan düğünle beraber el ve anlam değiştirerek nişandan evliliğe geçişi sembollemiştir. Elde bulunan parmaklar da kültürel anlamda sembolleşerek işaret parmağı, yüzük parmağı gibi anlamlar kazanmış, yüzük parmağı sembolü ortaya çıkmıştır. Bedenin sembolleştirilmesi toplum hayatında önemli bir yer etmiş, bu sembolleştirme doğumdan, ölümü çağrıştıran hadiselere ve hatta doğrudan ölümüm sembolleştirilmesi aşamasına kadar götürülmüştür.

Halkın sembolleştirme ve sembollerle duygu ve düşüncelerini, kültürel değerlerini aktarılması günlük hayatta vazgeçilmez olmuş, dokumadan mimariye sanatın her dalına kadar yaygınlık göstermiştir. Önceleri dokunan çadırların üzerlerine işlenen semboller bu günün mimarisindeki sembollerin altyapısını oluşturarak kültürü günümüze taşımıştır. Halı ve kilimlerimizde sık kullanılan “eli belinde”, “el”, “parmak”, “göz”, “insan”, “saç bağı”, “küpe” vb. motifler beden sembolizminin günlük yaşantı boyutunda yaşamasını sağlamıştır. Görülmektedir ki halk plastik sanatları olarak isimlendirilen geleneksel el sanat ve zanaatları da sembolik anlatımın görüldüğü ve kültürel değerleri günümüze taşıyan önemli kültür unsurlarıdır.

Beden folklorunda ele alınan evrensel olan ama içerisinde millilik unsurlarını da barındıran semboller, bedenimizin bütün olarak veya parça parça sembolleştirilmiş şeklidir. Bu tür sembolleştirmenin Türk kültüründe de yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanımın izlerini gerek edebiyatımız içerisinde deyimlerimiz ve atasözlerimizde; gerek de günlük yaşam içerisinde önemli yeri olan uygulamalarda görmek mümkündür. Bedenin doğrudan veya dolaylı olarak anlam bütünlüğüne katkı sağladığı el vermek, ele düşmek, elden düşmek, el atmak, el altından iş çevirmek, elden ayaktan düşmek; ayak sürümek, ayak bağı olmak; göz atmak, göze gelmek, göze girmek, gözden düşmek, göz ucuyla bakmak, göz değmek, göz süzmek; yoluna baş koymak, baş sağlığı dilemek; ağzında bakla ıslanmamak, başkasının ağzına bakmak; dil uzatmak, dili uzamak, dili dönmek vb. deyimlerimizin yanında; el elden üstündür, veren el alan elden üstündür, elini veren kolunu kaptırır, bir elin nesi var iki elin sesi var; gözden ırak olan gönülden de ırak olur; kol kırılır yen içinde kalır; insan ayaktan at tırnaktan kopar gibi atasözlerimiz mevcuttur.

Beden ve beden etrafında oluşturulan kültürel çevre çok geniş bir yapıya sahiptir. Bu yapı içerisinde yer alan sünnet, nazar, fal, sağaltma, büyü, ibadet ve bunların etrafında

179

geliştirilen kültürel yapılar gibi halk kültürü içerisinde dinsel büyüsel nitelik taşıyan kimi uygulamalarda da bedenin sembolleştirilmesi hadisesi mevcuttur. Bu uygulamalardan biri sayılan sünnet hadisesinde adeta erkek çocuğun çocukluktan erkekliğe geçişi sağlanır. Bu doğrultuda hadisenin kutsanması ve kutlanması gerçekleştirilir.

Bilindiği gibi nazar bakış demektir. Kötü bakışlardan korunmak için yapılan uygulamalarda beden unsurları sıkça kullanılmaktadır. Bunlar içerisinde el ve göz sıkça kullanılan insan bedeninin sembolleştirilmiş bölümleridir.

Fal ve büyü uygulamalarında bedenin çeşitli bölümleri kullanılmaktadır. Fallar içerisinde en tanınanı el falıdır. Büyü uygulamalarında sıkça karşılaştığımız muskanın üçgen, yani göz şeklinde olması ve büyülü eşyaların amacı doğrultusunda bedenin çeşitli yerlerinde bulundurulması zorunluluğu gibi örnekler bu tür uygulamalarda bedenin simgeleştirildiğinin de göstergesi olmuştur.

İnsanoğlu ibadet ederken günlük yaşantıdan farklılıklar oluşturmuş, ibadet mekânını farklılaştırırken bedensel tavır ve davranışlarında da farklılığa gitmiştir. İbadetin nerede ise her aşamasında beden ve bedenin şekli önem kazanmıştır. Gözlerle başlayan ve vücudun her bir parçasını saran davranış kalıpları ortaya çıkmıştır. Bu durumun gelişmesinde ilahi dinlerin de etkisi olmuştur.

Dövmeler ve yüz yazmacılığı da beden folklorunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Binlerce yıldır insanlar şu veya bu sebeplerle vücutlarını dövdürmekte ve yüz bölgelerini çeşitli renklerde boyalarla geçici veya kalıcı mahiyette yazmakta veya yazdırmaktadırlar.

Beden folkloru açısından önemli bir başka konu da mezar taşlarıdır. İnsan için fiziksel ve estetik yönlerden önemli olan görünüş, insan öldükten sonra bile önemini yitirmemiştir. Kişilerin sağken mevkilerini bildiren baş örtme şekilleri mezar taşlarının başlarını da süsleyerek onların toplumsal konumlarını belirtmeye devam etmiş ve etmektedir. Bu durumu mezar taşlarında tespit etmek mümkündür.

