• Sonuç bulunamadı

5. SAHÂBE DÖNEMİ FIKIH MERKEZLERİ VE ASHÂB-I SAHÂBE

5.2. İlim Merkezleri

5.2.3. Kûfe

5.2.3.5. Beşinci Tabaka: Ebû Hanîfe

Kûfe fıkıh merkezinin beşinci tabakasında487 öne çıkan ulemâ Ebû Hanîfe,

A‘meş ve İbn Ebû Leylâ’dır. Bununla birlikte bu tabakada silsile itibariyle öne çıkan isim Ebû Hanîfe’dir.

5.3. Değerlendirme

Rasûlullah’dan doğrudan eğitim alma imkanına sahip fakih sahâbenin, Hz. Peygamber’in vefatından sonra gerçekleştirdiği farklı bölgelere yönelik göç hareketleri İslami ilimler açısından son derece önemi haiz tarihi bir vakıadır. Bunun neticesinde ilim merkezleri teşekkül etmiş, sahâbenin etrafında ilim meclisleri ortaya çıkmış, bunlar ilmî temayüller halinde ve çeşitli safhalardan geçerek sonunda mezhep halini almıştır. Bu itibarla söz konusu tarihi vakıa fıkıh ilmi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Zira sahâbe, Hz. Peygamber’den elde ettikleri ilmî mirası ilim halkaları vesilesiyle sonraki nesillere aktarmışlardır.

İlim merkezlerinin teşekkülünü öncelikle ortaya çıkaran husus gerek Hz. Peygamber zamanında gerekse sonraki dönemlerde özellikle Hz. Ömer’in hilafetindeki tasarruflarında görüldüğü üzere görevlendirmeler olmuştur. Farklı şehirlere merkez Medine’den görevlendirilen sahâbe, bulundukları bölgelerde ilmî faaliyetlerde bulunmuş ve neticede her bölgenin kendi ulemâsını yetiştirmesinde öncelikli katkıya sahip olmuştur. Zira ilgili bölgelerde görevli olarak bulunan sahâbenin birincil vazifesi insanları dini anlamda bilgilendirmek ve onlardan gelebilecek meselelere çözümler üretmektir. Bu süreçte ise toplumun problemlerine çözüm üretmek anlamında genel ve ilim halkaları mârifetiyle nitelikli talebe

485 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 6/331-332.

486 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 6/333; Ahmed b. Hanbel, el-‘İlel, 2/440; Fesevî, el-Ma‘rife ve’t-

târîh, 2/795; İbn Ebû Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, 3/146; Kevserî, Fıkhü ehli’l-‘Irâk ve hadîsühüm, s.

50.

114

yetiştirme anlamında da özel olmak üzere iki açıdan bir eğitim faaliyetinin yürütüldüğü anlaşılmaktadır.

Her ilim merkezinde kendi aralarındaki Hz. Peygamber’le yakınlık, birliktelik süresi farkı, hazır bulunulan tarihi gelişmeler gibi ayırıcı özelliklerinde farklılık söz konusu olan pek çok sahâbe yerleşik vaziyettedir. Bu durum ilim merkezlerinde birden çok sahâbenin birikiminin aktarımını dolayısıyla da sonraki nesle etkisini ortaya çıkarmaktadır.

Sahâbenin eğitiminden geçen talebeler elde ettikleri birikim sayesinde çeşitli vesilelerle meselelerin çözümünde ve hükme bağlanmasında kendilerine müracaat edilen kişiler olacaktır. Bu süreçte gerek içinde bulundukları ve temel anlamda bakış açılarının oluşumunda etkisi olan ilim silsilelerindeki birikim, gerekse bunlar haricinde bölgelerindeki veya farklı yerlerdeki ulemâdan elde ettikleri birikim, onların meselelere yaklaşımlarında belirleyici olacaktır. İşte bu noktada ilim merkezlerindeki meclislerin kurucusu, öğreticisi ve yönlendiricisi konumunda olan sahâbenin farklılaşması hem ilim merkezlerinin çeşitlenmesine hem de bir merkezdeki farklı ilim anlayışlarında birden fazla sahâbenin kaynaklığını ortaya çıkarmaktadır. Nitekim ashabı olan sahâbenin ilim halkalarında eğitim gören ulemâ, sadece tek bir sahâbeden ilim almakla yetinmemiştir. Aynı zamanda bunlar farklı ulemadan da istifadeyi ihmal etmemişlerdir. Bu durumun önemli bir sonucu, aynı sahâbîden eğitim gören talebelerin farklı ilim anlayışlarını benimsemeleridir.

