• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.2. ÜRETİM İLİŞKİLERİNDEKİ DÖNÜŞÜM

1.2.1. Esnekleşme

Yeni kapitalizmin özelliklerinden biri esnekleşmedir. Fordist üretim tarzının içine girdiği krizden sonra bu sistem sürdürülememiş ve barındırdığı katılıkları esnekleştirmek zorunda kalmıştır. Yeni kapitalizm ortamında, seri üretimin yerini

20 esnek üretim almıştır. Bu ortamda piyasalar çok hızlı değişmekte, üretim siparişe dayalı ya da küçük partiler halinde üretilen ürünler şeklindedir (Toffler, 1992: 313).

Aytaç ve İlhan (2008: 186-187) esnekliğin tanımını, iş ve çalışma hayatında üretimin sürekli değişen piyasa koşullarına ve ihtiyaçlarına göre şekil alması olarak yapar. Bu ortamda firmalar ve bireylerin varlıklarını sürdürebilmesi, değişken piyasa koşullarına ayak uydurup uyduramamalarına bağlıdır. Ayak uydurabilenler hem konumlarını hem gelirlerini koruyabilirken, ayak uyduramayanlar kaybetmektedirler.

Bu sebeple kurumların, işletmelerin ve bireylerin sürekli olarak kendilerini yenilemeleri, anlık değişen koşullara uyum sağlamaları son derece önemlidir.

Buğra (2010: 147-149) ise post-fordizmin üretimde esnekleşme ve küreselleşme olduğunu ve Fordist dönemde sözleşmeye dayalı ve örgütlü olan emeğin, post-fordist dönemde, yani yeni kapitalizm ortamında, kısmen sözleşmeye dayanmayan ve örgütsüz emek şeklinde karşımıza çıktığını ifade eder. Aynı zamanda esnekleşme, sermayenin bütün coğrafyalara yayılmasının mümkün hale getirilmesi demektir. Bununla beraber küresel rekabet artmış, emek düzensiz çalışmaya ve bazen de kısmi zamanlı işlerde çalışmaya başlamıştır. Bu durum toplumsal hayatı geçim derdi, yoksulluk gibi konularda olumsuz etkilemeye başlamıştır (Buğra, 2018: 79-80).

Castel (2017: 366)’e göre de esnekliğin anlamı, modern emekçiyi/işçiyi, işine/görevine adaptasyon zorunluluğudur. Bu zorunluk mekanik anlamda değil;

piyasa koşullarına ve talep dalgalanmalarına anında karşılık verebilmesi, kriz yönetimi, sipariş üzerine üretimi gerçekleştirebilme gibi zorunluklardır. Bu unsurlar, aralarında rekabet olan şirketlerin kalıcı özellikleri arasına girmiştir. Şirketler gerekirse bu görevleri yerine getirebilmek için taşeronluk desteği alabilir -ki bu dış esneklik anlamına gelir ve bu durumda çalışma koşulları prekaryalaşarak büyük işsizlik yaratır- ya da kendi çalışanlarını esnek ve yukarıda saydığımız unsurlara karşılık verecek şekilde yetiştirerek -ki bu da iç esneklik demektir- bu süreci karşılar.

Kapitalist sistemde kârın maksimize edilmesi için, mümkün olan her şey piyasaya sürülebilir, kendi birikim mantığına uydurulabilir. Geçmişten bu yana böyle olagelmiştir. 20. yüzyılın sonu, 21. yüzyılın başı itibariyle, bu durum artarak devam etmiştir ve kapitalist sistemin üretim yapısında ve üretim ilişkilerinde değişim yaşanmıştır. Bu değişimin altında yatan gerçek, emek ve meta piyasalarında yaşanan

21 krizleri aşmak için sermayenin, emeği esnekleştirmesi ve üretimde yeni teknolojileri kullanmak suretiyle üretimi talebe endekslemesidir (Vatansever ve Yalçın, 2015: 35).

Bir başka tanım da ulusal ve uluslararası rekabetin gittikçe arttığı, firmaların ürün piyasasındaki değişikliklere daha hızlı uyum sağlaması için daha esnek davranmaya zorlandığı ve bunun etkisinin de istihdam seviyesinde, işteki görevler ve ödeme sisteminde görüldüğü ortamı anlatan kavramlar esnek çalışma, esnek üretim ya da esnek uzmanlaşmadır. Esnek uzmanlaşma, Fordist sistemde olduğu gibi, büyük, merkezi ve seri üretim yapan firmalardan çok küçük pazarlara yönelik, merkeziyetçi olmayan firmaları ifade eder (Gordon, 1999: 207-208).

