• Sonuç bulunamadı

İSRAİL’İN KURULUŞU, DIŞ POLİTİKA BİLEŞENLERİ VE FİLİSTİN DİRENİŞİNİN TARİHİ SEYRİ

2.6. FKÖ’nün Filistin davasına etkis

Filistin Kurtuluş Örgütü, İsrail’in 1956’daki Gazze işgaline tepki olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Önceleri medyayı araç olarak kullanan bu organizasyon, zamanla kendine bir misyon edinerek, sadece Gazze için değil tüm Filistin için bir kurtuluş umuda haline gelmiştir. Örgütün lideri Yaser Arafat’ın yıllarca mücadele ettiği bilinmektedir. Örgütün kuruluşunu takip eden on yıl içerisinde bir silahlı güç oluşturulmuş, Tunus ve Cezayir topraklarında karargah tesis edilerek, Suriye idaresindeki Bekaa Vadisi’nde eğitim amaçlı kamp kurulmuştur.60 İsrail’in

kuruluşunun ilanı ile Filistin ve diğer Müslüman Arap ülkeler karşısında ezici üstünlüğe kavuşması kaçınılmaz olmuştur. Organize bir düşman karşısında organize bir savunma yapmak Filistinliler ve tüm bölge ülkeleri için optimum faydayı sağlayacağı anlaşılmaktadır. Biraz daha derinlemesine düşünmek gerekirse bölgede silahlı mücadele yürüten bir FKÖ, ileride de değinileceği üzere İsrail’in aşırı güvenlikçi, saldırgan savunmayı ön planda tutan ve yayılmayı amaçlayan dış politikası

59 Tayyar arı, a.g.e. s. 327-328

için biçilmiş kaftan niteliğindedir. FKÖ’nün İsrail – Filistin mücadelesi tarihindeki yerini bu perspektiften de incelemek gerekmektedir.

Günümüzden geriye doğru değerlendirildiğinde, tarihsel misyonunu tamamlayan FKÖ, direnişin simge ismi Yaser Arafat’ın hastalanması ve ölümü ile toplumsal desteğini ve popülerliğini kaybetmesi üzerine, mücadele sürecinde etkisi azalmıştır. Mücadele sürecinde teori olarak karşı tarafın beklenti ve hedeflerini dönüştürerek kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak asıl hedef olarak benimsenmelidir. Hiçbir politik tecrübesi ve siyasi derinliği olmayan İsrail’in bunları Tel Aviv’den yapacağı düşünülmemektedir. Batılı hamileri tarafından sağlam bir zemine yerleşmesi ve gerekli dayanaklarla desteklenmesi sağlanarak; İsrailli politikacılara servis edilmiştir. FKÖ’nün süreçten tasfiyesiyle İsmail Haniyye liderliğindeki HAMAS grubu Filistin’in yönetimini ele almıştır.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Türkiye’nin tanıması 1974 yıllarına kadar sarkmıştır. Bundan tam dört yıl sonra 1978 yılında İsrail tarafından Lübnan’ın Güney kısmının işgal edilmesi ile Türkiye – İsrail ilişkileri farklı bir sürece girmiş, FKÖ’nün Ankara temsilciliğinin açılıp açılmaması tartışılmaya başlanmıştır. Akabinde 1980 yılında iki büyük gelişme olmuş, İsrail, başkent olarak Kudüs’ü kabul etmiş, Türkiye bunu reddetmiştir. Aynı yıl kabul edilen ihracatı teşvik yasaları ile Ortadoğu pazarında Müslüman ülkelerin tarafını kazanmak isteyen Türkiye, İsrail taraftarı olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır.61 Uzun yıllardan beri İsrail’in Kudüs’ü başkent kabul etme

ve bunu uluslararası çevrelerde kabul ettirme çabaları sürmüştür.

İsrail işgallerine karşı FKÖ, ılımlı politikalar izlemiş, ancak FKÖ’nün İsrail ile yakınlaşmaları hiçbir zaman Filistin halkı nezdinde karşılık bulamamıştır. Arafat’ın yanında toplanan insanlar genelde örgütün önemli isimleriyken; HAMAS’ın Eylül 1993’te Gazze – Eriha planına karşı yaptığı eyleme büyük bir katılımın olması HAMAS’ın FKÖ’den daha ziyade kabul gördüğü kanaatini oluşturmaktadır.62 İki

örgüt arasındaki bu fark Filistin’de HAMAS’ın halk nezdinde daha çok benimsenmesinin ve yıllar sonra iktidara gelmesinin yolunu açmıştır. Filistin

61 Özey, a.g.e., s. 107-108.

