• Sonuç bulunamadı

2. FAKİH SAHÂBE

2.2. Fakih Sahâbe

2.2.2. Fakih Sahâbe-Rivayet ve Fetva İlişkisi

Fakih sahâbe tasnifini ilgilendirdiğini düşündüğümüz için bu başlık içinde fakih sahâbe-rivayet ve fetva ilişkisine dair bazı değerlendirmelere yer vermek uygun olacaktır. Zira özellikle sahâbe-rivayet sayısı ilişkisi çerçevesinde literatür incelemeleri de gösterecektir ki her sahâbî eşit sayıda hadis rivayet etmemiş hatta çoğu sahâbî bir veya iki hadis rivayetinde bulunmuştur.97 Yine rivayet sayısı itibariyle müksirûn içerisinde yer alan sahâbenin fıkıh bakış açısıyla aynı özelliklere sahip olmadığı da bilinen bir gerçektir.

Sahâbenin hadis rivayet sayılarını etkileyen en önemli husus Hz. Osman’ın bir konuşmasındaki ifadelerde de yer aldığı üzere Hz. Peygamber’e yalan isnadında bulunma ihtimalidir. Hz. Osman şöyle demiştir: “Bir kişinin Ebû Bekir ve Ömer

devrinde duymadığı hadisi nakletmesi uygun değildir. Rasûlullah’tan işittiklerimi rivayet etmeme mâni olan şey, O’ndan işittiğini en iyi ezberleyen veya anlayan kişilerden olamam korkusu değildir. Şu kadar var ki Hz. Peygamber’den duyduğum şu hadis beni çok rivayetten engellemektedir:98 Kim benim söylemediğim bir şeyi

bana isnad ederse, cehennemden yerini hazırlasın.”99

İbn Mes‘ûd da Hz. Peygamber’in beyanlarını aktarırken “Rasûlullah şöyle

dedi” sözünden kaçınmış ve bunun yerine “bu ve benzeri bir şeydi (hâkezâ ev nahvehû)”100 ifadesini kullanmıştır. Bu ise onun hadis rivayetindeki hassasiyetini

göstermektedir.

Başka bir örnekte de Abdullah b. Zübeyr babasına diğer ashâba göre az hadis rivayet etmesinin sebebini sormuştur. Zübeyr b. Avvâm da cevap olarak Hz. Peygamber’den hiç ayrılmamasına rağmen hadis tahdisinden söz konusu “yalan

97 Bu hususta bir değerlendirme için bkz. A‘zamî, Hadis Metodolojisi, s. 44. 98 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 2/336; İbn Asâkîr, Târîhu Dımaşk, 39/180.

99 Tayâlisî, Müsned, 1/104 (no: 109); İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 5/295 (no: 26246); Ahmed b.

Hanbel, Müsned, 2/64 (no: 629); Buhârî, “İlim”, 38; Müslim, “Mukaddime”, 1; İbn Mâce, “Mukaddime”, 4; Tirmizî, “İlim”, 8; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 5/393 (no: 5880).

33

isnadı” ifadesi nedeniyle sakındığını söylemiştir.101 Bu hassasiyet örneği bir taraftan

sahâbe-rivayet ilişkisi çerçevesinde önem arzederken diğer yandan Hz. Peygamber’e dair bilginin başkalarına aktarımındaki sorumluluğun, sahâbe nezdindeki önemine ve büyüklüğüne işaret etmektedir.

Bunun yanında bir de Kur’an’a yönelik ilginin zayıflamasına karşı bir önlem olarak, Hz. Ömer’in hadisleri bir araya getirmekten vazgeçmesi102 örneğinde

görüldüğü üzere, bazı tasarruflar sahâbe-rivayet sayısı ilişkisi itibariyle dikkate değerdir. Zira

Bu hususta gündeme gelen bir diğer madde de sahâbenin çoğunlukla kendilerine yöneltilen fetva taleplerine Hz. Peygamber’den bir haber naklederek cevap vermeyi tercih etmeleridir.103 İbn Ömer’in, Câbir b. Zeyd’e Kur’an ve Sünnet’in hükümleriyle fetva vermesini tavsiye etmesi,104 Ebû Zerr’in, fetva vermekten men edildiği hatırlatılınca, uğruna öleceğini bilse de Rasûlullah’tan duyduğu bir kelimeyi bile nakletmekten geri durmayacağını söylemesi105 gibi ifadeler, sahâbenin kendilerine gelen sorulara hadislerle cevap vermeyi veya hadis rivayetinde bulunmayı, fetva olarak gördüklerine işaret olarak kabul edilebilir.

