• Sonuç bulunamadı

7. Tasavvufun Maddi Unsurları

5.3. Fazilet-i Zikir

Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf eserinde Fazilet-i Zikir başlığı altında zikrin önemine detaylı bir şekilde değinmiştir. Biz de bu konu hakkında farklı sûfilerin görüşleriyle Şeyh Sadeddin’in zikrin faziletiyle ilgili tespitlerini bu başlık altında sunmaya çalışacağız.

Hz. Peygamber’in “Zikrin en faziletlisi ‘Lâ ilâhe illallah’tır.”300 hadis-i şerifi

ile zikir lafızları arasında en faziletli olan zikre dikkat çekmiştir. Sûfilerin hepsi en faziletli zikrin kelime-i tevhit olduğu konusunda müşterektirler.

Hz. Peygamber’den nakledilen şu hadis-i şerif sûfilerin zikir hakkındaki düşüncelerine tesir etmiştir.

Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ’nın yollarda dolaşıp zikredenleri tespit eden melekleri vardır.

ı zikreden bir topluluğa rastladıkları ’

Hakk ı -

Bunlar Cenâb zaman birbirlerine “Gelin!

Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semasına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:

- “Kullarım ne diyor?” diye sorar. Melekler:

- Sübhânallah diyerek Seni, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allâhu ekber diye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar, derler. Allah konuşmaya devam eder:

- “Peki onlar beni gördüler mi ki?” - Hayır, vallahi seni görmediler. - “Beni görsellerdi ne yaparlardı?”

298 Mehmet Ali Aynî, Tasavvuf Tarihi, İstanbul 1341, s. 198-200; Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf, s. 22- 23.

299 Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf, s. 22. 300 Tirmizî, De’avat, 9.

84

- Eğer seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler, şânını daha fazla yüceltirler, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi.

- “Kullarım benden ne istiyorlar?” - Cennet istiyorlar.

- “Cenneti gürmüşler mi?”

- Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler. - “Ya cenneti görseler ne yaparlardı?”

- Şayet cenneti görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarf ederlerdi.

- “Bunlar Allah’a neden sığınıyorlar?” - Cehennemden sığınıyorlar.

- “Peki cehennemi gördüler mi?”

- Hayır, vallahi onlar cehennemi görmediler. - “Ya görseler ne yaparlardı?”

- Şayet cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı.

Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklerine:

- “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı bağışladım” buyurur. Meleklerden biri:

- Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu, deyince Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.”301

Sûfiler, hadis-i şerifleri dikkate almış, zikre ayrı bir önem vermişlerdir. Şeyh Sadeddin de “zikir, ibadetlerin en şereflisidir.” diyerek zikre verdiği değeri ifade etmiştir. Şeyh Sadeddin’in zikre bu kadar değer vermesinin bir başka sebebi “(Cennette şöyle) derler: Bizden tasayı gideren Allah'a hamdolsun.”302 ayet-i

kerimesidir. Şeyh Sadeddin, bu ayeti zikrin ahirette de devam ettiği şeklinde değerlendirmiş ve zikir dışındaki bütün ibadetlerin dünyada kaldığını, zikrin cennete de devam ettiğini ifade etmiştir.303

301 Buhârî, Daavât, 66.

302 Fatır, 35/34.

85

Tasavvufun önemli şahsiyetlerinden Ebû Bekir Şiblî (ö.334/946) “En üstün (faziletli) zikir, zikredenin, zikredileni müşahedede unutmamasıdır”304 şeklinde ifade

ederek zâkirin, zikir halinde Allah’ı görüyormuş gibi hareket etmesi, bunu zihninde canlı tutması gerektiğine vurgu yapmıştır.

Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf’ta zikirle ilgili ayet ve hadis dayanaklarının ardından zikrin insanlar üzerindeki tesirlerinden ve faziletlerinden bahsetmiş, bu konuda şunları söylemiştir. Zikir, insana hem dünyada hem de ahirette mutluluk verir, Mü’min için en önemli gaye olan Allah’ın rızasına vesile olur. İnsana kolay rızık sebebidir. Zikre devam edenlerin manevi güzellikleri, onların diğer insanlar tarafından sevilmelerine sebep olur, halk tarafından sevilirler, zâkir zikre devam ettikçe Allah ile arasındaki korku kaybolur. Zakir, zikre devam ettikçe gıybet, yalan ve bütün günahlardan kendini korur. Zâkire, Allah’ın arşının gölgesinde gölgelenmesine vesiledir. Zâkirde unutma olmaz; zâkir, zikre devam ettikçe Allah’ın yardımına mazhar olur. Zikir sebebiyle velâyet, marifet-i hassa kendinde tezyid edilir. Zakir sekerat-ı mevt halini kolaylıkla geçer.305 Şeyh Sadeddin, bu açıklamalarıyla zikrin

insana dünyada ve ahirette fayda vereceğine ve insana kazandıracağı faziletlere dikkat çekmiş adeta Allah’ı zikretmeyen insanın dünya ve ahiret hayatında nasipsiz olduğuna vurgu yapmıştır.

Şeyh Sadeddin, Fazilet-i Zikir başlığı altında muhabbetullahın aslının zikir, gafletin sonunun şekva, olduğunu ifade etmiş, kulun dünyada en büyük görevi olan Allah’ın muhabbetini kazanmanın ancak zikir vesilesiyle olacağını söylemiştir.306 O,

kıyamî (ayakta) ve kuudî (oturarak) 307zikir308 çeşitlerine de değinmiştir. Şeyh

Sadeddin’in 1921-1925309 yılları arasında Hallaç Baba Tekkesi’nde postnişin olarak

görev yaptığı dönemde Sa’dîlerin zikir uygulaması olan kıyamî zikir usulüne göre zikir halkalarını yönetmiştir.310

304 Attar, Tezkiretü’l-Evliya, s. 666. 305 Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf, s. 26-30. 306 Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf, s. 29. 307 Âli İmrân, 3/191.

