• Sonuç bulunamadı

1.5. Firdevsü‟l-ikbâl‟in Yazarları

1.6.4. Eserin Dil ve Üslubu

a. Firdevsü‟l-ikbâl, nesir ve nazım iç içe bir eserdir, eserde nesir kısmını âdeta sürekli nazım bölümü takip eder; nesir bölümünde anlatılanlar, nazımla, şiirin de verdiği anlatım olanaklarıyla desteklenir, pekiştirilir. Nesir bölümünde anlatılanlar, çoğu zaman nazım kısmında sanatlı bir üslupla resmedilir, betimlenir:

ģażret-i ĥıdív-i kām-kār-ı düşmen-şikār Töre Murād Ŝūfí‟niŋ te‟díb ü gūşmālı üçün meźkūr bolġan sipeh-dārlarnı béş yüz mübāriz bile kim her biri

58

ma„reke-i kāruzārda naţír-i Rüstem-i fíl-efgen ve „adíl-i İsfendiyār-ı rūyíne-ten durur érdi Naţm

Sipāhí ki her ferd efrād aŋa Dil-āver-neheng-i biģār-ı veġā Şecā„atda Rüstem kibi rezm-cūy Celādetde Sührāb dék ceng-cūy Maŝāff ehliġa ķozġalan salġuçı

Cihān leşkerige ķıran salġuçı (328a/12-17)

Yukarıda nesir bölümünde Muhammed Rahim Bahadır Han‟ın, başlarında Töre Murad Sufi olan isyancıların üzerine asker göndermesinden söz edilmektedir. Nesir bölümünde Han‟ın askerleri, İran mitolojisinin iki kahramanıyla benzerlik ilişkisi kurularak anlatılmıştır. Nazım bölümünde, askerlerin özellikleri yine İran mitolojisinden kahramanlar yardımıyla ve sanatlı bir dille aktarılmıştır.

b. Eserde genellikle Arapça ve Farsça kelimelerin yoğun olduğu bir dil kullanılmıştır:

Her ŝāģib-i devletí ki umūr-ı mülk ü millet ü mehāmmdın devlet merāyāsınıŋ taŝfiyesiġa rāy-ı rezín ve endíşe-i metín ŝayķalı bile kūşiş ķılıp ĥalķillāh żamāyiriniŋ tesĥíride āśār-ı naŝfet ü „adālet iţhārıġa sa„y körgüzse her-āyíne bu ĥıŝāl-ı ģamíde ve ef„āl-ı pesendíde şerefidin hemíşe anıŋ rā‟yet-i iķbāl ve livā-yı iclālı baĥt-ı bülend ve šāli„-i ercümendniŋ resālıġı bile felek-fersā belki „arş-sā bolup dest-i „avārıż-ı zamān ve ģavādiś-i devrān anıŋ gül-zār-ı hemíşe-bahār rūzgārınıŋ dāmen-i šarāvetidin kūtāh u nā-resādur eger kūre-i āteşġa Siyāhveş-vār ķadem-i cür‟et ursa bí-iģtirāķ ve eger deryā-yı ĥūn-ĥˇārġa İskender-miśāl yekrān-ı „azímet sürse bí- iġtirāķ çıķar ve tamāmet-i maķāŝıd u mašālibi muvāfıķ-ı merām-ı vücūd tutar andaķ kim ģażret-i ĥıdív-i kām-kārnıŋ girdār-ı nedret-āśārı delílí durur bu da„vānıŋ śübūtıġa ve şāhidí durur bu müdde„ānıŋ ģaķíķatıġa (325a/15-17, 325b/1-8)

59

Kimi bölümlerdeyse nispeten yalın sayılabilecek bir dil tercih edilmiştir. Buna göre kullanılan dilin bağlama göre değişiklik gösterdiğini söylemek mümkündür:

