• Sonuç bulunamadı

Fenomenolojik Araştırma

4. İMGEYİ ANLAMA VE YORUMLAMA (OKUMA) İÇİN ARATIRMA

4.1. Fenomenolojik Araştırma

Seamon’a (2000, 2003) göre pozitivist araştırma yöntemlerine alternatif olarak ortaya konan fenomenolojik araştırma yöntemi, olasılık olarak kabul edilmiş, kesin olmayan bir muğlâklığı ve spontanlığı içine alır. Belirli bir fenomene yönelmiş fenomenolojik yaklaşım, yaratıcılıkla geliştirilmeli ve araştırma sürecinde akışkanlığa olanak vermelidir. Radikal bir ampirizm olarak tanımladığı bu yöntemde Seamon (2003) bazı temel noktaları şöyle tarifler. Öncelikle araştırmacı araştırdığı fenomen ile doğrudan bir temas içinde olmalıdır ve araştırmacı yaşantıya katılmalı, deneyimleyen insan konumunda olmalıdır. Araştırmacı, araştırdığı fenomeni

bilmediğini ancak bilmeyi umut ettiğini düşünmelidir. Kısaca fenomenolog, araştırma sürecinde, ne bulacağını ve keşfin nasıl ilerleyeceğini net olarak bilemeyebilir. Ustalık, algılama gücü ve araştırmacının adanmışlığı, fenomenolojik bir araştırma için asıl itici gücü oluşturur ve hiçbir metodolojik süreci önemsemez. Ve son olarak, araştırmacı, bir araç olarak fenomenolojik metodun kalbidir; kullandığı özgül araştırma metotları, insan yaşantısının zengin, yapılandırılmamış ve çok yönlü olarak ortaya çıkarılmasını sağlamalıdır. Bu bakış açısıyla her araştırmacı kendi özgül araştırması için kendi özgül yöntemleri oluşturmalıdır (Seamon, 2003).

Seamon’a göre yapılı çevreyi anlamak için fenomenolojik olarak üç çeşit araştırma yöntemi sıralanabilir: ilk-el fenomenolojik araştırma (first-person phenomenological research), varoluşsal-fenomenolojik araştırma (existential-phenomenological research), hermenötik-fenomenolojik araştırma, (hermeneutic-phenomenological research) (Seamon, 2000, 2003). İlk-el fenomenolojik araştırmada araştırmacının nesne ile doğrudan deneyimi sayesinde araştırma yönlendirilir; fenomenin özgül karakteristiklerini ve niteliklerini anlama yolunda bir temel olabilecek, ilk elden edindiği deneyimi, araştırmayı yönlendirmekte kullanır. Bu çalışmada örneklem olarak Sahabiye Mahallesi’nin seçilmesindeki sebeplerden biri araştırmacının ilk-elden mahalle ile ilgili deneyimleridir. Araştırmacının Sahabiye Mahallesi’nin Kayseri kenti içinde farklı ve kendine özgü bir imgesi olduğuna dair kişisel çıkarım, çalışmanın temelini oluşturmuştur. Bu bağlamda araştırmacı, mahalledeki deneyimlerinin çeşitliliğine dikkat etmiştir. Mahallenin farklı zamanlardaki yaşantısına tanıklık etmiş olmak, bu bağlamda ilk-el fenomenolojik araştırmada önemli bir yer tutmaktadır. Her ne kadar kendi deneyimlerini araştırmada kullansa da araştırmacı için başka yaşam dünyalarını sezinlemeye çalışmak da çevreyi anlamada araştırmacının yapması gereken bir eylem olmaktadır. Araştırmacı başkalarının dünyalarını kuşatabilecek yollar bulmalıdır. Bu ihtiyaç da varoluşsal-fenomenolojik araştırma yöntemini çağırır. Farklı birçok kişinin deneyimleri ve farklı biligi türleri birleştirilerek, o yere ait varoluşsal bilgiler ortaya çıkarılır. Genelleme yapabilmek için araştırmacı, az sayıda da olsa, araştırma konusuna yönelmiş kişilerin ve grupların gerçek durumlarda ve yerlerde geçen, özgün deneyimlerini kullanır (Seamon, 2000, 2003). Bu bağlamda, Seamon’ın varoluşsal- fenomenolojik yaklaşımı ile Groat&Wang’ın (2001) odak grupları kullanımı ve Somers’ın (1994) kamusal anlatı tanımı birbirini çağrıştırmaktadır. Sahabiye Mahallesi’ni okuma çalışmasında, araştırmanın odak gruplar ve ilgili kişilerle görüşmeler sayesinde elde etmeye çalıştığı bilgi türü, varoluşsal-fenomenolojik yöntemin izlerini taşımaktadır. Farklı gruplar (bu çalışmada mimarlar, şehirciler, mahallede yaşayan mimarlık öğrencileri gibi) ve mahalleyi tarihiyle tanıyan kişiler ile

yapılan açık uçlu sohbetler, bilginin özneler arasındaki paylaşımını sağlamak adına araştırmacı tarafından değerlendirilmiştir. Farklı deneyimlerin, yaşantıların ve onlara ait zihinsel çıkarımların, kentsel mekânı anlamak için paylaşılması, çalışmanın bir bölümünü oluşturmuştur.

