• Sonuç bulunamadı

3. Herhangi Bir Role Gönderme Yapmadan Doğrudan Cinsiyetle

3.1. Bir Cinsiyet Olarak Kadınlık

Kadının herhangi bir rolüyle tanımlanmadığı atasözlerinde genel olarak kadın açısından olumsuz bir dilin kullanıldığı görülmektedir.

“Çok gezen tavuk, ayağında pislik getirir.” şeklindeki atasözü gezip

dolaştığı yerlerde kötü şeyler bulunan kişinin kötü alışkanlıklar edineceğini yahut her türlü mekâna girip çıkan kadının isminin lekeleneceğini ifade eder. Ömer Asım Aksoy, yukarıdaki iki açıklamaya da kitabında yer verirken (Aksoy, 1993: 223), TDK sözlüğünün sadece ilkine yer verdiği görülmektedir.(www.tdk.gov.tr, 2017) Anlaşılan TDK sözlüğü kadınla alakalı olumsuz bir yorum bulundurması dolayısıyla kısmen politik de bir tercih yaparak atasözünün kadını kasteden anlamından vazgeçmiştir. İfade, kadının çok gezip dolaşmasını yermektedir ve böyle davranan kişinin namusuyla alakalı olumsuz bir tanımlama getirmektedir. Sözdeki “tavuk” kelimesi kadını imlemektedir.

“Gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkar.”

sözü kadınların eğlence düşkünü oldukları, bunun için gerekirse şartlarını çokça zorlayabileceklerini ifade eder. Atasözünde gizil bir yergi bulunmaktadır ve kadınlarda olduğu kabul edilen eğlence düşkünlüğü bir zayıflık olarak ifade edilmektedir.

“Kadın erkeğin şeytanıdır.” veya “Erkeğin şeytanı kadın.” şeklindeki

atasözleri, kadınların erkekleri yoldan çıkardığını, onları kandırdığını ifade eder. (Aksoy, 1993: 269) Sözde, kadının aktif, erkeğin pasif olduğu bir tasvir yapılmakta, kadın -benzetme yoluyla değil- doğrudan şeytan olarak tanımlanmakta, erkeğin durumu masumlaştırılmakta veya makulleştirilmektedir. Kadın, erkeği tuzaklarıyla

saptıran, erkekse kendisine tuzak kurulan saptırılan kişi olarak vasıflandırılmaktadır. Şeytan, İslam dininde ve dolayısıyla Müslüman toplumlarda tüm kötülüklerin en büyük sembolüdür. Kadının şeytan olarak görülmesi ileri derecede bir tehdit ve kötülük vurgusu içerir. Söz konusu bakış açısı, kadın ve erkek arasında yaşanan ve toplum tarafından kabul görmeyen herhangi bir olumsuzluğu, doğrudan kadına fatura eden bir yaklaşımı benimsemiştir. İfade kadını erkek karşısında suçlayıcı bir içeriğe sahip olup, erkekleri kadınlara karşı uyarmaktadır.

“Saçı uzun aklı kısa.” deyimi, kadını nitelemek için kullanılan bir sözdür ve

kadınların akletme yeteneklerinin erkeklere göre daha az olduğunu iddia eder. Sözün, saçın uzunluğunu mevzu bahis etmesinin, kadının fiziksel görüntüsüne yahut güzelliğine bir atıf yaptığı düşünülebilir. Bu bağlamda, ifadede kadın, fiziksel görünüşe indirgenmiş, işlevinin de bu olduğu çağrışımı yapılmıştır. Deyime göre akıllı olmak ve düşünsel üretim ise kadının kapasitesinin elvermediği bir durumdur ve zımnen bu konu erkek işi olarak değerlendirilebilir.