Ve Ĥocend deryāsı kim anı Seyģūn ve Sir dérler aŋa ķoyar Yaŋı-deryā ve Ķuvaŋ suyı kim Seyģūn‟nıŋ şu„abātıdın durur alarnıŋ muŝíbi daġı ol durur ve bu meźkūr bolġan biģārdın başķa köp enhār-ı „aţíme Deşt-i Ķıpçaķ‟dın kélip aŋa ķoşulur ammā suyı be-ġāyet şūr durur munça süçük sulıķ deryālar aŋa aķmaķ bile ša„mıġa hergíz tefāvüt yétmes ģattā deryā ķoyġan mevżi„din bir ķadem ilgeriraķdın su içip bolmas ġālibā bu cihetdin anı Açıġ Téŋiz dérler ve ekśer mevāżi„iniŋ ķa„rı ma„lūm érmes ve uluġ ve kiçik cezāyiri bolur kim Özbek alarnı töbek ve aral ve atav dérler „acāyibāt anda kem tapılur ve yazda mecmū„ murġābílerniŋ mekān u āşyānı ol atavlarda bolur (322a/6-14)

c. Arapça ve Farsça tamlamalar sıkça kullanılmıştır:

vācibü‟l-ģaźer (306a/12), şeyĥü‟l-İslām (336a/2), maķŝadu‟l-ekārim (377a/1), faķírü‟l-ģaķírü‟r-rācí (350a/11), niţāmü‟l-mülk ve‟l-milleti (317b/8), ŝāģibü‟s-seyf ve‟l-ķalem (325b/17) vb.

ķaš„-ı menāzil (377a/16), erkān-ı devlet (351a/16), kevkebe-i vālā (345a/1), maģrem-i esrār-ı ŝāģib-ķırāní (355b/8), imām-ı ehl-i šaríķat (313b/15), mażreb-i bār- gāh-ı felek-iştibāh (327a/6), ģażret-i ĥıdív-i kām-kār-ı düşmen-şikār (314b/2) vb.

dānişmend-i šālibü‟l-„ilm (310b/9), fermān-ı vācibü‟l-iź„ān (328a/10), dāru‟l- ĥilāfe-i heykel-i insāní (333a/3), dāru‟s-salšana-ı Ĥˇārezm-i İrem Bezm‟din (337a/11), sāye-i sulšān-ı źü‟l-celāl (361b/13) vb.

d. “ve” bağlacıyla birbirine bağlanan Farsça tamlamalarda anlam ve kelime sayısı bakımından bir denklik gözetilmiştir. Ayrıca bu tamlamaların secili olmasına özen gösterilmiştir:

60

beşāşet-i tamām ve meserret-i lā-kelām (310a/9), ġażab-ı sulšāní ve sašvet-i ĥaķanídin (306b/2), ţulm-ı ŝaríģ ve töhmet-i ķabíģ (334a/15), i„tiķād-ı ŝādıķ ve iĥlāŝ-ı vāśıķ (337b/2) vb.

Her ikisi, üç kelimeden oluşan tamlamalar;

manţūr-ı naţar-ı ĥusrevāne ve maģŝūŝ-ı „avāšıf-ı bí-kerāne (311b/13), mażreb- i der-gāh-ı „ālem-penāh ve maķarr-ı sürādıķ-ı felek-iştibāh (312b/7-8), behre-yāb-ı devlet-i ģużūr ve cebhe-sā-yı süm-i sütūr (343a/9) vb.

e. Nesir bölümlerinde sıklıkla, açıklayıcı nitelikte sözler (ara cümle, ara söz) kullanılmıştır. Açıklayıcı sözlerin, kimi zaman kişiler, kimi zaman mekânlar, kimi zaman da olaylar ve tarihler vb. ile ilgili olduğu görülmüştür. Bu sözlerin genellikle “kim” bağlama edatıyla başladığı görülmektedir:

Aynıŋ üçünçi keçesi, kim cum„a aķşamı durur érdi, mevķıf-ı celāletdin fermān- ı lāzımu‟l-iź„ān-ı „ızz ıŝdār taptı (347b/9-10)

Ķutluķ Muģammed Bék, kim kéme yolınıŋ iģtiyāšı üçün At-yolı‟ġaça kéme bí- tereddüd barġu dékdür, yek-şenbih küni işrāķ vaķtıda oġruķ-ı hümāyūnnı kémeler bile Çumanay‟dın At-yolı‟ġa yiberip (339a-16-17, 339b/1)

Ķalpaķ arasıdaġı sādātdın „Ubeydullāh Ĥˇāce-i Dehbidí, kim şír-i jiyān ve hizebr-i demān dék mu„ānidlerġa ģamle yétkürüp nírān-ı ķıtāl íķādıġa meşġūl durur érdi, muĥālifler oķı bile ayaķıdın zaĥm-dār bolup çıķtı (344a/16-17, 344b/1-2) vb.