Örneğin, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Hz. Âişe’ye inzal olmaksızın birleşmenin guslü gerektirip gerektirmediğini sorduğunda, Hz. Âişe cevaben “Sünnet yerleri

birbirini aşarsa gusül gerekir” demiştir.106 Bundan başka aynı ifadeleri İbn Ömer107, Hz. Ali108 gibi sahâbe de kullanmıştır. Esasında bu ifade Hz. Âişe109 ve Muâz b.

101 Buhârî, “İlim”, 38.

102 Ma‘mer, Câmi‘, [Abdürrezzâk, el-Musannef, 11/257 (no: 20484)]; İbn Abdülber, Câmi‘u beyâni’l-

‘ilm, 1/274 (no. 343).

103 Abdülazîz el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr, 3/222.

104 Dârîmî, “Mukaddime”, 20, Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ’, 3/86; İbn Hazm, el-İhkâm, 8/30; Hatîb,

el-Fakîh ve’l-mütefakkih, 1/457.

105 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 2/354; Dârîmî, “Mukaddime”, 46 (no: 562); Buhârî, “İlim”, 10;

Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ’, 1/160; İbn Asâkîr, Târîhu Dımaşk, 66/194.

106 Muvatta, “Tahâret”, 73; Ebû Yûsuf, el-Âsâr, s. 13 (no: 57).

107 Muvatta, “Tahâret”, 75; Abdürrezzâk, el-Musannef, 1/247 (no: 946); İbn Ebû Şeybe, el-Musannef,

1/86 (no: 951).

108 İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 1/85 (no: 939).

109 İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 2/514 (no: 1101); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 41/487 (no: 25037);

Tirmizî, “Tahâret”, 80; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 1/151 (no: 194); Tahâvî, Şerhu Meâni’l-âsâr, 1/56 (no: 326).

34

Cebel’in110 Hz. Peygamber’den naklettiği bir hadistir. Buna göre Hz. Âişe Ebû Mûsâ

el-Eş‘arî’ye ilgili meselede bu hadisle fetva vermiştir.

İlgi çekici bir örnek de messü’z-zeker meselesinde pek çok fakih sahâbenin aynı ifadeyi kullanmalarıdır. Buna göre Hz. Ali, İbn Mes‘ûd, İbn Abbas, İbn Ömer gibi isimler “Zekere dokunmak vücutta burun gibi bir organa dokunmak gibidir.

(Bundan dolayı abdest gerekmez).” ifadesini kullanmışlardır.111 Hz. Âişe’den

nakledilen bir rivayette ise aynı ifade Rasûlullah’a nisbet edilmiştir.112 Hem Hz. Âişe’nin rivayeti hem de birden fazla fakih sahâbenin benzer ifadeyi kullanması, bu konuda hadisle fetva verildiğini göstermektedir.

Ebû Hüreyre, iflas eden ve vefat eden adamın elindeki mallara dair kendisine gelen bir soruya cevap olarak Hz. Peygamber’in benzer bir konuda verdiği hükmü aktarmıştır. Ebû Hüreyre şöyle demiştir: “Size Rasûlullah’ın hükmü (kazâ) ile hüküm

vereceğim. Rasûlullah bu konuda şöyle demiştir: Kim iflas eder veya ölürse, (daha önce bu adama mal satmış ama parasını almamış olan) kişi de malını aynen (mezkûr

adamın yanında) bulursa onu almaya öncelikli olarak hak sahibidir.”113 Bu da yine

sahâbenin hadisle fetva verdiğine yönelik örneklerden biridir.