115

İKİNCİ BÖLÜM

EBÛ HANÎFE’NİN FIKHINA SAHÂBE ETKİSİ

Araştırmamızın konusunu teşkil eden ikinci husus, Ebû Hanîfe’nin fıkıh düşüncesindeki sahâbe etkisidir. Bu etkinin somut olarak tespiti iki açıdan ortaya konulabilir. Birincisi Ebû Hanîfe’nin sahâbî kavline bakışını belirlemektir. Bu anlamda Hanefî metodu ile telif edilmiş usul eserlerinde Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen görüşlerin incelenmesi, O’nun nezdindeki sahâbe otoritesini dolayısıyla da Ebû Hanîfe’nin fıkhı üzerindeki sahâbe etkisini ortaya koyacaktır. İkincisi ise Ebû Hanîfe’nin hocaları üzerinden veya onların dışından sahâbe birikimine ulaşma keyfiyetidir. Bir anlamda sahâbe etrafında ortaya çıkan ilim halkaları üzerinden sonraki neslin fıkhî müktesebatını elde etmesine işaret eden bu durum, Kûfe fıkıh merkezi çerçevesinde hoca-talebe irtibatı üzerinden Ebû Hanîfe’nin benimsediği görüşlerde sahâbe etkisinin görülebilmesine imkân sağlamaktadır.

1. EBÛ HANÎFE’NİN FIKIH DÜŞÜNCESİNDE SAHÂBÎ KAVLİ

Ebû Hanîfe’nin meselelere çözüm üretme sürecinde hareket tarzını ortaya koyan fıkıh düşüncesi, O’na nisbet edilen bazı ifadelerden anlaşılmaktadır. Ebû Hanîfe’nin bu husustaki ifadesi dikkat çekicidir:

a) “Allah’ın Kitab’ına müracaat ederim.

b) Orada bulamazsam Rasûlullah’ın sünnetini alırım.

c) Her ikisinde de bir sonuç elde edemezsem sahâbenin kavline göre hareket ederim.

d) Birden fazla sahâbî kavli varsa içinden istediğimi alırım da kesinlikle sahâbîlerin kavilleri varken başkasının görüşüne gitmem.

e) Eğer onlarda da bir bilgi bulamazsam ve ilgili meselede Nehaî, Şa‘bî, İbn Sîrin, Atâ, Saîd b. Müseyyeb gibi tâbiîn ulemasının görüşleri varsa ben de onlar gibi ictihad ederim.”488

488 İbn Ma‘în, Târîh, 4/63; Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s. 24; Beyhakî, el-Medhal, 2/631-632 (no:

1379); İbn Abdülber, Câmi‘u beyâni’l-ilm, 2/907, el-İntikâ, s. 142; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, 15/302.

116

Bu ifadeden anlaşıldığına göre Ebû Hanîfe, hükme bağlayacağı bir meselede müracaat kaynağı olarak sırasıyla Kur’an ve Sünnet’i göz önünde bulundurmuştur. Hakkında nasdan delil bulunamayan meselede, sahâbe kavillerine yönelik bir araştırma yapmıştır. Yukarıda yer alan üçüncü madde (c) sahâbenin ittifak ettiği meselelere, dördüncü madde (d) ise sahâbe arasında ihtilâf vaki olması durumuna işaret etmektedir. Beşinci madde (e) ise hakkında nas ve sahâbî kavli varid olmayan meselelerde Ebû Hanîfe’nin kendi reyiyle görüş beyan edeceğini ifade etmektedir.

