• Sonuç bulunamadı

2.3. Ayrımcılık Türleri

2.3.2. Etnik ve Irka Dayalı Ayrımcılık

Etnik kavramı, eski Yunancada halk anlamına gelen “ethnos” kelimesinden türeyen “ethnik” kelimesiyle ifade edilmekte, etnik grup da, kişilerin aynı halk olma

duygusunu paylaştıkları, birbirleriyle bağlılık ve özdeşlik kurdukları, ortak ve anlamlı bir tarihi geçmiş ve kökleri olan insanlar olarak tanımlanmaktadır (Anderson, 1974:234). Aralarında biyolojik olarak bir fark bulunmamasına rağmen, insanlar, etnik kökene dayalı olarak kendileriyle diğer insanlar arasında farklılık görmekte, etnik grup fikri ise biz ve onlar, grubun içindekiler ve dışındakiler ayrımını içermektedir (Yılmaz, 1994:20). Yazarın bu açıklamasında da görüldüğü üzere ayrımcılığın oluşmasında en temel unsurlardan birisi “biz” ve “onlar” ayrışmasının yaşanmasıdır. Günümüzde ortaya çıkan ve gerçek anlamda ayırt edici nitelikte bir bilinç gerektiren etnik bağlılık duygusu ve ayrımcılık, tarım toplumlarından ziyade, sanayi ve iletişim toplumlarının bir ürünü gibi gözükmektedir. Ayrıca, hızlı ekonomik, kültürel ve politik değişime bir reaksiyon olarak da etnik bağlılığın gündeme gelmesi olasıdır (Yılmaz, 1994:20-21).

U.S. Equal Employment Opportunity Commission (2009) tarafından, iş yaşamında etnik ayrımcılık; işgören adaylarının sahip olduğu Meksikalı, Ukraynalı, Filipinli, Arap, Kızılderili, Türk gibi veya herhangi başka bir milli ve etnik bir kimlikten dolayı, istihdam fırsatlarından başka bir etnik veya milli kimliğe oranla eşit düzeyde yararlanamaması olarak ifade edilmiştir. Ayrımcılık kavramının içindeki cinsiyete dönük ayrımcılık dışındaki önemli başlıklardan birisi olan etnik ayrımcılıkla ilgili olarak yapılan bazı araştırmalar ise cinsiyet ayrımı ile etnik ayrımcılığın bazı durumlarda birbirleriyle birleştiklerini göstermektedir (Chan-Tiberghien, 2004; Diene, 2006). Japonya’da yapılan bir araştırma da, Japonya’da yaşayan Koreli topluluklarda bayanların aile içinde cinsiyet ayrımcılığına, dışarıda ise etnik ayrımcılığa uğradıkları ifade edilmektedir (Chapman ve diğerleri, 2008). Pogrebin ve diğerlerinin (2000) ABD’ de polis teşkilatında yaptıkları bir araştırmada da cinsiyet ve ırk ayrımcılığının belli noktalarda kesiştiği saptanmıştır. Yapılan bazı araştırmalarda düşük eğitim seviyesi ve düşük sosyo-ekonomik seviyenin etnik ayrımcılık şeklinin düzeyini arttırdığı ortaya konulmaktadır (Lahti ve diğerleri, 2007; Kalter ve Kogan, 2006). Ayrıca etnik ayrımcılığa uğrayan kişilerde fizyolojik ve duygusal bazı rahatsızlıkların da baş gösterdiğine rastlanmıştır (Lahti ve diğerleri, 2007: 225). Belçika ve Đspanya’da yapılan bir araştırma, tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki hemen hemen ortak noktayı, etnik azınlıkların işgücü piyasasında dezavantajlı olmaları bulgusuyla açıklamıştır. Aynı araştırmada işverenlerin uyguladıkları ayrımcılığın etnik eşitsizliğin nedeni olduğuna değinilmiştir. Bir diğer yandan da azınlık durumundaki etnik grupların, göçmen olarak gittikleri yerlerde kendilerini geçici olarak görmeleri sonucu, yaşadıkları topluma uyum

sağlamayarak kendi kendilerini dışlamaları durumuna işaret edilmiştir (Kalter ve Kogan, 2006; Verkuyten, 2002). Yani bu durumda ayrımcılığın sebebini, yine ayrımcılıktan olumsuz olarak etkilenen grup oluşturmaktadır.

