• Sonuç bulunamadı

1.5. EKONOMİK KRİZLER

1.5.1. Ekonomik Kriz Türlerinin Tanımı ve Kapsamı

1.5.1.2. Finansal Krizler

Mishkin’e göre finansal kriz, verimli yatırım olanaklarına sahip finansal piyasaların ahlaki tehlike ters seçim problemlerinin gittikçe kötüleşmesi nedenleriyle, fonları etkili biçimde kanalize edememesi sonucu ortaya çıkan doğrusal olmayan bozulmalar olarak tanımlanmaktadır (Mishkin, 1996: 1). Finansal krizi ahlaki risk ve tersine seçim problemlerinin var olması nedeniyle finansal piyasalardaki fonların üretken yatırım kanallarına etkin olarak dönüşememesi olarak da tanımlanabilmektedir (Çoşkun, 2001: 41). Mortan ‘a göre finansal kriz, belirsizliklerin artması ve genelleşmesi, düzenlemelerin bozulmasıyla tehlike ve şansların büyümesi sonucu ortaya çıkmaktadır (Mortan, 2001: 4).

Finansal krizler, reel ekonomi üzerinde büyük yıkıcı etkiler yaratabilen ve piyasaların etkin işleyiş gücünü bozan finansal piyasadalarki çöküşler olara belirtilmektedir. Banka veya banka-dışı finansal kesimdeki şirket veya şirketlerin borç problemlerini içermektedir. Bazen bankacılık kesimine ilişkin bir ödeyememe durumundan kaynaklanabilmekte veya tersine bir bankacılık krizini teşvik edebilmektedir. Çoğunlukla aktif fiyatlarında bir çöküşle belirginleşmektedir (IMF,

1998: 75). Finansal krizlerle ilgili iki tür göstergeden söz edilmektedir. Bunlar, ülke koşullarının yatırım riskinin arttığını gösteren ve bu nedenle finansal bir krizin doğacağı konusundaki beklentileri besleyen ön göstergeler ile yaşanan krizin boyutları hakkında bilgi veren temel göstergeler olmaktadır (Eren ve Süslü, 2001: 664).

Finansal kriz kavramının neyi ifade ettiği tartışmalı bir konu olmasına karşın genel olarak dört tür finansal kriz olduğu ileri sürülmektedir. Para( döviz) krizi, bankacılık krizi, sistemik finansal kriz ve dış borç krizi olarak adlandırılmaktadır (Işık, 2004: 45). Mishkin, yükselen ekonomilerde finansal istikrarsızlığın ortaya çıkışını ve yayılmasını Şekil-9 ‘daki gibi kategorize etmektedir.

Şekil 9: Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizin İzlediği Yol

Kaynak:  Frederic S. Mishkin, “The Economics Of Money, Banking and Financial Markets”, Addison Wesley, Sixth Edition, Columbia, 2001: 206.

1.5.1.2.1. Döviz Krizi

Döviz krizi, bir ülke parasına duyulan güvenin kaybolması sonucunda spekülatif fonların yoğun biçimde ülkeyi terk etmeye başlamaları nedeniyle merkez bankasının tüm destekleme çabalarına rağmen mevcut kurun sürdürülemeyerek ulusal paranın devalüe girmesi veya tümden dalgalanmaya bırakılması anlamına gelmektedir ( Seyidoğlu, 2001: 583). Döviz krizi, para politikası olarak sıkı para politikasının seçildiği, genellikle bir para ya da para sepetine bağlı döviz kuru politikalarının uygulandığı ekonomilerin sıklıkla karşılaştığı bir kriz türü olmaktadır (Sürücü, 2001: 44). Döviz krizleri, genellikle sabit kura dayalı enflasyonu düşürme programlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Döviz kuru çıpasına bağlı bu sistemde enflasyon konusunda olumlu gelişmeler olmasına rağmen, ulusal para aşırı Finansal Krize İlk Etkiler Faiz Oranlarının Artması Banka Bilançolarının Bozulması Borsa Endeksinin Düşüşü Belirsizliklerde Fazlalaşma

Hatalı Seçim ve Ahlaki Döviz Krizinin

Hatalı Seçim ve Ahlaki Ekonominin Daralması Bankacılık Krizi

Hatalı Seçim ve Ahlaki Çöküntü Artışı Ekonominin Daralması

ölçülerde artarak, cari işlemler açığı büyümektedir. Bu ortamda sabit kur uygulamasından çıkamayan ülkeler finansal bir krize sürüklenmektedir (Eren ve Süslü, 2001: 664).

Bu krizler,döviz kurlarında ani bir hareket ve sermaye akımında keskin bir değişmeyi içermektedir. Para krizi, ülke parasının döviz olarak değerinin üzerindeki bir spekülatif atağın bir devalüasyon sonuçlanması halinde veya ülke otoritelerinin uluslararası rezervlerin hacimlerini arttırarak ve faiz oranlarını yükselterek ülke parasını savunmaya zorlandıkları durumlarda oluşmaktadır. Her zaman olmasa da, çoğunlukla sabit veya yarı sabit döviz kuru standartları altında ülke parasından kaçış durumunda ortaya çıkmaktadır ( Aziz, 2000: 15). Ekonomide yaşanan döviz krizlerinin belirleyici etkenleri şu başlıklar altında toplanmaktadır: (Kibritçioğlu, 2001: 175).