Yukarıda yer alan ilk üç maddeye de işaret eden bir veri aynı zamanda Ebû Hanîfe’nin Osman el-Bettî (ö. 143/760 [?])’ye yazdığı mektupta yer almıştır: “Hidayet, Kur’an’ın getirdiği ve Rasûlullah’ın çağırdığı ve sahâbenin de ittifak

halinde bulunduğu durumdur.”489 Yine Ebû Hanîfe’nin Sünnet’e dair bir

değerlendirmesi de dikkat çekicidir: “Biz duyalım veya duymayalım Rasûlullah’ın

ifade buyurduğu her şeyin başımız üzerinde yeri olduğuna iman ve şahitlik ederiz.”490. Bir başka rivayete göre Rasûlullah’a muhalefet edip etmediği Ebû Hanîfe’ye sorulduğunda O, şöyle cevap vermiştir: “Her kim ki Rasûlullah’a

muhalefet ediyorsa Allah ona lanet etsin.”491

Ebû Hanîfe’nin fıkıh düşüncesinde Kur’an ve Sünnet’in konumunu açık bir şekilde gösteren yukarıdaki ifadeler yanında bir de nas-re’y ilişkisine ve bu ikisinin kullanım sırasına yönelik bir veri dikkat çekicidir. Ebû Hanîfe, kendisine yönelik kıyası nassın önüne geçirdiği şeklinde eleştiriyi gündeme getiren Muhammed el- Bâkır (ö. 114/733 [?]) ile ilk karşılaşmalarında,492 nassın kıyasa mukaddem olduğuna işaret eden şu ifadeleri kullanmıştır:

“Deden Hz. Muhammed’in dinine rağmen kıyasa göre hareket etmiş

olsaydım kadın ile erkeğin miras payı ile ilgili konuda, erkeğe nazaran daha zayıf olması gerekçesiyle kadına iki hisse verirdim. Yine kıyasa göre hareket etseydim, kadınların hayızdan temizlendikten sonra oruçlarını değil namazlarını kaza

489 Ebû Hanîfe, Risâle ilâ Osman el-Bettî [el-Âlim ve’l-müteallim içinde], s. 35. Ayrıca bkz. Ünal,

Ebû Hanîfe, s. 75; Yiğit, Ebû Hanîfe, s. 110.

490 Ebû Hanîfe, el-Âlim ve’l-müteallim, s. 25; İbn Abdülber, el-İntikâ, s. 144. 491 İbn Abdülber, el-İntikâ, s. 141.

117

etmelerini isterdim. Yine kıyasla hareket edecek olsaydım meniden dolayı abdesti ve

ondan daha ağır bir necaset olan bevlden sonra ise guslü emrederdim.”493

Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen diğer bir rivayet de Sünnet’e ve sahâbeden nakledilenlere bakış açısına açıklık getirmektedir: “Bize Rasûlullah’tan bir hüküm

gelirse bunun üzerinde yorum yapmadan onu alırız. Sahâbeden aynı konuda farklı hükümler bize ulaştığında içinden tercihte bulunuruz. Bunlar haricinde tâbiînden

hükümler gelirse onlarla mücadele ederiz [tetkik eder ve yanlışsa yanlış deriz].”494

Yine bu hususta Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen, sahâbe kavilleri de dahil olmak üzere âsârın O’nun fıkıh düşüncesindeki yerine işaret etmesi bakımından dikkat çekici bir ifade de şudur: “İnsanlar, re’yimle fetva veriyorum diye beni tenkid ediyor. Halbuki

ben sadece eserle fetva veriyorum.”495

Sahâbe arasındaki ihtilâf edilen hususlara dair Ebû Hanîfe’nin en önemli talebelerinden biri olan İmam Muhammed, Kur’an ve sünnetten sonra müracaat kaynağının sahâbenin icmâı ve ihtilâfı olduğunu ifade etmiştir.496 Burada sahâbe ihtilafının müracaat kaynağı olma keyfiyeti, ilgili mesele çerçevesinde sahâbeden sadır olan görüşlerin dışına çıkmanın uygun olmayacağı şeklinde değerlendirilmiştir.497 Yine Ebû Hanîfe’nin, Kur’an ve Sünnet’te çözümünü bulamadığı bir meselede birden fazla ve farklı sahâbe görüşü varsa bunlardan Kur’an’a ve Sünnet’e en yakın olanı tercih şeklinde genel bir bakış açısının olduğu da bu hususta ortaya konulan tespitlerdendir.498