3.12.1. Baş

Baş, insan vücudunun en önemli bölümlerinden birisidir. Üzerinde bulunan organlar hayati önem taşımaktadır. Görme organı, işitme organı, tatma organı, koku alma organı

180

bu bölümde yer almaktadır. İnsanoğlunun diğer canlılardan farkını ortaya koyan düşünme ve konuşma yetileri bu bölümde şekillenmektedir. Bu bakımdan baş insanoğlu için büyük bir öneme sahiptir. Uçar(2011:186) baş kelimesi ile ilgili “Türkçe’nin en eski kelimelerinden biri olan “baş”, Eski Türkçe döneminden günümüze kadar Türkçe’nin bütün lehçelerinde ve şivelerinde kullanılmaktadır.” diyerek bu kelimenin sadece Anadolu coğrafyasında yaşamadığını Türkçe’nin yaşadığı her yerde yaşadığını da belirtmiş olur.

Halk toplulukları içerisinde vücudun baş bölgesi diğer bölgelerden daha fazla öne çıkmış, savaşlarda düşmanın ölmesi yetmemiş başının kesilmesi adeta sembolleşmiştir. Benzer uygulamalar Amerikan yerlilerinde şekilsel değişikliğe uğramış; başın gövdeden ayrılması şeklinde değil de kafa derisinin yüzülmesi şeklinde devam etmiştir.

Suçluların cezalandırılmasında uygulanan idam cezalarının çoğunlukla başın vücuttan ayrılması yani kafasının kesilmesi şeklinde olduğu görülmektedir. Bugün halk dilinde yaşayan, ölü yakınlarına dilenen baş sağlığının sebeplerinden birisi de budur. Matem belirtisi olarak ölü yakınlarının saçlarını kazıtması, sakallarını kesmemesi yine baş bölgesi ile ilgili bedenin sembolleşmiş uygulamalarıdır.

Baş bölgesinde bulunan ve dikkat çeken saç, sakal ve bıyık, sembol anlamlar yüklenerek toplumlar için önem arz etmiştir. Özellikle “Ortodoks gelenekte, sembolik anlamlarda, iyi ve kötü ruhların yuvası” (Korkmaz, 2010: 1013)olarak görülmüştür. Türkler arasında bir yas göstergesi olarak ölen kişinin karısının saçlarını kesmesi adetinin bulunması sembolik bir uygulamadır.

Saçın uzunluğu kısalığı günümüzde birtakım çağrışımlar yapmaktadır. Hun Türklerde erkeklerin de saçlarını uzun olduğu hatta omuzlarından döküldüğü bilinmektedir (Diyarbekirli-Aslanapa 1977: 45). Geçmişte saç cinsiyet ayrımında kullanılmazken yakın bir tarihten günümüze kadınlık, erkeklik simgesi haline dönüşmüştür. Türkler arasında “Halk inanç uygulamasında, yasta bulunanların yas tutma davranışı olarak algılanan ve ölüye sunulan bir kurban olduğuna inanılan sembolik eylem”de(Korkmaz, 2010: 1013) sık görülmekteydi. Halk kültürü içerisinde yer alan söz varlıklarımızdan değimler arasında saçla ilgili birçok deyimimiz de vardır.

181 Saç baş yolmak: Dövünmek, çok acısı olmak. Saç saça gelmek: (Kadınlar arası) dövüşmek. Saç saça, baş başa: Sıkı bir kavgaya tutuşmak.

Saçı sakala karışmak: Saçı ve traşı uzamış, özensiz bir halde. Saçı değirmende ağartmamak: Ömrünü boşa geçirmemek. Saçına ak düşmek: Yaşlanmaya, saçı ağarmaya başlamak.

Saçını başını yolmak: Üzüntüsünü gürültülü olarak açığa vurmak.

Saçını süpürge etmek: (Kadın) özveri ile çalışıp hizmet etmek(Aksoy,1984: 862-863).

Sakal da toplumsal gurupların sembolleştirilmesinde kullanılmış ve hemen her toplumda dindarlığın simgesi olmuştur. Peygamberler, veliler hep sakallı olarak düşünülür. Sakalla beraber veya ayrı ayrı düşünülebilecek bıyık da önemli bir sembol oluştur. Solcu bıyığı, ülkücü bıyığı, cemaatçi, entel bıyığı, hitler bıyığı, Osmanlı bıyığı bıyığın sembolleştirilmesine örnek olarak verilebilir.

3.12.2. Ağız

Ağız iletişimde bize büyük bir kolaylık sağlayan ve sesleri şekillendirmemize yarayan organımızı yani dili barındırmaktadır. Dilin yanında diş de etrafında geleneksel uygulamaların oluşturulduğu unsurlardandır.

Bugün Anadolu’nun birçok yerinde çocukların dişlerinin çıktığını ilk görenin müjde istemesi, ya da çocuğa diş hediyesi alması, diş etrafında oluşturulan geleneksel uygulamalardandır. Çocukların veya büyüklerin diş değiştirdiği zamanlarda çıkan dişini evin damına atması uygulaması mevcuttur. Bu uygulamanın Ardahan Kars bölgesinde de devam ettiğini biliyoruz. İlave olarak kimi yerlerde çocukların dişlerinin evin en sağlam ağaç direğine çakılması uygulaması da mevcuttur. “Başın dişin berkisin.” İfadesinin kullanıldığı bu uygulamalarda çıkacak olan yeni dişlerin sağlıklı olması amaçlanmaktadır.

3.12.3. Göz

Göz, insanlık tarihi boyunca hislerimizle ilgili en çok kullanılan sembol organımız