• Sonuç bulunamadı

FEMİNİZM KAVRAMI VE TANIMI

2. İKİNCİ BÖLÜM: DÜNYADA KADIN HAREKETİNİN GELİŞİM

2.1. FEMİNİZM KAVRAMI VE TANIMI

Feminizm; kadınların kurtuluş, özgürlük, eşitlik çabası ve kadın haklarına sahip olmak için yürüttükleri mücadele olarak görülmektedir. Feminizm ve kadın hareketi birbiri yerine kullanılarak genellikle feminizm tarihi126 olarak yazılmaktadır. Feminizmi, politik bir hareket yapan unsur, erkek ve kadın grupları arasındaki iktidar ilişkisine ve çıkar çatışmasına yanıt olarak ortaya çıkmış olmasıdır.127 Feminizm, kadın ve erkeğin eşitliğine dayanan ve temelde kadın ile erkek arasındaki iktidar ilişkisini kadınlara eşit haklar isteyerek değiştirmeyi amaçlayan siyasal bir akım olarak tanımlanmaktadır. Feminist akım, dünya nüfusunun yarısını oluşturan ve tarih boyunca hep ikincil konumda yaşamak zorunda kalan kadınların bu olumsuz durumdan kurtuluş hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Feminizm, kadın sorununu temel alan, kadının toplum içindeki dışlanışını, ezilişini, aşağılanışını eleştiren ve kadının mevcut olan bu ikincil konumundan kurtulması için ataerkil kavram, norm ve değerlerle mücadele etmeyi amaçlayan bir toplumsal hareket çeşididir.128 Feminizm, kadınların hayat standartlarında bir düzelme olması için politik ve pratik önlemler organize eden, kampanyalar ve eylemler düzenleyen, ayrımcılık ve ikincil koşulların ortadan kalkması için destek kazanmaya çalışan bir toplumsal hareket olarak

126 Necla Arat, Feminizmin ABC’si, Say Yayınları, İstanbul 2010, s.37

127 Savran, Gülnur Acar, Feminizmin Politik Öznesinde Kimler Var?, Feminist Politika, Sayı:9,

İstanbul 2011, s.21

128Duygu Alptekin, Sokaktan Akademiye: Kadın Hareketinin Kurumsallaşma Süreci, Selçuk

tanımlanmaktadır.129 Kadın hareketinin temel tartışma alanı toplumsal cinsiyet çerçevesinde şekillenmektedir. Kadın ve erkek arasında biyolojik anlamda değişmez bir fark bulunmaktadır. Feministler, biyolojik cinsiyetin tersine kültürel bir ürün olarak toplumsal cinsiyetin toplumsal bağlama göre kurulan ve toplumsal bağlama göre değiştiği noktasında birleşmektedirler.130 Feminist yaklaşım dişi ve eril olmayı belirleyen cinsiyetten (sex) farklı olarak tanımlanmış bir kavram olan toplumsal cinsiyeti (gender), kadınsılık (femininity) ve erkeksiliğin (masculinity) toplumsal dönüşüme açık bir varoluş biçimi olarak tanımlamaktadır. Bu çerçevede feministler, cinsiyetin biyolojik olarak belirlendiğini belirtirken, toplumsal cinsiyetin ise toplumsal olarak kurgulandığını ileri sürmektedir.131 Biyolojik farklılıkları temel alan cinsiyet kavramından farklı olarak ‘gender’ yani toplumsal cinsiyet toplumsallaşma süreci ve bireyin yaşadığı toplum içerisinde edindiği cinsiyet olarak tanımlanmaktadır. Doğuştan edinilen biyolojik cinsiyetin tam tersi özellikler gösterir. Kadın ve erkeğin toplumda üstlendikleri rollerin çoğu zaman kültür tarafından belirlendiği üzerine kuruludur. Kısacası feminist kuramcılar toplumsal cinsiyetin, cinsiyetin kültürel yorumu olduğunu ve kültürel olarak inşa edildiği konusunda hemfikirdirler.132 Fransız yazar ve filozof Simone de Beauvoir’ in ‘kadın doğulmaz, kadın olunur’133 sözü toplumsal cinsiyet kavramını oldukça net bir şekilde özetlemektedir.

John Scott, toplumsal cinsiyet kavramını aralarında bağlantı esas olmak üzere iki önermeye dayalı olarak tanımlamaktadır. Scott’a göre toplumsal cinsiyet;

‘’…cinsler arasındaki kavranabilen farklılıklara dayalı toplumsal ilişkilerin kurucu öğesidir ve toplumsal cinsiyet iktidar ilişkilerini belirgin kılmanın asli yoludur.’’

Scott ek olarak şu tanımlamayı yapmıştır: ‘Toplumsal cinsiyet, iktidarın doğrudan

ortaya konduğu asli alandır. Nesnel referanslar olarak kurulan toplumsal cinsiyet kavramları, algıyı ve toplumsal yaşamın somut ve simgesel örgütlenmesini

129 Gisela Notz, Feminizm, 1. Basım, Çev: Sinem Derya Çetinkaya, Phoenix Yayınevi, Ankara 2012,

s. 10

130 Aksu Bora, Kadınların Sınıfı, 7. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2016, s.37

131 Gülnur Acar Savran, Beden Emek Tarih Diyalektik Bir Feminizm İçin, 3. Baskı, Kanat Yayınları,

İstanbul 2013, s. 234

132Judith Butler, Cinsiyet Belası-Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi,3.Basım, Metis Yayınları,

