• Sonuç bulunamadı

Etkin Piyasalar Hipotezi bir kavram olarak ortaya atıldığından beri finans dünyasında en fazla

tartışılan ve araştırılan bir konudur. Bu araştırmalarda kuramı teorik olarak destekleyen çok

sayıda kanıt elde edilmiştir. Ancak bunun karşısında hipoteze karşıt birçok görüşte ortaya

atılmış, hem deneysel hem teorik olarak bunlar literatürde yer almıştır.

Eleştiriler ilk başta teknik analizcilerden gelmiştir. Etkin piyasacıların hisse fiyat

hareketlerinin zaman içindeki dalgalanmalardan bağımsız ortaya çıktığı, teknik analiz

yöntemlerinin aşırı kazanç sağlayamayacağı savına karşılık teknik analizciler, teknik analiz

yöntemlerinin basit istatistik testleriyle sınırlandırılmayacak kadar kapsamlı olduğunu

savunmuşlardır. Bu savunma daha sonra Robert A. Levy (1967) “Göreli Güçlülük Kuramı”

ile devam etmiştir. Bu kurama göre, teknik analiz yöntemlerine göre oluşturulacak bir hisse

senedi portföyünün getirisi basit satın al ve tut stratejisine göre oluşturulan başka bir

portföyün getirisinden ortalamanın üzerinde daha fazla olacaktır. Bu kuramla Levy (1967)

etkin piyasalar hipotezinin geçersiz olduğunu savunmuştur. Bunun üzerine New York

borsasında 200 hisse senedi arasından değişik zamanlarda göreli güçlülük kuramına göre

rassal olarak oluşturulan portföy getirileri 1930- 1965 yılları arasında belirlenen 7 dönem için

incelenmiş ve portföylerin getirilerinin piyasanın beklentisinin üzerine çıkacak düzeyde

olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu göreli güçlülük kuramının geçersizliğini kanıtlamıştır91.

90

Fama, A.g.e

Başka bir karşıt çalışmada ise Schiller (1981) 1871-1979 dönemini kapsayan S&P 500

endeksi verileri ile 1928-1979 dönemini kapsayan Dow Jones Endüstri endeksi verilerini

kullanarak her iki endeksin Pazar fiyatları şimdiki değerleriyle karşılaştırmıştır. Çalışma hisse

senedi fiyatlarında zaman içindeki oynaklığın kar payı açıklamalarındaki değişimle

açıklanamayacak kadar fazla olduğunu ortaya koymuştur.

De Bondt ve Theler (1985) aşırı kazanan ve aşırı kaybeden şeklinde gruplanan firmaların

performanslarını karşılaştırmışlardır. 1933 yılından başlayarak her yıl için bir önceki 3 senelik

dönemin en iyi ve en kötü performans gösteren hisse senetlerinden birer portföy

oluşturulmuştur. Bu portföylerin oluşturuldukları tarihten itibaren 5 yıllık performansları

gözlenmiştir. Hesaplamalar sonucunda aşırı kaybeden hisselerden oluşan portföyün, aşırı

kazanan hisse senetlerinden oluşturulan portföyün getirisinden daha fazla getiri getirdiği

görülmüştür. Bu hisse senetlerinin aşırı tepki vermesi şeklinde açıklanmıştır.

Bu çalışmadan sonra araştırmacılar hisse senedi geçmiş verileri ile geleceği tahmin

edebileceklerini savunmuşlardır.

Jagadeesh ve Titman (1993) yılındaki çalışmalarında tek tek hisse senedi fiyatlarındaki 6-12

aylık dalgalanmaların, aynı süreli gelecek dönem fiyat hareketlerinin sinyalini vereceğini

bulmuşlardır. Ancak De Bond ve Thaler’in aksine çalışmalarında uzun değil kısa vadeli fiyat

eğilimlerinin tahmini üzerinde durmuşlardır.

Fiyatlardaki dalgalanmalar piyasaya yansıyan önemli bir bilgi olmamasına rağmen hisse

senedi fiyatlarının aniden yükselip düşmesidir. Buna gösterilecek en ilginç örnet 19 Kasım

1987 pazartesi günü hiçbir haber ya da duyurunun olmadığı bir gün Dow Endeksinin %22,6

lık ani düşüşüdür.

Cutler (1991) yaptığı çalışmada ABD piyasalarında büyük savaştan sonra gözlemlenen bir

gün içinde gerçekleşen en büyük fiyat dalgalanmalarından 50 tanesini incelemiş ve hiçbirinde

önemli bir haber ya da duyurunun etkisini kanıtlayan göstergelere rastlanamamıştır. Buradan

fiyat hareketlerindeki ani değişikliklerin mutlaka önemli bir haberi ya da duyuruyu izlemesi

gerekmediği sonucuna varılmıştır. Bu bulgular Shilleri desteklemektedir.

Roll (1988) ekonomik gelişmelerin aynı sektöre ait hisse senetleri fiyat hareketlerinin ve

firmaya ilişkin kamuya açıklanan haberlerin hisse senedi fiyat değişimlerinde ne ölçüde

etkilendiğini araştırmış ve yeni haberlerin çoğunlukla bu dalgalanmalarda etkili olmadığı

sonucuna varmıştır.

1996 yılında ki bir başka karşıt çalışmada Haris, Gurel ve Schleifer (1996) 1976 -1996

döneminde S&P 500 endeksine dahil edilen hisse senetlerini incelemiş fiyatların endekse

ilave olmasından hemen sonra %3,5 gibi bir artış gösterdiği gözlenmiştir. Bu bulgular Roll’un

da savunduğu hisse senedi fiyatlarının değişiminde talep kaymalarının rolünü

vurgulamaktadır.

Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise Durukan (1999)92 İMKB hisse senedi fiyatları ile

enflasyon, faiz oranı, döviz kuru, para arzı ve ekonomik aktiviteyi kapsayan bazı

makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Çalışmada faiz oranlarının hisse

senedi fiyatlarını açıklamada en etkin makroekonomik değişken olduğu, hisse senedi fiyatı ile

faiz oranı arasında negatif yönlü bir ilişki bulunduğunu ortaya koymuştur. Yine çalışmada

para arzı, enflasyon oranı ve döviz kuru gibi değişkenlerin hisse senedi fiyat hareketlerini

belirlemekte istatistiksel öneme sahip etkileri bulunamamıştır. Bu çalışmada faiz oranı ve

ekonomik aktivite göstergelerinin endeksteki değişimleri açıklamaya yeterli olduğunu ve

İMKB için Etkin Piyasalar Hipotezi’nin geçerli olmadığı kanısı desteklenmektedir.

Miller (1991) etkin piyasa kuramının geçersizliğini ispat etmeye yönelik çalışmaların sonuçta

başarısız olduğunu ve bu çalışmalarda öne sürülen düşüncelerin hiçbir zaman mümkün

olamayacağını savunmuştur. Miller (1991) bunun hipotezin esnek yapıda olmasından

kaynaklandığını bu nedenle modelin hipotezden çok bir bilimsel paradigmaya benzediğini ve

yerine daha iyisi gelene kadar geçerliliğini koruyacağın ifade etmiştir93

92

M. Banu Durukan,”İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda Makroekonomik Değişkenlerin Hisse Senedi

Fiyatlarına Etkisi”, IMKB Dergisi, Cilt:3, Sayı: 1 Temmuz-Ağustos-Eylül 1999

2.4. ETKİN PİYASA UYGULAMALARI

Benzer Belgeler