Hz. Peygamber’in uygulamalarına atıfta bulunarak fetva müracaatlarına cevap verme de sahâbe-fetva ilişkisi itibariyle önemlidir. Bu bağlamda umre için Kâbe’yi tavaf ettikten sonra Safâ ile Merve arasında sa‘y yapmayan birinin karısıyla ilişkiye girip giremeyeceği sorulunca İbn Ömer şöyle cevap vermiştir: “Rasûlullah

geldi ve Kâbe’yi yedi defa tavaf etti. Ardından makâm-ı İbrâhim’in arkasında iki

rek‘at namaz kıldı. Daha sonra ise Safâ ile Merve arasında sa‘y yaptı.”114 İbn Ömer

bu nebevî tasarrufu aktardıktan sonra “Andolsun ki Resûlullah’da sizin için,

(uyulacak) güzel bir örnek vardır.”115 âyetini okumuştur. İbn Ömer’in sorulan

soruya kendine ait cümlelerle değil de Hz. Peygamber’in uygulamasını aktararak

110 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 36/372 (no: 22046);

111 Muvatta (Şeybânî Rivayeti), s. 36, 37 (no: 14, 18, 25); Ebû Yûsuf, el-Âsâr, s. 6 (no: 20);

Abdürrezzâk, el-Musannef, 1/119 (no: 431, 433, 435); İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 1/117 (no: 428), 1/152 (no: 1744); Tahâvî, Şerhu Meâni’l-âsâr, 1/77 (no: 472)

112 Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, el-Müsned, 8/286.

113 Ebû Dâvûd, “Büyû‘”, 76; Tayâlisî, Müsned, 4/130 (no: 2497); İbn Mâce, “Ahkâm”, 26; Vekî‘,

Ahbârü’l-kudât, 1/131; Dârekutnî, es-Sünen, 3/430 (no 2901).

114 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 8/265 (no: 4641); Müslim, “Hac”, 189; Buhârî, “Salât”, 30; Nesâî, es-

Sünenü’l-kübrâ, 4/135 (no: 3938).

35

cevap vermesi, sahâbeden sadır olan hadisle fetva örneklerinden biri olarak kabul edilebilir.

Buraya kadar zikredilen veriler, fakih sahâbe olarak farklı değerlendirmelere ve listelere konu olan ashâbın ‘fakih’ nitelemesini kazanmasını sağlayan önemli bir husus olarak hadisle fetvaya örneklik teşkil etmektedir. Nitekim İbn Hazm’ın fetva ehli sahâbeye yönelik listesini hazırlamasına gerekçe olarak sunduğu ‘fetva çokluğu’ bu ve benzeri verilerden hareketle ortaya konulmuş olmalıdır. Yine Serahsî’nin hadis rivayetiyle meşhur olmalarına rağmen bazı sahâbenin fıkhî melekelerinin azlığına işaret ettiği ikinci grup sahâbenin belirlenmesinde, yine bu tür örneklerden hareket edilmiş olmalıdır.

Ne var ki sahâbenin hadislerle verdiği fetvalar anlayış farkı, bilgi eksikliği gibi bazı nedenlerle kimi zaman hatalı sonuçlar doğurmuş ve yine ashap tarafından eleştirilmiş, düzeltilmesi için çaba gösterilmiştir.

Örneğin, ribânın sadece veresiyede söz konusu olduğu şeklindeki İbn Abbas’ın verdiği fetvayı duyan Ebû Saîd el-Hudrî, Kur’an’da veya Sünnet’te geçen ve kendisinin bilmediği hangi bilgiye dayanarak böyle bir fetva verdiğini ona sormuştur. İbn Abbas da şöyle demiştir: “Bu (fetvamın) kaynağı, (benim

hafızamdaki) Kur’an ve Sünnet bilgisi değildir. Şüphesiz siz (Ebû Saîd ve büyük sahâbeyi kastederek) Rasûlullah’ı benden daha uzun zamandır tanıyorsunuz (ve O’nun bilgisine daha çok vakıfsınız). Ama Üsâme b. Zeyd bana, Rasûlullah’dan

“Ribâ sadece veresiyededir.”116 ifadesini duyduğunu haber verdi. (Buna dayanarak

söz konusu fetvamı dile getirmiştim.)” Bunun üzerine Ebû Saîd bizzat Hz.

