• Sonuç bulunamadı

1.2. Evlilik

1.2.1. Evlilik Kavramı

Evlilik, karşılıklı cinslerdeki iki kişinin yazılı ve yazısız gelenek göreneklerle bir ilişkiyi devam ettirme sürecidir. İlgileri, düşünceleri vb. birbirinden farklı olan çiftlerin gösterdikleri kişilik yapısı ve benlik değerleri o ilişkinin yapısını oluşturmada önemli etkenlerdir. Bu ilişki şeklinde evlilik yaşamında çiftlerin biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılaması amaçlanmaktadır (Özden, 2013, 3). Evlilik sadece bir evi değil, hayatın paylaşılması olduğu için eşler ilişkilerinde karşısındaki kişinin benlik yapısına saygılı olması, düşüncelerine önem vermesi bu kurumun gerekliliğini oluşturur. Ailede yaşanan her konuda beraber karar vermek, dürüstlükten ve samimiyetten taviz vermemek, eşler arası ilişkiyi güven çerçevesinde devam ettirmek ailenin birliği için oldukça önem taşımaktadır (Martı, 2018, 54).

Evlilikte sevgi, hem verme hem alma yönünden çaba göstermeyi gerektirmektedir. Sevgiyi sadece almamız gerektiğini zannederiz; ancak almak gibi vermek de emek gerektirir. Bu konuda hem sevgi alırken hem de sevgi verirken bireyler eylemlerine dikkat etmelidir. Bireyin hayatındaki ilk günlerinden itibaren başına gelen olay ve durumlar onun sevilmeye uygun olmadığı düşüncesine zemin hazırlamaktadır. Diğer bir deyişle karşısındaki kişinin verdiği sevgiyi alıp kabul etmekte zorluk çekmesinin farklı nedenleri olabilir. Kendimize şu soruları sormalıyız: ‘Ben bu değerleri karşı tarafa nasıl yansıtıyorum? Karşımdaki insandan bunların ne kadarını alıyorum? Bunu algılamam

24

için kendimi hangi açılardan değerlendirmem, hangi durumlara dikkat etmem lazım?’ (Baruch-Miller, 1996, 18).

Göknar’a (2011, 71) göre evlilik kurumu sosyal, ekonomik, psikolojik bakımdan hem eşler hem de çocuklar için bir güvencedir. Diğer taraftan yapılan istatistiklerde evli insanların, bekârlardan uzun yaşadığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Çünkü bekar kişilere göre evli insanların hayatları daha düzenli ve daha rahat olmaktadır. Ayrıca evli insanlar sosyal bakımdan daha itibarlı sayılmaktadır. Bu nedenle ki evlilik kurumunun kutsal sayılıp çok önemli olması; ancak bu güzel ortamın ve sıcaklığın yaratılmasıyla eşlerin birbiriyle anlaşmalarına, bağlılık ve uyum içinde birlikteliklerini sürdürmelerine bağlıdır.

Evlilik, farklı cinsler arasında kurulan bir birlikteliktir. Bunun için evlenmeyi düşünenlerin bazı temel ilkelerin bilincinde olması gerekmektedir. Söz konusu ilkelerden bazılarını şöyle özetleyebiliriz:

• Evlenmeyi gerçekten düşünmek ve zihnen buna hazır olmak. • Evlilik ile ilgili temel bilgileri elde etmek.

• Evliliğin ağır yükünü kaldırmaya ve ne olursa olsun onu devam ettirmeye kararlı olmak.

• Evlenilecek kişiyi iyi tespit edip onu tanıyabilmek. • Evlenilecek kişide karar kılmak.

• Evlenilecek kişinin, duyguları, tutumu, düşüncesi ve davranışıyla bir bütünlük oluşturup oluşturmadığını tespit etmek.

• Evlenilecek kişinin tutarlılık içinde olup olmadığını öğrenmek. • Açık ve doğru olmak.

Bu ve benzer ilkelerle kurulan ve temeline sevgi harcı katılan ailelerin mutlu ve huzurlu olmaması için hiçbir engel yoktur (Çoraklı, 2008, 75-76).

Mavili Aktaş’a (2009, 36-37) göre evliliğin en tanımlayıcı yanları, karşılıklı bağlılığın en kuvvetli olduğu, çokça görülen ve uzun zaman devan eden ilişkinin olmasıdır. Sağlıklı ve mutlu evlilik ilişkilerinde, kadın ve erkek birbirlerinin ihtiyaçlarını önemser ve birbirlerini düşünürler. İlişkide eşin yapıları ve benliği kendisininki kadar değerlidir. Karşı tarafı olduğu gibi kabul etmek, onu değiştirmemeye çalışmak beraber yaşamı kalitesini yükseltir. Eşlerin birbirlerini düşünüyor olmaları onları birbirlerinin ihtiyaçlarına ilgisiz olmayı engeller. Çiftler arası birbirleriyle devamlı ve uzun süreli bir

25

beraberlik kurma ihtiyacı evrensel bir değer taşımaktadır. Evlilik kurumu; toplumda kişinin partneriyle birlikte kendi var oluşunu ve soylarının devamlılığını sürdürebilmesi sayesinde neslini ileriye aktarmakta ve devam ettirebilmektedir. Böylece psikolojik, sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayabilmektedir.