“Kadının sofusu şeytanın maskarası.” şeklindeki atasözü, dini buyrukları

önemsemeye çalışan kadınların gülünç duruma düşeceğini ifade eder. Benzer bir atasözü olan “Cahilin sofusu şeytanın maskarası.” ile birlikte düşünüldüğünde, kadının cahil olarak görülmesi ve dinin detaylarını bilmediği halde dini yaşayışı önemsemesinin pek çok yanlış uygulamaya ve inanışa neden olacağı ifade edilir. Atasözü, kadının cahil olduğu ön kabulüyle söylenmiş olabilir. Yahut duygusal olduğu düşünülüp dini ritüelleri ve inanışları tadında bırakmayıp abartacağı ve kendisini komik duruma düşüreceği ima edilmiş olabilir. “Saçı uzun aklı kısa” deyiminin oluşturduğu anlamla birleştirildiğinde söz konusu durumun cehalet değil, kadın olmanın doğasında var olduğu iddia edilen akıl eksikliği olduğu şeklinde de yorumlanabilir.

“Kadının fendi, erkeği yendi.” şeklindeki atasözü, kadının kurnazlığının,

kas gücü ve toplumsal statüsü itibariyle kadından daha ileride kabul edilen erkeği yendiğini ifade etmektedir. Gizil bir hayret ifadesi barındıran atasözünün söylenme biçimi, beklenmedik bir olayın gerçekleştiğini çağrıştırmaktadır. Fend kelimesi kurnazlık ve ustalık anlamındadır. (www.tdk.gov.tr, 2017) Doğrudan zekâya tekabül

etmese de kurnazlık kelimesiyle, kısmen de olsa kadının zekâsının kabul edildiği söylenebilir. Kurt, kadınların da düşünce ve benzeri alanlarda ileri atılımlar gösterebileceği ve erkekleri geçebileceğinin kastedildiği yorumunu yaparak atasözünün kadına değer veren bir ifade olduğunu savunmaktadır. (Kurt, 1991: 99) Fakat kurnazlığın kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz, hin anlamları da göz önünde bulundurulduğunda, (www.tdk.gov.tr, 2017) atasözünde baskın olan mesajın kadının zekâsına işaret değil, kurnazlığının tehlikesine dikkat çekmek olduğu söylenebilir.

Bu noktada, ailenin geçimi için kadının erkek karşısında susmasını ve alttan almasını tavsiye eden sözlerle birlikte düşünüldüğünde, kadının doğrudan kendini ifade edememesinin bir sonucu olarak, zaman zaman ahlaki doğruluklarını sorgulamadan dolaylı ve arkadan iş halletme gibi bir konuma itildiğini söylemek yanlış olmaz. Kanaatimizce bu noktada temel hayret, erkek kadar akıllı olmadığı ön kabulüne rağmen kadının, hayatın akışında gösterdiği performansa yöneliktir.

“Cadı kazanı” sözü herkesin birbirine düştüğü, düşmanlık ortamını ifade

etmek için kullanılan bir deyimdir. (Aksoy, 1993: 670) Kötülüğün imlendiği şahsiyet olan cadı kelimesi, kadını işaret etmektedir.

“Erkek arslan arslan da dişi arslan arslan değil mi?” sözü, güç ve

cesaretin, sadece erkeklerde değil kadınlarda da olabileceğini ortaya koyan bir atasözüdür. (Aksoy, 1993: 269) Söz, kadının da erkek gibi kıymetli ve saygın olduğunu ifade etmektedir. Sözün kurgulanışında, toplumda kadına yönelik olumsuz kanaatlere bir cevap niteliği taşıdığı göze çarpmaktadır. Kadını kıymetsiz gören bakış açısına bir itiraz geliştirilmektedir ve erkeği değerli yapan şeylerin kadında da var olduğu ifade edilmektedir.

Bu bağlamda atasözü, toplumsal yapı içerisinde birlikte aktarılagelmiş ve farklı alıcıları olan zıt mesajlı sözlere verilebilecek örneklerden biridir. Yukarıda kadını doğrudan veya dolaylı olarak aşağılayan atasözleri ve deyimlere karşın, aslan benzetmesi üzerinden bir olumlama söz konusudur. Hatta daha ileri aşamada içeriğine bakıldığında atasözü, mevcut olumsuz yargıya bir itiraz yahut başkaldırı olarak da görülebilir.

