• Sonuç bulunamadı

1. EVLĠYA ÇELEBĠ SEYAHATNAME‟SĠNDEKĠ ALTIN

1.2. EVLĠYA ÇELEBĠ SEYAHATNAMESĠ‟NDE ALTIN YERĠNE

Seyahatnâme‟de tamamen sade bir dil kullanılmıĢ değildir. Eserde yabancı

kelime ve terkipler bakımından devrin orta dilli metinlerini aratmayacak ölçüde yer yer yabancı unsurlarla örülü ifadelere rastlanmaktadır. Bu bakımdan eseri orta dilli eserler sınıfına dahil etmek mümkündür. 49

Evliya Çelebi, Seyahatnâme‟de altını: Altun, sîm ü zer, zer ü zîver, zerdûs, zerdûz, zeheb-i hâlis, müzehhep, zer-ender-zer, kâr-ı zer-kâr gibi kelime ve terkiplerle kullanır. Bu kullanımların aynı zamanda Klasik Türk Ģiirinde de kendisine yer bulduğu görülür. Evliya Çelebi‟nin altın yerine kullandığı bu kelime ve terkipler ise Ģunlardır:

1.2.1. Zeheb

Arapça altın anlamına gelen zeheb, Seyahatnâme‟de gerek kumaĢların ürerinde gerekse kadınların bileklerinde, boyunlarında, eĢyalarda kendine yer bulur. Evliya Çelebi genellikle zeheb‟i, “zeheb-i hâlis” terkibi ile halis, saf altın Ģeklinde kullanır.

Ayasofya‟nın içini süsleyen altın, Ayasofya‟nın dıĢında, minarelerin âlemlerinde, “zeheb-i hâlis” Ģeklinde kendisini gösterir. Benzerinin yalnızca güneĢ olduğu, yirmiĢer arĢın boyunda, parlak yaldızlı âlemler dört tanedir. Sultan III. Murad (ö. 1595) yüksek kubbe üzerinde yer alan büyük âlemin boyunu kubbesine göre elli arĢın uzattırmıĢ ve bu âlemi elli bin misk kokulu saf altın ile de parlattırmıĢtır:

48

a.g.e., I. Kitap, s.107. 49 Fahir İz, a.g.m., s. 73-74.

19 ―Ve hâlâ bu câmi‗-i pür-nûr dörd minârelidir. Ve her minârelerin âlemleri yigirmişer zirâ‗ mutallâ-yı müzehheb alemlerdir kim mânendi âfitâb-ı âlem-tâbdır.

Ve kubbe-i âlî üzre olan alem-i kebîri tahdîd edüp kubbesine göre alemin kaddin elli zirâ‗ tavîl edüp elli bin mümessek zeheb-i hâlis ile mutallâ edüp iki fersah yerden ve yüz mîl deryâdan nümâyân bir alem-i alâmet-i edyândır.‖50

1.2.2. Müzehheb

Altın ile iĢlenmiĢ anlamına gelen “müzehheb” kelimesi de Seyahatnâme‟de eĢyaları ve hatları süsler. Sultanahmet Camii‟nde rahleler altın yaldızlı ve sedef iĢi olarak mihrap tarafında konumlanmaktadır:

―Ve bu câmi‗in mihrâb tarafında olan müzehheb ve sadefkârî rahleler üzre olan niçe yüz Kelâm-ı izzetler diyâr-ı İslâm'da bir pâdişâh mâlik olmayup bir câmi‗de yokdur kim her biri birer diyârın pâdişâhlarından [ve] vüzerâlarından hedâyâ gelüp bu câmi‗e konmuşdur…‖51

1.2.3. Sîm ü Zer

Evliya Çelebi, altını bazen “altın ve gümüĢ” anlamına gelen “sîm ü zer” Ģeklinde kullanır. Bu kullanım divanlarda da sıkça geçer. Mesela on sekizinci yüzyıl Osmanlı Ģairlerinden Kânî‟ (ö. 1791) sîm u zer‟i altın anlamında kullanır:

“Ol kimse rû-sefîd olur zerr-i surhveĢ Kim kîsesinde bir niçe sîm ü zeri ola”52

Seyahatnâme‟de de sîm ü zer, mum ve Ģamdanlarda Hz. Ebû Eyyûb-ı

Ensârî‟nin türbesinde kendini gösterecektir:

50

Evliya Çelebi, a.g.e., I. Kitap, s.57. 51

a.g.e., I. Kitap, s.99.

20

―…Cümle der [ü] dîvârları kâşî-i Çîn ile müzeyyen bir türbe-i pür-envârdır.

Ve ravza-i kabr-i münevveri dâ‘iren-mâdâr şebeke-i sîm-i hâlis ile inşâ olunmuşdur. Ser-i sa‗âdeti tarafında alem-i şerîfi ve cânib-i erba‗asında olan sîm ü zer çerâğ ve şem‗dânlar ve kanâdîller ve âdem kaddi mutallâ şem‗dânlar üzre şem‗-i kâfûrîler ve buhûrdân-ı gûnâ-gûnlar ve gülâbdân-ı mücevherler ile mâl-â-mâl bir kabr-i şerîfdir…‖53

1.2.4. Zer ü Zîver

Seyahatnâme‟de “sîm ü zer”den sonra “altın ve süs” anlamına gelen “zer ü

zîver”e de yer veren Evliya Çelebi‟nin bu kullanımı da divan Ģiirinde görülür. MeĢhur divan Ģairlerinden Bâkî (ö.1600), bir beyitinde “zer ü zîver”i kullanarak altın ve süsün olgunluk getirmeyeceğini, inci ve cevher sahibi olmanın ise kiĢiye Ģeref vermeyeceğini söyler:

ġeref vermez dür ü güher kemâl olmaz zer ü ziver Hüner kesb et hüner bahr-i fazîlet kân-ı irfân ol

Evliya Çelebi de Yeni Cami avlusunun pirinç tahta teneke üzerine gümüĢ kitabeli, yüksek kıble kapısı için zer i zîver ifadesini kullanır:

―…Hâlâ Yeni câmi‗in haremi kıble kapusu ki pirinç tahta teneke üzre gümüş kitâbeli ve zer ü zîver ile mutallâ olan bâb-ı mu‗allâ merhûm u mağfûrun leh pede- rimizin kârıdır. 54

1.2.5. Zer-ender-Zer

Klasik Türk Ģiirinde kullanılan bir baĢka ifade olan “zer ender zer” de Evliya Çelebi‟nin altın yerine kullandığı bir baĢka kelime grubudur. Altın içinde altın,

53

Evliya Çelebi, a.g.e., I. Kitap, s.194. 54 a.g.e., 6. Kitap, s.164.

21

süslemede ikinci kez altın tabakasıyla kaplama anlamlarına gelen Farsça yapılı bir ikileme olan “zer-ender-zer”, Evliya Çelebi‟nin muasırı Nef„înin (ö. 1635) dizelerinde Ģu Ģekilde yer alır:

FerĢ-i harem-i rif„atin olursa revâdur Bu tâk-ı mu„allâ-yı zer-ender-zer-i „âlem55

Sultan III. Murad‟ın oğlu Sultan III. Mehmet'in beyaz ham mermerden yapılmıĢ; ablak, Ģahin ve turna telleri ile süslenmiĢ büyük türbesini anlatan Evliya Çelebi de çağdaĢı Nef‟i gibi bu ifadeyi kullanır. Çelebi, Sultan III. Mehmed'in sandukasının altına batırılmıĢ olduğunu zer-ender-zer ifadesini kullanarak verir:

“…Sandûkası zer-ender-zere müstağrak olup ser-i sa„âdetinde ablak ve cığa-i Ģâhîn ve otağa-i turnalar ile zeyn olmuĢ bir kabr-i Ģerîfdir…”56

1.2.6. Zerdûz/ Zerdûs

Altın anlamında kullanılan diğer bir kelime ise “zer”dir. Gerçi bu kelime tek baĢına değil, bilakis Farsça altın (zer) ve diken (dûz) kelimelerinin birleĢmesi ile oluĢan zer-dûz‟dan bahsedilirken kullanılır. (Altın ve sırma iĢleyicisi, sırmacı anlamında) Evliya Çelebi‟nin kelime dağarcığının dönemi Ģairlerinin kullandığı kelimelerden oldukça istifa ettiği aĢikardır, nitekim Çelebi tıpkı yukarıda bahsedilen kelimelerde olduğu gibi Osmanlı Ģiirinde kullanılan zerdûz kelimesine de

Seyahatnâme‟de yer verir. XVI. yüzyıl Ģairlerinden Bağdatlı Rûhî, (ö. 1606)

“Baharın geliĢiyle beraber tabiatın değiĢmesi hadisesini, zerdūz ifadesini kullanarak güneĢin âdeta bir terzi gibi çalıĢıp ağaçlara kabâ diktiği Ģeklinde ifade eder:”57

Altun tel ile Ģa‟Ģa‟adan mihr ele almıĢ

55 Metin Akkuş, Nef’î Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara, 1993, s.K.24/7 56 Evliya Çelebi, a.g.e., I. Kitap, s.168.

57

İbrahim Ethem Buyruk, ”Bağdatlı Rûhî Divanı’nda Sosyal Hayat”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim Dalı Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı Doktora Tezi, Konya, 2015, s.112.

22

EĢcâra ḳabâ dikmege bir ṣâni‟-i zerdūz58

Seyahatnâme‟de ise “zerdūz”; arakiye, taç, üsküf gibi baĢlıkları nitelemek için

sık sık kullanılır. IV. Murad‟ın huzurundaki Evliya Çelebi bir gün dua ve övgülerle giydirilir. Üzerinde altınlarla süslenmiĢ kumaĢlar ve altın sırmalı bir Yusufî takke vardır:

―Bir gün bu hakîri zer-ender-zer akmişe-i fâhireler ile mülebbes edüp bir zerdûz arakiyye-i Yûsufiyyeye bir âriyetî zülf-i amber-efşan {zamm} edüp başıma tâc-ı devlet nişânıdır deyü du‗â ve senâ ile geydirdiler.‖59

Evliya Çelebi “zerdûz”ü, “zerdûs” Ģeklinde de kullanır ve Kanuni Sultan Süleyman'ın divan tertibini anlatırken büyük divandan bahseder. Mücevhere gömülmüĢ iki yüz küheylân atın olduğu, bütün yemek takımlarının mücevher kâseler, altınlı kilim ve yastık ile padiĢahın mekânını süslediği bu divanda, bütün divan mensupları altına gömülmüĢtür:

―Ve galebe dîvân oldur kim üç ay başında cemî‗i kula mevâcib çıka yâhûd bir kıraldan elçi gele ol gün rûz-ı mahşerden nişân verir bir dîvân-ı azîm olur kim iki yüz cevâhire müstağrak küheylân atlar ve cemî‗i erbâb-ı dîvân zer-ender-zere müstağrak ve cemî‗i âlât-ı âvânî-i ta‗âm mücevher kâseler ve zerdûs halîçe ve mihaddeler ile pâdişâh-ı Cem-cenâbın cümle âsitânın eyle tezyîn ederler…‖60