Yunanistan’da yapılan bir diğer araştırma da Arnavut göçmenlerin aşağılanma, durağanlığa terk edilmişlik ve aşırı istismar altında kaldıklarını göstermiştir (Lazaradis ve Wickens, 1999). Aynı araştırmada Arnavut kelimesinin Yunancada köle gibi çalışan kişi anlamında kullanılmaya başlandığından ve bir Yunan’ın olumsuz iş koşullarında çalışmak istemeyişini “ben Arnavut değilim” diyerek dile getirmesinden bahsedilmektedir. Yani Arnavutlar, işverenler tarafından işe alınsalar bile kimsenin çalışmak istemediği işlerde ve kötü koşullarda istihdam edebilmektedirler. Bu durum iş gören seçimindeki etnik ayrımcılığı gösteren bir kanıt durumundadır. Hollanda’da yapılan bir araştırmada Türklerin kendilerine etnik ayrımcılık yapıldığını düşündüklerini ortaya koymuştur. Yüksek düzeyde etnik kimlik oluşturmuş Türk toplumu Hollanda’da yaşayan diğer etnik gruplara göre (Faslı, Surinamlı) daha fazla ayrımcılığa maruz kaldığını düşünmektedir. Etnik ve kültürel bağların yüksek olduğu gruplarda ayrımcılığa uğrama düzeyinde artış olabilmektedir (Verkuyten, 2002) . Bu araştırmada bahsedilen etnik ayrımcılık, iş ve sosyal hayatın tümüne yayılan etkilere sahip olabilmektedir. Đşverenlerin iş gücü alım sürecindeki tavırları da o ülkedeki algılanan ayrımcılık düzeyiyle ilişkilidir. Hollanda’da yapılan başka bir araştırmada da, Türklerin pek fazla gezmemelerinin ve dışarıdaki rekreasyon faaliyetlerine katılmamalarının nedeni, Hollandalılar tarafından hoş karşılanmamak olarak ifade edilmiştir (TeKloeze, 1998). Bir başka araştırmada da, etnik durum ile rekreasyonel faaliyetlere katılım arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Etnik tercihler, kalabalık, ulaşım yetersizliği, etnik çalışanlar, doğal alanlara seyahatte eşlik edecek arkadaş eksikliği, ekonomik durum ve algılanan ayrımcılık, doğal alanlarda rekreasyonel faaliyetlere katılıma etki eden etmenler olarak saptanmıştır (Tierney, Dahl ve Chavez, 2001).

Pogrebin ve diğerlerinin (2000) yaptığı araştırmada, siyahî bayanların işe alım ve terfi aşamalarında ırk ayrımcılığına uğradıkları ve aşağılayıcı bir yaklaşıma maruz kaldıklarından bahsedilmektedir. Sears, Van Lear, Carrillo ve Kosterman’da (2004) ABD’de siyahların uğradıkları ırk ayrımcılığına değinmişler ve buna neden olarak da beyazların sahip olduğu, zencilerin tembel ve geri oldukları gibi, önyargıları göstermişlerdir. Dolayısıyla beyazlar kendilerinden farklı olduklarını düşündükleri

siyahlarla bir “biz” ve “ onlar” kamplaşmasına düşmüşlerdir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırmada da etnik olarak grup ayrımcılığının bireysel ayrımcılığa göre daha belirgin olduğunu ortaya koymuştur. Belirli bir toplumsal grubun kalıpları içerisinde hareket eden kişilere karşı ayrımcılık daha yüksek çıkmıştır. Buna karşın bu kalıpların dışına çıkarak yaşayan bireylerin kişisel ayrımcılığa uğrama oranları çok daha düşük olarak bulunmuştur (Ruggiero, 1999). Victorian Equal Opportunity & Human Rights Commission’ın etnik ayrımcılığa yönelik olarak hazırladığı tanımlama belgesinde (2007b) ise, bir işgören adayının neden işe alınmadığını anlamak için şirkete telefon ettiğinde “Sizin ülkenizin insanlarından daha önce işe almıştık. Sizler kısacası bizim iş terbiyemizi paylaşmıyorsunuz. O hatayı bir daha yapmayacağız” cevabını aldığından bahsedilmekte ve özellikle işgören seçiminde yapılan etnik (veya ırk) ayrımcılığa vurgu yapılmaktadır.

Bir ırkın “üstün ahlaki meziyetlere sahip olduğu” söylemi, bu tür “erdemlerin” sadece o halka özgü olduğu fikrinin aşılanması potansiyelini taşıdığından eşitlik karşıtı öz içermekle kalmaz, açıkça bilimselliğe de aykırı düşer. Đnsan topluluklarının ırk kategorilerine ayrılmasında eğer biyolojik ölçütler göz ardı edilerek sosyo-kültürel ve ideolojik yaklaşımlara itibar edilirse, ırk kavramı ırkçı bir boyut kazanmış olur. Bu nedenle ırkçılık ve ayrımcılık, kurucu öğe oldukları kültürlerde ve siyasi düzenlerde yadırganmamakla birlikte, demokratik devletlerde yasa, ırkçı ve ayrımcı söz ve eylemleri suç olarak nitelendirmektedir (Ramadhane, 1994). AĐHS’nin 14. maddesi de bu bağlamda ırka ve etnik kökene dayalı ayrımcılık yapmayı yasaklamıştır (Ş. Ünal, 1995:265).