Seamon’ın (2003) bahsettiği araştırma yöntemlerinin üçüncüsün olan Hermenötik-

fenomenolojik araştırmada ise nesnenin araştırmacı tarafından hermenötik sürecin

önerdiği biçimde bir yorumu yer alır. Var olan bir doküman, kişisel günlük, şiir, şarkı, dans, heykel, fotoğraf, resim, vb. nesnel ve elle tutulur belgelerin yorumu, bu araştırma yöntemini tanımlar. “Hermenötik olarak yapılacak bir değerlendirmede anahtar nokta; metnin yaratıcısının, metnin oluşumu ve anlamını değerlendirmek üzere hazır bulunmayışıdır, dolayısı ile hermenötik yaklaşımı benimseyen bir araştırmacı anlamı, metnin kendinin içinden keşfetme yollarını arama durumundadır” (Seamon, 2003;44). Örneklem olarak Sahabiye Mahallesi’nin imgesinin okunmasında, eskiye ait fotoğraf ve çizili belgelerin değerlendirilmesi, biçimin indirgemeci kanallarına düşmemek için, bu yöntemin gösterdiği yoruma dayalı süreçler doğrultusunda ilerlemiştir. Özellikle Sahabiye Medresesi’nin, mahalleye kattığı değerin anlaşılmasına katkı oluşturacak fotoğraf yorumlarının, oldukça zengin bir bilgi sunduğu düşünülmektedir. Mahallenin eski planlarının ve yaşantıyı anlatan görsel belgelerin üst üste değerlendirilmesi ve bunlar arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmaya çalışılması da hermenötik-fenomenolojik araştırma yöntemini doğrultusunda gelişmiştir.

Seamon fenomenolojik bir araştırmanın, bu üç yöntemin farklı bir araya gelişlerinden de oluşabileceğinden bahseder. İmgenin, nesneden ya da çevreden elde edilen bilgilerin deneyim ve sezgisel kavrayış ile bir araya gelişinden ortaya çıktığı varsayımı ile bu çalışmada, Seamon’ın önerdiği bütün fenomenolojik araştırma yöntemleri, imgenin geçişken bir ilişki içinde olduğu nesnesini anlamak için araştırmacı tarafından kullanılmıştır.

Bu bağlamda, Kayseri’de boşluğun üzerine planlanarak oluşturulan nadir yerlerden biri olan Sahabiye Mahallesi, bu belgelerin değerlendirilip yorumlanması ile yeniden deneyimlenmiştir. Bu planlar, mahallenin mekânsal kurgusunu yaratırken, dönemin mimari aurasını da Kayseri’ye taşımıştır. Bu anlamda yaşantının yapılanmasına farklı şekillerde ortam yaratan planlar ve önerilen tadilatlar, mahallenin kültürel ve sosyal yapısının oluşmasına ve dönüşmesine de sebep olmuşlardır. Bu bilinçle yorumlanan bu belgeler, imgenin nesnesiyle olan ilişkisinin de görüntülerini oluşturmaktadır.

1927 yılında kenti kuzey güney doğrultusunda ikiye bölerek geçen tren yolunun, Sahabiye Medresesi arkasında kalan, mezarlık ve sebze bahçesi olarak kullanılan boş bölgeyi kentin kolaylıkla genişleyebileceği bir alan haline getirmesi, İstasyon Cadesinin kent içinde oluşturduğu “modern” imgesinin bu alana da taşmasına sebep oldu. Bu yapılaşmamış alan üzerine 1944’te Kemal Ahmet Aru’nun Öshner danışmanlığında yaptığı planın, Sahabiye Mahallesi’ni İstasyon Caddesi ve Ahmet Paşa Caddesine doğru olan tarafta var olan birkaç sosyal ve kültürel yapı dışında konut alanı olarak öngörmesi, burada yeni konut oluşumuna olanak sağladı. Bu plan, Ahmet Paşa Caddesi üzerinde kalan, bir dizi eski sokak ve konutun bulunduğu alanı da plan dışında tutarak sadece boş alanı planladı. Belediye için fazladan istimlâk gideri de gerektirmeyen bu alanın hızlıca inşa edilebilmesi, Sivas caddesinin sosyo-ekonomik düzeyi yüksek kullanıcılarının bir kısmının burayı tercih ederek yerleşmesine neden oldu ve Sahabiye Mahallesi, “yeni” imgesiyle parlayan konut bölgesi haline geldi.

ekil 4.1 : İstasyon Caddesinin yeni ve eski durumu.