f. Eserde kelime tekrarına düşmemek için ortak fiil/yüklem kullanımı sıkça karşılaşılan bir durumdur:

cehd-i mevfūr ve sa„y-ı meşkūr taķdímġa yétkürüp (351a/3)

Ĥorāsān Terākimesi‟ġa kim fesād-ı i„tiķādda küfrni İslām‟ġa rāciģ ve nifāķnı vifāķdın efżal bilürler (334b/6-7)

61 mūcib ve bā„iś bolup durur érdi (301b/14)

díde-i ümmídlerimiz murād çerāġıdın rūşen ve ĥāšır-ı maģzūnlarımız behcet bahārıdın gül-şen ķılılsa (353b/7-8)

anıŋ cām-ı ümídin leb-ríz-i ŝahbā-yı murād ve ķāmet-i ķābiliyyetin mülebbes-i libās-ı „āšıfet ķılıp (370a/4-5)

ķābiliyyet-i zirā„atġa şāmil ammā su nā-yāblıġıdın ŝaģrāyí durur (302a/16-17) Töre Murād Ŝūfí‟niŋ ķamer-i devletin ģadd-ı maģāķ ve aĥter-i şevketin şeref-i iģtirāķda körüp (306a/6-7)

anıŋ gevher-i ķudretin mu„āvenet āb u rengidin müberrā ve küll himmetin dest- yārlıġ reng-būyıdın mu„arrā tapıp (309a/16-17)

g. Metin söz varlığı bakımından son derece zengindir. Bu, metindeki kelime kadrosunda görüldüğü gibi bir kelimeyi tekrar veya sıkça kullanmaktan kaçınmak için eş veya yakın anlamlısının tercih edilmesinden de anlaşılabilmektedir:

ol mevżi„-i meźkūr ģażret-i ĥilāfet-mertebetniŋ mebāní-yi teveccüh ü iltifātı bile firdevs gülistānı dék ma„mūr u ābādān bolġay ve meyāmin-i teraķķub u „āšıfeti bile cennet bostānı yaŋlıġ tāze ve reyyān (302b/15-17)

Yukarıda “firdevs gülistānı dék (cennet bahçesi gibi)” sözüne karşılık “cennet bostānı yaŋlıġ (cennet bahçesi gibi)” sözlerinde sözcük tekrarını önlemek için eş anlamlı kelimelerin kullanıldığı görülmektedir. Bu sözlerin hemen ardından gelen “ma„mūr u ābādān” ve “tāze ve reyyān” da yakın anlamlı kelimelerden oluşmaktadır.

Manķıt dūdmānınıŋ serveri Orun Bay Biy ve Tenge Ĥıtāy‟nıŋ ser-defteri İş Cān Biy ve Béş-Sarıġ Ĥıtāy‟nıŋ ser-āmedi Ģasan Biy ve İsen-keldi Biy kim [Baraķ] Bahādır‟nıŋ inileri durur ve Ķıpçaķ uruġınıŋ ģākimi Toķta Pulad Biy ve Keneges cemā„asıdın Oymavut éliniŋ uluġı Maman Biy (308b/9-12)

62

Farklı kabilelerin önde gelenlerinin anlatıldığı yukarıdaki metinde aynı kelime tekrar edilmemiş, her kabilenin önderi/ileri geleni için yakın anlamlı “server, ser- defter, ser-āmed, ģākim, uluġ” kelimeleri kullanılmıştır.

bu nev„ iţhār-ı āyín-i baĥşiş ve bu yaŋlıġ ifşā-yı ķavānín-i nevāziş bile (301b/8) Yukarıda “bu nev„ (bu tür)”e karşılık “bu yaŋlıġ (bu gibi)”, tamlamadaki birinci unsur olan “iţhār (ortaya çıkarma, gösterme)”a karşılık diğer tamlamadaki birinci unsur olan “ifşā (ortaya çıkarma)” kelimesi kullanılmıştır. Yine tamlamadaki ikinci kelime olan “āyín (töre, âdet)”e karşılık, “ķavānín (yasalar)”, tamlamada üçüncü kelime olan “baĥşiş (hediye)”e karşılık “nevāziş (iltifat)” kelimesi tercih edilmiştir.

h. Mitolojik unsurlara yer verilmiştir; mitolojik unsurların daha çok, İran kültürüne ait olduğu görülmüştür. Bu da Hive Hanlığı ve coğrafyasında Fars kültürünün etkili olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir:

Ferídūn, İskender (308b/17), Rüstem (305b/17), Cemşíd (358b/12), Dārā- şevket (336b/4) vb.