Ebû Hanîfe’nin, aynı meselede birden fazla eser arasında tercih keyfiyeti ise, talebesi Ebû Yûsuf’un şu ifadelerine yansımıştır: “Ebû Hanîfe, kendisine bir mesele

geldiğinde bildiğimiz eserleri ortaya koymamızı isterdi. Daha sonra kendisi de müktesebatındakileri zikrederdi. Eserler arasında meseleyle ilgili hangi görüşü

493 Mekkî, Menâkıbü’l-İmâm, ss. 167-168.

494 İbn Hazm, el-İhkâm, 4/188; Beyhakî, el-Medhal, 2/533 (no: 1146); İbn Abdülber, el-İntikâ, s. 144;

Serahsî, el-Usûl, 1/313; Zehebi, Menâkıbü’l-İmâm Ebî Hanîfe, s. 33.

495 Suyûtî, Tebyîzü’s-sahîfe, s. 113.

496 Cessâs, el-Fusûl, 3/271; İbn Abdülber, Câmi‘u beyâni’l-ilm, 1/760 (no: 1405); Serahsî, el-Usûl,

1/318.

497 Cessâs, el-Fusûl, 3/271. Ayrıca bkz. Pezdevî, Kenzü’l-vüsûl, s. 239. 498 Heytemi, el-Hayrâtü’l-hisân, 30.

118

destekleyen veri daha çoksa ona meyleder, eğer bu veriler birbirine yakın bir oranda ise de tetkik ettikten sonra bunlardan birisini tercih ederdi.”499

Ebû Hanîfe’nin, hakkında sahâbe ihtilâfı olan bir meselede hangi görüşü tercih ettiğine dair Matürîdî (ö. 333/944) tarafından ortaya konulan tespit de dikkat çekicidir: “Fetva ehli sahâbîye diğer bir sahâbînin muhalefeti durumunda

bunlardan birini [kavli benimsenmeyecek olanı] taklid etmek gerekmez. Fakat bir delile binaen ihtilâf sonucu ortaya çıkan bu görüşlerden birini tercih etmek gerekir.”500

Ebû Hanîfe’nin buraya kadar zikredilen ifadelerinden anlaşıldığına göre O’nun delil hiyerarşisi şu şekilde sıralanmaktadır: Kur’an, Sünnet, İcmâ (sahâbe ittifakı, sahâbe arasında farklı görüşlerin dışına çıkmama), Re’y/Kıyas.

Ebû Hanîfe’nin ifadelerinde yer alan müracaat kaynağı sıralaması, araştırmamızın birinci bölümünde yer aldığı üzere Hz. Peygamber’in vefatı sonrasında fakih sahâbenin de süreç içinde gelişen yaklaşımına benzemektedir. Zira delil hiyerarşisinin Kitap’tan sonra Sünnet ile devam edeceğine dair Kur’an’ın işaretleri501 yanında Rasûlullah’ın Muâz b. Cebel ile konuşmasında502 yer alan tasdik ifadeleri ve benzeri nebevî yönlendirmeler sahâbenin yaklaşımlarını belirleyen hususlardandır. Buna göre sahâbe, müslümanların fetva-kazâ işlerini üstlenmeleri akabinde meselelere yaklaşımlarında takip edecekleri kaynak kullanımını teorik anlamda Kitap, Sünnet ve re’y şeklindeki sırayla tespit etmiştir. Daha sonra ise meseleler, çözümleri nasta bulanamadığı takdirde ileri gelen sahâbenin katılımıyla gerçekleştirilen fıkhî faaliyetler ile sonuçlandırılmaya başlanmış ve bu uygulama Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer döneminde titizlikle gerçekleştirilmiştir. Hz. Ömer nastan sonra Hz. Ebû Bekir dönemindeki uygulamaları da soruşturmuş burada bir sonuç alamadığı zaman istişareye başvurmuş ve bu şekilde meseleler çözüme kavuşturmuştur. Bu yaklaşım Hz. Ömer sonrasında farklı sahâbe tarafından da devam ettirilmiştir. Bir diğer ifade ile Hz. Ömer sonrasında, nastan sonra ilk iki

499 Kevserî, Te’nîb, s. 297.

500 Semerkandî, Mîzânü’l-usûl, s. 482.

501 Örneğin bkz. el-Ahzâb 33/36; el-Enfâl 8/24.

