• Sonuç bulunamadı

3. FİRMALARIN FİNANSAL YAPI TERCİHLERİ

3.2 Firmaların Finansman Kararlarını ve Yöntemlerini Etkileyen Faktörler

sıralanabilir:

 Firmanın niteliği (üretim / hizmet),  Firmanın hukuki yapısı,

 Firmanın yaşı,

 Firmanın kurumsallık derecesi,

 Firmanın gerçekleştireceği yatırımların büyüklüğü,  Firmanın faaliyette bulunduğu sektör,

3.2.1 Firmanın niteliği

Firmaların yatırım yapacakları varlıklar firmanın niteliğine göre değişebilmektedir. Örneğin bir üretim işletmesi ile hizmet ve ticaret işletmelerinin ihtiyaç duyacağı varlık bileşimi birbirinden farklı olacaktır (Aydın vd., 2015:1). Üretim firmaları daha fazla yatırım gerektiren sermaye yoğun bir yapıda iken hizmet ve ticaret işletmelerinin ise üretim firmalarına göre nispeten daha az yatırım gerektiren daha yalın organizasyonlar olduğu kabul edilebilir. Üretim işletmesi; fabrika, makine, demirbaş vb. gibi duran varlıklar dikkate alındığında ticaret veya hizmet işletmesine göre daha fazla sabit sermaye yatırımı gerektirmektedir. Dolayısıyla üretim işletmelerinin ticaret veya hizmet işletmelerine göre bilançosunda daha yüksek tutarlarda duran varlık bulunacaktır. Firmanın bilançosunda yer alan duran ve dönen varlık dağılımına göre firmanın bu varlıkları finanse etmede kullanacağı kaynakların vadeleri de değişecektir. Firmaların temel finansman kuralına uygun olarak; dönen varlıklarını kısa vadeli fonlarla, duran varlıklarını da orta ve uzun vadeli fonlarla

28

finanse etmesi gerekmektedir (Brealey vd. akt. Bozkurt vd.,2007:528). Bu nedenle üretim ve hizmet firmalarının finansal yapı ve finansman kararları aynı olmayacağı belirtilebilir.

Dönen varlık diğer adıyla işletme sermayesi (brüt işletme sermayesi) işletmenin kısa vadeli finansal riskinin ölçülmesinde kullanılır ve işletmenin yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceği konusunda finansal bilgi kullanıcılarına ışık tutar (Brealey vd. akt. Bozkurt vd.,2007:29). Özellikle dönen varlıkların toplamından kısa vadeli yükümlülüklerin düşülmesiyle bulunan net işletme sermayesi; işletmenin uzun vadeli yabancı kaynakları ve öz kaynağı ile finanse edilmesinden dolayı uzun vadeli bir varlık olarak değerlendirilebilir (Kendirli ve Konak, 2014:113). İşletmelerin faaliyet verimliliğinin ve karlılık düzeyinin artırılmasının firma değerine olumlu katkı yaptığı dikkate alındığında, firmanın likiditesini ve karlılığını etkileyen işletme sermayesi yönetimi çok kritik bir önem arz etmektedir. İşletme sermayesi yönetimi, firmanın gelecekteki nakit akımları ve uzun dönemli büyüme performansı üzerinde etkilidir. Negatif işletme sermayesi, üretim ve satış faaliyetlerini sürdürmek durumunda olan firmalar için bunu yapamadıklarından dolayı ciro ve karlılık kaybı sorunu ile sonuçlanacağı gibi aynı zamanda firmaların vadesi gelen borçlarını ödeyememesine yol açabilecektir.

İşletme sermayesi yönetimi sürekli bir süreçtir ve aşağıda yer alan konulardaki karar mekanizmalarından oluşmaktadır (Mcguigan ve Kretlow, 2008: 591):

 Firmanın dönen varlıklarının seviyesi,

 Firmanın varlıklarının finansmanında kullanacağı borçların dağılımı,  Her bir dönen varlık kalemi için yapılacak yatırım seviyesi,

 Firmanın sahip olması gereken spesifik kaynaklar ve kısa vadeli kredilerin dağılımı.

