• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR VE YORUM

4.1.1. Kadının Soysal Durumu

4.1.1.1. Evlilik Kurumu İçinde Kadın

Evlilik, iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde bir araya gelmesidir. Aile kurmanın tek ve meşru yolu olarak kabul edilen evlilik, insan topluluklarının yaşamları boyunca uyguladıkları ve geliştirdikleri sosyal öğelerle yüklü bir kavramdır. Evlilik kurumu içerisinde kadına yüklenen roller ve görevler bu doğrultuda biçimlenmiştir.

Kadın şairlerin şiirlerinde dikkat çeken husus, çoğunlukla kendi hayat hikâyelerinden yola çıkarak başlarından geçen evlilikleri anlatmış olmalarıdır. Bu bağlamda şiirlerin biyografik okumaya uygun olduğu söylenebilir.

Yaşar Nezîhe Bükülmez’in evlilik kurumu içinde anlattığı kadın kendisidir. Yaşadığı evliliklerle, acı içinde geçen bir hayattır onunki. Yaşar Nezîhe Bükülmez on altı yaşındayken babası Kadri Efendi işten atılır ve iki yıl işsiz kalır. Bu esnada yarı aç yarı tok bir yaşam sürmek zorunda kalırlar. Daha sonra babası fakirliklerine çare olacağı düşüncesiyle Yaşar Nezîhe’yi kendinden yirmi yerdi yaş büyük olan Atıf Zahir Efendi ile evlendirir. Atıf Efendi kısa bir süre sonra eşini çocuğu olmaması dolayısıyla boşar. Oysa Yaşar Nezîhe’den önce evlendiği üç karısından da çocuğu olmamıştır (Toros, 1992: 131).

Daha sonra yaptığı mutsuz evlilikler şairin yüreğinde kapanmayan yaraların açılmasına sebep olmuştur. Şair “İnkisâr-ı Âmâl” başlıklı manzumesinde ilk eşi Atıf Bey’e duyduğu kırgınlığı dile getirir:

Elinle kırdın, ayağınla çiğnedin encâm O saf emellerimi, aşkımı, muhabbetimi Düşüp de pâyine günlerce ettim istirhâm Mübeddel-i elem ettin bütün meserretimi Gülmelerinle kan ağlar bu kalb-i pür-âlâm

45

Yaşar Nezîhe ikinci evliliğini Mühendis Fevzi Bey’le yapar. Ancak Fevzi Bey, hovardalık yönü ağır basan, iş icabı yaptığı seyahatlerde eşini aldatan bir adamdır. Bir süre sonra âşık olup peşine takıldığı bir kadının ardından gider ve eşiyle çocuklarını yüzüstü bırakır. Bu sırada çocuklardan Sedat ile Suad açlıktan ölürler. Onun evlat acısı yaşamasına neden olan ve bu sebeple kalbini en çok kıran kişi kocası mühendis Fevzi Bey olmuştur. Şair eşinin bu ihanetini ve sorumsuzluğunu asla affetmez.

Bir Deste Menekşe ile Feryâdlarım’da yer alan gazellerde “mühendis” diye bahsi geçen Mehmet Fevzi ayrıca bir gazelin sonunda “Şâ’ireye ihanet ve hastahânede vefât eden zevci” notuyla belirtilmiştir ( Çetin, 2009: 11).

Rahm eyleyecektir o mühendis bana bir gün Hedm eylediği kalbimi âbâd edecektir.

(Bükülmez, 1913: 125) Bir mühendis hedm edip gitti binâ-yı hâtırım, Yeniden inşasına elbette mimar isterim!

(Bükülmez, 1925: 167)

Şair, Feryadlarım isimli ikinci şiir kitabındaki “Unutma” isimli manzumesinde sadakatsiz eşini şöyle işler:

Getirmedin iki yıl bir dilim kuru ekmek, Senin için çalışırdım hiç usanmazdım Biri bu hâli söylese inanmazdım

Gömüldü makber-i nisyâna altı yıllık emek Çocukların bu şeb aç, bin kuruş maaşlı peder! Büküldü yavruların, boyuna bekliyor yolunu; Garîp etmesin Allah benim gibi kulunu! Bu hâle ağlıyorum ben garîk-i ye’s ü keder

46

Şairin terk edilişinin verdiği acıyı, kırgınlığı çocuklarının gülüşü dahi geçiremez. Çünkü o terk edilmiş bir eş olarak kan ağlamaya mahkûmdur.

Firâk-ı zevç ile mahkûm iken kan ağlamaya Nasıl safâ duyarım hande-i Sedâd’ımdan?

(Bükülmez, 1913: Gazel 17)

Leylâ Saz “Eski Zaman Kadını” şiirinde kadınları evlilikteki yaşamıyla ele alır. O dönemde karı kocanın bolluk ve bereket içinde sürdürdükleri güzel bir yaşamları vardır. Şiirdeki kadın evinin işlerini bitirmiş halde eşinin yolunu gözlemektedir. Kadın “erim” diye hitap ettiği kocasıyla mutludur, ona sadıktır. Kocasını evinin neşesi olarak görür. Kadın yalnızca kocası için süslenir, sesini dahi diğer erkeklere duyurmaz, böylece kendini ve iffetini başkalarından sakınır.