502 Ebû Dâvûd, “Akzıye”, 11; Şâfiî, el-Üm, 7/315; Tayâlisî, Müsned, 1/454 (no: 560); İbn Sa‘d, et-

Tabakâtü’l-kübrâ, 2/347; İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 4/543 (no: 22989); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 36/333 (no: 22007); Dârîmî, “Mukaddime”, 20; Tirmizî, “Ahkâm”, 3.

119

halife uygulamalarını göz önünde bulundurma şeklini alan bir bakış açısı gelişmiştir. Bu durum sahâbe arasında bu haliyle ortaya konunca, sonraki neslin de meselelere yaklaşımlarında, sahâbenin tasarruflarının göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünmesine sebep olmuştur. Zira bu yönde pek çok örnek literatürde yer alabilmiştir.

Örneğin Medine fıkıh merkezi ulemâsından Rebîa (ö. 136/753 [?])’nın, meselelere çözüm üretirken nastan sonra sahâbenin sözlerine müracaat ettiğini ifade etmesi503 bu anlamda kayda değerdir. Yine Mekke fıkıh merkezi ulemâsından Mücâhid b. Cebr (ö. 103/721)’in de sahâbenin ihtilâf ettikleri konularda bile bunlar arasındaki görüşlerden birini tercih edeceğini söylemesi bu hususta önem arzeder.504

Kûfe fıkıh merkezinin önemli şahıslarından biri olan Âmir eş-Şa‘bî (ö. 104/722)’in de sahâbenin kendilerinden sonraki nesiller açısından isimler vererek kaynaklıklarına dair tespitleri505 dikkat çekicidir. Hatta bu bilgiyi benzer şekilde nakleden hocası Mesrûk b. Ecda‘ (ö. 63/683 [?])’dan elde etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.506 Buna ek olarak da Ebû Hanife, aynı isim listesini Şa‘bî’ye nisbet ederek nakletmiştir.507 Bu ise söz konusu sahâbe otoritesinin kabulüne dair hoca- talebe ilişkisi çerçevesinde kuşaklar arası bir etkileşimi ortaya koymaktadır. Bir diğer ifade ile delil hiyerarşisinin oluşumunda sahâbenin, talebeleri mârifetiyle ortaya çıkan ilim meclisleri üzerinden sonraki nesillere, meselelere yaklaşım tarzı anlamında bir etkisinden söz etmek mümkündür. Hatta bu etki delil hiyerarşisinin sıralamasında da görülmektedir. Zira sahâbeden itibaren meselelere yaklaşımı işaret eden rivayetler, önce Kur’an ve Sünnet verisini araştırmayı daha sonra ise sahâbe arasındaki ittifak veya ihtilâf edilen hükümlerin soruşturulması şeklinde bir içerik sunmaktadır.

Ebû Hanîfe’nin sahâbî kavli ile ilgili bakış açısına geçmeden önce literatürde yer alan bazı kullanımlara dair değerlendirmeler yerinde olacaktır. Hanefî usul eserlerinde508 sahâbî kavline dair teorik bilgiler, daha çok ‘taklîdü’s-sahâbî’

503 İbn Abdülber, Câmi‘u beyâni’l-‘ilm, 2/856 (no: 1621). 504 Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, 2/441.

505 İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, 2/351; Beyhakî, el-Medhal, 2/579. 506 bkz. Fesevî, el-Ma‘rife ve’t-târîh, 1/481.

507 Ebû Yûsuf, el-Âsâr, 212 (no: 942).

508 Cessâs, el-Fusûl, Debûsî, Takvîmü’l-edille, Serahsî, el-Usûl, Abdülazîz el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr

120

çerçevesinde ortaya konulmaktadır.509 Ulemanın bu meseleye dair hassasiyetlerinin

ise sahâbî kavlinin Hz. Peygamber’den duyulma ihtimalinden (şübhetü’s-sema‘) kaynaklandığı anlaşılmaktadır.510 Bunların yanında ‘sahâbî kavli (kavlü’s-sahâbî)’,

‘sahâbî taklidi (taklîdü’s-sahâbî)’ sıklıkla kullanılırken ‘sahâbî mezhebi (mezhebü’s-sahâbî)’ ifadesi nadir olarak yer almaktadır. Örneğin Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen kimi ifadelerde onun ‘taklid’ kelimesini kullandığı görülmektedir.511

Kullanımların incelenmesi sonucunda elde ettiğimiz kanaate göre ‘sahâbî kavli’ ile geniş anlamda şu hususlar kastedilmiştir:

a) Sahâbenin Hz. Peygamber’e nisbetle naklettiği haber.