Peygamber’den duyduğu şu hadisi nakletmiştir: “Altın altınla, gümüş de gümüşle

(birbiriyle) eşit olacak (şekilde değiştirilebilir.)”117 Burada İbn Abbas fetvasının

kaynağı olarak kullandığı bilginin kendisine ait değil Üsâme b. Zeyd’in Hz. Peygamber’den duyduğu haber olduğunu belirtmiş, ki bu hadisle fetva verdiğine örnektir, ve muhtemeldir ki rivayetten de emin olmadığı için Ebû Saîd’in uyarısı sonrasında görüşünden vazgeçmiştir.118 İbn Abbas’ın fetvasından vazgeçmesi aynı

116 Tayâlisî, Müsned, 2/16 (no. 656); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 36/81 (no. 21750); Müslim,

“Müsâkât”, 102.

117 Şeybânî, el-Asl, 2/590; Abdürrezzâk, el-Musannef, 8/117 (no: 14546); Humeydî, el-Müsned, 2/13

(no. 761); Müslim, “Müsâkât”, 101; İbn Mâce, “Ticârât”, 49; Tirmizî, “Büyû‘, 24; Nesâî, Büyû‘, 50.

36

zamanda, Ebû Said’in rivayet ettiği hadisten habersiz olduğuna işaret etmektedir. Zira İbn Abbas bundan haberdar olsaydı böyle bir fetva vermezdi.

Bir başka örnekte de Ebû Hüreyre’nin, cünüp kişinin ramazan orucuna başlayamayacağına yönelik hadisle fetvası, Hz. Âişe tarafından düzeltilmiş, bundan haberdar edilen Ebû Hüreyre de görüşünden rücu etmiştir.119 Gerek İbn Abbas gerekse Ebû Hüreyre fetvalarından rücû ederken muhatapları olan sahâbenin kendilerinden daha bilgili olmasını da gerekçe göstermişlerdir.120

Sahâbe-fetva ilişkisine dair örnekler bir yandan sahâbenin meselelerle ilgili fetvalarının varlığını açık bir şekilde ortaya koyarken121 diğer taraftan da onların gelişigüzel fetva vermediklerine işaret etmektedir.122 İbn Mes‘ûd, İbn Abbas, İbn Ömer, Enes b. Malik, Ebû Hüreyre gibi ashâb arasında daha uzun yaşayanların123, eğitim-öğretimle ilgilenme imkânı bulanların rivayetleri ve dolayısıyla da fetva olarak kendilerinden yapılan nakillerin daha çok olduğu söylenebilir. Ayrıca Hz. Peygamber’le uzun birlikteliklerine rağmen bazı sahâbenin daha az hadis rivayet etmesini, şu gerekçelerle açıklamak mümkündür: yalan isnadı ve yanılmadan aşırı çekinmeleri, erken vefat etme, fetih gibi sebeplerle meşguliyetlerinden dolayı uzak beldelere gitmeleri, rivayetlerin ihtiyaç hallerinde ızhar edilmesi, yakınlığın her zaman her şeyi bilmeyi gerektirmeyeceği, rivayetlerin sonraki nesillere ulaşma keyfiyeti ve imkânın olamayabileceği, ulemânın hadis ilmi çerçevesindeki hassasiyetlerinden dolayı rivayetlere eserlerinde yer vermemesi vb.124

119 Buhârî, “Savm”, 22; Müslim, “Sıyâm”, 75.

120 Kullanılan “ﷲ لﻮﺳﺮﺑ ﻢﻠﻋا” ifadesi için bkz. (İbn Abbas) Abdürrezzâk, el-Musannef, 8/117 (no:

14546); Buhârî, “Büyû”, 79; (Ebû Hüreyre) Ebû Yûsuf, el-Âsâr, s. 181 (no: 824); Ahmed b. Hanbel,

Müsned, 41/215 (no: 24681); Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 3/262 (no: 2943).

121 Serahsî, el-Usûl, 2/107.

122 Serahsî, el-Usûl, 2/110; Sadrüşşehîd, Şerhu edebi’l-kâdî, 1/186; Abdülazîz el-Buhârî, Keşfü’l-

esrâr, 3/219.

123 Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 1/58. 124 Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 1/59-63.

37