“Eksik etek” deyimi Aksoy tarafından “her zaman güçsüz sayılan kadın”

şeklinde tanımlanmaktadır. (Aksoy, 1993: 747) Deyimde “etek” kelimesinin edep yeri (Doğan, 2008: 494) anlamından hareketle, kadın ve erkek fizyolojilerindeki farklılığa bir atfın yapılmış olma ihtimali kuvvetlidir. Zira “etek tıraşı”, edep yerlerindeki kılların temizlenmesi olduğuna göre, “etek” edep yerlerini ifade etmektedir. (Doğan, 2008: 495) “Eteklik” kelimesine bakıldığında, belden aşağı kısmı örten kadın giysisi olarak tanımlanmakta, yani eteği örten giysi anlamına gelmektedir. (Doğan, 2008: 495) Deyim, kadının eksik olmasına yönelik bir anlam içermekte, bu durum için de özellikle erkek cinsel organına atıf yapılması erkek olmama hali üzerinden bir noksanlık tespiti yapıldığını göstermektedir. Bu yaklaşım, kadının doğrudan kadınlığına ve cinsiyetine yönelik bir yetersizlik, tam olamama hali anlamı içermektedir.

“Oğlan mısın kız mısın?” deyimi alınan bir haberin olumlu mu olumsuz mu

olduğunu ifade eden bir deyimdir. (Aksoy, 1993: 984) Olumluyu oğlan, olumsuzu kız sembolize etmektedir. Dede Korkut Hikâyeleri’nde kullanılmış bir deyimdir. (Sarı, 2016: 102) Erkek çocuk bir müjde kız çocuk ise kötü haber olarak değerlendirildiği için kullanım bu şekilde gerçekleşmiştir. “Oğlan doğuran övünsün

kız doğuran dövünsün.” atasözüyle paralel bir anlamı ifade etmektedir.

“Hanım hanımcık” deyimi iyi bir kadına yakışan davranışları olan, temiz,

becerikli ve sevimli kadın (Doğan, 2008: 652), “kadın kadıncık” deyimi ise namuslu, terbiyeli, kendi halinde kadın (Doğan, 2008: 850) anlamlarında birbirlerinin yerine kullanılabilen ifadelerdir. Aksoy, deyimlere evine, eşine, çocuklarına gerektiği gibi bakan, hoppalığı bulunmayan kadın şeklinde bir açıklama getirmiştir. (Aksoy, 1993: 841) Söz konusu iki deyim de hanım ve kadın kelimelerinin kendilerine olumlu bir anlamın yüklendiği ifadelerdir. Toplumun beklentilerini karşılayabilen bir kadın tipine işaret edilmektedir. Temel olarak, annelik ve ev içi sorumluluklarını yerine getirmeyle ahlaki açıdan sağlamlığa dikkat çekilmektedir. Kadına olumlu atıfta bulunan deyimlerdir.

“Kadınlar hamamına dönmek” deyimi bir yerde herkesin birlikte konuşup

çok gürültülü çıktığında kullanılmaktadır. (Aksoy, 1993: 896) Kadınların çok konuştukları veya yüksek sesle konuştukları düşünülerek söylenmiş bir deyimdir.

Aynı anlama gelen “laf ebesi” ve “dil ebesi” deyimleri de bu bağlamda zikredilmelidir. Sözler, esprili ve bol konuşan kişi anlamına gelmektedir. “Ebe” kelimesi farklı içeriklerle de olsa kadını tanımlayan bir kavram olduğu için, çok konuşmanın kadına isnat edilmesi söz konusudur.

“Mahalle karısı” ifadesi kavgacı, terbiyesi kıt kadın anlamında kullanılan bir

deyimdir. (Aksoy, 1993: 958) Kadının olumsuz bağlamda kullanıldığı bir deyimdir.