ı. Eserde icraatlar, olaylar, durumlar vb. anlatılırken ayet, hadis gibi dinî unsurların tanıklığına başvurulmuştur. Bu durum, anlatılanları dinle irtibatlandırma isteğiyle açıklanabilir:

ģażret-i ĥıdív-i kām-kār-ı İskender-vār ve men yetevekkel „alāllāhi fe huve ģasbuh (Talak suresi, 3. ayet) medlūlı bile „ināyet-i İlāhí ve te‟yíd-i nā-mütenāhíġa tekye ķılıp kevkebe-i vālā bile kim baģrí durur mütelāšım ve lücce durur müterākim muz üstidin téŋizġa tevekkül merkebin sürüp durur (322b/2-5)

Yukarıda Muhammed Rahim Han (ģażret-i ĥıdív-i kām-kār), ordusu ile (kevkebe-i vālā bile) buz tutan denizin üzerinden Allah‟a güvenerek, tevekkül ederek geçmişlerdir. Bu tevekküllerini de Talak suresinin, “Kim Allah‟a tevekkül ederse O,

63

ona yeter.” mealindeki üçüncü ayeti ile (ve men yetevekkel „alāllāhi fe huve ģasbuh) ayetiyle ortaya koymuşlardır.

j. Söz sanatlarına sıkça başvurulmuştur; buna, daha çok, nazım bölümlerinde rastlanır:

Seci;

bāde-peymā-yı ĥum-ĥāne-i devlet ve neş‟e-rübā-yı peymāne-i śervet ķıldı (301b/9)

Yukarıda üç kelimeden oluşan tamlamaların “ve” bağlacıyla birbirine bağlandığı, tamlamları oluşturan kelimelerin secili olduğu anlaşılmaktadır. “bāde- peymā” ile “neş‟e-rübā”, “ĥum-ĥāne” ile “peymāne”, “devlet” ile “śervet” arasında seci vardır.

Ĥilāfet eyvānınıŋ evreng-nişíni salšanat dívānınıŋ ŝāģib-nigíni ŝāģib-ķırāní ve kām-rānlıġ diyārınıŋ tāc-dārı ķahramanlıġ mıżmārınıŋ şeh-suvārı efżal-ı selāšín-i mu„allā-ģaşem a„del-i ĥavāķín-i „adālet-şiyem (311a/10-12)

Yukarıda “Ĥilāfet eyvānınıŋ evreng-nişíni” ile “salšanat dívānınıŋ ŝāģib- nigíni” sözü, “kām-rānlıġ diyārınıŋ tāc-dārı” ile “ķahramanlıġ mıżmārınıŋ şeh- suvārı” sözü, “efżal-ı selāšín-i mu„allā-ģaşem” ile “a„del-i ĥavāķín-i „adālet-şiyem” sözü kendi içinde secili kelimelerden oluşmaktadır.

Mecaz;

bu ĥaber beşāreti bile ol diyārdaġı a„dā-yı devletniŋ çerāġ-ı ümídin ģasret ŝarŝarıdın uçurup dururlar (300b/15-16)

Yukarda “devlet düşmanlarının ümit ışığını üzüntü rüzgârıyla söndürmüş” anlamına gelen altı çizili sözde mecaz vardır.

ottuz neferni dūzaĥ gülistānı seyriġa revāne ķıldılar (305a/3)

Yukarıda “cehennem bahçesini seyretmeye gönderdiler” anlamındaki altı çizili sözde mecaza başvurulmuştur.

64 Teşbih;

Muģammed Niyāz Bék anıŋ izidin berķ-i ĥāšıf dék yétip (303b/11)

Yukarıda “Muhammed Niyaz Bek”, “hızlı şimşek”e (berķ-i ĥāšıf) benzetilmiştir, “dék” benzetme edatıdır.