Evlilik, bireyin gereksinimlerini en doğal biçimde karşılayabileceği, bir aile kurabilmek ve gelecek nesilleri yetiştirmek için oluşturulan ilişki şeklidir. Kişinin evliliğinden doyum alması, yaşamda mutluluğu yakalayabilmesi ve umutlarını gerçekleştirebilmesi yönünden değerlidir. Farklı açılardan bakıldığında çoğunlukla evliliğin doyumlu olması ilişkileri pozitif yönde etkilerken, doyumsuz evliliğin etkisi kişilerde negatif hislere sebep olmaktadır (Cihan-Güngör, 2007; Çınar, 2008). Curun’un (2006) yaptığı çalışmalar neticesinde evliliğinde mutsuzluk olan kişilerin, evliliklerini devam ettirmelerinin genel mutluluk, sağlık ve yaşam doyumu, benlik saygısıyla negatif açıdan etkilediği belirlenmiştir.

Evlilik doyumu; kişinin, evliliğine yönelik bakış açısı, evliliği hakkındaki duyguları ve algısıdır. Partnerlerin ilişkilerinden duyduğu tatmin ve mutluluk derecesidir. Burada söz konusu olan kişinin kendi evlilik ilişkisindeki gereksinimlerini karşılama derecesine ilişkin bakış açısıdır (Özden, 2013, 9). Kişilerin, ilişkilerinin tamamında hissettikleri bireysel mutluluk ve hoşnutluk duygularıdır. Evlilik uyumunda ise, evlilik doyumundaki gibi kişilerin bireysel düşünceler değil aralarındaki bağın niteliğe bakılmaktadır. Burada çiftlerden birisinin iyi bir birliktelik devam ettirebilme potansiyeli de ortaya çıkmaktadır. Birbiriyle etkili iletişim oluşturabilen, evlilik ve aile hakkındaki her konuda fikir uyumu sağlayabilen ve problemlerini olumlu olarak çözebilen eşlerin evliliği uyumlu olarak belirtilmektedir (Erbek, v.dğr., 2005, 40). Çiftler evliliğe sevgi, mutluluk, huzur bulacaklarını ümit ederek adım atmaktalar. İster görücü usulüyle olsun ister anlaşarak olsun, evlilikten asıl beklenti, sevdiğiyle birlikte mutlu olmak gibi manevi alana yöneliktir. Ancak günümüzde daha iyi bir yaşam isteği ve değişen maddi yaşam standartları kadın ve erkeğin beklentilerini de değiştirmiştir. Aslında bu şekilde maddi kazanç isteminin olumlu yanları da olabilir. Ailenin daha iyi yaşam koşullarında oluşması toplumsal olarak refaha da katkı sağlamaktadır. Kentli, üniversite eğitimi görmüş pek çok erkek, eğitimli çalışan kadınla evlenme isteğinin nedeni bu gerekçelere dayanmaktadır (Mavili Aktaş, 2009, 51).

26

Mavili Aktaş’ın (2013, 43) yaptığı çalışmalara göre gençlerin % 30 gibi bir bölümünün, Türkiye’de kendi aralarında anlaşarak ve uzun süren arkadaşlıklardan sonra evlendikleri görülmektedir. Üniversite eğitimlerini bitiren ya da gelir getiren bir işte çalışan bireyler evlenecekleri eşleri kendileri seçmektedir. Bunun tercih edilmesinde de pek çok faktör etkili olabilir. Bazı gençler bir aile içinde yaşasa da evleneceği eşin seçimini kendisinin yapmasını ve bunun kendi beklentilerine uygun olmasını önemsemektedirler. Gencin bu konudaki tercihlerine saygı gösteren uyumlu aile ilişkilerinde, çoğunlukla kabul edilen ve benimsenen bir yoldur. Bazı gençlerin evliliklerini kendi birikimleri ve olanaklarıyla yapmaya başlamaları bazen yeterli gelmeyebilir. Çiftlerin daha fazla bireysel aktivitelere katılmak istemeleri (gezme, eğlenme vb.) evliliğin tarihini ileriye alınmasına sebep olmakta, bu doğrultuda da bazen ailenin seçtiği törensel usullerle, bazen de çiftlerin kendi seçimlerini daha sade (oda nikâhı gibi) usullerle yapmaya yönlendirmektedir. Bu noktada aile bütünlüğü ve değerleri, sosyo-ekonomik düzey, bazen geleneklerde de kendi yorumlarıyla değişim ve dönüşümlere neden olduğu görülmektedir. Her ne olursa olsun üniversite öğrencileriyle yapılan çalışmalarda, kız ve erkek öğrencilerin tamamı için, aileleri yaşamlarındaki en önemli birinci unsur olduğu tespit edilmiştir.

Romantik bağlanmaya verilen önem, romantik ilişkilerde sağlanan doyumu genel yaşam doyumunun önemli bir öngörüsü haline getirmektedir. Üniversite yıllarında beliren yetişkinlik döneminin önemli bir kısmında olan öğrencilerin, üniversitede psikolojik danışma merkezlerine başvurma nedenleri arasında romantik ilişkilere bağlı sorunların önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir (Creasey- Kershaw- Boston, 1999; Creasey- Ladd, 2004; Doğan, 2012; Küçükarslan, 2011; Türküm- Kızıltaş-Sarıyer, 2004). Bireye bu yıllarda sunulan gelişimsel ve önleyici hizmetler kapsamında evliliğe yönelik işlevsel olmayan inançların belirlenmesinin ve yeniden yapılandırılmasının, ileri dönemlerde kurulacak aile ilişkilerinin niteliğini ve eş seçim sürecini büyük ölçüde etkileyeceği düşünülmektedir (Kızıl-Nazlı, 2018, 207).

Benzer Belgeler