• Sonuç bulunamadı

Anlatı Olarak İmgenin Mimarlık Bilgisindeki Yeri

Belgede Mimarlıkta Anlatı Olarak İmge (sayfa 105-109)

5. İMGE VE ANLAMA ARASINDAKİ İLİKİ

5.2. Anlatı Olarak İmgenin Mimarlık Bilgisindeki Yeri

Boulding, The Image isimli kitabında, insanın dünya hakkındaki imgesinin kesinleşmiş, olanaklı ve açık seçik olmadığını, belli mesajlar sayesinde netleştiğini, kesinleştiğini, yeniden organize olduğunu söyler (1973). İmgenin değişebilir, yenilenebilir bir olgu olarak tanımlanması, onun kalıplaşmış bir biçim olmadığı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ancak imgenin, izlenimin karar verilmiş hali olduğu düşüncesinden de kurtulmak güçtür. Bulanık, karmaşık ya da kararsız bir imge olmaz. Herhangi bir düşünce, hülleden zihinsel imge haline geldiğinde karar verilmiş bir duruma gelir. Biçim ile sıklıkla karıştırılmasının sebebi bu olabilir. Her zihinsel imge sağladığı olanakların farklında olan özne tarafından değerlendirilmiş, zihinde karşılaştırılmış, ilişkilendirilmiş ve sınıflandırılmış olarak bütün eleştirilere açık durumda olmaktadır. Öznel olması kararsız olmasını gerektirmez. Değişebilir, ancak bir tanedir; değiştiğinde oluşan yeni bir imgedir. Bu çalışmada, imgenin anlatı olarak okunması gerekliliği

tartışılmıştır. Anlatı, imgenin bu kararlı durumunun, değişerek geliştirilebilmesi ve büyük resmin görülebilmesi için bir yöntem, strateji olarak önerilmektedir.

İmgenin bu anlamda farklı aşamalarda, farklı altyapılarla kullanılabilecek bir kavram olması, onun dinamik ve tehlikeli yapısını göstermektedir. Dinamiktir, çünkü her an yenilenebilir ve değişebilir; tehlikelidir, çünkü yenilenip değişebilmesi öznenin eleştirel bilincine ve istekliliğine bağlıdır. İmgenin zihinsel bir süreç olduğunu tanımlamaya çalışan bu çalışma, imgenin bu kararlılığı ile çelişmemektedir. Aksine, sürecin hangi altyapı ile ve hangi aşamasında bilgi oluşturabildiği, onu kurgulayan öznenin kararına kalmıştır. Katlar ve katmanlar arasındaki ilişkilerin yeterince kurulamadığı bir aşama, imgeyi yeniden, eleştirilen anlamda, kalıplaşmış ve indirgemeci konumuna geri getirecektir. Anlatının tanımında saklı olan ve sonu olmayan bu sürecin, bir aşamada bilinçli olarak kesilip, kullanılabilirliğe teslim edilmesi gerekliliği kaçınılmazdır. Araştırmacının bu konuda bilinçli olması ile kastedilen, bu dinamik ve geçişken ilişkinin tüm olasılıklarının farkında olması gerekliliğidir. Bu bağlamda, mimarlık bilgisinde imgenin, olabildiğince farklı katmanları ve ilişkileri bir arada barındıran bir platformda, sürece dayalı bir kavram olarak tanımlanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu durum, özellikle tarihsel bir geçmişi olan kent parçalarının dönüştürülmesine yönelik müdahalelerde öncelik kazanmaktadır.