Bolup gürdler barça pūlād-pūş

Çékip rezm ara ra„d yaŋlıġ ĥurūş (345a/16-17)

Bu dizede “gök gürültüsü gibi” anlamına gelen “ra„d yaŋlıġ” sözüyle benzetme yapılmıştır.

İstiare;

Ten ü şāĥıġa sím baġlap dıraĥt (316a/8)

“Ağaç, gövde ve dallarına sim bağlamış” anlamına gelen bu dizede “sím” kelimesiyle istiare yapılmıştır. Burada kış mevsiminde ağacın gövde ve dallarındaki buzlar, “sím”e (gümüş) benzetilmiştir ancak yalnızca kendisine benzetilen kullanıldığından istiare söz konusudur.

kevkebe-i vālā rā‟yet-efrāz-ı nehżat bolup (339a/6)

Metinde Han‟ın ordusunun “kevkebe-i vālā”ya (yüce yıldızlar) benzetildiği görülmüştür fakat sadece kendisine benzetilen unsur olan “kevkebe-i vālā” kullanıldığından istiare söz konusudur.

Tevriye;

cemā„a-ı meźkūre ol menşūr-ı „ināyetni tāc-ı tārek-i iftiĥār ve ser-māye-i išmínān u istiţhār ķılıp Ŝūfí‟niŋ ķatlıġa kemer-i ictihād baġlap (353b/11-12)

Burada “menşūr” kelimesi “ferman” ve “prizma” anlamlarına gelmektedir ki yukarıda her iki anlama gelecek biçimde kullanılmış, dolayısıyla tevriye yapılmıştır: Adı geçen topluluğun, inayet fermanını güvence olarak kabul etmesi ve başlarına koydukları tacın prizması (ışınları geçiren, saydam üçgen madde) olarak görmesi söz

65

konusudur. Ayrıca fermanı baş üstüne bir tac gibi koyarak ona çok değer verdiği düşünüldüğünde mecaz anlam kastedildiğinden kinayeden de söz edilebilir.

Telmih;

Saçıp Belķıs-ı devrān başıġa naķd

Süleymān-ı zamānġa ķıldılar „aķd (373b/1-2)

Bu beyitte Hz. Süleyman peygamber ve Belkıs‟a telmih vardır.

Ŝıdķ u ŝafā šaríķıda Ŝıddíķ-ı menķabet

„Adl u siyāset emride Fārūķ-ı iķtidā (366a/6-7)

Bu beyitte “Ŝıdķ” ve “Ŝıddíķ” kelimeleriyle birinci halife Hz. Ebubekir‟e, “„Adl” ve “Fārūķ” kelimeleriyle ikinci halife Hz. Ömer‟e telmih vardır.

Mübalağa;

Šuġyān ķılur ol ŝıfat ki šūfān Ol çaġda ne taġ u ne ŝaģārí Şek yoķ ki bolur ġaríķ barı Her tolķumı kim çıķıp felekke

Ķaytıp yene meyl éter semekke (321b/11-12)

Bu dizelerde denizden mübalağalı bir şekilde söz edilmektedir, bu öyle bir denizdir ki “dalgaları kabarmaya bağladığı zaman bütün dağ ve çöller, denizin içinde kaybolmakta, her dalgası gökyüzüne kadar çıkmakta, sonra balığın bulunduğu yere geri dönmekte”dir.

Tenasüp;

Gehí toldurup cām-ı kín ü nifāķ

Bolur baġí vü küfrān şarābıġa mest (334b/11)

Bu dizelerde “kín, nifāķ, baġí, küfrān” kelimeleri, “toldurup, cām, şarāb, mest” kelimeleri kendi arasında tenasüplüdür.

66 Ŝaff-der ü ŝaff-şiken ü fíl-efgen Zūr-dest ü ķaví vü rūyín-ten (349a/10)

Bu beyitte güç ve kuvveti ifade eden altı çizili kelimelerle tenasüp yapılmıştır.

Nida;

Ey kim saŋadur mesned-i iķbāl maķarr (306a/13)

Yā Rab ét şehr-yārım iķbālın Pāy-dār u ziyāde iclālın (325b/13)

Yukarıdaki dizelerde altı çizili kelimelerle nidâ sanatına başvurulmuştur.

Benzer Belgeler