Belki erken gelir diye erimizi Giyinir kuşanır yolun gözlerdik Nerde kaldı derdik anı özlerdik Hazırdı evimiz yemeklerimizi O gelince şen oldurdu evimiz (…)

Kocam gidince mutfağa koşardım Öğle olmadan evimi toplardım

Sevincimden hopur hopur hoplardım Yavaştan mani tutturur coşardım Lâkin erkek işitmezdi sesimi Kocama saklardım hevesimi

(Saz, 1928: 127)

Gülten Akın’ın “Dönme Kapısı” şiirinde evlilikle birlikte kadınların yüklendiği ev içi sorumluluklarının bağlayıcılığına değinilir. “Kurulu sofra ütülü

47

gömlek” ile tanımlanan kadının ev içi sorumlulukları ile bunlardan kaçamayışının “şeytan”la ilişkilendirilmesi ironiktir. İnsanları kötülüğe teşvik ettiğine inanılan, “şeytan”a kadınların kendilerine dayatılan sorumlulukları yerine getirmelerini sağlayıcı farklı bir işlev yüklenmiştir. Böylece dinsel olarak olumsuzlukları çağrıştıran şeytan, kadının hayatında da onu kıstırıcı, kısıtlayıcı bir otorite gücü haline gelir. Bu manada “kurulu sofra ve ütülü gömlek” ev kadınının acılarına tanıklık eden bağlayıcı görüntüler olarak karşımıza çıkar.

Değilse kuşkuya bağlı canavarların Bir bir kopup kaçması içimden Değilse üstüme gelmesi acının Kurulu sofra ütülü gömlek tanık Ben yine o senin beklediğin kapıdan Gelirim ya şu şeytan

(Akın, 1960: 33)

“Güvercinli Kadın” şiirinde Akın, ev kadınlarının üretkenliklerini, cesaretlerini takdir ederken olumlu olarak değerlendirilebilecek yönlerini de açığa çıkarır:

Beraberliğiniz kimselerde yok Kadınlığınıza seslenince ürkek Dostluğunuzu tuttular mı cesur Nerde geçirdiniz tüm ömrünüzü Böyle karalanmamış çocuk

(Akın, 1960: 35)

“Eskiyen Karısı Adamın” başlıklı şiir bir erkeğin gözünden evliliği verir. Erkek evliliğin geçim sıkıntısıyla olan ilişkisini dile getirirken karısını düşünür.

48

Geçim evli buz evli kor evli

−Çık gel tasa göllerinde sana ben Karımdı nasıl söylemeli

Bu dizlerdeki “buz” ve “kor” ifadesi evliliğe yüklenen olumsuz anlamları ifade eder. Bunlar bir yuvada istenmeyen, mutsuzluk getiren huzursuz durumlarla ilişkilendirilebilir. Çünkü evlilikte arzulanan sıcak bir yuvadır.

Kadınlar, evlilik yaşamında erkeklerden daha ağır sorumluluklar yüklenirken erkekler kadınlara kendilerinin sahip olduğu bir “eşya” gözüyle bakmaktadır. Bu yüzden kadın yoğun ve hızlı bir şekilde yıpranıp eskimektedir.

Ben onu ne iyi yavaş yavaş Dokunsam saklasam eskitsemdi Nerden nasıl görmemle birlikte Bunca kişi kullanıp eskitti Eskimesi öyle yoğun öyle hızlı Dökülür bir dokunsam nerelerine İncelmiş bir yeri alıp kondukça ellerine Usa bir çin vazosu getirmeli

(Akın, 1960: 38)

“Eski Karanfil” şiirinde ise ev işlerinden ve örgülerden kaçan bir kız çocuğu imgesi vardır. Burada “kız çocuğu” ifadesi kadını temsil ederek kadına yüklenen ev içi görevlerin küçük yaşlardan itibaren aşılandığını gösterir. Yükümlülüklerin kuşatıcı, zorlayıcı yönlerine vurgu yaptığı, “kaçma kalesi” ifadesinde belirginleşir. Bu kız sığındığı kalesinde kendine daha güzel uğraşılar bulur.

49

Örgülerden küçük ev işlerinden Bir kaçma kalesi bulurum

Gün ışığına su, suya yavru balık Kişiye sevgi, umut, dostluk

Küçük türkü söylemem türküsüz ölürüm (Akın, 1956: 12)

Evlilik kurumu içinde kadın, şiirlerde mutsuz bir evlilik, ekonomik koşulların olumsuzluğu, anne olmanın verdiği sorumluluklarla karşımıza çıkar.

Mutlu evliliklerde “erkeğe hürmet” zevkle yapılan bir uğraş iken mutsuz evliliklerde kadını bunaltan ve çıkışsızlığa sürükleyen zorunlu bir görevdir. Bu bağlamda evlilik, kadın üzerinde yorucu, yıpratıcı, maddi ve manevi yönden kuşatıcı bir görüntü çizmektedir.

Benzer Belgeler