• Sonuç bulunamadı

İnsanlar, birçok ölçütler ile seçimlerini bir karara bağlamaktadır. Bireyler, evlilik yaşamına dair düşünceleri, istekleri ve hayalleri vardır. Bu yüzden bireylerin eş seçimi, evlilik hayatından beklentileri bireyden bireye farklılık göstermektedir.

İnsanların evlilikten ve aile yaşamından beklentilerinin farklı olması son derece

doğaldır. Kimileri çocuk sahibi olmak, kimileri toplumsal statüde yer almak, kimileri ise yalnızlıktan kurtulmak için evlenir. Çiftlerin evlilikten veya hayattan beklentileri farklı ise örneğin; eşlerden birisi aileye yeni bir üyenin bir çocuğun katılmasını isterken diğeri kariyer planları yapıyorsa evlilik ömrü uzun olmayacaktır. Mutlu bir evlilikte olmazsa olmaz olan unsur sağlıklı iletişim ve ortak hayat bakışıdır.

Evlilikte doğru kişiyi bulmak ne kadar önemliyse evliliğe yüklenilen anlam ve evlilikten beklentiler de o kadar önemlidir. Çünkü eşler arasındaki uyumun en önemli belirleyicisi, evlilik hayatında ki beklentilerdir. Kadın ile erkeğin beklentilerinin birbiriyle örtüşüp örtüşmediği, evlilikte ki beklentilerin gerçekçi olup olmadığı evlilikteki uyumun en önemli belirleyicisidir. Evliliğe ve hayata bakış açıları birbirine ne kadar yakın olursa, uyum da o kadar kolay gerçekleşir (Tarhan, 2016: 18). Ortak amaç ve beklentiler eşler arasında paylaşılmalıdır. Evlenerek ben duygusundan biz duygusuna geçilmesi kararlarında biz olarak verilmesi gerekmektedir. Eşler görüş bildirirken birbirlerinin kararlarına saygı duymalı, evlilikte benliklerini özgürce yaşamalı ve görüşlerini bu şekilde dile getirebilmelidir.

Birbirlerinin farklılıklarını, eksik yönlerini tamamlayabilmelidir. Tartışmalar yıkıcı olmamalı, telafisi olmayan sözler ve davranışlarda bulunulmamalıdır. Çiftler evlilik birlikteliğiyle birlikte gelen sorunları idare edip, iletişim ve problem çözme becerilerini geliştirilmelidir.

Canel’in (2012: 20) ifade ettiği evliliğin temel amaçlarını:

 Sevme ve sevilme ihtiyacı,

 Eşlerin biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinim ve güdülerini doyurması,

 Neslin devamlılığını sağlama,

 Toplumda rol ve statü kazanma,

 Ait ve güvende olma hissi ile korunma duygusu,

 Dayanışma duygusunu hissetme,

 Geleceğe dair planlar yapma ve güven ile bakabilme,

 Çiftlerin birbirlerinden onur ve kıvanç duyabilme,

 Cinsel yaşamın sağlıklı olarak düzenlenmesi olarak ifade etmektedir.

Aile kurumunun nihai ilk görevi ailenin biyolojik ve psikolojik işlevidir.

Neslinin devamlılığını sağlayan bir kurum olma özelliği gösteren aile onun en başta gelen temel işlevidir. Bu işlevin gerçekleşmesi; anne, baba ve çocuk ilişkisi olarak ifade edilen bir bağı gerekli kılmaktadır (Aydın, 1997: 38). Toplumlar varlıklarını devam ettirmek için kendi bireylerini yetiştirmek zorundadır. Aile, sağlıklı toplumların yetişmesi sağlayan en temel birimdir. Sevgi, saygı ve ortak duygu paylaşımının olduğu bir evlilikte psikolojik ve duygusal direnç artacak, bu da topluma sağlıklı bireylerin yetişmesinde yardımcı olacaktır.

Ailenin bir diğer işlevi ise, sosyalleşme ve eğitim işlevidir. İlk eğitim aile içerisinde verilmesi bireyi toplumsal yaşama uyumunda büyük bir öneme sahiptir.

Anne, baba ve diğer akrabalar ise çocukları gözetirler, onlara toplumun değerleri ve kültürünü aktarırlar (Bozkurt, 2007: 261). Bireyin ilk ve en etkili sosyalleştiği yer ailedir. Geleneksel geniş aile hayatında aile büyükleri çocuklara; örf, adet, din, terbiye ve değerleri öğretirken, bu bilgi, beceri ve kazanımları kullanma ve uygulama fırsatı sağlar ayrıca yoğun bir sosyalleşme ve kültürel aktarımı vardır.

Sosyal bir varlık olan insan, toplumun kültürünü, mesleki bilgilerini aile içinde edinir. Geleneksel aile içerisinde ki büyüklerin, çocukların eğitilmesinde büyük payları vardır. Aile bir toplumsallaştırma ajanı ve okul görevi görür (Sayın, 1990: 8). Toplum ile tanışılan ilk sosyal ortam ailedir. Bireyler aile yaşamında toplum ile alakalı ilk tanımları öğrenmektedir. Aile fertleri, görevleri, meslekler, toplumsal kurumlar ve bu kurumların işleyişleri gibi birçok konuya dair ilk bilgiler aile tarafından bireylere aktarılır. Bireyin toplumsal yaşama ilk uyumu aile tarafından sağlanır.

İnsan tarihinin ilk zamanlarından bugüne değin bütün toplumlarda aile, birçok üretim ve tüketim faaliyetinde bulunmuştur. Tarım, hayvancılık ve sanayinin gelişimi aile ve toplum yaşamında etkili olmuştur. Bu nedenle ailenin işlevlerinden en önemlilerinden biri de ekonomidir. Aile, hem kendi ekonomik faaliyetlerini devam ettirmeye çalışırken hem de toplumun üretim ve tüketim faaliyetlerine katılır.

Sayın’ın (1990: 8) ifade ettiği gibi, aile hem bir üretim hem de tüketim birimidir.

Aile içerisindeki iş bölümü yaşa ve cinsiyete göre oluşturulmuştur. Aile yaşamında

evin reisi aynı zamanda hem baba ve hem de patron, çocuk ise hem oğul ve hem çıraktır.

Toplumların gelişmesi, insan nüfusunun artması en önemli birimi olan aile üzerinde bir takım koruyucu önlemler alınmasına sebep olmuştur. Bu önemler hukuksal yönden yapılan koruyucu işlevlerdir. Bozkurt’un (2007: 261) ifade ettiği gibi insan diğer canlılardan farklı olarak, çok uzun süreli bir bakım ve güvenliğe gereksinim duyar. Aileler tarafından çocukların bu gereksinimleri karşılanır, bütün kültürlerde ailenin sorumluluğu altındadır. Hukuk eşlerin evlilik öncesi, evlilik ve boşanma sonrası her döneminde koruyucu ve önleyici hükümleri vardır. Örneğin eşlerin boşanması demek ebeveynliklerinin bittiği anlamına gelmez. Hukuk toplum geleceği ve nesillerin devamı olan aile için boşanma sonrası hem eşler hem çocuklar için birçok hüküm koymuştur.