Firmanın bilançosunda yer alan dönen varlıklar grubunda en kritik kalemler nakit ve nakit benzerleri, stok ve alacaklardır ve bunların başarılı bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Özellikle stok ve alacak kalemleri firma için birer risk unsuru teşkil etmektedir. Alacaklarda yaşanacak gecikme veya kayıp ile stokların satılamaması durumu firma için nakit yönetimi konusunda olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Stok yönetimi, işletmenin olağan faaliyetlerini

29

devam ettirebilmesi amacıyla ürettiği veya satın aldığı varlıkların kontrolünü kapsar ve işletme, karlılığını arttırabilmek amacıyla stok maliyetlerini azaltacak şekilde optimum stok seviyesini belirlemelidir (Akın ve Eser, 2014:47). Sonuç olarak her üç kalem de işletmedeki fonun yönetilmesi ile ilgilidir ve özellikle paranın bağlanmış olduğu stok ve alacak kalemleri, işletmenin operasyonel ve finansal başarısı için hayati önem taşımaktadır.

Duran varlık yönetimi, firmanın uzun vadeli finansal ve sabit sermaye yatırımlarının yönetilmesidir. Bu süreç sermaye bütçelemesi olarak firmanın yatırım yapmayı planladığı duran varlıklara ilişkin yatırım kararları içerisinde en uygun olanını seçmeyi ifade eden fizibilite çalışmalarını kapsamaktadır. 3.2.2 Firmanın hukuki yapısı

Firmaların hukuki statüleri de finansman kaynaklarına ulaşmasında ve finansman politikalarının belirlenmesinde önem arz etmektedir. Anonim şirketlerin ve şahıs şirketlerinin finansal piyasalardan fon sağlama imkanı aynı olmayacaktır (Brigham ve Houston, 2010:7). Anonim şirketler halka açılmak suretiyle sermaye piyasalarından fon temin edebilecek, ayrıca halk açık olmanın beraberinde getirdiği avantajları da kullanmak suretiyle başta bankalar olmak üzere finansal kuruluşlardan daha düşük maliyetle fon bularak sermaye maliyetlerini düşürebileceklerdir.

Yasal statüsü gereği her işletme hisse senedi, tahvil gibi borçlanma araçlarını ihraç edemediğinden dolayı cari dönem karının dağıtılmayarak firmada bırakılması şeklinde uygulanan oto finansman yöntemi, firmalar için önemli bir finansman kaynağı teşkil etmektedir (Aydın vd., 2015:4). Ancak otofinansman yönteminin sadece kar elde edebilen firmalar için geçerli olduğu düşünülebilir. Bu nedenle kullanımı sınırlı bir araç olarak görülebilir. Ayrıca firma ortaklarının temettü beklentisi de firmanın otofinansman yöntemini sürekli olarak kullanabilmesine engel teşkil edebilecektir.

3.2.3 Firmanın yaşı

Firmaların finansal yapı kararlarında firma yaşının önemli bir yeri bulunduğu kabul edilebilir. Yeni faaliyete geçen bir firma ile önceden faaliyette bulunan bir firmanın finansman tercihleri ve kaynakları aynı olmayacaktır. Birçok yeni kurulan firma, borçla finansmanı tercih etmek suretiyle finansal kaldıraçtan

30

yararlanarak firmanın öz kaynak karlılığının yüksek olmasını istemekte ve bu nedenle özellikle ağırlıklı olarak banka kredisi ve daha az olarak arkadaş ve aile çevresinden fon toplama şeklinde genel olarak dış borçlanma yöntemini tercih etmektedir. (Robb ve Robinson,2012:3). Yeni kurulan firmaların yönetimsel kontrolü elinde bulundurmak amacıyla daha çok borçlanma yoluyla finansmanı tercih ettikleri görülmektedir. Özellikle ülkemizde aile şirketi olarak yeni kurulan firmalar, daha çok sahip – yönetici tarzında bir organizasyon yapısına gittikleri için sermayeyi ve yönetimi paylaşma konusunda daha isteksiz davranmakta ve bu nedenle borçlanmaya başvurmakta oldukları kabul edilebilir.