- Uygulanan hatalı iktisat politikaları ve zayıf makro ekonomik göstergeler, - Finansal alt yapının eksikliği,

- Uluslararası finans kuruluşlarının ve piyasalardaki kreditörlerin hatalı his ve öngörüleri,

- Terör saldırıları veya siyasi suikastler gibi bazı beklenmedik olaylar.

1.5.1.2.2. Bankacılık Krizi

Bankacılık krizi; bir ya da daha fazla sayıda bankaya güvenin sarsılması, halkın birdenbire ve yaygın bir şekilde mevduatlarını geri çekmek için bankalara hücum etmesi olarak tanımlanmaktadır (Seyidoğlu, 2001: 583). Bankacılık krizleri, fiili veya potansiyel banka mevduat çekilmeleri; bankaların yükümlülüklerini ertelemeleri veya hükümetin büyük ölçükli finansal destekler sağlamak suretiyle bunu önlemeye zorlanmasının teşvik ettiği banka iflasları olduğunda ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizleri para krizlerinden daha uzun süreli olma eğilimi taşımakta ve ekonomik faaliyet hacmi üzerinde daha şiddetli etkiler doğurmaktadır (IMF, 2002: 6).

Bankacılık krizi, kendini üç şekilde göstermektedir. Birincisi bankaların yükümlülüklerini yerine getirmeyerek başarısız olmaları ya da iflas etmeleri hali olmaktadır. Diğeri, mudilerin bankaya yatırmış oldukları mevduatların kendilerine geri ödenmeyeceği kanısıyla bankadan kaçmalarını ifade etmektedir. Sonuncusu ise; geniş ölçüde ödenmemiş kredilerin olması durumu olmaktadır. Kaminsky ve Reinhart bankacılık krizini; bankaların kapatılması, birleşmesi ya da kamu tarafından el konulması şeklinde tanımlamaktadır (Caprio, 2010). Bankacılık krizleri, genellikle para krizine ön ayak olmaktadır. Özellikle 1990’lı yılların ortalarında Türkiye’nin de yer aldığı bazı gelişmekte olan ülkelerde bu olgu gözlenmektedir. Şiddetli para krizlerinin de bankacılık krizlerinin tetiğini çektiği bir görülmektedir. Doğu Asya ülkelerinde para krizi olarak başlayan bunalımların bankacılık ve borç krizlerine dönüştüğü gözlenmektedir (Aziz, 2000: 15).

1.5.1.2.3. Sistematik Finansal Kriz

Sistematik finansal krizler, finansal piyasaların etkin olarak çalışmasını engelleyerek reel ekonomi üzerinde önemli menfi etkilere sahip finansal bozulmalar olarak tanımlanmaktadır ( Işık, 2004: 54). Bu krizler, potansiyel olarak finansal piyasaların ciddi biçimde bozulması olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik, politik ve sosyal yaşamın yapısından ve değişkenliğinden kaynaklanmaktadır. Sabit bir döviz kuru veya konvertibilite taahhüdü, merkez bankasının, nihai ödünç mercii olma yeteneğini sınırlayarak bir ödemeler bilançosu problemini, bir bankacılık sorununa dönüştürmektedir(Fernandez ve Schumacher, 1997: 25).

Sistematik banka krizi, mali piyasalarda bir ya da birkaç bankanın iflası tehlikesine yol açan durumun tüm sisteme yayılarak ödemeler sistemini olumsuz etkilemesi hatta sistemin işleyişini durdurarak piyasaların işleyişinde pürüzler meydana gelmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu krizlerin önde gelen nedenleri; istikrarsız makroekonomik yapı, bankacılık sektöründe etkin denetim ve gözetim yapılamaması, yasal düzenlemelerin yetersiz olması şeklinde sıralanmaktadır (Erdönmez, 2001: 3).

1.5.1.2.4. İç ve Dış Borç Krizleri

Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan krizlerde dışsal faktörlerin belirleyiciliği hareket noktası olmaktadır. Bu çerçevede sanayileşmiş ülkelerdeki önemli iktisadi gelişmeler (dış ticaret hadlerinde, döviz kurlarında ve faiz oranlarındaki büyük ölçekli değişmeler), yatırımların küreselleşmesi ve sermaye piyasalarının artan bütünleşmesi gibi faktörlerin gelişmekte olan ülkelerde krizi harekete geçirdiği kabul edilmektedir (Yay, 2001: 1241).

Yaşanan bunalımları krize dönüştüren etken 1973 ve 1979 yıllarında yaşanan petrol krizleri olmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkelerde baş gösteren borç krizinin nedeni olarak sadece petrol krizlerinin gösterilmesi yanlış bir yaklaşım olarak görülmektedir. Çünkü petrol fiyatlarında artışlardan önce de bu ülkelere yönelik yoğun bir kredi arzı yaşanmış bulunmaktadır. Petrol fiyatlarındaki artış kredi arzının daha da güçlenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin yaşadıkları borç krizinin hem kredi arzı hem de kredi talebi yönünden irdelenmesi gerekmektedir ( Bal, 2001: 9). Türkiye’de devlet, aşağı yukarı kuruluş aşamalarından itibaren iç borçlanma ihtiyacı içinde yer almaktadır. Başlangıç yıllarında ekonomide öncü rol üstlenme kamu gelirlerinin azlığından kaynaklanan bu zorlama, zaman içinde KİT açıkları, sosyal güvenlik açıkları, destekleme politikaları gibi uygulamalarla da büyüme göstermektedir (Akdiş, 2003: 9).