308 Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 240. 309 Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), s. 567. 310 Bektaş, “Ergun, Sadettin Nüzhet”, s. 300.

86

Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf’unda bahsettiği hadislerle zikrin fazileti hakkında görüşlerini güçlendirmiştir. “Sizin amellerinizin Allah katında en temizini, derecelerinizin en fazla yükseltenini, sizin altın ve gümüş sadaka vermenizden daha hayırlı olanını, düşmanla karşılaşıp onlarla savaşarak boyunlarını vurmanızdan yahut boyunlarınızın vurulup şehit olmanızdan daha hayırlı olan ameli haber vereyim mi? Allah’ı zikretmektir.”311; “Bir adam Hz. Peygamber (s.a.v)’e hitaben, “Ya Resûlullah,

İslami hükümler çoğaldı, bana sıkıca sarılacağım bir şey şöyle” dedi. Resûlullah (s.a.v) de, “Dilin hep Allah'ı zikretsin” buyurdu. 312; Ebu Said el-Hudri (r.a)’dan

rivayetle “Ey Allah’ın Resûlü! Kıyamet günü Allah Teâlâ katında en kıymetli olan amel hangisidir?” diye soruldu. Peygamberimiz (s.a.v), “Allah’ı çokça zikredenlerin amelidir” buyurdu. Ben, “Ey Allah’ın Resûlü! Allah yolunda cihat edenin amelinden de mi üstündür?” diye sordum. Resûlullah (s.a.v) “Kılıcı parçalanıp kana bulanıncaya kadar savaşsa bile, Allah’ı zikredenin derecesi ondan daha üstündür” buyurdu” 313 gibi

hadis-i şerifler zikrin ne kadar faziletli bir ibadet olduğuna delil teşkil etmiştir.314

Şeyh Sadeddin, ehlullahın zikrin fazileti konusunda hemfikir olduklarını ifade etmiştir. O, Allah’a vusulün ancak zikre devam ederek elde edilebileceğini söylemiştir. Şeyh Sadeddin, zikr-i lisan, zikr-i kalbin bir sebebidir, diyerek insanın kalbinde olanların diline yansıyacağını dile getirmiştir. O, zikr-i kalbi her halde ve durumda315 Allah’ı zikretmek, onu hatırdan çıkarmamak şeklinde ifade etmiştir.316

Şeyh Sadeddin, Allah’ı çokça ve devamlı zikredenlerin bu hallerini ifade ederken, o makamda Hakk’ın kendilerinin meşhudu olacağını ve zikrin dilden istiğna olacağını ifade etmiştir.317 Şeyh Sadeddin, sûfinin zikir vesilesiyle ulaştığı makamda,

Allah’tan başka kimsenin minnetine girmeyeceğini ve o makamda lisanının söyleyecek bir sözünün olamayacağını ifade etmiştir. O, bu makama ulaşmış olan zakirlerin tek başına kaldığında zikredeceğini, toplum içinde olduğunda sessiz ve sakin bir hal alacağını söylemiştir. Bu makamda zakirin zikre başlarken hüsn ve vehm

311 Tirmizî, Deavât, 6. 312 Tirmizi, Deavat, 4. 313 Tirmizî, Daavât, 5.

314 Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf, s. 29-31. 315 Âli İmrân, 3/191.

316 Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf, s. 32. 317 Şeyh Sadeddin, İlm-i Tasavvuf, s. 32.

87

dairelerinin üstünde bir makama sahip olduğunu ifade eden Şeyh Sadeddin, bu bidayetin nihayetinin mahv olduğunu dillendirmiştir. Mahv halinde zakirin aradan çıkacağını ve sukut edeceğini söyleyen Şeyh Sadeddin, eğer bir şey söylemek gerekirse (الله انا) der, lisanından başka bir şey sudur etmez diyerek sûfinin mahv halindeki durumunu anlatmıştır. Şeyh Sadeddin, mahv halinin, sûfi için zikirle ulaşılacak mertebelerin en son nokta olduğunu ifade etmiştir.318

Şeyh Sadeddin, fazilet zikri konusundan bahsetmiş olduğu bu bölümde aynı zamanda zikrin insanı Allah’a kavuşturacağını, bu vuslata eren sûfinin lisanından zikrin munkatı olacağını ifade etmiştir. Bu vuslattan sonra salik her an ve her durumda zikir halindedir. Onun için uyku, uyanıklık, gayb, hâzır ve bütün haller aynıdır. Bu mertebeye ulaşan sûfinin yalnız ve toplum içinde olması fark etmez.319 “Onlar,

inananlar ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır.”320 ayet-i kerimesini

zikreden Şeyh Sadeddin, işte bu ayet zikrin son mertebesine işaret etmektedir, demiştir. 321

Genel olarak değerlendirdiğimizde zikir, insanın Allah’a olan muhabbetine vesile olan onun manevi makamını yükselten bir yoldur. Şeyh Sadeddin, eserinde fikirlerini beyan ederken yer yer tasavvuf büyüklerinin bu konudaki görüşlerine yer vererek en zirve noktayı göstermiştir. Zâkirin o mertebede artık kimseyle işinin kalmayacağına, o makamda zikrin lisandan düşüp bütün benliğini kaplayacağına, her an ve her durumda zâkirin artık zikir halinde olacağına dikkat çekmiştir.322

Benzer Belgeler