3.2.4 Firmanın kurumsallık derecesi

Firmanın kurumsallık derecesinin finansal yapı tercihlerinde belirleyici faktör olduğu belirtilebilir. Özellikle aile şirketlerinde hakim ortağın finansal davranışları firmanın borçlanma ya da öz kaynak kullanımı konusundaki kararlarında ciddi anlamda etkili olabilmektedir. Örneğin Alman şirketleri üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, aile şirketlerinin kurumsal firmalara nazaran daha az kaldıraç kullandığı yani daha az borçla finansmanı tercih ettiği tespit edilmiştir. (Ampenberger ve diğ.,2013:2). Bu durumun aile firmalarının kurumsal firmalara göre daha kapalı yapılarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Borç kullanmayı tercih eden firmalar arasından nispeten büyük firmaların, finansal kuruluşlardan borç kullanma gibi ticari ve finansal borçlanmayı tercih ettiği görülürken, daha küçük ve genellikle aile şirketi şeklinde örgütlenen firmaların ise çoğunlukla kişisel borç kullanımını tercih ettiği görülmektedir (Coleman, Cotei ve Farhat, 2016:120). Borç kullanmayı tercih eden firmalar arasındaki söz konusu bu farkın firmaların finansal kabiliyeti ile direkt ilişkili olduğu belirtilebilir. Finansman giderleri firmalar için sabit maliyeti ifade ettiğinden dolayı firmaların faaliyetlerinden kaynaklanan nakit akışlarının bu maliyetleri karşılayacak düzeyde olması beklenmektedir ve büyük ölçekli kuruluşların bu konuda daha kabiliyetli olduğu görülebilmektedir.

31

3.2.5 Firmanın gerçekleştireceği yatırımların büyüklüğü

Firmalar özellikle büyük montanlı yatırımlar için borçlanma yoluyla finansmanı tercih edebilmektedirler. Yatırım süresince sermaye harcamaları yapan firmalar, bu harcamaların finansmanı nedeniyle oluşan faiz ödemelerini finansal tablolarda gider olarak göstermek suretiyle borcun kaldıraç etkisinden faydalandıkları ve hisse başına kar ile sonuçta firma hisse değerini artırdıkları için borçlanma aracı ihraçlarını daha fazla gerçekleştirme eğilimindedirler (Elsas, Flannery ve Garfinkel, 2013:36). Özetle firmaların borç kullanımını tercih etmelerindeki temel amaç borcun vergi avantajını kullanmak suretiyle gerçekleştirdikleri vergi planlamasıdır. Ancak finansman giderleri sabit maliyet olarak firmanın finansal riskini artırmakta ve firmayı bu sabit maliyeti karşılayacak verimli ve etkin faaliyetlerde bulunmaya zorlamaktadır.

3.2.6 Firmanın faaliyette bulunduğu sektör

Faaliyette bulunulan sektörün firmanın finansman kararlarında etkili olduğu kabul edilebilir. Perakende sektörü başta olmak üzere bazı sektörlerde kısa vadeli nakit ihtiyacı yüksek iken, bazı sektörlerde ise yoğun sabit sermaye diğer bir ifadeyle yatırım ihtiyacı nedeniyle firmaların uzun vadeli nakit ihtiyaçları olabilecektir. Bu nedenden dolayı sektöre göre firmaların gerçekleştireceği finansman kararları da değişkenlik gösterebilecektir. Örneğin yoğun olarak kısa vadeli nakit ihtiyacının söz konusu olduğu sektörlerde firmaların finansal ihtiyaçları, para piyasası ve en klasik borçlanma aracı olan banka kredisi ile karşılanabilecektir. Bununla birlikte borçlanma vade ufku arttıkça firmanın para piyasası haricinde aynı zamanda sermaye piyasasından da borçlanma durumu doğabilecektir.

Finansal yapı kararlarında ayrıca firmanın içinde bulunduğu endüstrideki göreceli konumu ve sektördeki rekabet düzeyi de önem arz etmektedir. Özellikle rekabetçi endüstrilerde bir firmanın finansal kaldıracının; firmanın endüstrideki ortalama sermaye / emek oranına olan yakınlığına, diğer firmaların davranışlarına ve firmanın endüstriye yeni giren veya mevcut firma olarak gerçekleştirdiği davranışlara bağlı olduğu görülmektedir (Mackay ve Phillips, 2005:1463-1464). Rekabet derecesinin yüksek olduğu sektörlerde firmaların daha agresif finansal kararlar içerisine girdikleri ve bu nedenle daha fazla borçlanma eğiliminde oldukları görülebilmektedir.

32