Anlatı olarak imge, değişen yaşam ve kültür koşullarına göre doğal olarak gelişen ve dönüşen kentsel mekânla birlikte kendiliğinden değişip dönüşecektir. Ancak, bu bir dönüşüm değil de, ekonomik ve politik nedenlere dayalı olarak, doğal olmayan süreçlerle yaşanan bir değişim olursa, imgenin yansıttığı ilişkiler bütünü yıkılacak; imge, eleştirilen biçimde anlamından kopuk bir yapıya bürünecektir. Anlatı olarak, büyük resmi ifade eden imge, bu anlamda yapılı çevrede sürdürülebilirliğin hikâyesini yazmaktadır. Yapılı çevreye yönelik her müdahalenin, mimarlıkta bağlam ile ilgili sorunsal doğrultusunda kuramsal bir eleştiriyle karşılaşması kaçınılmazdır. Bu çalışmada, anlatı olarak imge, tasarım ve eleştiri bağlamında, bu eleştirilerin yapıcı olmasına ve kentin dönüşerek gelişmesine yönelik bir bakış açısı ortaya koymaktadır.

Sartre (2006), eleştirinin, sanatsal bilinci dayandığı tüm varsayımları ile beraber sunduğundan bahseder. Bu çalışmada, bu varsayımları, nesnenin sağladığı olanaklar olarak gören ve öznenin yönelmişliği ile bu olanakları anlatıya dönüştüren imgenin, bu bağlamda eleştiri kavramına oldukça yakınlaştığı bir durum işaret edilmektedir. Eleştiri, disiplinin içinden ve dışından bakarak, onu anlamak ve

disiplinler arası bilgi haline getirebilmek olarak tanımlandığında, anlatı olarak imge de, yapıcı eleştirinin açılımını ortaya koyan bir kavram olarak ortaya çıkar.

Anlatı olarak imge, disiplin içinde bir paradigma oluşturur. Bu paradigmanın uzantısı olan örneklem, hem paradigmayı oluşturur hem de örneklemin değişmesi paradigmanın değişmesine sebep olur. İmge, anlatı ve örneklemin oluşturduğu bu paradigma, yapılı çevrenin bilgisini oluşturan eleştiriyi tanımlar. Eleştirinin, mimarlıkta kuram-kılgı birlikteliğini sağlayabilecek bilgiyi oluşturabilmesi için bu paradigmanın bütün özelliklerini, disipliner matristeki ilişkiler ağı içinde barındırması gerekmektedir.

Anlatı olarak imge, eleştirinin öznelliğini de tekbencilikten uzak tutmaktadır. Nesne ile özne arasındaki yarılmayı reddeden, üretilecek her bilginin hem öznellik hem nesnellik içerdiği, nesnenin sağladığı olanaklarla oluşan bir birlikteliğin bu anlatıyı oluşturduğu düşüncesi, bu çalışmayı yönlendirmiştir. Bu bağlamda, Sahabiye Mahallesi’ne ait imge şüphesiz, mahallenin fiziksel dünyadaki varlığı ve araştırmacının öznel yaklaşımının birlikteliği ile ortaya koyulmuştur. Söz edilen öznel yaklaşım, bu kent parçasına ait katmanların birbiri ile ilişkisini araştırmacının, kendi öncelleri ile okuması, anlaması, ortaya koyması ve tartışması anlamını taşımaktadır. Her ziyaretçinin, kullanıcının ya da araştırmacının kendine özgü bir imgesi olduğu kesindir; ancak anlatı olarak imge, özne nesne birlikteliğini anlatırken hem öznel deneyimi hem de nesnedeki potansiyelin oluşturduğu bilgilerin karmaşık zihinsel süreçlerden geçirilmiş durumunu temsil etmektedir. Bu bağlamda söz edilen özneye bağlılık, “öznellik”ten çok “özneler arasında”lık olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda, paylaşılabilir bilginin ortamını oluşturan anlatı olarak imge, mimarlık eleştirisinin analitik yöntem içindeki sıradanlığını, keyfilik barındıran tekbenciliğini, biçimciliğini ve indirgemeciliğini ortadan kaldırarak, yapıcı ve üretken bir eleştiri için bir yöntem öngörmektedir.

Belgede Mimarlıkta Anlatı Olarak İmge (sayfa 105-109)