“Yıldızı dişi” deyimi herkesçe sevilen sempatik kişiyi tanımlamak için

kullanılan bir deyimdir. (Aksoy, 1993: 1119) Tersi bir anlama işaret eden “yıldızı erkek” şeklinde de bir deyim kullanımına rastlanmıştır (www.tdk.gov.tr, 2017) ve deyim iletişime kapalı kişi anlamına gelmektedir. Bu iki deyim doğrudan cinsiyet kıyaslamasının yapıldığı ifadelerdir. Kanaatimizce kadının erkeğe göre iletişiminin ve sosyalleşmesinin daha çabuk gerçekleştiği düşüncesi üzerine bu biçimde kullanılmıştır. Deyimde kadınlığa olumlu, erkekliğe olumsuz bir atıf bulunmaktadır.

“Eliyle hamur ovalar gözüyle dana kovalar.” deyimi iş yaparken aklı

başka yerde olup dikkatini toplayamayan kişiyi işaret etmektedir. (Aksoy, 1993: 762) Hamur ifadesi, söz konusu kişinin kadın olduğunu belirtir. Doğrudan cinsiyete yönelik bir eleştiri bulunmamakta, yaptığı işe yoğunlaşamama eleştirilmektedir.

“Eteği belinde” deyimi hamarat, sorumluluğunu yerine getiren kadını

övmek için kullanılan bir sözdür. (Aksoy, 1993: 772) İşini daha iyi yapabilmek için eteğinin ucunu beline geçirmiştir. Kadın için olumlu bir atıf söz konusudur. Makbul kadının çalışkan olduğunun altı çizilmektedir.

“Avrat var, arpa unundan aş yapar; avrat var buğday unundan keş yapar.”, “Kadın var arpa ununu aş eder kadın var buğday ununu keş eder.”

veya “Eti ciğer eden de avrat ciğeri et eden de.” şeklindeki sözler, becerikli kadının en kötü malzemeyle bile çok iyi işler yapabileceğini; beceriksiz kadının ise en iyi malzemeyi heder edeceğini ifade etmektedir. Sözlerde, kadının, ev işlerine yatkınlığı yemek üzerinden değerlendirilmektedir. Atasözlerinde iki farklı tip kıyaslanmıştır ve ikisi de kadındır. Kanaatimizce ifadelerde kadının cinsiyeti üzerine bir değerlendirme değil, iş becerisi üzerine bir değerlendirme yapılmaktadır.

“Kesmez bıçak ele, iş bilmeyen avrat dile.” ve “Kör bıçak ele, iş bilmeyen avrat dile.” şeklindeki sözlerde keskin olmayan bıçağın insanın elini kestiği gibi

beceriksiz kadının da çok konuşmaktan başka bir işe yaramadığı ifade edilmiştir. (Aksoy, 1993: 373) Sözde, kadının çok konuşmasına atıf yapılmaktadır.

Diğer bölümlerde olumlu atıflar daha çok olmasına rağmen bu kısımdaki sözlerde kadının oldukça negatif söylemlerle nitelendirildiği, doğrudan alçaltıcı ifadelerle anıldığı görülmektedir. Kadın, gevezelik, iş bilmeme, eğlence düşkünlüğü, eksiklik, şeytanlık, aklı eksiklik, maskaralık gibi ifadelerle tarif edilmiştir. Öte yandan az sayıda olsa da hamarat olmak, sempatik olmak, becerikli olmak gibi bazı olumlu nitelikler de yer almaktadır.

Bu ifadeler, kadını bir cinsiyet olarak değersizleştirmekte, ailesindeki ve toplumdaki erkek muhataplarını ona karşı olumsuz tutum ve davranışlara yöneltmektedir. Ölümle sonuçlansın veya sonuçlanmasın kadına karşı şiddet olaylarını büyük oranda bu söylemler motive edebilmektedir.

Erkek ve kadının yaratılıştan getirdiği ve farklı güç ve yeteneklerinin var olduğu düşünüldüğünde bir cinsiyetin özellikleri övgü alırken diğerininki aşağılanmaktadır.