62 Ahmet Varol, F.K.Ö. İsrail Barışı ve Filistin Davasının Geleceği, www.vahdet.info.tr/filistin/dosya1/0014.htm. adresinden 07.08.2018 tarihinde alınmıştır.

yönetiminde iki örgütün mücadelesi ve dış politika anlayışları ayrı bir tartışma konusu olması bir yana, HAMAS’ın, FKÖ yerine Filistin’in yönetimini tek başına devralması, başlı başına bir devrim niteliği taşımaktadır. Çünkü daha önce İsrail işgallerine karşı nispeten sessiz kalan FKÖ yönetimi dönemlerinde İsrail pek çok toprak işgal etmiştir. Filistinli direniş gruplarının FKÖ içindeki en büyük güce sahip örgüt Yaser Arafat’ın başını çektiği EL-FETİH örgütü olduğu bilinmektedir. EL-FETİH kuruluşundan itibaren FKÖ’nün ana yönetim kademelerinde bulunmuş, FKÖ büyük ölçüde bu örgütün politikaları üzerinden Filistin direnişi yürütmüştür. Yani EL-FETİH, FKÖ içerisinde yapılanmasını sürdürerek örgütü dönüştürmüş olabileceği düşünülmektedir.

İsrail, Filistin coğrafyasının büyük bölümünü eline geçirdikten sonra, Filistin tarafından kendisine yönelecek en aşırı politikayı görmek istercesine, HAMAS’ın iktidara gelmesini beklemiştir. Bunun sebebi Filistin’in iki devletli çözüm hayali bir yana; tamamının İsrail toprağı olarak ilan edilmesinin önündeki tek engelin Filistin nüfusu olduğu düşünülmektedir. Çünkü böyle bir durumda İsrail zaten mücadele edemeyerek, tecrit etmeye çalıştığı Filistin halkını, kendi bünyesine katmış ve önünü alamayacağı sorunların doğmasına kendi eliyle sebebiyet vermiş olacaktır.

İsrail’in mevcut tutumu Siyonizm üzerine kurulu bir değerler ve politikalar bütünü içerisinde olduğunu göstermektedir. Zira halen "Büyük İsrail" hayalinden vaz geçmiş değildirler. Gazze – Eriha Planını kabul etmekle, bu hayallerinden geri durmuş gibi görünerek maliyeti yüksek olan “intifada ile uğraşma” görevini Filistin Kurtuluş Örgütü’ne devretmeyi seçmişlerdir. Zira bu maliyeti yüksek güvenlik politikalarını nispeten azaltarak ekonomik kayıplarının önüne geçmesini sağlamıştır. Esasında bu oldukça uzun bir vadeye yayılmıştır. Böylece, İsrail için de belirsizliğe bağlı problemler ortadan kalkmış, güvenlik konusundaki sorumluluğunu azaltarak, zaman kazanmasına yardımcı olmuşlardır.63 İsrail yönetimi bu türlü bir politikayla zaman

kazanmak istemiş olabilir. İşleyen süreç ve gelinen nokta bunu göstermektedir. Ancak bu durum Filistinlilerin kendi içlerinde siyasi kutuplaşmalarının ve politik mücadelelerinin doğmasının önünü açmıştır. Sürecin Filistin’de yönetim değişikliğine gitmesi ve HAMAS’ın iktidara gelmesiyle sonuçlandığı bilinmektedir. Bu meyanda

63 Ahmet Varol, F.K.Ö. İsrail Barışı ve Filistin Davasının Geleceği, www.vahdet.info.tr/filistin/dosya1/0014.htm. adresinden 07.05.2018 tarihinde alınmıştır.

kendi önlemini alan Filistin halkı bölgedeki egemenlik haklarından vazgeçecek gibi görünmemektedir. Yüz yılı aşkın süredir devam eden Filistin mücadelesi, uluslararası arenada kendini masum gösteren bir İsrail’in beka sorunu olmaktan çıkmış, adeta kendi anayurtlarında etnik ve dini eksende soykırıma uğrayan Filistin halkının ölüm – kalım savaşı olmuştur.