İlk planda önerilen, doğanın mahalle ile birlikte kente katılabildiği plan tipi, mahallenin iş alanı işlevi ile işgal edilmesi sonucu zarar görmüştür. Özellikle meydan tarafındaki eski dokuyu da koruyan bu plan, eski yaşam tarzı ile yeni yaşam tarzını birlikte barındırarak kent içinde farklı bir imge oluşturmuştur. Ancak, meydan ile Sahabiye Mahallesi arasında bulunan alandaki yapıların zamanla yok olması, öncelikle Sahabiye Medresesi’nin sonra da Sahabiye Mahallesi’nin meydanla olan ilişkisini farklılaştırmıştır. 1975’te yapılan Taşçı planında, o tarihte bile küçük bir alanda kalmış olan geleneksel dokunun yerini sekiz katlı bloklar aldı. Bu yapılar, tarihsel han plan şemasından dönüştüğü varsayılan “yeni” bir iş hanı plan şeması ortaya koymaktadır. Birimlerin bir avlu etrafında yerleştiği bu plan tipi eski hanları

çağrıştırsa da, kesitte aynı mimetik38 davranışı gösteremeyen bu yüksek katlı

yapılar, hem mekânsal hem de işleve dayalı özellikleri ile mahalleye kent meydanının hızını ve karmaşasını katar. Eski ve yeninin, iç ve dış birlikteliğinin öncelikli olduğu bir dönemin çarpıtılmış tekrarları durumundaki bu yapılar, özellikle, farklı zamanlarda meydanda bulunan Tan Sineması, Kent Kulübü, Vilayet ve Alay Bahçesinin yok olmasından sonra Sahabiye Mahallesi’nin meydana bakan yüzünü oluşturmuştur.

ekil 4.2 : Cumhuriyet Meydanında daha önce var olan yapılar.

Faklı zamanlarda var olan ve sonra yıkılan, kentin ve Sahabiye Mahallesi’nin sosyo- kültürel hayatına katkıda bulunan bu yapılar, gelişen Kayseri’nin de her defasında yeni imgesini oluşturuyordu. Kent merkezinin sürekli deviniminden etkilenen Sahabiye Mahallesi imgesi de, çevresindeki bu dinamik ilişkiler ve iç bölgelerdeki yavaş yaşantının arasındaki gerilimi yansıtmaktadır. Mahallenin bu dinamikler doğrultusunda, plan tadilatında merkezi iş alanı (MİA) olarak yeniden işlevlendirilmesi, zaten katmanlı ve tezatların bir arada, eşzamanlı okunmasından kaynaklanan gerilim ve oluşturduğu enerji ile dolu olan imgesinin, yeniden oluşmasında oldukça büyük bir rol oynamıştır. Bu planların birbirini tamamen yok etmeyen ve kentin diğer bölgelerine göre az değişen yapısı, Sahabiye Mahallesi’nin kentteki bu farklı imgesinin oluşmasında büyük yer tutmaktadır. Merkezi iş alanı olmasına rağmen dokunun değiştirilmeyip, yoğunluğun diğer plana göre çok artırılmaması, mekânsal nitelikleri sürdürebilmekte yardımcı olmuştur. Bu anlamda geçmiş ile bağları kopmayan Sahabiye Mahallesi imgesi, bugün konuşabildiğimiz bir anlatıyı sürdürebilmiş olarak dikkat çekmektedir. Kayseri sur içi yerleşmesinde

olduğu gibi bu planlar bütün yapıyı yok edip yeni bir doku inşa etselerdi, böyle bir imgeden ve bu imgenin dönüşümünden bahsetmek mümkün olmazdı.

Bu bilgiler ışığında mahallenin yeniden deneyimlenip yeniden değerlendirilmesi, imgeyi bir anda edinilen ilk izlenimden farklılaştıran bir özellik ortaya koyar. Edinilen bilgiler doğrultusunda yeni bir gözle bakıldığında araştırmacının deneyiminin eklemlenerek çoğalan bir yapıya sahip olmasını sağlamaktadır. İmgenin katmanlı yapısını görmek, tarihsel bilgi ile deneyimin dinamik ilişkisinin farkındalığıyla çevreye bakmak, anlatının tanımında var olan bir koşulu değerlendirmek anlamına da gelmektedir.

Fenomenolojik ve hermenötik araştırma yöntemleri, ereksel ve planlı araştırmalar olmadığı için araştırmacının bilgilendiği her durum araştırmayı farklı bir yöne ve yönelime çeker. Sonucun bilinmediği ve bilinmek istenmediği bu durum, hareketli ve kendi içinde dönüşlerle hareket eden bir yapı izler. Bu anlamda niteliksel özelliklere, niceliksel olmayan, görünmeyen, söylenmeyen, sözle ifade olunamayan bilginin varlığına ve değerine inanır. Bu çeşit bir araştırma, tam olarak ortaya konmamış yöntem yerine geçen her duruma özgül bazı taktikler gerektirmektedir.