İstanbul 2012, s. 50

yapılandırır. Böylece iktidarın kendisinin kavranması ve inşa edilmesinde belirgin hale gelir (…) Bedenler arasındaki cinsel farklılıklar, cinsellikle ilgili olmayan bir dizi toplumsal ilişkinin meşrulaştırılması için devreye sokulur. Kavramsal diller, anlamı kurmak için farklılaşmayı öne çıkarır ve farklılaşmayı göstermenin asli yolu cinsel farklılıklardır.’’134 Scott, toplumsal cinsiyeti iktidarın yeniden üretildiği alan

olarak değerlendirmektedir. Toplumsal cinsiyet yoluyla cinsler arasındaki farklılaşma devamlı görünür kılınarak bir algı yaratılmakta ve böylece toplumsal cinsiyet kavramı toplumsal ilişkilerin meşrulaştırıcı bir kolu olarak görev yapmaktadır. Bu algı ve meşrulaştırma iktidarın inşa edilmesini sağlayan esaslar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anne Oakley, cinsiyetin biyolojik olarak belirlenmiş, toplumsal cinsiyetin ise toplumsal olarak oluşmuş olduğunu ileri sürmektedir. Gayle Rubin ise toplumsal cinsiyet kavramını, toplumsal olarak dayatılmış bir cinsiyetler arası bölünme ve toplumsal cinsellik ilişkilerinin bir ürünü olarak tanımlıyordu. 135 Toplumsal cinsiyet çerçevesinde şekillenen kadın hareketleri, kadınların değişim için bir araya geldiği hareketler olarak nitelendirilmektedir. Feminist aktivizm içinde kadın yürüyüşleri organize etmek, dayağa, tecavüze, şiddete karşı kampanyalar organize etmek ve yürütmek; sivil toplum kuruluşları ile gerçekleştirilen projelere katılmak sayılabilir. Juliet Mitchell’a göre ‘'Gerçek anlamıyla feminizm, bir orta sınıf (burjuva) kadın

düşüncesidir…Ya da en azından onlara hitap eden ve onlar adına konuşan bir düşüncedir.’’ 136 Feminizmin odak noktası kadınla erkek arasındaki toplumsal farklılık; bu farklılık olgusunun anlamı, nedenleri ve sonuçları üzerinedir. Bu toplumsal farklılık geleneksel ideoloji tarafından yaratılmakta, pekiştirilmekte ve yeniden üretilmektedir. 137

Siyasi bir hareket olarak kabul edilen feminizmin ortaya çıkışından kapitalizm sorumlu tutulmaktadır. Sanayileşme ile birlikte, geleneksel aile yapısının ve dolayısıyla kadının konumunda yaşanan değişim kadını ikincil konumuna itmiştir.

134 Alev Özkazanç, Feminizm ve Queer Kuram, 1. Baskı, Dipnot Yayınları, Ankara 2015, s. 114 135 Gülnur Acar- Savran, Beden Emek Tarih Diyalektik Bir Feminizm İçin, 3. Baskı, Kanat Kitap,

İstanbul 2013, s. 234

136 Arat, a.g.e, s.37 137 Arat, a.g.e, s.29

Sanayi devrimi sonrası ‘’aile ücreti’’ kavramı, erkeğin çalışarak ücretsiz ev işlerini yapan kadın ile çocuklardan oluşan tüm ailenin geçimini sağlayabileceği çekirdek aile sistemi üzerine kurulmuş bir düzeni temsil etmektedir. Akılcılık kamusal alanla, akıl dışılık ve ahlak özel alanla özdeşleştirilmektedir.138 Kamusal/özel ayrımı sonucunda kadın kamusal alandan dışlanarak özel alana hapsedilmekte ve kadının ikincil konumunun sürekli yeniden üretileceği bir döngü başlamaktadır. Bu bağlamda feministler temelde erkek ve kadının eşitsiz olmasına neden olarak gördükleri kamusal alan özel alan ayrımını ortadan kaldırmak için çalışmaktadır. Bu çerçevede feministler için diğer bir önemli kavram ataerkilliktir. Ataerkillik, feministler tarafından kadın ve erkek arasındaki güç ilişkisini anlatmak için kullanılmaktadır. Ataerkillik feministler için erkek egemenliğini sembolize eden bir kavramdır.139 Sylvia Walby, ataerkilliği erkeklerin kadınlara hükmettiği, onları ezdiği ve sömürdüğü bir toplumsal yapılar ve pratikler sistemi olarak tanımlamaktadır. Walby, kadının erkeğe neden boyun eğdiğini açıklamak üzere farklı ataerkil yapılar belirlemiştir. Ev içi üretim, ücretli iş, devlet, erkek şiddeti, cinsellik ve kültür ataerkilliğin yaşandığı yapılar olarak gösterilmektedir.140

Bu çerçevede ataerkilliğin sosyal ve toplumsal alanın her noktasına işlediği görülmektedir. Walby, feminist hareketin tarihsel süreçte edindiği kazanımlarına rağmen ataerkilliği yenemediğini belirtmektedir.141 Ataerkillik toplumsal yaşamın bütün hücrelerine nüfuz ederek erkeğin egemen, kadının ise ikincil konumda yaşamasına neden olmaktadır. Bu çerçevede feministler, kadının ikincil konumlarında olmasına sebep olarak gördükleri ataerkil sistemden kurtuluşlarını toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında, cinsiyet tanımlamalarının yeniden yapılmasında görmektedirler.

138 Deniz Altınbaş, Feminist Tartışmalarda Liberal Feminizm, http://www.journals.istanbul.edu.tr,

(12.05.2017), s.41-45

139 Andrew Heywood, Siyasi İdeolojiler, Adres Yayınları, Ankara 2007, s. 296

140 Anthony Giddens, Sosyoloji, 6. Baskı, Çev. Günseli Altaylar, Say Yayınları, İstanbul 2017, s. 115 141 Giddens, Sosyoloji, s.115

Benzer Belgeler