Harvey (2015: 162-163) ise sermaye birikiminin eski tarzı olan Fordizmden, sermaye birikiminin yeni tarzı olan esnek birikimi, müdahaleci refah devleti uygulamalarının yerini bu müdahalecilikten vazgeçip serbestleşme ve özelleştirmeye bırakması olarak tanımlar. Bu sebeple post-modern düşünme ve buna uygun hareket biçimleri kapitalizmin dönüşümü için uygun koşulları hazırlar. 1973 krizinden sonra işsizlik ve iş güvencesizliği artmış, ekonomik büyümede durgunluk, reel ücretlerde azalma ve yeni üretim faaliyetlerinin olması işçi sınıfı politikalarında bir savunulmaya geçilmesine neden olmuştur. 1980’lerde şirket birleşmeleri ve kredi kullanımı çok yüksek bir düzeye çıkmıştır ve refah devleti etkileri azalmaya başlamıştır. 1973 krizinin kötü etkisinden kurtulmak için kârı arttıracak yeni teknoloji, yeni ürün, yeni hayat tarzı ve yeni kültürel etkinlikler ortaya çıkmıştır.

Esnekliğin temsil ettiği çalışma kültürü, çalışanlarına inisiyatif tanıyan ve onu merkeze alan, çalışanında niteliğe ve bireysel yeteneğe önem veren, eşitlikçi, girişimci, müşteri odaklı, katılımcı gibi özellikleriyle öne çıkmaktadır. Esnekliğin başlıca yapıcı unsurları, fiziksel ve zihinsel emekleriyle üretim sürecine katılan emekçiler, sipariş üzerine üretim, kısa dönemli üretim serileri, çalışanlar arasında takım çalışması ve yatay bir örgütlenmenin olmasıdır (İlhan, 2007: 285).

Emek, kapitalist sistemde çalışma ortamında mübadele edilen ve çalışan-işveren ilişkileri ile tanımlanırken, yeni kapitalizmde emek bu tanımın dışına çıkmıştır. Bilgi-yoğun üretime geçilmesi, hizmet sektörünün önem kazanmasıyla çalışmanın doğası da değişmiştir (Öğüt ve Erbil, 2016: 200).

Emek piyasasını ikiye ayıracak olursak ilk kategoride güvenceli çalışan, vasıflı, iyi bir ücret alan, daha istikrarlı bir yapı ile “birincil” pazarı oluşturan; ikinci

22 kategoride ise vasıfsız ya da daha az vasıflı, geçici çalışan, piyasada oluşan talep dalgalanmalarına direkt maruz kalan “tali” pazarı oluşturan gruptur. Tali sektöre mensup olan ücretliler vasıflı ücretlilere göre daha az hakka sahip, toplu sözleşme ile koruma altına alınamadıkları ve geçici işler için kiralanabildikleri için işverenler tarafından daha çok tercih edilebilirler. Küreselleşmenin ardından emek piyasasının ulusal pazar değeri de düşmektedir. İşletmeler emek yoğun işler için, emek yoğun ülkelere iş vererek maliyeti düşürmekte, işi taşeronlaştırmaktadır (Castel, 2017: 370-371).

Özetleyecek olursak, üretim tarzı değişerek binlerce işçinin çalıştığı büyük fabrikalarda yapılan seri üretimden vazgeçilerek, daha küçük şirketlerce esnek çalışma saatlerinin uygulandığı, işletmelerin alt birimlere bölünüp yeniden örgütlenmesine izin verildiği ve işçiler arasında rekabet koşulları oluşturarak üretimin gerçekleştirildiği bir yapı oluşturulmuştur. Şirketler artık küresel alana açılarak ulus devleti ekonomik, toplumsal ve politik açıdan zayıflatmaya başlatmış;

çalışanlara da şirketlerde hem kariyer basamaklarında yükselme şansı hem de onların da çalıştıkları şirkette hisse sahibi olmalarına izin vererek, bireyselliği ön plana çıkaran bir kültürel değişme yaşanmıştır. Bütün bunlar kapitalizmi yeniden yapılandırmıştır. Bu yeni yapılanmada vurgu esneklik üzerinedir. Kapitalizmin maksimum kâra ulaşmasını sağlayan esneklik, sürekli değişen bir ortam yaratarak hem bireysel hem de toplumsal bir karamsarlık yaratmaktadır. Bu ortamda “aşırı bireycilik ve parçalanma, değer kayması, kaygı, tedirginlik, gerginlik, huzursuzluk, stres ve bireysel/toplumsal şizofreni” her yere yayılarak kişilerin özerkliği baskı altına alınmaktadır (İlhan, 2007: 284).