Bu maddenin sünnet çerçevesinde kabul edilmesinde bir ihtilâf söz konusu değildir.

b) Hz. Peygamber hayattayken sahâbenin yaptıkları ve sahâbeye emredilen veya yasaklanan hususlara dair bilgi aktarımı.

Hanefî usullerinde “Bununla emrolunduk (اﺬﻜﺑ ﺎﻧﺮﻣأ)”, “Bundan nehyedildik (اﺬﻛ ﻦﻋ ﺎﻨﯿﮭﻧ)” şeklideki sahâbî kavilleri, “Benim sünnetime ve benden sonra da Râşid

Halifeler’in sünnetine uyunuz.”512 ve “Muâz size güzel bir sünnet sundu.”513 şeklindeki ifadelerde yer aldığı üzere Rasûlullah dışındakiler için de sünnet kelimesinin kullanılması nedeniyle sünnet çerçevesinde değerlendirilmemiştir.514

509 Bkz. Cessâs, el-Fusûl, 3/361-366; Debûsî, Takvîmü’l-edille, ss. 256-259; Serahsî, el-Usûl, 2/105-

113; Sadrüşşehîd, Şerhu edebi’l-kâdî, 1/183-186; Semerkandî, Mîzanü’l-usûl, 1/480-488; Abdülazîz el-Buhârî, Keşfü’l-esrâr, 3/217-225.

510 Cessâs, el-Fusûl, 3/362; Debûsî, Takvîmü’l-edille, s. 258; Serahsî, el-Usûl, 2/113, Abdülazîz el-

Buhârî, Keşfü’l-esrâr, 3/217.

511 Sadrüşşehîd, Şerhu edebi’l-kâdî, 1/183.

512 Tirmizî, “İlim”, 16; İbn Mâce, “Mukaddime”, 6; Dârimî, “Mukaddime”, 16 Ahmed b. Hanbel,

Müsned, 28/367 (no: 17142).

513 Abdürrezzâk, el-Musannef, 2/229 (no: 3175); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 36/438 (no: 22124);

Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, 20/132 (no: 270); Cessâs, el-Fusûl, 3/197; Debûsî, Takvîmü’l-edille, s. 274.

514 Cessâs, el-Fusûl, 3/197-198; Debûsî, Takvîmü’l-edille, s. 78. Bu hususla ilgili bazı

değerlendirmeler için bkz. Erden, Ebû Hanîfe’nin Deliller Hiyerarşisinde Sahâbî Kavlinin Konumu, ss. 40-41.

121

“Rasûlullah bize emretti, bizi bundan nehyetti” şeklindeki sahâbî kavilleri ise selef arasında yaygın şekilde görülebilen mâna ile rivayet nedeniyle sünnet kapsamında değerlendirilmiştir.515

c) Sahâbenin söz ve uygulamaları gibi tasarrufları.

Sahâbenin bir meselede ittifak halinde olmalarının Ebû Hanîfe nezdinde Kitap ve Sünnet’ten sonra göz önünde bulundurulacak kaynak olduğu yukarıda geçmişti. Bu ise ilk nesillerden itibaren genelin kabulüne mazhar olan icmâa516 bakış açısı ile Ebû Hanîfe’nin yaklaşımının uyumluluk arzetmesi bakımından kayda değerdir. Bir diğer ifade ile Hz. Peygamber’in vefatı sonrasında sahâbenin önde gelenlerinin uygulama birliği ile ortaya çıkan kendilerinden önceki fukahanın ihtilâf etmeksizin gerçekleştirdikleri hususlara verilen değer, Ebû Hanîfe tarafından da aynı şekilde devam ettirilmiştir. Bunun yanında Ebû Hanîfe, aynı meselede birden fazla sahâbî kavli olduğunda da yine bu görüşlerin dışına çıkmayacağını belirtmiştir.