• Sonuç bulunamadı

2. Evlilik ve Evlilikte Karı-Koca İlişkilerinde Cinsiyet Rollerinin

2.5. Evlilikte Ailelerin Rolleri

Türk atasözleri ve deyimlerinde evliliğin tüm süreçlerinde hem kız hem erkek ailelerinin oldukça belirleyici olduğu görülür. Eş seçimi için kriter belirlemede, evlilik zamanının tayininde, eş adaylarının beğenilmesinde, eşlerin çocuk sahibi olmaları gibi her meselede aileler yönlendirici bir işleve sahiptir.

Bu bağlamda “evlenmekten” çok “evlendirmek” esastır. Erkek çocuğun evliliği düşünülüyorsa ailesi özellikle annesi, “görücü gitmek”, “dünür düşmek”,

“dünür gitmek”, “dünür gezmek”, “kız görmek” gibi deyimlerin de ifade ettiği

gibi ortak tanıdıklar, akrabalar, aile dostları aracılığıyla gelin adayının evine ziyaretlerde bulunur ve anne, oğlu için kız beğenir. Aile onayladıktan sonra oğuldan da görüş alınır.

“Akıllı düşününceye kadar deli oğlunu everir.” şeklindeki atasözünde,

oğlunu evermek ifadesi bunun ebeveynin görevi olduğunu ortaya koymaktadır. Benzer bir süreç genç kız için de geçerlidir. “At beslenirken kız

istenirken.”, “Bir kızı bin kişi ister bir kişi alır.”, “Kendinden küçükten kız al, kendinden büyüğe kız ver.”, “Çobana verme kızı ya koyun güttürür ya kuzu.”, “Ne kızı veriyor ne dünürü küstürüyor.”, “Beğenmeyen küçük kızını vermesin.”

gibi atasözleriyle “kız istemek”, “kız vermek” gibi deyimlerden de görüldüğü üzere genç kızın evliliğinde ilk olarak ailenin ikna edilmesi gerekir. Ailesi evliliği onaylarsa genç kızdan görüş alınır.

Aile onayının olmadığı durumlarda gençler evlilik için ısrarlıysa o zaman kızın kaçması erkeğin de “kız kaçırma”sı mevzubahis olur. Bu durum kız ailesi için utanç vericidir, asla onaylanmaz. Aile onayının olmadığı evlilikler özellikle genç kız açısından ancak gizli bir biçimde, aile gözden çıkarılarak yapılır.

Kız ve erkek aileleri, evlilik tercihinde gençlerin kendi yaptıkları tercihleri yanlış bulabilmektedir. “Bekâr gözü kör gözü.” şeklindeki atasözü, bekâr kişinin tecrübesizlik, gençliğin getirdiği duygusallık ve fevrilik nedeniyle gerekli değerlendirmeyi yapamadığını ifade eder. Bu noktada “görücü” kelimesiyle oğlunun göremediğini gören anneye atıf yapmakta fayda vardır.

“Alacak kız ay görünür, evleri saray.” sözü de benzer bir anlam

içermektedir. Bir genç, bir kıza gönül verince kusurlarını görmez, onu dünya güzeli evini de saray gibi görür. (Aksoy, 1993: 134) Gerekli değerlendirmeyi yapamaz. Atasözündeki “görünür” ifadesi burada da yanlış veya eksik görmeye delalet etmektedir.

“Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma.” sözü genç erkeğin iyi bir

eş tercihi yapamayacağını, gece karanlığında kusuru var mı yok mu görmeden kumaş almaya benzetir. (Aksoy, 1993: 268) Bekâr kişi evleneceği kızın özelliklerini değerlendirme konusunda yetkin değildir. Gençliğin verdiği tecrübesizlik ve duygusallıkla evlenmek istediği kızın olumsuz özelliklerini göremez. “Ergen gözü” ifadesi burada yetersiz görme anlamında kullanılmıştır.

“Beşik kertme nişanlı” deyimi, henüz bebek sayılan kız ve erkek çocuğun

ailelerinin uygun görmesiyle, kendilerinin bilincinin olmadığı bir yaşta aile tarafından nişanlanmalarıdır. Bu uygulama, evlilik tercihinde ailenin belirleyiciliğinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Zira bu uygulamada beşik ifadesiyle de ortaya konduğu üzere, ileride evlenecek kişilerin kendi evlilik tercihlerinde hiçbir dahlinin olamayacağı bir seçim yapılmış olmaktadır. Anne-baba kendilerini bu konuda hak sahibi görmektedir.

Genç kızların yanlış evlilik tercihlerinden bahseden atasözleri de bulunmaktadır. “Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya.” sözü, gereken önlemler alınmadığında, evlenme çağındaki kızın hoşlandığı fakat ona uygun olmayan biriyle evlenmesi tehlikesine işaret eder. Burada davulcu ve zurnacı ifadeleri, kızın eğlence düşkünü olmasını da ima ediyor olabilir. (Aksoy, 1993: 362) Yahut çalgıcılığın makbul bir meslek olarak kabul edilmemesinden hareketle, davulcu ve zurnacı kelimelerinin beğenilmeyen herhangi bir statüyü imlediği şeklinde de genelleştirilebilir.

Günümüzde sanatçılarla evlenmenin genç kızlar için büyük bir hayal olduğu düşünüldüğünde geçmişle bugün arasında ilginç bir benzerlik kurulabilir.

“İven kız ere varmaz, varsa da baht bulmaz.” şeklindeki atasözü, evlilik

için çok istekli ve aceleci genç kızın evlenemeyeceği, evlense bile yanlış bir evlilik yapıp mutlu olamayacağını ifade eder. Genç kız gerekli seçiciliği gösterememekte, eş tercihinde hata etmektedir.

“Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur.” sözü, sevginin sevenleri önce kaynaştırdığını bir süre sonra söndüğünü öyle ki başta en büyük mutluluk

kaynağıyken sonra en büyük rahatsızlık etkenine dönüştüğünü anlatır. (Aksoy, 1993: 426) Konumuz açısından atasözü, evlilik için sevginin yeterli olmayacağını, bunun geçici ve sahte bir durum olduğunu ortaya koyar. Ömür boyu sürecek bir beraberlik için geçici olmayan başka bir takım hasletlere gerek olduğunu ifade eder.

Tüm bunlara karşın “Evladı ben doğurdum ama gönlünü ben

doğurmadım.” veya “Oğlumu ben doğurdum amma gönlünü ben doğurmadım.”

şeklindeki atasözleri, bir annenin diliyle insanın çocuğunun kendisinin bir parçası olduğunu, birçok özelliğinin ona benzediğini, yalnız gönlü ve huyunun kendisine benzemeyebileceğini ifade eder. (Aksoy, 1993: 278) Bu noktada, evladın birini sevmesi veya eş tercihinde inisiyatif alması makul karşılanmaktadır.

“Gönül ferman dinlemez.” sözü benzer bir anlamı ihtiva eder. En yüksek

yerden yasak emri gelse de gönül sevdiğinden vazgeçmez. (Aksoy, 1993: 290) Atasözündeki ferman kelimesi, konumuz açısından ailenin karşı tavrına rağmen evlenme çağındaki gencin sevdiği kişiden vazgeçmeyeceğini ifade etmektedir.

Kız ve erkek ailelerinin, çocuklarının evliliklerinde belirleyici olma nedenlerinden biri de toplumun evliliğe kurumsal bir anlam yüklemesidir. Evlilik, aileler tarafından da toplum tarafından da sadece iki gencin birbirlerini beğenmeleriyle sınırlı olmayan başka büyük sonuçları ve bağlantıları var olan bir yapı olarak görülmektedir.

Aileler, evlatlarının evleneceği kişide, gençlerin yaşları gereği ilk planda fark edemediklerini düşündükleri pek çok farklı haslet aramaktadırlar. Zaten düğünün yapılması ve yeni evin kurulması sürecinde de erkek ailesi başta olmak üzere aileler büyük inisiyatif almaktadır. Toplumda evladın düğününün yapılması, ebeveyn üzerinde bir sorumluluk olarak görülmektedir.

Erkek annesi evlilik sürecinde oldukça aktif bir rol oynamakta, pek çok zaman ilk eleme anne tarafından yapılmaktadır. Oğlunun evleneceği kızı seçmesi önemli bir yetkidir ve kadının statü olarak yukarıda olduğu bir duruma işaret eder. Sevindi, kadınların yaşlandıkça hiyerarşi içinde konumlarının yükseldiğini,

erkeklerde ise tersi bir durumun söz konusu olduğunu ifade etmektedir. (Tekin, 2004: 254)

Geçmişte görücü usulü ve aile yönlendirmesiyle gerçekleşen evliliklerin yaygın olmasının nedenlerinden biri de genç kız ve erkeklerin birbirlerini bu kadar yoğun görebildikleri ve aynı ortamı paylaştıkları vasatların bulunmamasıdır. Günümüzdeyse hala önemli bir evlilik metodu olmayı sürdürse de, görücü usulle evliliklerin oranı gün geçtiikçe azalmaktadır. Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapılan araştırmaya göre, 2006’dan 2011’e kadar geçen beş yıllık sürede, görücü usulü evliliklerin oranı % 9,6 oranında düşmüştür. (Türkiye Aile Yapısı Araştırması, 2014: 125) Bugün, gençlerin, eşlerini kendilerinin beğenmesi ve hatta sanal ortamda eş arama gibi farklı metotlarla evlilikler gerçekleşmektedir. Evlilik tercihlerinde ailelerin tümüyle sürecin dışında olduğu durumlarda, pek çok zaman gençlerin, evliliğin sorumluluklarını ve muhatabın bu sorumluluğu ne oranda karşılayacağını bilmeden, gençlik döneminin yoğun ve fakat değişken duygularıyla karar vermesiyle sonuçlanabilmektedir.

Öte yandan geleneksel yapıda ailenin sürecin en aktif öznesi olması, gençler için isteksiz evliliklerin yapılabilmesine neden olabilmektedir. Buna göre, ailelerin gençler için onlardan daha iyi olanı düşüneceğini varsaydıkları, onlara rağmen onlar için en iyisi olduğuna inanıp tercihlerini dayattıkları durumlar olabilmektedir. Bu bağlamda, geleneksel yapıların, üst ön kabullerini bireylerin tercihlerinin önünde tutmaları, yaş ve konum noktasındaki keskin hiyerarşinin gençler için kendi yaşamlarında bile kısıtlayıcılıklara razı olmaları gibi sonuçları bulunabilmektedir.

TÜİK Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması kapsamında, 2013 yılında evli kadınlar üzerinde yapılan araştırmada, kadınların %48,8’inin evliliğe eşleriyle birlikte karar verdikleri, %39,6’sının kadının onayı ile ailelerin kararıyla, %6,9’unun ise kadının onayı olmadan ailelerin kararı ile evlilik kararı aldıkları belirtilmektedir. (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18619, 2015)

İslam dinine göre evlilik kararı, evliliğin doğrudan muhatabı olan kız ve erkektedir. Aileler evlilik konusunda çocuklarına baskı yapamazlar. Hanefilere göre

kız ve erkek, evlenme konusunda tam ehliyetli olup velilerinin izni olmasa da bizzat evlilik akdi yapabilir. (Aydın, 2006; 210)